Sayfa 2/11 İlkİlk 1234 ... SonSon
102 sonuçtan 11 ile 20 arası

Konu: Yaşanmış İbretlik Osmanlı Hikayeleri

  1. #11
    ***
    DIŞARDA
    Points: 39.199, Level: 100
    Points: 39.199, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    BuRaK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    4.740
    Points
    39.199
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart Cevap: Yaşanmış İbretlik Osmanlı Hikayeleri

    YAVUZ VE ZENBİLLİ

    Zenbilli Ali Efendi hakkında anlatılan ikinci mes'ele ise şöyledir:

    Yavuz Sultan Selim İran'la bütün ticarî münasebetlerini kesmiş ve bilhassa ipek ticaretini kat'î surette yasak etmişti. Bu yasağı unutan dörtyüz kadar tüccar ise İran'la ticarî münasebet kurmuş ve ipek satışında bulunmuşlardı. Yavuz Sultan Selim' Han bunların idam edilmesini istiyordu. Zenbilli Ali Efendi ise idamlarına fetva vermiyordu. Aynı zamanda bu tüccarlar Zenbilli'yi kurtulmaları için Padişaha aracı kılmışlardı. Zenbilli Ali Efendi bu mes'eleyi Padişahla konuşurken bir ara padişah:

    — Sen devlet işlerine karışma!. dedi.

    Bu ağır konuşma üzerine Zenbilli Ali Efendi padişahın huzurundan selamlamada bile bulunmadan çıkıp gidiyor.

    Daha sonra Zenbilli'nin haklı olduğuna kanaat getiren Yavuz dörtyüz tüccarı affettiği gibi Şeyhu'l İslâm'dan özür diliyor ve gönlünü almak için ona Rumeli ve Anadolu Kazaskerliklerini teklif ediyor.

    Fakat bu teklifi:

    — Allahla yeminim vardır hiçbir siyasî vazife kabul etmeyeceğim diyerek reddeden büyük ilim adamı orada da İslâm dinine ne kadar bağlı olduğunu gösteriyor.

    Bunun üzerine Yavuz Zenbilli'ye beşyüz duka altın hediye ederek kusurunun bağışlanmasını istiyor.
    :rolleyes:

  2. #12
    ***
    DIŞARDA
    Points: 39.199, Level: 100
    Points: 39.199, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    BuRaK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    4.740
    Points
    39.199
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart Cevap: Yaşanmış İbretlik Osmanlı Hikayeleri

    YAVUZ SULTAN SELİM'İN SON SÖZÜ

    Yavuz Sultan Selim hayatının son demlerinde yanından ayırmadığı doktoru Hasan Can'a hasta yatağında bulunduğu bir sırada:

    — Hasan beni nasıl görüyorsun dedi. Hasan Can:

    — Sultanım Allah'a kavuşmak zamanıdır. O'na yöneliniz! dedi.

    Yavuz:

    — Ya Hasan bunca zamandır sen bizi kiminle sanıyorsun? Allah'a karşı bir kusurumuz mu var? dedi. Hasan Can:

    — Sultanım hiç bir zaman sizin için öyle düşünmedim ve düşünmem. Yalnız şu var ki her zamanki halinizle şimdiki haliniz mukayese edilemez... Ben bu bakımdan size hatırlatmak istedim demişti ki Padişahın ağzından artık son defa Lailahe İllallah Muhammedün Resûlüllah dediği duyuldu.

    Yavuz Sultan Selim şehadet getirerek ruhunu teslim etti.
    :rolleyes:

  3. #13
    ***
    DIŞARDA
    Points: 39.199, Level: 100
    Points: 39.199, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    BuRaK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    4.740
    Points
    39.199
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart Cevap: Yaşanmış İbretlik Osmanlı Hikayeleri

    TÜRK GİBİ KUVVETLİ TÜRK GİBİ MUHTEŞEM


    Osmanlı İmparatorluğu en geniş sınırlarına ne zaman ulaştı biliyor musunuz? 7 yaşında tahta çıkan ve 39 yıl padişahlık yapan Dördüncü Mehmed zamanında!

