Yurda gelen talebeler büyük ölçüde seçilmiş olmasına rağmen, zaman zaman yurda intibak edemeyen ve problem çıkaranlar olabilmektedir. Her talebe, hoca için İlahî bir emanet ve sermayedir ki, hocanın kazanacağı sevap ve derece, bu hususta çekeceği sıkıntı ile mütenâsibdir. Dikbaşlı ve yaramaz bir talebeye çekilen emekten elde edilecek sevap, yumuşak başlı ve itaatkâr bir talebeden kazanılacak sevaptan daha fazladır. Her ne şekilde olursa olsun, bir talebenin zâyî olmasına sebep olmak veya göz yummak, diğer talebelerden kazanılacak sevabı alır götürür. Bir kimsenin hidayetine sebep olmak, ne derece büyük bir amal ise, dalâletine sebep olmak veya kayıtsız kalmak da o derece büyük bir vebaldir. Bu sebeple hoca, yaramaz talebeleri kazanmak için, bütün yolları tecrûbe edip, bütün maharetini bezl-ü nisâr etmelidir. Hz. Üstazımız şöyle buyurur: “Sizin terakkileriniz için bütün mevcûdiyetimi bezl-ü nisâr etmezsem, merd olmayayım.”
Büyüklerimiz, “Biz, yıkık değirmeni kırk yıl bekleriz. Sonra da tamir eder, gideriz.”, buyurmuşlardır.
Bir kimsenin değil talebe olmak, yurtlara girip çıkabilmesi bile, onun saadet ehlinden olabileceğine bir işaret sayılır. Yıllarca emek çekilen talebelerin bir ihmal sebebi ile zâyî olması, her yönden büyük bir kayıp sayılır.
İşte problemli talebelere bu mülahazalarla yaklaşmak icabeder. Her talebe için takip ve tatbik edilecek muhtelif yollar ve usuller olmakla beraber, umumiyetle şu hususlara riâyet faydalı olacaktır.
a) Böyle talebelerle husûsî mülâkât yapılarak şu sorular sorulabilir:
1-Kendini ve aileni kısaca tanıtırmısın?
2-Kendini beğeniyor musun? Beğendiğin ve beğenmediğin haller neler?
3-Senin şöyle şöyle yaptığın tesbit edilmiş. Bu tebitler sence de doğru mu?
4-Bu yaptıkların sence doğru şeyler mi?
5-Yanlış ise, seni bunları yapmaya sevkeden sebepler nelerdir?
6-Sence bu hatalar nasıl düzelebilir?
7-Bizden isteğin nedir?
Lüzumuna göre bu sorular çoğaltılabilir. Böylece talebenin kendine ve meselelere bakış zaviyesi, yanıldığı ve isabet ettiği noktalar, zaafları ve peşin hükümleri tesbit edilir.
b) Talebenin ailesi ve yakınları ile görüşülerek, yurt ve talebelik hakkındaki düşünceleri tesbit edilip ona göre muamele yapmak icabeder. “Oğlum, okul bitene kadar durumu idare et”, diyen bir ebeveynin çocuğuna yapılacak muamele ile, “dünya-ahiret saadetin, hocaların rızasına bağlıdır. Onlar razı olmazsa benden yardım bekleme”, diyen ebeveynin çocuğuna yapılacak muamele aynı değildir.
c) Tesbitler istikâmetinde alınan tedbirler, talebeye şefkatle ve samîmiyetle tatbik edilir. Talebe yakın takip ve takviyeye alınır.
d) Bilhassa böyle talebeler, diğer arkadaşları arasında kırıcı bir şekilde îkaz edilmemeli ve azarlanmamalıdır.
e) Bu muameleleri genç ve tecrûbesiz hocalar yerine, mümkün olduğu kadar yaşlı ve tecrûbeli hocalar yapmalıdır.
f) Talebenin ifşâ edilmesinden rahatsız olacağı husûsî yönleri gizli tutulmalıdır.
Meseleleri halletmek hususunda azimli ve gayretli olan bir hoca, Allah’ın izni ve sevdiklerinin himmetiyle muvaffak olur. Meğer ki talebenin nasîbi kesilmiş ola. Meselelere ciddiyetle sarılmadan, yorulmadan, kolay yoldan, bağırıp çağırarak meseleyi halletmeye çalışanlar ise daha büyük problemlere, talebenin zâyi olmasına ve verilen emeklerin boşa gitmesine sebep olabilirler.