Sayfa 2/3 İlkİlk 123 SonSon
23 sonuçtan 11 ile 20 arası

Konu: İsTanBuL ŞİİRLERİ

  1. #11
    ***
    DIŞARDA
    Points: 23.513, Level: 94
    Points: 23.513, Level: 94
    Level completed: 17%,
    Points required for next Level: 837
    Level completed: 17%, Points required for next Level: 837
    Overall activity: 99,8%
    Overall activity: 99,8%
    Achievements
    Admin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    MANİSA
    Mesajlar
    1.347
    Points
    23.513
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart

    Süleymâniye`de Bayram Sabahı / Yahya Kemal Beyatlı
    Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
    Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye'de
    Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
    Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
    Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
    Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
    Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,
    Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
    Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!..
    Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu...
    Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
    O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
    Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık
    Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;
    Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
    Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
    Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
    Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.

    Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
    Adamış sevdiği Allah'ına bir böyle yapı.
    En güzel mâbedi olsun diye en son dînin
    Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
    Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
    Seçmiş İstanbul'un ufkunda bu kudsî tepeyi;
    Taşımış harcını gâzîleri, serdârıyle,
    Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.
    Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
    Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,
    Taa ki geçsin ezelî rahmete ruh orduları..

    Bir neferdir, bu zafer mâbedinin mîmârı.

    Ulu mâbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
    Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;
    Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;
    Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,
    Senelerden beri rüyâda görüp özlediğim
    Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.
    Dili bir, gönlü bir, îmânî bir insan yığını
    Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
    Büyük Allah'ı anarken bir ağızdan herkes
    Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses;
    Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
    Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!

    Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
    Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîr'i
    Ne kadar saf idi sîmâsı bu mü'min neferin!
    Kimdi? Bânisi mi, mîmârı mı ulvî eserin?
    Tâ Malazgird ovasından yürüyen Türkoğlu
    Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
    Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli,
    Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
    Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
    Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
    Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o,
    Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
    Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
    Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.

    Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,
    Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
    Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
    Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
    Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
    Üsküdar'dan mı? Hisar'dan mı? Kavaklar'dan mı?
    Bursa'dan, Konya'dan, İzmir'den, uzaktan uzağa,
    Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
    Şimdi her merhaleden, tâ Bâyezîd'den, Van'dan,
    Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
    Ne kadar duygulu, engin ve mübârek bu seher!
    Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
    Dinliyor hepsi büyük hâtırâlar rüzgârını,
    Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.

    Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
    Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
    Kosova'dan, Niğbolu'dan, Varna'dan, İstanbul'dan..
    Anıyor her biri bir vak'ayı heybetle bu an;
    Belgrad'dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar'dan mı?
    Son hudutlarda yücelmiş sıra dağlardan mı?

    Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
    Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
    Adalar'dan mı? Tunus'dan mı, Cezayir'den mi?
    Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
    Yeni doğmus aya baktıkları yerden geliyor;
    O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?

    Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.
    Çok şükür Allah'a, gördüm, bu saatlerde yine
    Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.

    Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı



    Görmesekte birbirimizi,

    Duyamasakta seslerimizi,
    Sakın haa ayrıyız sanma,
    Üzme güzel yüreğini, çaresiz yanma.

    Bir kere gönle giren vuslatı bekler değil mi?
    Söylesene; ayrı yerlerde olsakta baktığımız aynı gökyüzü değil mi?

  2. #12
    ***
    DIŞARDA
    Points: 23.513, Level: 94
    Points: 23.513, Level: 94
    Level completed: 17%,
    Points required for next Level: 837
    Level completed: 17%, Points required for next Level: 837
    Overall activity: 99,8%
    Overall activity: 99,8%
    Achievements
    Admin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    MANİSA
    Mesajlar
    1.347
    Points
    23.513
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart




    İstanbul Muhâfızı


    Yedi Tepe, yedi âh, lâlelerin renginde,
    Gönül bahara erer Boğaz’ın âhenginde…

    Üsküdar’ın gözüyle seyrederim bu şehri,
    Hatıra ikliminde kabarır zaman nehri…

    Fethin kutlu günleri canlanırken ân be ân,
    Top sesleri yükselir, düşümde titrer her yan…

    Sarayburnu nurlanır okunan ilk ezanla,
    Sabah rüzgarı inler, içimdeki bu zanla…

    Böyledir Üftâdem bencileyin seraba turâb olmuşun hâl-i pür melâli… Derdimin konuşulduğu mahfillerde, ar eden hayalimin kızıl gölgesine düşen bir nûr iken o aziz belde, hülyasından öte ne kaldı ki elde? İstanbul salınır her dem, kucağımda inleyen sazın mızrabında, hem telde… Bîvefâ da olsan ey yâr… İstanbul hatırına bir daha gel de! Firâkın ilan edicisi dudaklara bir pişmanlık ilişmiş ne çıkar? Yine de sen bilirsin amma İstanbul bu defâ kaşını pek fena yıkar…

    Kanatlanırken ruhum, bir asırdan bir asra,
    Kosova’da hüzün var, bâ’de hârâb-ül Basra!