    Bu dönemde dünyanın hemen bütün devletleri Türklerin gözüne girmek onlarla diplomatik ilişki kurmak için gayret gösteriyor ve bu konuda adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. Ünlü Fransız tarihçilerinden Albert Vandal bu konuda şunları yazıyor:

    "En medeni milletlerden en barbarlarına kadar dünyada her devlet; askeri gücünden korktukları Türk Devleti'nin karşısında eğiliyor ve Türklerle hoş geçinmeye çalışıyordu. İstanbul her milletin diplomatlarıyla dolup boşalan bir merkezdi. Osmanoğullarının tahtı önünde eğilmek için büyükelçiler birbirleriyle yarışıyorlardı.

    Bu tarafta 'Halife' sıfatını da taşıyan padişaha hükümdarının yüksek saygılarını sunan Buhara elçisi diğer tarafta; şaşaada birbirleriyle yarış eden ve bu uğurda herşeyi göze alan Almanya İmparatoru ile Polonya Kralı'nın elçileri görülüyordu. Polonya elçisinin beraberindekileri o derece kalabalıktı ki İstanbul'a bir Leh ordusunun geldiği sanılabilirdi.

    İstanbul'daki büyükelçilerin bando ve mızıka takımlarıyla özel savaş gemileri ve başka donanımları vardı. Törenlerde; önlerinde Hazreti Meryem'in tasvirini götürüyor; Türkler hiçbir taassub eseri göstermeksizin bu alayları seyrediyorlardı. Büyükelçiler sadrazamın eteğini öpmek ve padişahın huzurunda yere kapanmak için acele ediyor adeta birbirlerini yiyorlardı!"

    Fransız Büyükelçiliği Baştercümanı olarak bu dönemde görev yapan yazar Antoine Galland da padişahın sefere çıkışı ile ilgili gözlemlerini kısaca şöyle anlatıyor:

    "Sultan Dördüncü Mehmed 7 Mayıs 1672 Cumartesi günü Lehistan seferi için İstanbul'dan ayrıldı. Hayatımda bundan daha güzel daha muhteşem bir alay görmedim. Dünyanın hiçbir yerinde bundan daha parlak daha düzenli daha zengin bir geçit töreni yapılamaz.

    Ordunun bizzat padişahın kumandası altında şehirden çıkışı güneşin doğuşundan başlayarak tam beş saat sürdü. Polonya sınırına kadar olan merkezlerdeki Türk birlikleri yolda bu orduya katılacaklardı.

    Geçen askerler atları da muhteşemdi. Öyle ki insan hangisini seyredeceğini şaşırıyordu. Atların üzerinde fevkalâde güzel örtüler vardı yalnızca başları ve bacakları görünüyordu. Zırhlı olmayanların sağrıları kaplan veya pars postlarıyla örtülmüştü. Üzerlerinde büyük bir ihtişamla oturan sipahiler; kılıç yay sırma işlemeli ve içi oklarla dolu bir okluk taşıyorlardı. Gayet güzel cilalanmış kalkanları vardı.

    İlk birlikler geçtikten sonra kalabalık bir mehter takımı yürümeye başladı. Hem kendilerine has yürüyüşleriyle yürüyor hem de çalıp okuyorlardı. Kösler ve davullar vurduğu zaman adeta yer yerinden oynuyordu. Sergiledikleri ihtişam görülmeye değer birşeydi.

    Mehter takımından sonra yine sonu gelmez gibi görünen birlikler geçmeye başladı. Türk askerinin demirden yapılmış işlemeli zırhları; rengârenk satenden sarıkları ipek kordonlarla süslü kadife cepkenleri en iyi şekilde yapılmış silahları; seyredenleri hayretle karışık bir hayranlık içinde bırakıyordu. Silahlarına öylesine özen gösterilmişti ki; her ok ayrı ayrı cilalanmış ve süslenmişti..."

    İşte böyle bir dönemde orta Avrupa'ya açılan en önemli kapılardan biri olan Uyvar Kalesi fethedildi.

    Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa komutasındaki Türk ordusu 18 Ağustos 1663 günü kuşatma harekatını başlattı. Avrupa'nın en dayanıklı kalesi olarak kabul edilen Uyvar'ın düşeceğini ihtimal verilmiyordu. Ancak Türk ordusunun iyi yönetilmesi ve ısrarı karşısında çaresiz kalan düşman kuşatmanın otuz yedinci gününde teslim şartlarını görüşmeyi kabul etti. 24 Eylül günü Türkler Viyana'ya doğru yol alıyorlardı.

    Uyvar'ın kaybedilişi Avrupa'da büyük yankılar uyandırdı. Onlara göre Türkler "olmaz"ı daha oldurmuşlardı Onun için herhangi bir konuda gücünü - kuvvetini ortaya koyan kararlılık ve kahramanlık gösteren birine "
    Uyvar önündeki Türk gibi kuvvetli" diyorlardı. Bu söz Avrupa'da giderek bir "atasözü" haline geldi ve nesilden nesile kullanılır oldu.
    :rolleyes:

  4. #14
    ***
    DIŞARDA
    Points: 39.199, Level: 100
    Points: 39.199, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    BuRaK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    4.740
    Points
    39.199
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart Cevap: Yaşanmış İbretlik Osmanlı Hikayeleri



    Topkapı'da Bulunan Kaşıkçı Elmasının Hikayesi


    1669 yılında istanbul'da Eğrikapı çöplüğünde dolaşan baldırı çıplak takımından bir adam bir yuvarlak taş bulur... Bir yaymacı kaşıkçıya giderek üç tahta kaşığa değişir... Kaşıkçı götürür bu taşı bir kuyumcuya on akçaya satar. Kuyumcu taşı arkadaşlarından birine gösterir; kıymetli bir elmas olduğu anlaşılınca beriki sus payı ister... Aralarında kavga çıkar... Mesele Kuyumcubaşıya akseder. Kuyumcubaşı kavgacıların eline birer kese akçe vererek taşı alır...

    Fakat bu sefer de vakayı Sadrazam Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa duyar taşı kendisi için satın almağa hazırlanırken mesele Padişaha akseder. Dördüncü Mehmet bir Hattı Hümayun ile elması Sarayı Hümayuna getirtir ve Saray elmastıraşına verilir. Eğrikapı çöplüğünde bulunan taş işlenince meydana 48 kratlık nadide bir elmas çıkar... Kuyumcubaşıya Kapıcıbaşılık rütbesiyle bir kese bahşiş ihsan olunur.

    Kaşıkçı Elmasının Eğrikapı çöplüğüne nasıl düştüğü tarihin bir sırrı olarak kalmıştır.

    Bu elmas halen Topkapı Sarayı Müzesindedir.

    :rolleyes:

  5. #15
    ***
    DIŞARDA
    Points: 39.199, Level: 100
    Points: 39.199, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    BuRaK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    4.740
    Points
    39.199
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart Cevap: Yaşanmış İbretlik Osmanlı Hikayeleri

    Şeyh Padişahı Zikre Kabul Etmedi

    Halvetî Tarikatının Şeyhlerinden Şüca'üddin Hazretlerinin tekkesine zamanın padişahı da devam eder hatim ve zikirlerinde bulunurdu. Padişah sadece zikre iştirak etmekle kalmaz her gelişinde dervişlere bol bol ikramda ve ihsanda bulunur onların gönlünü alırdı. Bir gün gene bir zikirden ve sohbetten sonra padişah o kadar memnun olmuştu ki memnuniyetini izhar ederek:

    — Ey aziz Şeyhim! Bir emriniz arzunuz varsa söyleyin derhal yerine getireyim dedi.

    Şeyh Şüca'üddin (k.s.):

    — Estağfirullah padişahım... Madem ki söylediniz sizden tek isteğimiz bundan sonra bizim zikir halkamızdan uzak durmanızdır diye cevap verince padişah bir anda ne olduğunu anlayamadı ve:

    — Acaba affedilmeyecek bir hatam kusurum mu oldu? Beni bağışlayın. Yalnız hatamı öğrenmek istiyorum dedi.

    Şeyh padişahın şahsî bir kusuru olmadığına dair kendisini inandırdıktan sonra şöyle söyledi:

    — Hayır sultanım... Bir hatanız falan yok yalnız siz tekkeye geldiğiniz zaman dervişlerime bol bol ihsanda bulunuyorsunuz. Bu ise onların kalbini sizin yaptığınız ikrama doğru meylettiriyor. Ama siz hiç gelmezseniz onların kalbinde böyle bir şey olmayacak ve Allahü Teâlâ'yı hakkıyla zikredecekler dedi.
    :rolleyes:

  6. #16
    ***
    DIŞARDA
    Points: 39.199, Level: 100
    Points: 39.199, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    BuRaK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    4.740
    Points
    39.199
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart Cevap: Yaşanmış İbretlik Osmanlı Hikayeleri

    SULTAN MURAD'IN DUASI

    Anadolu'da Bizans sınırına dayanan Osmanlı Türkleri Çanakkale Boğazı'ndan Avrupa'ya o koca imparatorluğu tamamen çevrelemişlerdi. Tabii Avrupa'daki fetihler de devam ediyordu. Orhan Gazi'nin yerine geçen oğlu I. Murad'ın hedefi Sırbistan'ı ele geçirmekti.

    Osmanlı ilerleyişine karşı büyük bir birlik oluşturan Lehistan Sırbistan Macaristan Bosna Romanya Hırvatistan ve Bohemya kuvvetleriyle bunlara katılan başka gruplar derhal hrekete geçtiler. Topladıkları ordu sayıca Osmanlı ordusundan iki - üç kat fazlaydı. Kosova'ya doğru yürüdülür.

    Sultan Murad oğulları Beyazid ve Yakup Beyler Vezir Çandarlı Ali Bey Gazi Evrenos Bey ve öteki ileri gelenlerle toplanıp durumu görüştü. Vezir Ali Paşa Kur'an-ı Kerim'den ayetler okuyarak Cenab-ı Allah'ın Sabredenlerle beraber olduğunu" azın savaş çoğa galip gelebileceğini söyledi. Öteki beyler de savaş yapılması görüşündeydiler. Savaş için sabahın olması beklenecekti.

    O gece Kosova çevrsinde şiddetli bir rüzgar çıktı. Adeta göz gözü görmüyor insanlar ve atlar seçilmiyordu. Hava şartları böyle devam ederse savaşmak çok zor olacaktı.

    Sultan Murad herkes yatıncaya kadar bekledi. Kalkıp abdest aldı iki rekat namaz kıldı ve yaşlı gözlerle şöyle dua ett:

    "Ya Rab! Bunca kere duamı kabul edip beni mahcup etmedin. Duamı yine kabul eyle. Bir yağmur verip şu tozu toprağı def et. Ta ki düşman askerini gözümüzle görüp yüz yüze cenk edelim.

    Ya İlahi! Mal ve mülk senindir kime istersen verirsin. Benim durumum Sana malümdur ki mal ve mülk istemem. Yalnızca Senin rızanı isterim.

    Ya Rab! Beni bu Müslümanlara kurban eyle. Tek bu müminleri Küffar diyarında mağlup ve helâk eyleme. Beni bunca insanın ölümüne sebep eyleme. Bunları üstün ve muzaffer et. Onlar için ben canımı kurban ederim. Yeter ki Sen kabul: İslam askeri için ruhumu teslim etmeye hazırım.

    İlahi! beni kendi yanına alıp; müminlerin ruhuna benim ruhumu feda kıl. Beni önce gazi kıldın sonunda da şehadeti göster!.."


    Sultan Murad'ın bu içten duası Allah katında kabul edilmiş olacak ki yağan yağmur tozu - toprağı yatıştırdı sisler dağıldı.

    Sabah olduğunda Türk ordusu savaşa hazırdı. Sekiz saat süren şiddetli bir savaştan sonra düşman büyük ölçüde imha edilmiş kaçabilenler kaçmıştı. Sıra savaş alanını gezmeye gelmişti ki olan oldu! Herşey Sultan Murad'ın duasına göre oluyordu. Miloş Kobiloviç isimli Sırp asilzadesi O'nu hançerle yaraladı ve oracıkta şehid oldu.

    Evet... Sultan Murad şehid olmuştu ama Balkanlarda 500 yıldan fazla sürecek olan Türk hakimiyetinin temelleri de atılmıştı. Ruhu şadolsun.
    :rolleyes:

  7. #17
    ***
    DIŞARDA
    Points: 39.199, Level: 100
    Points: 39.199, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    BuRaK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    4.740
    Points
    39.199
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart Cevap: Yaşanmış İbretlik Osmanlı Hikayeleri

    SULTAN MAHMUT VE ÇOCUK

    Sultan Mahmut bir çocuğa çıkarmış bir altın vermiş. Çocuk bu parayı almamış. Niçin almadığı kendisine sorulunca:

    — Eve gidince babam annem sen bunu bir yerden çaldın derler demiş.

    Sultan Mahmut da: «Bana bunu padişah verdi dersin» deyince Çocuk:

    — O zaman hiç inanmazlar. Padişah verseydi bu kadar az vermezdi derler demiş.

    Padişahın bu söz çok hoşuna gitmiş ve çocuğa" bir kese altın vermiş.
    :rolleyes:

  8. #18
    ***
    DIŞARDA
    Points: 39.199, Level: 100
    Points: 39.199, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    BuRaK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    4.740
    Points
    39.199
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart Cevap: Yaşanmış İbretlik Osmanlı Hikayeleri

    SULTAN AHMET'İN VEFATINI HİSSETMESİ

    Sultan 1. Ahmed (1590-1617) kalbi hayatının derinliği olan oldukça müttaki bir Osmanlı Padişahıdır. Bahti mahlasıyla Peygamber Efendimiz (sav) sevgisini ve bağlılığını ifade eden çok içli şiirleri vardır:

    Nola tacım gibi başımda götürsem daim
    Kadem-i resmini ol bazret-i şab-i Resül'ün.

    İşte bu ince ruhlu Osmanlı sultanının vefat etmeden bir gün önce huzurunda bulunan mabeynci Mustafa Ahmed Han'ın odada muhatabını göremediği kimselere karşı dört defa; "Ve aleyküm selam" dediğine şahit oldu.

    Mabeynci bir mânâ veremediği bu garip davranışların sebebini Sultanına sorduğunda Sultan Ahmed Han şu cevabı verdi:

    "O anda Hazreti Ebu Bekir-i Sıddık Hazreti Ömer Hazreti Osman ve Hazreti Ali efendilerimiz geldiler ve bana; 'Sen dünya ve ahiretin sultanlığını kendine toplamışsın. Yarın Resulullah (sav) Efendimiz'in yanında olacaksın' buyurdular."

    Gerçekten de bu Hak dostu denildiği gibi ertesi gün vefat ederek sevdiklerine kavuştu.
    :rolleyes:

  9. #19
    ***
    DIŞARDA
    Points: 39.199, Level: 100
    Points: 39.199, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    BuRaK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    4.740
    Points
    39.199
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart Cevap: Yaşanmış İbretlik Osmanlı Hikayeleri

    SOMUNCU BABA VE EMİR SULTAN

    Türkistan'daki Buhara şehrinden yola çıkarak Mekke - Medine'yi dolaştıktan sonra 1389 yılında Bursa'ya yerleşen Muhammed Şemseddin gösterdiği kerametlerle bir anda halkın sevgisini ve saygısını topladı.

    Yıldırım Bayezıd'ın kızı Hundi Hatun'la evlenen Muhammed Şemseddin halk arasında Emir Sultan adıyla anılır oldu. O halkı din yoluna çağırırken Padişah'ı da bazı konularda uyarıyor O'na yardımcı oluyordu.

    Bu arada Emir Sultan'dan önce Bursa'ya gelip yerleşen ve her gün çarşıya gelip "Somun var müminler somun var!" diye ekmek satan bir ulu kişi daha vardı ama halk "Somuncu Baba" dediği bu zatın kerametlerinden habersizdi.

    Günlerden bir gün Yıldırım Bayezıd'ın damadı Emir Sultan hazretleri elindeki çömlekle birlikte bu zatın fırınına çıkageldi! Ekmeklerle birlikte çömlekteki yemeğin de pişirilmesini istiyordu.

    Somuncu Baba küreğin üzerine koyduğu çömleği fırına sürmeye çalıştı ama nafile! O küçük çömlek fırına bir türlü girmiyordu!..

    Somuncu Baba geride durup seyreden Emir Sultan'ın yüzüne baktı ve yüzünde beliren tatlı bir tebessümle konuştu: "

    - Anladım... Bu işi ancak sen başarabilirsin!"

    Emir Sultan küreği aldı ve kolayca içeri sürmeyi başardı. Ama fırının içinde ateş yoktu ve soğuktu. Soran gözlerle ama tatlı bir tebessümle Somuncu Baba'ya baktı. Somuncu Baba yine aynı eda ile konuştu:

    "- Bekle... Az sonra pişer!"

    Karşılıklı gösterilen kerametlerden sonra iki ulu kişi birbirlerini tanıyıp dost olmuşlardı.

    Niğbolu zaferinin anısına Bursa Ulucami'yi yaptıran Yıldırım Bayezıd açılışı damadının yapmasının uygun olacağını düşünmüştü. Cuma günü kalabalık cemaatin önünde seslendi:

    "- Ya Emir! Kapıları sen aç ve cemaata vaaz edip Namaz kıldır. Veli kişi olduğun için bu şeref sana aittir!"

    "- Hayır Sultanım! Bu şerefi Şeyh Ebü Hamideddin-i Aksarayi hazretlerine vermelisiniz!"

    "- Bu zat kim ola ki?"

    "- Belki duymuşsunuzdur Sultanım... Somuncu Baba derler bir ekmekçi koca vardır. Ulucami işçilerine de ekmek satmıştır. İşte bu zat O'dur!"

    Somuncu Baba "Ne ettin Emirim bizi ele verdin!" diyerek bütün alçakgönüllülüğüyle camiyi açtı kürsüye çıkıp vaaz ve nasihatlarda bulundu. Herkes O'na hayran olmuştu.

    Rivayete göre Somuncu Baba camiin her kapısından aynı anda çıktı ve herkes elini öptü.
    :rolleyes:

  10. #20
    ***
    DIŞARDA
    Points: 39.199, Level: 100
    Points: 39.199, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    BuRaK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    4.740
    Points
    39.199
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    22

    Standart Cevap: Yaşanmış İbretlik Osmanlı Hikayeleri

    RÜYADAN GERÇEĞE

    Osmanlı Beyliği'nin kuruluş günlerinde zamanın büyük alimlerinden Şeyh Edebali Söğüt yakınlarındaki bir dergahta oturuyor Ertuğul Gazi'ye ve oğlu Osman Bey'e yardımcı oluyordu.

    Osman Bey bir gün O'nun evinde misafir olmuştu. Geceyi geçireceği odada bir Kur'an-ı Kerim duruyordu. Yorgundu yatmak istiyordu ama bu yüce Kitab'a saygısından dolayı bir türlü yatıp uyuyamıyordu. Derken bir an daldı kendisinden geçti ve rüya alemine daldı...

    Gördü ki Edebalı'nın koynundan bir ay doğdu. Ay dolunay haline gelince inip kendi koynuna girdi. O anda kendi göbeği üzerinde bir çınar ağacı bitip büyümeye yükselmeye başladı. Ağaç büyüdükçe yeşillendi güzelleşti. Dallarının gölgesi bütün dünyayı kapladı.

    Evliya Çelebi'nin söyleyişiyle o ağacın gölgesinde dağlar var dağların dibinden pınarlar çıkar ve salınıp akarlar. Kimi bağını sular o sularla kimi de çeşmeler yapıp akıtır...

    Sonra ağacın yanında dört sıra dağlar gördü ki bunlar Kafkas Atlas Toros ve Balkanlar'dı. Ağacın köklerinden Dicle Fırat Nil ve Tuna nehirleri çıkıyordu. Bu nehirlerin üzerinde gemiler yüzüyordu. Tarlalar hep ekinlerle ve başka ürünlerle doluydu. Dağların tepeleri ormanlarla kaplıydı vadilerde şehirler kurulmuştu. Şehirlerde camiler yapılmış minareler arşa yükseliyordu. Camilerin altın kubbelerinde birer hilal ışıldıyor minarelerinde müezzinler ezan okuyor ve o ezanlar ağaç dallarındaki kuşların cıvıltılarıyla karışıyordu. Öyle bir an oldu ki ağacın yaprakları kılıç gibi uzamaya başladı. Derken bir rüzgar çıkıp bu yaprakları İstanbul'a doğru çevirdi. Şehir iki denizin ve iki karanın birleştiği yere kurulmuş bir elmas yüzüğün kıymetli taşı gibi orada duruyordu. Osman Bey bu yüzüğü alıp parmağına takıyordu ki uyandı!

    Sabah olunca Osman Bey bu rüyayı Şeyh Edebalı'ya anlattı. Şeyh rüyayı şöyle yorumladı:

    "Osman bir devlet kuracak ve üç kıtaya hakim olacaktır."

    Sonra da kızı Malhun Hatun'u Osman Bey'e eş olarak verdi.

    Osman Bey çok önceden babasının sağlığında belirledikleri hedefe yani Bizans'a doğru ilerlersebu rüyanın gerçekleşeceğine ve Şeyh Edebalı'nın haklı çıkacağına inanıyordu. Ne yazık ki kendisi Bursa fethedilmek üzereyken öldü. O büyük emelinin gerçekleştirilmesi artık oğluna kalıyordu.
    :rolleyes:

Sayfa 2/11 İlkİlk 1234 ... SonSon

Benzer Konular

  1. ibretlik bi yaşanmış hikaye
    By yagmuradam in forum İbretli Hikayeler
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 01.03.17, 21:38
  2. Nasreddin Hoca Hikayeleri
    By BuRaK in forum E-kitap bölümü
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 12.06.09, 06:27
  3. Helal Ve Haram ( İbretlik Hikaye)
    By Scorponork in forum İslamiyet'te Haram ve Helal.
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 29.12.08, 12:17
  4. Atasözleri ve Deyimlerin Ortaya Çıkış Hikayeleri
    By Konyevi Nisa in forum Atasözleri ve Deyimler
    Cevaplar: 27
    Son Mesaj: 20.10.08, 13:14
  5. Yaşanmış Bir Sevda Masalı
    By ArzuNur in forum Yaşanmış Hikayeler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 20.08.08, 16:29

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •