Hâfıza; ezberlemeöğrenme ve hatırda tutma melekesidir; idrak edilen
algılanan
öğrenilen şeyleri zihinde koruma ve gerektiğinde hatırlama kabiliyetidir. Tıbbî araştırmalara göre
insan beynine milyonlarca nöron (sinir hücresi) yerleştirilmiştir. Cenâb-ı Allah
birer vasıta olarak yarattığı bu nöronlar sayesinde insana kütüphaneler dolusu malumâtı öğrenme ve zihinde depolama istidadı lutfetmiştir. İşte
hâfıza
bilgilerin nöronlarda depolanması diyebileceğimiz öğrenmeyi ve gerektiğinde depolanan o bilgileri yerinden çıkarıp kullanma olarak tarif edebileceğimiz hatırlamayı ihtiva etmektedir.
Hâfıza Dâhîleri ve Unutkanlar
Kudreti Sonsuz beyne öğrenme ve hatırlama faaliyetlerini yaptırırken icraât-ı sübhaniyesine bazı maddî sebepleri perde yapmış; beynin mükemmel donanımınısinir liflerini ve şuursuz hücre atomlarını dünyalar kadar malumâtı alıp depolamaya vesile kılmıştır. Hâfızasını iyi kullananlara ve ondan azamî istifade etmesini bilenlere hemen her gördüklerini ve okuduklarını çok kısa bir sürede öğrenme ve aradan uzun vakit de geçse öğrendiklerini unutmama kabiliyeti vermiştir.
Nitekiminsanların zihin selametini görüp gözettikleri ve fıtrata uygun yaşadıkları dönemlerde pek çok hâfıza dâhîsi yetişmiştir. Duyduğu bir şeyi ikinci defa tekrar etmeye lüzum hissetmeden ezberleyen Hazreti Ebû Hüreyre; Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz'in emri üzerine onbeş-yirmi gün içinde mektup yazabilecek ve gelenleri de tercüme edecek kadar İbranice'yi öğrenen Zeyd İbn Sâbit gibi yüzlerce sahabi duyduklarını bir defada öğrenen ve bir daha da unutmayan insanlardı. Özellikle Tâbiîn ve Tebe-i tâbiîn dönemleri hâfızasının hakkını veren insanlarla doluydu. Mesela; Ahmed İbn Hanbel
muhteva aynı olsa bile
farklı sened ve metinlerle nakledilen sahihi
haseni ve zayıfıyla bir milyon hadisi ezberlemiş; kırk bin hadis ihtiva eden meşhur Müsned'ini üç yüzbin hadisten seçerek meydana getirmişti.
Heyhat kizamanımıza doğru gelindikçe adeta hâfızalar da dumura uğradı. İnsanlar yirmi kere okudukları çok kısa metinleri bile hıfzedemez ve en basit mevzuları dahi anlayıp öğrenemez hale geldiler. Bulanık zihinler
dağınık fikirler ve kirli kalbler sebebiyle hem öğrenme süresi alabildiğine uzadı hem de çabucak unutma hastalığı ortaya çıktı. Bugün öğrenilenlerden yarın hiçbir eser kalmamaya başladı. Öyle ki
günümüzde hâfızasından şikayet etmeyen ve nisyandan dert yanmayan insan bulmak adeta imkansızlaştı. Belki her dönemde pek çok insan aynı derdi dile getirmişlerdi; fakat
mesela Tabiîn'den birinin şikayeti bir sayfayı artık bir kere okumayla ezberleyememektendi
günümüz insanının şekvası ise
bir metni otuz kere de okusa hâfızasına kaydedememek ya da çok kısa bir süre sonra hiçbir şey hatırlayamamak şekline büründü.
Zihin Kirliliği
Hâfızayı zayıf düşüren ve unutmaya sebebiyet veren pek çok illet sıralanabilir. Beyin ve hâfıza üzerinde çalışan uzmanlargenellikle beynin ihtiyaç duyduğu oksijen
glikoz ve bazı enzimlerin yeterli miktarda sağlanamamasını
stres ve gerginlik gibi sebeplerle beynin enerjisinin hemen tükenmesinden dolayı çalışma akışının düzensizleşmesini
sadece bazı meseleler üzerine yoğunlaşmadan ötürü beynin bir bölümünün âtıl bırakılmasını ve sistemsiz düşünme alışkanlığını hemen akla gelebilecek sebepler olarak saymaktadırlar. Bazen de insanın fizyolojik yapısının ve fizikî durumunun hâfıza zayıflığına yol açabileceğini ve ileri yaşlarda vücut mekanizmasının bazı şubeleri yorgun düştüğü gibi beynin de onlara bağlı olarak bir kısım fonksiyonlarını eda edemez hale gelebileceğini belirtmektedirler.
Bununla beraberdünden bugüne bazı İslam alimleri
haddinden fazla uykunun beyni hantallaştırdığını
sürekli dolu olan midenin zihne menfi tesir ettiğini
sabah kerahatinde uyumanın ve harama bakmanın da unutkanlığa sebep olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca
zihin kirliliğinin hâfızayı zayıflattığına inandıkları için mâlâyânî işlerden
faydasız muhaverelerden
çer-çöp sayılabilecek bilgi kırıntılarından ve kontrolsüz hayal kurmaktan uzak kalınması gerektiğini vurgulamışlardır. Hatta
sistemsiz düşünme alışkanlığına yol açabileceği ve zihni işe yaramayan bilgilerle dolduracağı endişesiyle mezar taşlarını okumayı bile mahzurlu görmüşlerdir; mezar taşlarını okumayı adet edinmenin bugünkü reklam panolarının
araba plakalarının
televizyon ekranlarının ve gazete sayfalarının yaptığı tahribat çeşidinden zararlar verebileceğini düşünmüşlerdir. Gerçi
zihinleri kirleten
kalbleri bulandıran ve hafızayı zayıflatan onlarca unsurla her zaman iç içe yaşadığımız günümüzde
unutkanlığa sebep olmaması için mezar taşlarındaki yazılara bile mesafeli durulmasını anlamamız oldukça zordur; fakat
unutulmamalıdır ki
selef-i salihîn meseleyi kendi nezih atmosferleri zaviyesinden değerlendirmişlerdir.
Zannediyorumhâfızayı zayıflatan sebeplerin en tehlikelisi şehevî hisleri galeyana getiren ve behimî duyguları tehyiç eden faktörlerdir. Bugün
aile ve içtimaî çevre özellikle gençlerin güzel yetişmeleri hususunda yetersiz kaldığı gibi
bir de etraftan akıp akıp gelen ve ruhu örseleyen telkinler zihinleri adeta felç etmektedir. Televizyon programları
İnternet sayfaları
video oyunları
günlük haberler
siyasî polemikler
sporcuların ve sanatçıların büyük birer hadiseymiş gibi nakledilen hal ve hareketleri
sırf merak uyarma maksadıyla uydurulan yalanlar
tezvirler
her türlü aldatmalar ve sansasyonlar... zaten iyice zayıflayan dimağları tamamen işgal etmektedir. Ve hele kafalara pompalanan onca kir
hayvanî hisleri ve beşerî garîzeleri tahrik edip yüce duygular üzerine bir balyoz gibi inince
kudurtulmuş şehevî arzu ve ihtiraslar
çağımızın zavallı nesillerinde okumaya
öğrenmeye
düşünmeye hiç mecal bırakmamakta ve adeta hâfızaları bütün bütün kurutmaktadır. Evet
maalesef
günümüzün insanı haram dinleme
haram konuşma ve harama bakma... gibi günahların öldürücü dalgaları arasında çırpınıp durmaktadır.
Haram ve Nisyan
Ehlullahharama nazarın nisyan sebebi olduğu hususunda ısrarla durmuşlardır. Gözlerine hâkim olamayan ve daimî surette şehevî duyguları kamçılayan manzaralara bakan bir insanın hâfızasının yavaş yavaş köreleceğini belirtmişlerdir. Nitekim
İmam Şafii Hazretleri
hocası Vekî' bin Cerrâh'a hâfızasının zaafından şikayette bulununca
o büyük zat
İmam Şafii'yi en küçük günahlardan bile uzak durmaya çağırmış ve ona şöyle demiştir: "İlim
ilâhî bir nurdur; Cenâb-ı Allah
devamlı günahlara dalan kimseye nurunu lutfetmez." Kaldı ki
İmam Şafii muhtemelen bir metni ilk defada değil de ikinci veya üçüncü kerede ezberleme durumuna düşünce hâfızasından şikayet etmiştir. Ayrıca
İmam Şafii gibi bir ruh insanının bilerek günaha girmesi de zaten hiç düşünülemez.
Üstad Hazretleri de yaşadığımız asırda oldukça yaygınlaşan açık saçıklığın unutkanlık hastalığını daha da azgınlaştırdığını dile getirmiştir. Harama nazardan sakınmayan insanların Kur'an'dan öğrendiklerini de unutacaklarını ve "Âhir zamandahâfızların göğsünden Kur'an nez'edilecek" mealindeki hadis-i şerifin te'vilinin bu hastalığın dehşetli neticelerinde aranması gerektiğini belirtmiştir.
Ümmetinin harama nazar etmemesi mevzuunda ikazlarda bulunan Rehber-i Ekmel (aleyhi ekmelü't-tehâyâ)kadın-erkek herkesin iffete kilitlendiği bir dönemde
hem de Hac vakfesini yapıp Arafat'tan döndükleri bir sırada
terkisine aldığı (Hazreti Abbas'ın oğlu) Fazl'ın başını sağa-sola çevirmiş ve böylece etraftaki kadınlara gözünün ilişmemesi için ona yardımcı olmuştur. Asır saadet asrı
mevsim Hac mevsimi
terkisine binilen zat Allah Rasûlü ve harama bakmaması için başı sağa-sola çevrilen de iffetinde hiç kimsenin şüphe edemeyeceği Hazreti Fazl'dır. Fakat
öyle bir şeyin adeta imkansız olduğu bir durumda bile
nazarına başka hayaller girmesin ve serseri bir ok kalbini delmesin diye
Fazl'ın yüzünü bir o yana bir bu yana çevirmesi Peygamber Efendimiz'in bu konudaki hassasiyetini göstermesi açısından çok ibretâmizdir.
Zehirli Oklar
Rasûl-ü Ekrem Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)"Nazar (bakış) şeytanın zehirli oklarından bir oktur" diyerek o ağulu oktan korunmanın lüzumunu belirtmiştir. Evvelen ve bizzat Hazreti Ali'ye
saniyen ve bilvasıta bütün ümmetine hitaben
"Ya Ali
birinci bakış lehinedir
fakat ikincisi aleyhinedir" buyurmuş; bir kasde iktiran etmediği için ilk bakışın mesuliyet getirmeyeceğini ama ikinci defa dönüp bakmak iradî olduğundan
onun günah hanesine yazılacağını vurgulamış; harama götüren yolu tâ baştan keserek günahlara geçit vermemek gerektiğine dikkat çekmiştir. Ayrıca
Cenâb-ı Hakk'ın "Kim Benim korkumdan dolayı harama bakmayı terkederse
kalbine öyle bir iman neşvesi ve halâveti atarım ki
onun zevkini gönlünün derinliklerinde duyar." iltifatkâr beyanını naklederek müslümanları gözlerini harama kapatmaya teşvik etmiştir.
Bu itibarlaharama nazardan ötürü zihin dağınıklığına ve hâfıza zaafına düşmemek için herhangi bir iş ya da iman hizmetine müteallik bir vazife söz konusu olmadığı sürece günahların seylap halinde aktığı çarşı-pazarlardan uzak kalmak lazımdır. Mutlaka dışarı çıkmak gerekiyorsa
o zaman da mayınlı tarlada yürüyor gibi dikkatli yol almak ve şeytanî hücumlara karşı teyakkuzda bulunmak icap eder. Bunu başarabilmenin iki şartı vardır; birincisi
çarşı-pazara çıkmadan önce
yüreği hoplatacak
gözleri yaşartacak ve manevî hisleri harekete geçirecek bazı şeyler okumak ya da dinlemek; ikincisi de
bir yere giderken elden geldiğince yalnız olmamaya çalışmak ve gönlü hüşyar bir-iki arkadaşla beraber bulunmaktır. Onca gayrete rağmen yine de irâde haricinde sağdan soldan gelip bulaşan lekeler
kalb ve ruhu kirleten çamurlar olabilir. Bu türlü durumlarda ise
ilk fırsatta seccadeye koşup Cenâb-ı Hakk'a yönelmek gerekir. Namaz
sadaka
oruç ve dua gibi ibadetler -inşaallah- gayr-i iradî gelip çarpan günahlara keffâret olacaktır.
Aslındaharama nazar önü alınabilecek ve iradeyle kaçınılabilecek bir tehlikedir. İnsan
biraz gayret etse
günaha sürükleyen manzaralara bakmamaya sabredebilir. Göze ilişen çirkin bir manzaradan sıyrılma
iradenin belini bükebilecek kadar büyük bir yük değildir; bir nazar oku gelip çarpacağı ilk anda gözü kapamaya irade gücü yeter. Hele insan harama her göz kapamanın kendisine bir vacip işlemiş gibi sevap kazandıracağını düşünürse
o ilk anda günahtan sıyrılabilir. Fakat
nazarını hemen haramdan çevirmez
kendisini o işe salar ve bir daha
bir daha bakacak olursa
artık geriye dönme ihtimali azalır. Bir de gözünden zihnine akan manzaraları tasavvurla
taakkulle besler ve büyütürse sahilden tamamen ayrılmış sayılır. Ondan sonra geriye dönmek çok daha büyük cehd ü gayret ister. Şair bir arkadaşımın
"İsyan deryasına yelken açmışım
kenara çıkmaya koymuyor beni!" sözüyle ifade ettiği gibi
Allah korusun
o günah deryası
sahilden o kadar uzaklaşan kimseyi dalgaları arasında evirir çevirir ve bir daha kıyıya çıkmasına izin vermez.
Hâfızayı Takviye Eden Âmiller
Hâfızayı zayıf düşüren illetlere mukabilonu kuvvetlendirecek âmiller de mevcuttur. Bunların başında düzenli bir hayat
prensipli bir çalışma
sistemli bir düşünce ve zihni daimî çalıştırma gibi hususlar gelir. Uzmanlara göre
"Beyin çok çalışırsa yorulur" kanaati yanlıştır. Beynin yorulmasının sebebi onu çok çalıştırmak değil
yanlış kullanmak ya da onu âtıl bırakmaktan kaynaklanan hantallaşmadır. Evet
beyin çok çalışmaktan dolayı yorulmaz; aksine çalıştıkça gelişir
daha verimli hale gelir. Beyni yoran ve körelten çalışmak değil
boş durmak
düşünmemek
tefekkür etmemek ve iş yapmamaktır. Kullanılmayan organların köreldiği gibi hâfıza da doğru bir şekilde sürekli işletilmezse dumura uğrar.
Maalesefhergün daha bir ilerleyen teknik ve teknoloji insan dimağını belli ölçüde etkisiz ve hareketsiz kılmaktadır. Bugünün talebeleri hesap makinelerine ve bilgisayarlarına güvenerek çarpım tablosunu bile ezberleme ihtiyacı duymamaktadırlar. Bu hazırcılıktan kaynaklanan atalet de beyin fakültelerinin aktif hale gelmesini engellemektedir. Evet insan
mutlaka teknik ve teknolojik imkanlardan istifade etmelidir ama dengeyi bozmamaya da özen göstermelidir; mesela
basit işlerde kat'i surette bilgisayar kullanmamalıdır ki hâfızasını ihmal etmiş olmasın. Ayrıca
bilgisayar bir yandan hâfızanın işini kolaylaştırırken diğer yandan da mutlaka zihne jimnastik yaptırtacak şekilde hazırlanmalı ve ona göre programlanmalıdır. İnsan
ezberlemekten ziyade öğrenmeye önem vermeli ve ona yoğunlaşmalıdır; fakat
bazı sahalarda ehemmiyetli bir kısım metinleri ezberlemenin de zihne talim yaptırma açısından çok faydalı olduğu gözardı edilmemelidir.
Diğer taraftanuzmanlar
bazı besinlerin beynin çalışmasını doğrudan etkilediği üzerinde de dururlar. Sabah kahvaltısının beynin performansını artırdığını ve kahvaltı alışkanlığı olmayan kimselerde konsantrasyon kaybı olduğunu belirtirler. Unutkanlığı yenmek ve hâfızayı güçlendirmek için kuru üzüm gibi içinde beynin ana yakıt maddesi olan glikoz barındıran gıdaları tavsiye ederler.
Hıfz Namazı
Selef-i salihînden bazıları da hâfızayı güçlendirip unutkanlığı azaltma adına hem bir kısım dualar okumuşlar hem de her sabah 21 tane çekirdekli kuru üzüm yemeyi itiyad edinmişlerdir. Ayrıcaehlullah hâfıza geriliğinden ve ezberleyememekten şikayette bulunan insanları şu hadis-i şerifte tarif edilen dört rekatlık namaza ve arkasından yapılan duaya yönlendirmişlerdir:
Bir gün Hazreti AliAllah Rasûlü'ne gelip Kur'an'ı hâfızasında tutamamaktan yakınır; "Bu Kur'an göğsümden uçup gidiyor. Onu ezberimde tutamıyorum." der. Bunun üzerine Rasûl-ü Ekrem Efendimiz ona
"Cuma gecesinin son üçte birinde kalk; o
meleklerin şahit olduğu zamandır
onda yapılan dualar kabul edilir. Şayet o saatte kalkamazsan
gecenin evvelinde veya ortasında kalk ve dört rek'at namaz kıl. Birinci rek'atında Fatiha ile Yasin'i
ikinci rek'atında Fatiha ile Duhan'ı
üçüncü rek'atında Fatiha ile Secde suresini
dördüncü rek'atında ise Fatiha ile Mülk suresini oku. Tahiyyâtı bitirdiğin zaman Cenâb-ı Hakk'a güzelce hamd ü senâda bulun. Bana ve diğer peygamberlere de salavât getir. Erkek-kadın bütün mü'minler için Allah'tan mağfiret dile. Bu okuduklarının akabinde de şu duayı söyle!" buyurur ve kitaplarda "Hıfz duası" adıyla yer alan duayı tekrar etmesini ister. (Bu dua
"Kur'an'ı hıfz etme namazı ve duası" başlığı altında Mealli Dua Mecmuası'nın 87. sayfasında da mevcuttur.)
Hazreti Ali (kerremallahu vechehu) tarif edildiği üzere bunu beş veya yedi gece yapar ve Allah Rasûlü'ne gelip şöyle der: "Ya Rasûlallah! Ben daha önceleri dört-beş ayeti bile ezberleyemiyordum. Fakat şimdi kırk ayet kadar ezberleyebiliyorum. Onu okuduğumda da sanki Allah'ın kitabı gözümün önündeymiş gibi oluyor. Yine önceleri bir hadisi duyup tekrar ettiğimde tam ezberleyemezdim. Fakatşimdi hadisleri işitip onları rivayet ettiğimde bir harf bile kaçırmıyorum." (Tirmizî
Daavât
114)
Sözün özü; öğrenilen malumâtı depolama ve gerektiğinde hatırlama istidadı olan hâfıza Cenâb-ı Allah'ın insana bahşettiği en büyük lütuflardan biridir. Bu harika kabiliyetdoğru dürüst kullanıldığı sürece dünyalar dolusu bilgiyi ihtiva edecek kadar büyük bir kapasitede halkedilmiştir. Hâfıza nimetinin şükrünü eda edebilmek ve onu yaratılışına uygun olarak en güzel şekilde kullanabilmek için öncelikle zihinlerin silkelenmesine
gözlerin harama kapanmasına
mâlâyâniyâtın terk edilmesine
sistemli düşünceye
ihtiyaç miktarınca düzenli yeme-içmeye
sadece yetecek kadar uyumaya
tefekkür ile dimağı sürekli işletip geliştirmeye
dağarcıktaki tıkanıklıkları istiğfar ve zikir sayesinde açmaya
hâfızayı istidadını aşkın hale getirmesi için Hafîz-i Zülcelâl'e ilticaya ve bir de en bereketli zaman dilimleri olan seher vakitlerini kollayarak fiilî dua adına intizamlı çalışmaya ihtiyaç vardır.