10-SİYASETTEN UZAK DURMAK DÜSTUR VE ESASI
Siyasî çalışmaların iman hizmetine nisbetle geri dere*cede olduğu ve çe*şitli cihetlerden iman hizmetine zarar verdiği için, iman hizmetinin hakiki şa*kirdleri si*yasî fa*aliyet*lere girmemelerine dair Risale-i Nurdaki ikazlardan bir kı*sımlarıdır:
1- «İman hizmeti, iman hakaiki, bu kâ*inatta herşe*yin fevkindedir hiç bir şeye tâbi’ ve âlet olamaz. Fakat bu zamanda ehl-i gaflet ve dalâlet ve dinini dünyaya satan ve bâki el*masları şişeye tebdil eden gafil insanlar naza*rında o hizmet-i ima*niyeyi ha*riçteki kuvvetli cereyanlara tâbi’ veya âlet telâkki etmek ve yüksek kıymetlerini umumun nazarında tenzil et*mek endişesiyle, Kur’an-ı Hakîm’in hizmeti bize kat’î bir surette siyaseti yasak et*miş.» (Kastamonu Lâhikası sh: 137)
2- «Madem mesleğimiz azamî ihlastır değil benlik enaniyet, dünya saltanatı da verilse, baki bir mes’ele-i imaniyeyi o saltanata tercih etmek azamî ihlasın iktizası*dır.» (Emirdağ Lâhikası-II sh: 246)
3- «Ehl-i dünya ve ehl-i siyaset ve avamın naza*rında birinci derece ve hakikat nazarında, imana nisbe*ten ancak onuncu de*recede bulunan siyaset-i İslâmiye ve hayat-ı içtimaiye-i üm*mete dair hizmeti, kâinatta en büyük mes*’ele ve vazife ve hizmet olan hakaik-ı imaniyenin çalış*masına racih gör*düklerinden o tercümana karşı arkadaş*larının pek zi*yade hüsn-ü zanları ehl-i siyasete, inkılapçı bir siyaset-i İslâmiye fikrini vermek cihetinde, Risale-i Nur’a karşı hayat-ı içtimaiye noktasında cephe almak ve fütuhatına mani olmak pek kuvvetli ihtimali vardı. Bunda hem hata, hem zarar büyüktür.
4- Kader-i İlahî, bu yanlışı tashih etmek ve o ihti*mali izale etmek ve öyle ümid besliyenlerin ümidlerini tadil etmek için, en zi*yade öyle cihetlerde yardım ve ilti*haka koşacak olan ülemadan ve sâdattan ve meşayih*ten ve ah*babdan ve hemşehriden birisini mu*arız çı*kardı o ifratı tadil edip adalet etti. “Size, kâinatın en bü*yük mes’elesi olan iman hizmeti yeter” diye bizi mer*hamet*kârane o hâdiseye mahkûm eyledi.» (K. Lâhikası sh: 193)
5- «Evet bu zaman hem iman ve din için, hem ha*yat-ı içtima*iye ve şeriat için, hem hukuk-u âmme ve si*yaset-i İslâmiye için, ga*yet ehemmiyetli birer müced*did ister. Fakat en ehemmiyetlisi, hakaik-i ima*ni*yeyi muhafaza noktasında tecdid vazifesi, en mukaddes ve en büyüğü*dür. Şeriat ve hayat-ı içti*ma*iye ve siyasiye daireleri ona nisbeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalıyor.
6- «Rivayat-ı hadîsiyede, tecdid-i din hakkında zi*yade ehem*miyet ise, imanî hakaikteki tecdid itibariyle*dir... ...Bu asırda, Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki, Risale-i Nur’un hakikatına ve şakirdlerinin şahs-ı manevîsine, ha*kaik-ı imaniye muhafaza*sında tecdid va*zifesini yaptır*mış.» (Kastamonu Lâhikası sh: 189)
7- «Bediüzzaman, rivayetlerde gelen eşhas-ı âhir*za*mana ait haberlerin mühim bir kısmını ve hürriyet*ten ev*vel İstanbul’da te*’*vilini söylediği hadîslerin ihbar et*tiği âhirzamanın dehşetli şahıslarının Âlem-i İslâm ve insa*niyette zuhur ettiğini görür. Ve yine gelen rivayetlerden, onlara karşı çıkacak ve muka*bele edecek olan Hizb-ül-Kur’an hakkında, “O zamana yetiştiği*niz zaman siyaset cânibiyle onlara ga*lebe edilmez ancak manevî kılınç hükmünde i’caz-ı Kur’an’ın nurlarıyla mukabele edilebi*lir.”» (Tarihçe-i Hayat sh: 147)
8- «Risale-i Nur şakirdleri dünya siyase*tine ve ce*re*yanlarına ve maddî mücadelelerine karışmıyorlar ve ehemmiyet vermiyorlar ve te*nezzül etmiyorlar» (Şualar sh: 271)
9- «Hem Kur’an bizi siyasetten şiddetle men’etmiş. Evet Risale-i Nur’un vazifesi ise, hayat-ı ebediyeyi mah*veden ve ha*yat-ı dünyeviyeyi de dehşetli bir zehire çevi*ren küfr-ü mutlaka karşı, imanî olan ha*kikatlarla gayet kat’î ve en mütemerrid zındık fey*lesofları dahi imana getiren kuvvetli bürhanlar ile Kur’ana hizmet etmektir. Onun için Risale-i Nur’u hiçbir şeye âlet edemeyiz.» (Şualar sh: 349)
10- «Yeni Said ne için bu kadar şiddetle si*yasetten tecennüb ediyor?
Elcevab: Milyarlar seneden ziyade olan hayat-ı ebe*diyeye ça*lışmasını ve kazanmasını meşkuk bir-iki sene hayat-ı dünyeviyeye lüzumsuz, fuzulî bir surette ka*rışma ile feda etmemek için.. hem en mühim, en lü*zumlu, en saf ve en hakikatlı olan hiz*met-i iman ve Kur’an için şiddetle siyasetten kaçıyor.…
Amma Kur’an ve imanın hizmeti ne için beni men*’ediyor dersen, ben de derim ki: Hakaik-ı ima*niye ve Kur’aniye birer elmas hükmünde olduğu halde, siya*set ile âlûde olsa idim elim*deki o elmaslar iğ*fal olunabi*len avam tarafından, “Acaba taraftar kazan*mak için bir propa*ganda-i siyaset değil mi?” diye düşü*nürler. O el*maslara, âdi şişeler nazarıyla bakabilirler. O halde ben o siya*sete temas etmekle, o elmaslara zulmede*rim ve kıymetle*rini tenzil etmek hükmüne ge*çer.» (Mektubat sh: 62)
11- «Hem Risale-i Nur’un has talebeleri, bâki elmas*lar hükmünde olan hakaik-ı imaniyenin vazifesi içinde iken, zâlim*lerin satranç oyunlarına bak*makla vazife-i kudsiyelerine fü*tur vermemek ve fikir*lerini onlar ile bu*laştırmamak gerektir. Cenab-ı Hak bize nur ve nuranî vazifeyi vermiş onlara da, zu*lümlü zulümatlı oyunları vermiş. Onlar bizden istiğna edip yardım etmedikleri ve elimizdeki kudsî nurlara müşteri olmadık*ları halde, biz onların karanlıklı oyun*larına vazifemizin zararına bak*mağa tenezzül etmek ha*tadır. Bize ve merakımıza, da*iremiz içindeki ezvak-ı maneviye ve envar-ı imaniye kâfi ve vâfidir.» (Kastamonu Lâhikası sh: 117)
12- «Benim ile temas eden bütün dostlarım bilir*ler ki siyasete değil karışmak, değil teşebbüs, belki dü*şün*mesi dahi esas maksa*dıma ve ahval-i ruhiyeme ve hiz*met-i kudsiye-i imaniyeme muha*liftir ve olamıyor. Bana nur verilmiş, siyaset topuzu veril*memiş.
Bu halin bir hikmeti şudur ki hakaik-i imani*yeye müştak ve memuriyet mesleğine giren bir*çok zatları, bu hakaika endişeli ve tenkidkârane bak*tırmamak, onlardan mahrum etme*mek için, Cenab-ı Hak kalbime siyasete karşı şiddetli bir ka*çın*mak ve bir nefret vermiştir kana*atındayım.» (T. Hayat sh: 221)
13- «Risale-i Nur şakirdlerinin, mümkün olduğu ka*dar, siyasete ve idare işine ve hükû*metin icraatına ka*rışmamak bir düstur-u esasî*leridir. Çünki halisane hiz*met-i Kur’aniye, onlara her şeye bedel kâfi geliyor.» (Şualar sh: 362)
14- «Nur şakirdleri, hiç siyasete karışma*dı*lar, hiç*bir partiye girmediler. Çünki iman, mâl-i umumîdir. Her ta*ifede muhtaçları ve sahibleri var. Tarafgirlik gire*mez. Yalnız küfre, zendekaya, da*lâlete karşı cephe alır. Nur mesleğinde, mü’minle*rin uhuvveti esastır.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 180)
15- «Elhamdülillâh, siyasetten tecerrüd sebe*biyle, Kur’anın elmas gibi hakikatlarını propa*ganda-i siyaset ittihamı altında cam parçaları*nın kıymetine indirmedim. Belki gittikçe o elmas*lar kıymetlerini her taifenin naza*rında par*lak bir tarzda ziyadeleştiriyor.» (Mektubat sh: 48)
16- «Nur Risalelerinin ve Nurcuların siya*setle alâ*ka*ları yok ve Risale-i Nur, rıza-i İlahîden başka hiç bir şeye âlet edilmediğinden, mümkün ol*duğu kadar Risale-i Nur’un mensub*ları, içtimaî ve si*yasî ce*reyanlara karışmak istemiyorlar. Yalnız Sebilürreşad, Doğu gibi mücahidler iman hakikatlarını ehl-i dalâ*letin tecavüzatından muhafa*zaya çalıştıkları için, ruh u ca*nımızla onları takdir ve tahsin edip on*larla dostuz ve kardeşiz, fakat siyaset nokta*sında değil. Çünki iman dersi için gelenlere ta*rafgirlik naza*rıyla bakılmaz. Dost düşman derste fark et*mez. Halbuki si*yaset tarafgirliği, bu manayı zede*ler. İhlas kırılır. Onun içindir ki, Nurcular emsalsiz iş*kencelere ve sıkıntılara ta*hammül edip Nur’u hiç bir şeye âlet etmediler. Siyaset to*puzuna el atmadı*lar.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 35)
17- «Aziz kardeşlerim, siz kat’î biliniz ki: Risale-i Nur ve şakirdlerinin meşgul oldukları vazife, rûy-i ze*mindeki bütün muazzam mesailden daha büyüktür. Onun için dün*yevî merak-aver mes*’e*lelere bakıp, vazife-i bâkıyenizde fütur ge*tirmeyiniz. Meyvenin Dördüncü Mes’elesini çok defa okuyunuz, kuvve-i maneviyeniz kı*rılmasın.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 43)
18- «Evet bu zamanda siyaset, kalbleri if*sad eder ve asabi ruhları azab içinde bırakır. Selamet-i kalb ve isti*rahat-ı ruh istiyen adam, siyaseti bırakmalı.» (Kastamonu Lâhikası sh: 122)
19- «Gaflet verecek ve dünyaya boğduracak ve ha*kiki vazife-i insaniyeti ve âhireti unuttu*racak olan en geniş daire ise, siyaset da*iresidir.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 56)
Dindar siyasîler, siyaseti vesile ve dini gaye gör*mek ve si*yaseti dine alet ve yardımcı yapmak şartiyle siyasete girebilir.
20- «Maksad-ı aslî siyasetini yapanlarda din ikinci derecede kalır, tebeî hükmüne geçer. Hakiki dindar ise “bütün kâinatın en büyük gayesi ubu*diyet-i insaniyedir” diye siya*sete aşk u merak ile değil ikinci üçüncü merte*bede onu dine ve hakikata âlet etmeye -eğer mümkünse- çalışabilir. Yoksa bâki elmasları, kırılacak adi şişelere âlet yapar.» (E. Lâhikası-I sh: 57 )
Âl-i Beytin asîl vazifesi, hizmet-i diniyedir.
21- «Eğer desen: Hilâfet-i İslâmiye noktasında İmam-ı Ali’nin fevkalâde iktidarı, hârikulâde zekâsı ve yüksek liyakatıyla beraber seleflerine nisbeten mu*vaffa*kiyetsizliği nedendir?
Elcevab: O mübarek zât, siyaset ve saltanattan zi*yade, daha çok mühim başka vazifelere lâyık idi. Eğer tam muvaffakiyet-i siyasiye ve tamam saltanat olsaydı, “Şah-ı Velayet” ün*van-ı manidarını bihakkın kazanamaya*caktı. Halbuki zâ*hirî ve si*yasî hilâfetin pek çok fevkinde manevî bir saltanat ka*zandı ve Üstad-ı Küll hükmüne geçti hattâ kıyamete ka*dar saltanat-ı manevîsi bâki kaldı.» (Mektubat sh: 54)
22- «Amma kader nokta-i nazarında feci akıbetin hikmeti ise: Hasan ve Hüseyin ve onların hanedanları ve nesilleri, manevî bir saltanata namzed idiler. Dünya salta*natı ile manevî saltana*tın cem’i ga*yet müşkildir. Onun için onları dünyadan küs*türdü, dün*yanın çirkin yüzünü gösterdi. Tâ, kalben dünyaya karşı alâkaları kalmasın. Onların elleri muvakkat ve sûrî bir sal*tanattan çekildi fakat parlak ve da*imî bir saltanat-ı maneviyeye tayin edildiler âdi valiler ye*rine, evliya aktablarına merci’ oldu*lar.» (Mektubat sh: 55)
23- «Eğer denilse: Neden hilâfet-i İslâmiye Âl-i Beyt-i Nebevî’de takarrur etmedi? Halbuki en ziyade lâ*yık ve müstehak onlardı?”
Elcevab: Saltanat-ı dünyeviye aldatıcıdır. Âl-i Beyt ise, hakaik-ı İslâmiyeyi ve ahkâm-ı Kur’aniyeyi muhafa*zaya memur idiler. Hilâfet ve saltanata geçen, ya Nebi gibi masum olmalı, veya*hut Hulefa-yı Raşidîn ve Ömer İbn-i Abdülaziz-i Emevî ve Mehdi-i Abbasî gibi hâ*rikulâde bir zühd-ü kalbi olmalı ki aldanmasın. Halbuki Mısır’da Âl-i Beyt namına teşekkül eden Devlet-i Fatımiye Hilâfeti ve Afrika’da Muvahhidîn Hükûmeti ve İran’da Safevîler Devleti gösteriyor ki saltanat-ı dün*yeviye Âl-i Beyte ya*ramaz, va*zife-i asliyesi olan hıfz-ı dini ve hizmet-i İslâmiyeti on*lara unutturur. Halbuki saltanatı terk ettik*leri zaman, par*lak ve yüksek bir surette İslâmiyete ve Kur’ana hizmet etmişler.
İşte bak! Hazret-i Hasan’ın neslinden gelen aktab*lar, husu*san Aktab-ı Erbaa ve bilhassa Gavs-ı Azam olan Şeyh Abdülkadir-i Geylanî ve Hazret-i Hüseyin’in neslinden gelen imamlar, hususan Zeynelabidîn ve Cafer-i Sâdık ki, herbiri bi*rer ma*nevî mehdi hükmüne geçmiş, manevî zulmü ve zu*lümatı dağıtıp, envar-ı Kur’aniyeyi ve ha*kaik-ı imani*yeyi neşret*mişler. Cedd-i emcedlerinin birer vârisi olduklarını göstermiş*ler.» (Mektubat sh:
Risale-i Nur, siyaset-i İslâmiyeye de alet olamaya*ca*ğını bil*diren Said Nursi Hazretleri diyor ki:
24- «İnkişafa başlayan İslâm birlik fikri ve ittihad-ı İslâm siyaseti, Risale-i Nur’u ken*dine bir kuvvet, bir âlet yapmaya çalışacaktı ve biz*leri siyaset-i İslâmiyeye bak*maya mecbur ede*cekti. Halbuki Risale-i Nur’un mesle*ğindeki sırr-ı ih*lâs iman, Kur’ân hakikatlerinden başka hiçbir şeye âlet, tâbi olmadığı...» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 257)
25- «Risale-i Nur, dünyada her cereyanın fev*kinde bulunması ve umumun malı olması cihetiyle, bir tarafa tâbi ve dahil olmaz. Belki mütecaviz din*sizlere karşı haklı tarafa yardımcı olur ve dost olur ve ihtiyat kuvveti hükmünde onlara bir nokta-i is*tinat olur. Fakat siyaset hesabına değil, belki Nur’ların intişarı ve maslahatı hesa*bına, bazı kar*deşler, Nurlar namına değil, belki kendi şa*hıs*ları namına girebilir.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 160)
Siyasetten uzak durmayı beyan eden ve kısmen tercih edi*len mezkûr na*killer, bilhassa haslar daire eh*linin ve ha*kiki şakird*lerin -siyasîleri ikaz etmeleri müs*tesna- bilfiil siya*sete girmemele*rini sarahatla ortaya ko*yar.