    İstanbul’da görürüm üç kıtanın izini,
    Hayal sandalım aşar esrarın denizini…

    Hisarların nöbeti zamana meydan okur,
    Güzelce mahzun bakar, Boğazkesen pek vâkur!

    Çığlık çığlık doldurur martıların semâhı,
    Ulvî bir esintiyle şenlenen bu sabahı…

    Boğazkesen Hisârını üç ayda inşa ettiren kudretin eliyle, gönül çölüme mayalanan sevdâ rahmetiyle, yüklü bulutlara dönen gözlerimdedir Âsitâne… Ömrümün şah beyitini, her gece bağrına basan o Şehr-i şâha seslenirim her seher… Biri biterken biri başlayan sabah ezanlarının eden ele götürdüğü bir selâm olur aşkım… Nihâyet Fatih Camiinin yiğit minârelerinde güneşin endâmını seyre dalar… Endâmıyla güneş olanın ışığını beklerken şafak vaktinin mânâ girdabı, Bâkî’nin ruhâniyetine eşlik eder serçeler… Bir Hûmâ salınırken bin bir hatırâ sahibi kaldırımlarda, şuurun aldırmazlık makamında şu divâne gönlü çeler…


    Haliç’e kanat çırpar gönül kuşum bin şevkle,
    Aşk peşimden haykırır: “Ne olur beni bekle!”

    Titreyerek konarım bir servinin dalına,
    Eyüp’te gölgelenen Nedim’in masalına…

    Şadırvanda yıkanan uhrevî güvercinler,
    Şu kanayan ruhuma nice devâ perçinler…

    Gözyaşım buhar olur duaların fevkinde,
    İstanbul’u sevmenin anlatılmaz zevkinde…

    Gözyaşım buhar olur da, sisten dokunmuş bir ipek şal misali sarılır O’na… Bu sarılış, nefsi dürtülerin ötesinde, suni yamalarla zedelenmiş hazineleri, âğyârın gözünden sakınmaktır âşıklığın töresince… Bu devr-i gârâbette aşık mı kaldı, aşıklık mı kaldı âh Üftâdem? Masal diyârından firâr etmişlerin türküsünü söyler şimdi lâleler… Kerevetine çıkılmamış masal mı olur Azizem? Hayal fırçasıyla masalları yeniden yazmak için çocuk olmak gerek değil mi? Çocukluk da firâr etmiş ömür diyârından… Yazık! İstanbul da el çekmesin şimdi bu vurgun yemiş hasret ihtiyârından…

    Zebûn ederken gönlü, feleğin bildik sesi,
    Bin vefâyla karşılar Yavuz Selim türbesi…

    Gül aşığı sultanın mânevi huzurunda,
    Tâyy-ı zaman eylerim hakikatin nurunda…

    Kırkıncı hâfız için okuduğum Fâtiha,
    Sıcacık bir hâz verir, ruhum kalkınca şaha!

    Nal sesleri çınlayan sokaklardan geçerek,
    Kan ter içinde kalıp, Fatih Camiine dek…

    Yavuz’un bir âhu elinde, âleme nizâm verirken âciz kalmasını, aşk ehli gönlünün aşk rüzgârıyla itirafını düşünüp de; aşk elinden âmân dilemekte ısrar etmek yakışmaz âşıklık iddiama! Bunu ben bilirim de, dermanımı vermekten imtinâ eden, yâr namıyla andığım, her nefeste yâ sabır çeken nefeslerle andığım ve bir Emirgân ikindisinde gözyaşlarına kandığım bilmez… Tecâhül-ü arif sultanına, ârâftan teessüfler sökün ederken başlar gece… Yedi Tepe semalarında süzülen gümüş kanatlı kuğuları omzuna kondurunca o ece…

    Yürüdüm öksüz gibi içimdeki sızıyla,
    İstanbul’u bölüştüm, yârin vefâsızıyla…

    Bir fincan acı kahve, Zeyrek’te hatır idi,
    Gülen gülün kokusu, gülü ağlatır idi…

    Yalnızlıkla seyrettim Sinan’ın dehâsını,
    Mermerde yankılanan şiirlerin hasını…

    Gözlerimden yaş olup aktı Süleymaniye,
    Kendine dön der gibi baktı Süleymaniye…

