DÖRDÜNCÜ DÜSTURUNUZ: Kardeşlerinizin mezi*yetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasav*vur edip, onla*rın şerefleriyle şâkirâne iftihar et*mektir... Kardeşler arasında buna tefânî denilir. Yani, bir*birinde fâni ol*maktır. Yani, kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unu*tup, kar*deşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşa*mak*tır.» (Lem’alar sh: 162)
48- «İhlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, rabıta-i mevttir. Evet, ihlâsı zedele*yen ve riyâya ve dünyaya sevk eden tûl-i emel olduğu gibi, ri*yâdan nefret veren ve ihlâsı ka*zandıran, ra*bıta-i mevttir. Yani, ölümünü düşünüp, dünyanın fâni olduğunu mülâ*haza edip, nefsin desiselerinden kurtul*mak*tır..... Evet, hiç hayale, faraza lüzum kalma*dan, bu kısa ömür ağa*cının başındaki tek meyvesi olan kendi cenazesine bakabilir. Onunla yalnız kendi şahsı*nın mevtini gördüğü gibi, bir parça öbür tarafa gitse as*rının ölümünü de görür daha bir parça öbür tarafa gitse dün*yanın ölümünü de müşahede eder, ihlâs-ı etemme yol açar.» (Lem’alar sh: 163)
49- «O kader-i İlâhî, o ehl-i marifet adamın dost*luk ümit et*tiği yerden adâvet gösterdi ki, hürmet yü*zün*den ilmi riyâya girmesin ve ihlâsı kazan*sın.» (Lem’alar sh: 174)
50- «Kardeşlerimin takvâ ve ihlâsları ve ziyaretçi*le*rin hür*met ve hüsn-ü zanları içinde, ben bilmeyerek, nef*sim müftehirâne, güya müteşekkirâne perdesi al*tında ri*yâkârâne bir enâniyet vazi*ye*tini almak istedi. Birden bu ehl-i dünyanın hadsiz hassasiyetle ve hattâ riyâkârlı*ğın zerrelerini de hissedebilir bir tarzda, birden bana iliştiler. Ben Cenâb-ı Hakka şükrediyorum ki, bunla*rın zulmü bana bir vasıta-i ihlâs oldu.» (Lem’alar sh: 175)
51- «Risale-i Nur şakirdlerinde sırr-ı ihlâsın ne derece yük*sek bir terk-i enaniyet ve hazz‑ı nefsî*den teberri et*mek gibi, ihlâsın en yüksek seci*yeleri Risale-i Nur şakird*lerinde tezahür ediyor.» (Kastamonu Lâhikası sh: 250)
52- «Risale-i Nur’un hakikî şakirdleri, hizmet-i imani*yeyi herşeyin fevkinde görür kutbiyet de ve*rilse ihlâs için hiz*metkârlığı tercih eder» (Kastamonu Lâhikası sh: 251)
53- «Hakikat-i ihlâs, benim için şan ve şe*refe ve maddî ve mânevî rütbelere vesile olabi*len şeylerden beni men edi*yor.... hâlis bir hâdim ola*rak, hakikat-i ihlâs ile, herşeyin fevkinde hakaik-i imani*yeyi on adama ders vermek, büyük bir kutbiyetle bin*ler adamı irşad etmekten daha ehemmiyetli görüyo*rum.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 75)
54- «Dünyada muvakkat zevkler, kerametler tam nefsini mağlûp etmeyen insanlara bir maksat olup, uh*revî ameline bir se*bep teşkil eder, ihlâsı kırılır. Çünkü amel-i uhrevî ile dünyevî maksatlar, zevkler aranılmaz ara*nılsa, sırr-ı ihlâsı bo*zar.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 86)
55- «Dine, imana hizmeti ve Risale-i Nur’u değil dünya siya*setine, belki kemâlât-ı mâneviyeye ve maka*mat-ı âliyeye âlet ede*mediğim gibi, herkesin hoş gör*düğü saadet-i uhreviye ve Cehennemden kurtulmaya vesile etmemek ve yalnız emr-i İlâhî ve rıza-yı İlâhîden başka hiçbir şeye âlet etmemek bu za*manda Nurun hakikî kuv*veti olan sırr-ı ihlâs-ı ha*kikîyi mu*ha*faza etmeye beni mecbur etmiş.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 152)
56- «“Benim vazifem hizmet-i imaniyedir mu*vaf*fak etmek veya etmemek Cenab-ı Hakkın vazifesi*dir” deyip ihlâs ile hare*ket etmeyi Kur’ân’dan ders al*mışım.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 242)
57- «Bu zamanın bir hastalığı daha var o da ben*lik, enani*yet, hodfuruşluk, hayatını güzelce me*deniyet fan*taziye*siyle geçirmek iştihası, tiryaki*lik gibi hastalıklardır. Risale-i Nur’un Kur’ân’dan al*dığı dersin en birinci esası benlik, enaniyet, hodfuruş*luğu terk etmek lüzumudur. Tâ ihlâs-ı hakikî