RAHMİ ERDEM
"Hayatımda büyük bir çığır"
"Aziz ve necib Üstadımıza şu bedbaht ve karanlık asırda tebaiyet, muhakkak ki, şereflerin en büyüğüdür. Bütün mesele sadakat ve ona lâyık olabilmektir. Cenab-ı Hak cümlemizi daim etsin, âmin. "Dindar bir ailenin çocuğuyum. 1952 yılında ortaokul talebesi iken kazamızın küçük kitabevinin vitrininde Eşref Edip'in Bediüzzaman Said Nur ve Nurculuk adlı kitabında gördüğüm o kapak resmi bana tesir etmiş, amcama o kitabı aldırmıştım. Diyarbakır'da vatanî vazifesini yapan ve hafız-ı Kur'ân olan dayım Risale-i Nur'ların Kur'ân hattı nüshalarını alıp getirmiş, köyde bana okutmuş, epey malûmat edinmiştim. Dayımın teşviki ile Risale-i Nur'lara bağlanmış, bütün arzumla bu eserlerin yeni harflerle tab'ını bekler olmuştum. "Nihayet 1956 yılında dayım bana Sözler'ın ilk baskısını, Adana Ziraat Meslek Lisesine gönderdi. Hayatımda büyük bir çığır açan Kur'ânî hizmet devri böylece başlamış oldu. "O âna kadar ailemden aldığım taklidî iman dersleri şuura ve tahkike kalbolmuş, İlahî kulluk vazifesini, zevk ve şevkle ifa etmeye başlamıştım.
"Üstadı ziyaretim"
"1958 yılında mektepten mezun olunca ziraat teşkilâtına intisap ederek staj hizmetini ifa ederken Hazret-i Üstadı ziyaret etmek, mübarek elini öpmek hasret ve iştiyakı ile Isparta'ya gittim. "Zaten aynı sene mekteple beraber gittiğimiz bu tetkik gezisinde Eskişehir'de saatçi Şükrü Yürüten'in dükkânına uğradığımda, beş dakika evvel Üstadımızın gelip gittiğini duyduğum zaman çok üzülmüş, hasret ve iştiyakım ziyadeleşmişti. "Ahmet Gümüş Konya'dan beni trene bindirdiği zaman çok heyecanlı idim. "Isparta'ya varınca otele indim. Otelin sahibi eski Nur talebelerinden merhum Nuri Benli, bana Hz. Üstadın bir aydır Barla'da olduğunu, bu yüzden otelin ziyaretçilerle dolu olduğunu söyleyince çok üzülmüştüm. "Her ihtimale binaen oğlu Osman ile beni Hz. Üstadın evine gönderdi. Yoldaki küçük çocuklar kemal-i saffet ve samimiyetle, 'Hocaefendimize mi gidiyorsunuz? Gelin, sizi evine götürelim' sözleri tatlı bir hayal olarak hâlâ hafızamdadır. "Biz Hz. Üstadın evine vasıl olmuştuk ki, kapıyı çaldık; merhum Tahirî Mutlu Ağabey kapıyı açtı. O anda Üstadımız arabasıyla evin önüne geldiler. Hürmetle ellerinden öptük. Yanında merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabey ile Mustafa Sungur Ağabey vardı. Çok heyecanlanmış ve titremeye başlamıştım. Yüzüne bakmak istedim. Bakamadım. Bana önce yaşımı sordu. 18 yaşında olduğumu söyledim. Mübarek elleri ile başımı sıvazladı. Herhalde o anda yaşımdan daha küçük görünüyordum.