    Dönülmez akşamın ufkunda kanayan bir cân için dile kolaydır! Âh zaman… Seni arzuların örsünde, gözyaşımla çifte su vererek dövüp, gönlümdeki şekle sokmak dilek olaydır… Dil, şâd olmayacak bilirim… Lâkin yine de ümit denen sefilin parmak uçları gezinir dudaklarımda… Hasret ve firâk acısı izimi bulur o zât-ı şâhânenin uzaklarında… Esaretimin cesaretimi perdelediği bir manzumeye dönen bekleyişimin, murâdın açıklarında demirlemiş bulunduğunu seyreden Haliç içlenir ansızın…


    Başı dik minareler göğe mühür vurmakta,
    Rüzgar, Yahya Kemal’den bir mısra savurmakta…

    Beyazıt Meydanı’nda sohbet eden çınarlar,
    Nice bin âllâmeyi hayır ile anarlar…

    Anılarda yaşayan o şâşâlı devirler,
    Gitti gelmez nâfile! Dün elinde esirler…

    Bunu anlamış gibi donuktur Çemberlitaş,
    İnsanların yüzünde yine o bildik telaş…

    Denizi fark etmeyen balıklar gibi hissiz!
    İstanbul’un içinde, İstanbul’dan habersiz!

    Kalabalıklar akar, yazık! Görmeden bakar!
    Bu sebepten İstanbul keder tâcını takar…

    İstanbul’un kederi benim de kederimdir!
    Sanırım ki İstanbul gülmeyen kaderimdir…

    Bu şehri yaşamayı bilen kaç fâni var aceb Üftâdem? Mevtâların yekunu dahi Der Saadetin bağrında, ruhlarını onun göklerine ışık bayramı yaparcasına katarken, kulağı sağır işgalcilerin elinde inleyen şehir şikâyetkâr olmasında ne yapsın? Sen ki henüz okumaya başladığım bir kitapsın… Dile gel ey tezhibinde şirâzeler ağlatan! Çârkûşe midir, zerduva mı, yekşah mı yoksa zilbahar mı ruhuma iliştirdiğin bu ulu ruh? İşte Yedi Tepe… Azizeliğinin farkında her seher… Her seher mahzun, mütevekkil, nâzende ve şûh…

    Harap halde vardığım Sultanahmet Meydanı,
    Nefes nefese bekler kadir bilir rindânı…

    Kabul etmez rindlerin nihayet öldüğünü,
    Yenilmenin zamanı ikiye böldüğünü…

    Tesellisiz bu hâli maziden istikbâle,
    Taşımakla övünür şimdi açan her lâle!

    Ayasofya al giymiş, kızıl ufka dalarken,
    Kadife bir karanlık duvarları yalarken…

    Gecenin atlıları sökün eder semâdan,
    Mehtâbın saltanatı, sıyrılır her imâdan…

    Bir güne sığmaz yine Yedi Tepe sevdâsı!
    Gün doğana kadarmış sevenlerin vedası…

    Bayâtî’nin yegâne yâri sensin İstanbul!
    Tâ ezelden ebede sevilensin İstanbul…


    Güçer KAFA



    Görmesekte birbirimizi,

    Duyamasakta seslerimizi,
    Sakın haa ayrıyız sanma,
    Üzme güzel yüreğini, çaresiz yanma.

    Bir kere gönle giren vuslatı bekler değil mi?
    Söylesene; ayrı yerlerde olsakta baktığımız aynı gökyüzü değil mi?

  3. #13
    ***
    DIŞARDA
    Points: 23.513, Level: 94
    Points: 23.513, Level: 94
    Level completed: 17%,
    Points required for next Level: 837
    Level completed: 17%, Points required for next Level: 837
    Overall activity: 99,8%
    Overall activity: 99,8%
    Achievements
    Admin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    MANİSA
    Mesajlar
    1.347
    Points
    23.513
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart


    İstanbul


    Benden öncede sana aşık olanlar vardı
    Benden sonrada oldular.
    Ne aşklar yaşandı sende,
    Ne aşklar son buldu yine sende.
    Hiçbir güzel senin kadar sevdiremedi kendini,
    Hiçbir sevgili unutturamadı seni.
    Rüzgarın birbaşka eser akşamlarında
    Sonbahar bir başka sarıdır yapraklarında
    Yedi tepen gelinlik giyer kışlarında
    Çiçekler erken açar erik ağaçlarında
    Yazı yaşayamaz olsamda kıyılarında
    Sen benim ilk ve son aşkımsın İSTANBUL.



    Ender ŞAHİN



    Görmesekte birbirimizi,

    Duyamasakta seslerimizi,
    Sakın haa ayrıyız sanma,
    Üzme güzel yüreğini, çaresiz yanma.

    Bir kere gönle giren vuslatı bekler değil mi?
    Söylesene; ayrı yerlerde olsakta baktığımız aynı gökyüzü değil mi?

  4. #14
    ***
    DIŞARDA
    Points: 23.513, Level: 94
    Points: 23.513, Level: 94
    Level completed: 17%,
    Points required for next Level: 837
    Level completed: 17%, Points required for next Level: 837
    Overall activity: 99,8%
    Overall activity: 99,8%
    Achievements
    Admin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    MANİSA
    Mesajlar
    1.347
    Points
    23.513
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart




    Boğaz Gezintisi

    • Ne günlermiş, ne günlermiş
      Yıldızlar, mehtap, çamlar altında
      Yıldızlar, mehtap, çamlar altında
      Ne günlermiş, ne günlermiş
      Gelip geçmiş!
      Vapurlar değil, Boğaz’dan geçen;
      Boğaz’dan yalılar geçiyor,
      Toplamış bulardan eteklerini...
      Dairesine çekilen bir saraylı gibi
      Yalılar gelmiyen alemlerine gidiyor
      Bırakıp bu sessiz gecelerini.
      Çekip almış kuşların kanatlarından rüzgarını
      Asırlık rüyalarında yalılar
      Uykuların mahmurluğu saçaklarını sarmış.
      Saz sesleri gelmiyor kıyılardan.
      Ne geçen yazlardan bir haber var,
      Ne gelecek baharlardan.
      Kim bilir kaç deniz geçmiş uykularından.
      Başbaşa kalmış iki hisar
      Beklemekte sönük sahilleri.
      Artık eski harpleri anlatır taş duvarlar
      Kıyılarından geçen balıklara.
      O balıklar ki dedeleri
      Şarkılarla beslenmişti geceleri.
      Şimdi sulara düşen çürümüş tahtalar
      Dalgalarda son oltanın yemleri.
      Bir zamanlar şen yaşamış yalılar
      Işıklı bir ziyafet sofrasında.
      Renklerini deniz almış götürmüş,
      Küllerini alev alıp savurmuş.
      Deniz kenarında denizsiz kalmış yalılar.
      Ortaklığı ayrılmış kıt’aların
      Anadolu günden güne Rumeli’ye küsmüş
      Bugün biz değiliz bakan yalılara;
      Yalılar boynu eğik bize bakıyor
      Biz değiliz sarkan hatıralara..
      Göğüs gererek dalgalara
      Yalılar bir hayal için denize
      sarkıyor Yalılar bize bakıyor, denize bakıyor.
      Ne günlermiş, ne günlermiş
      Yıldızlar, mehtap, çamlar altında
      Ne günlermiş, ne günlermiş
      Gelip geçmiş!

      Özdemir Asaf



    Görmesekte birbirimizi,

    Duyamasakta seslerimizi,
    Sakın haa ayrıyız sanma,
    Üzme güzel yüreğini, çaresiz yanma.

    Bir kere gönle giren vuslatı bekler değil mi?
    Söylesene; ayrı yerlerde olsakta baktığımız aynı gökyüzü değil mi?

  5. #15
    ***
    DIŞARDA
    Points: 23.513, Level: 94
    Points: 23.513, Level: 94
    Level completed: 17%,
    Points required for next Level: 837
    Level completed: 17%, Points required for next Level: 837
    Overall activity: 99,8%
    Overall activity: 99,8%
    Achievements
    Admin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    MANİSA
    Mesajlar
    1.347
    Points
    23.513
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart




    Kız Kulesi’ne akıttım,
    İnceden inceye gözyaşlarımı...
    Şiirleri dinledim,
    Ağlamaya yardımcı...
    Ne konuşmak istiyorum,
    Ne de yazmak...
    Yüreğim taranmış bir beden gibi,
    Mermisi sözlerden bir makineliyle...
    Yüreğim yok artık,
    Cenazesi kayıp...
    Yaşamak zor bana,
    Bu ayrılık kor bana....
    Sırtımda yalnızlığım,
    Gurbete gidiyorum...
    Kaçıyorum ondan...
    Ondan...
    Kuşların kanadına takıp hüznümü,
    Göç ediyorum...
    Aşkından...
    Hasret...Bavulumda götürdüğüm...
    Garibim...
    Şu boş dünyada garip...
    Mevsimlerim yok artık...
    Her yanım buzdan bir çöl,
    Ölene kadar yürüdüğüm...
    Martılar ağlıyor arkamdan,
    Yokluk denizinde...
    Ayrılık...Ah, ayrılık...
    Seni seçtim...
    Sevdiğimin bakışı,
    Köz olmuş, yakarken yüreğimi,
    Seni seçtim...
    Ama bu ne büyük bir acı!....
    Öyle bir dert ki, yüreği buharlaştıran...
    Öyle bir dert ki, sancılar yoğuran...
    Hasretmiş adı, soluksuz bırakan...
    Mahinur Alihanoğlu



    Görmesekte birbirimizi,

    Duyamasakta seslerimizi,
    Sakın haa ayrıyız sanma,
    Üzme güzel yüreğini, çaresiz yanma.

    Bir kere gönle giren vuslatı bekler değil mi?
    Söylesene; ayrı yerlerde olsakta baktığımız aynı gökyüzü değil mi?

  6. #16
    ***
    DIŞARDA
    Points: 23.513, Level: 94
    Points: 23.513, Level: 94
    Level completed: 17%,
    Points required for next Level: 837
    Level completed: 17%, Points required for next Level: 837
    Overall activity: 99,8%
    Overall activity: 99,8%
    Achievements
    Admin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    MANİSA
    Mesajlar
    1.347
    Points
    23.513
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart

    Bekle Beni İstanbul
    bekle beni istanbul
    bekle
    yolları gözler gibi
    bekle beni
    hayrına.
    yitik sözler gibi
    ekle beni
    bağrına.


    yo yo taşında toprağında gözüm yok
    yemin billah sevdandadir gözüm

    zilzurna hasretim
    bir nebze nefes aradım
    kaybedilen umutlarımı
    bulmak muradım

    umut yamalı yılları
    yırtık pırtık yollarda tozlandırdım
    itirafım var
    evet, ben
    ben kandırdım
    gökteki uçurtmayı.
    pişman mıyım?
    asla!
    gene görsem maviliklerde süzülen
    gerçekten bihaber bir uçurtma
    takıp kuyruğuna en süslü yalanlarımı
    gene kandırırım.
    yalvarırım
    bekle beni istanbul

    belke beni istanbul
    ananın yavrusunu beklediği gibi
    ve sen
    rahatsız olma
    bir sakin köşende sesim çıkmaz
    ..
    yaaalnıııızzzz!!
    dokunma nasırlı sevdama
    seven sevmişti ama
    âmâ kaldı aşk
    terkedildi bir cami avlusuna
    dert yumağı sarmaladı sonra
    yolcu eyledik kahpe pususuna
    ve hiç perdeyi aralamadı sonra
    dokunma
    ne olur ne olmaz
    bu konuda
    eyvallahım olmaz

    bekle beni istanbul
    yedi tepende
    yedi dilek bırakayım
    ve sonuca bakayım

    ben yanmışım ey istanbul
    çatlamış dudakla susuyorum
    peki, susuyorum
    çıkmaz gıkım.

    yo yo taşında toprağında gözüm yok
    yemin billah sevdandadir gözüm

    cilalı kaldırımlarını kirletmem söz
    aleyhine tek bir laf etmem söz
    edenin de
    böğrünü delerim en keskin kelimelerle

    bekle beni istanbul
    sen bana muhtaç
    ben sana mecbur

    gelmeye gitmelerin zamanı şimdi
    İSli bir TAN vaktinde beni BUL
    istanbul



    Görmesekte birbirimizi,

    Duyamasakta seslerimizi,
    Sakın haa ayrıyız sanma,
    Üzme güzel yüreğini, çaresiz yanma.

    Bir kere gönle giren vuslatı bekler değil mi?
    Söylesene; ayrı yerlerde olsakta baktığımız aynı gökyüzü değil mi?

  7. #17
    ***
    DIŞARDA
    Points: 23.513, Level: 94
    Points: 23.513, Level: 94
    Level completed: 17%,
    Points required for next Level: 837
    Level completed: 17%, Points required for next Level: 837
    Overall activity: 99,8%
    Overall activity: 99,8%
    Achievements
    Admin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    MANİSA
    Mesajlar
    1.347
    Points
    23.513
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart

    Sen İstanbul Olsaydın..

    Sen İstanbul olsaydın;
    Ben, sende konacak bir dal bulamayan martı gibi çığlık çığlığa atardım kendimi denizlere!
    Sen İstanbul olsaydın...
    Sen İstanbul olsaydın, aşka doğru...
    Bürünüp sevda rengine, dursaydın gurubun önünde akşam vakitlerinde.
    Ve ben...
    Bense bir güneş gibi yakmaya gelirken seni; saplansaydım kirpiklerine, tam kalbimden...
    Düşseydim ufkuna, kan-revan içinde!..

    Sen İstanbul olsaydın, ve sorsaydın halimi kanatsız güvercinlere!
    Sen İstanbul olsaydın;
    Ve zindânım olsaydın!..

    Sen İstanbul olsaydın;
    Saçların, Ekim’in yirmialtısındaki çınar yaprakları tonunda...
    Ve gözlerin Marmara Denizi renginde olurdu, değil mi?
    Ve sen İstanbul olsaydın;
    Bir pembe ibrişim gibi akardın gönlüme doğru.
    Değil mi?..

    Sen İstanbul olsaydın;
    Henüz gözden deryalar, güllerden kan damlamadan!..
    Ve bilip dağlardan kalyonlar geçireceğimi; önüme surlar dikmeden ve yoluma zincirler çekmeden...
    O ilk... Altından güllem, düştüğünde tam kalbinin üstüne, açardın bana kapılarını, değil mi;
    Sen İstanbul olsaydın?..

    Sen İstanbul olsaydın;
    Bir beyaz güvercinin, şahbazdan korkuşu gibi ürkerdin benden...

    Sen, İstanbul olsaydın...
    Ama sorsaydın halimi de, kanatsız güvercinlerden!

    Sen İstanbul olsaydın;
    Ve zindânım olsaydın!..

    Muammer Erkul



    Görmesekte birbirimizi,

    Duyamasakta seslerimizi,
    Sakın haa ayrıyız sanma,
    Üzme güzel yüreğini, çaresiz yanma.

    Bir kere gönle giren vuslatı bekler değil mi?
    Söylesene; ayrı yerlerde olsakta baktığımız aynı gökyüzü değil mi?

  8. #18
    ***
    DIŞARDA
    Points: 23.513, Level: 94
    Points: 23.513, Level: 94
    Level completed: 17%,
    Points required for next Level: 837
    Level completed: 17%, Points required for next Level: 837
    Overall activity: 99,8%
    Overall activity: 99,8%
    Achievements
    Admin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    MANİSA
    Mesajlar
    1.347
    Points
    23.513
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart

    İstanbul

    Bir tohumdan daha az değil

    Fatihin büyük güvercin kanatları
    Meleklerin sık aralıklarla
    Dokunduğu toprak
    Güzel buyruklar
    Gürbüz havalar
    Boğaziçi bir akımdır
    Bir akan sudur
    Nice dergahlar
    Dinler gibi nabzını
    Yeni doğan çocukların
    Yamaçlarda mezarlıklar
    Sever gibi bazıları
    Açık havada gömülmeyi
    Çocuklar Topkapıda
    Sedef kabzalı kılıçlar ellerinde
    Rahlelerde Kur'an
    Tefsir
    Arapça
    Farsça
    Dikkatle önünü iliklemede
    Padişah ve şehzade
    Açılıyor dev bir kapı
    Dikiliyor dev gibi bir sütun
    Sütun başı sütun ayağı
    Dibinde dilek şikayet sahipleri
    Birer gürz gibi sağ ellerinde
    İradeleri
    Bir ellerinde arzuhalleri
    Oğullarım
    Dikkat edin
    Hak yemeyin
    Oğullarım
    Mümkündür
    Topal bir karınca
    Mihnettir
    Oğullarım
    Mümkündür ki
    Bir baş kesilir avluda
    Akın, akan kanla
    Cihangir
    Taş yokuşlar
    Eyüp
    Sıla sıla Medine
    Acı
    Bu tortu
    Karartır camları
    Yorar küpleri
    En berrak sular bile
    Ve kapanıyor saray kapısı
    Saklanıyor
    Sarı sarı altınlar
    Korkup
    Şimdi birden Eminönü kalabalığı
    Kimseyi tanımazsın
    Kıyafetinden
    Yüz çizgisinden
    Katil efendi
    Hırsız baş köşede
    Haksız haklı
    Şer belalı
    Örtünmüş güneş
    Çoktandır, yüzü nerde
    Ya o ay
    Kara bir zıbın biçmiş kendine
    Bir düş
    O buyruk
    Şefaat
    Gürbüz hava
    O güzelleri İstanbulun
    Dönüyor demir teker


    Cahit Zarifoğlu



    Görmesekte birbirimizi,

    Duyamasakta seslerimizi,
    Sakın haa ayrıyız sanma,
    Üzme güzel yüreğini, çaresiz yanma.

    Bir kere gönle giren vuslatı bekler değil mi?
    Söylesene; ayrı yerlerde olsakta baktığımız aynı gökyüzü değil mi?

  9. #19
    ***
    DIŞARDA
    Points: 23.513, Level: 94
    Points: 23.513, Level: 94
    Level completed: 17%,
    Points required for next Level: 837
    Level completed: 17%, Points required for next Level: 837
    Overall activity: 99,8%
    Overall activity: 99,8%
    Achievements
    Admin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    MANİSA
    Mesajlar
    1.347
    Points
    23.513
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart

    Bir Kırılmaktır Yaşamak İstanbul'da.
    Titrek bir günün ürkekliğidir boşalttığım omuzlarımdan
    Barbaros Bulvarı’nın orta yerinde bir şarkıdır nefesim
    salınan adamların soluyan adımlarını izlerim,
    bir direniş tadında dökülüyor akşam dudaklarımdan.
    Sonra, solgun akşamları tanıyor zaman
    akıp gidiyor boğazın serin sularında…



    Üsküdar’ın ezanı kaldırıyor sonra sabahı,
    martı sesleri karışıyor bu hengameye
    Karşıya geçiriyor akşam yorgunluğuna teşne yolcularını,
    Bir feribot yaklaşıp geceyi demirliyor
    Karaköy Sahili’ne.
    Mendil satan çocuk silüetlerini manzaraya ek olarak
    Satmaya başlıyor esnaf Mısır Çarşısı’nda…
    Itır kokuları arasına reyhan ve nane kokuları karışınca
    Galata’dan süzülen şefkat dokunuşları
    beş para etmez ecnebi kokusunda
    Tophane’ye akıtıyor çengi çocuklarını.
    Fatih Camii, her zamanki gibi fethe amade,
    Hutbesini bekliyor padişahından.
    Boğazkesen, geçit vermemekte ısrarlıdır
    işgalcilere
    Oysa eller, yaradana açılmış Beyazıt’ta çaresizlik itirafında
    Taksim, zafer sarhoşluğunda, Beyoğlu’nu kutsuyor.
    Elinde bebeğiyle bir Nasrani sokuluyor vaftiz odasına
    Aya İrini’de bir tenorün sesini anımsatan merasime yetişecek.
    Yetişti en sonunda Asım amca son nefesle Cuma Hutbesine.
    Yine aradığını bulamamanın ezikliği ile kapıya döndü yüzü.
    Isırgan bir köpek dolaşıyordu o anda Kasımpaşa sokaklarında,
    Çocuklar buna gönüllü, en kanayan yerlerini açıyorlardı ona
    Sarılgan ve de darılgan bir endişe ile meraklandı esnaf,
    Sinkaflı bağırtılar ve çağıltılar arasında Tophane-i amire
    Yeniden revaçta.
    Matmazellerini ağırlayacak birazdan salonlarında.
    “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” ertesinde,
    “eve dönen adam” nağmelerindeyim şimdi de
    havsalamda Dolmabahçe,
    bir yenilgimin daha üstünü örtmeye hazır,
    dağınık saçlar her sevişmeden sonra Osmanlı torunlarına
    ruj lekeli yarım hamburger ısırıkları bırakıyorlar
    Ortaçeşme, Beykoz’a selam durup “biz Heybeli’de her gece…”
    Şarkılarına kaptırmış kendini.
    Sahaflar Çarşısı’nda yetim bir kitap, öksüzlüğünü içine atarak
    Yeni bir şefkat dokunuşu bekliyor okurlarından.
    Şişli, terakki nutuklarına ev sahipliği yapıyor yeniden,
    Nişantaşı, Etiler buna eşlik ediyor.
    Yolu Aksaray’a düşünce, köyünü hatırlıyor Avrupalı
    Otlu peynir kokusu düşlerine dalıp birazdan çıkacak
    Yeni bir hevesle saracak çılgınlığını,
    Yolu Feshane’den geçince hatırlayacak musluğu açık bıraktığını
    Dönmeye mecali kalmayacak kimsenin o zaman
    Üsküdar’da Kız Kulesi yeniden matemine bürünecek
    Galata Kulesi’ne dadanamayacak şezlonglar
    Üstü güllerle örtülmüş bir cesedin güzelliğine bürünecek Sarıyer
    Ne kadar güzel görünse de
    Hevesini kıracak tüm yaşamakların.
    Solgun dudaklar dargın cesetlere sığınacak evlerinde
    Bir çocuk dileyecek herkes Eyüp’te
    adaklara boğacak türbeleri
    Yasin’ler Kulhu’lar eşliğinde dualar karışacak yeni umutlara
    Karanfiller sigara kokulu perdelere yetişemez olacak
    Yine de sarıp sarmalayacak Sarıyer’de sermayeyi yalılar.
    Kavacık’ta bir İstanbullu soracak son defa “İstanbul nerede? ”
    Kendini köprü yapıp satacak en sonunda hissedarlara
    Atik Ali’de, Valide Yokuşu’nda, Bab-ı Ali’de,
    Fethi Paşa korusu’nda halk ayaklanıp hep beraber
    Neden Piyer Loti’ye çıkıp bir çay içmezler ona yanarım da
    Yine de ısıtamaz güneşi Kadıköy’ün iliklerimi.
    Son bir umut olarak yapıştığım
    Haydar Paşa’nın ise tren seslerinden başka sunacak
    Hediyesi kalmadığı aşikar.
    O zaman dönüp, Karaköy Vapuru ile Tophane’de bir çile
    Çekmekten öte gerekçe kalmaz yaşamak konusunda
    Elde avuçta ne varsa harcamış bir biçimde
    Çıkarırım Kumbaracı Yokuşu’ndan gemilerimi,
    Yakarım. geri dönmemek üzere
    Anılarımda demirlerim.
    Bir “İstanbul hatırası” resmimle
    Ve bir Fatih edasıyla
    caka satmak üzere
    Ankaralıya satarım hayallerimi...



    Aydın Aktay



    Görmesekte birbirimizi,

    Duyamasakta seslerimizi,
    Sakın haa ayrıyız sanma,
    Üzme güzel yüreğini, çaresiz yanma.

    Bir kere gönle giren vuslatı bekler değil mi?
    Söylesene; ayrı yerlerde olsakta baktığımız aynı gökyüzü değil mi?

  10. #20
    ***
    DIŞARDA
    Points: 23.513, Level: 94
    Points: 23.513, Level: 94
    Level completed: 17%,
    Points required for next Level: 837
    Level completed: 17%, Points required for next Level: 837
    Overall activity: 99,8%
    Overall activity: 99,8%
    Achievements
    Admin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    MANİSA
    Mesajlar
    1.347
    Points
    23.513
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart

    Seviyorum seni, İstanbul kadar

    Sen varsan, İstanbul’da bahar,
    sen varsan, yaz var.
    Yokluğunda kış, yokluğunda sonbahar.
    Seviyorum seni, İstanbul kadar.

    Gezdiğin sokaklar, sen gibi kokar
    Hâlâ, her köşede hayalin,
    bastığın yerlerde ayak izin,
    ve gönlümde sevdan var.
    Seviyorum seni, İstanbul kadar

    Çamlıca’da gülüşün kalmış,
    Sen yokken huzursuz Kalamış,
    “Nazlı bir güzel varmış,
    Gözleri deniz kadar mavi,
    Sevdası, İstanbul kadarmış.”

    Hâlâ gönlümde bir acı, bir sızı
    Hâlâ gönlümde bir hüzün var.
    Seviyorum seni, İstanbul kadar

    Seni arıyorum, sokak sokak, köşe köşe
    Ben ağlarım, Kız kulesi güler halime.
    Her akşam, aynalarda bir asık çehre,
    Her akşam, aynalarda bir aşık çehre.

    Kimsesiz yollarda bir şair gezer,
    ...üzgün.
    kî; baştan aşağı hasret,
    baştan aşağı hüzün.

    Gemiler geçer, sahilden
    Üsküdar’da hayalin ve ben,
    ...bekleriz....bekleriz,
    gelmezsin…
    …gelmezsin bir türlü sen.

    Martılar, çığlık çığlık,
    boğazda yalnızlık,
    sularda yalnızlık,
    içimde yalnızlık...

    Kaçmak isterim, bu senle dolu diyardan, ...kaçamam.
    İstanbul bensiz kalır da, ben onsuz kalamam.
    Rüzgar gibi peşim sıra hatıralar. ...ve yollarımda gözlerin.
    Unutulmak kaderim olsa da, unutmam, unutamam.

    Yapayalnız benim gibi Salacak iskelesi.
    Yapayalnız sahil yolu, kaldırım taşları.
    Havada biriken bir kasvet,
    bulutlarda, yağdı yağacak gözyaşları...

    Bir otobüsle, trenle ya da gemiyle çık gel,
    gel artık,
    kaşları kalem,
    gözleri badem,
    dalga dalga saçları.
    Yüzünde gülüş, kucağında umutlar gel !
    Gel...gel kî, İstanbul seninle güzel...

    Ahmet Ünal ÇAM



    Görmesekte birbirimizi,

    Duyamasakta seslerimizi,
    Sakın haa ayrıyız sanma,
    Üzme güzel yüreğini, çaresiz yanma.

    Bir kere gönle giren vuslatı bekler değil mi?
    Söylesene; ayrı yerlerde olsakta baktığımız aynı gökyüzü değil mi?

Sayfa 2/3 İlkİlk 123 SonSon

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •