MEHMED ŞÜKRÜ YEŞİLNACAR
Taşıyla toprağıyla mübarek olan peygamberler beldesi Urfa, cömertliğiyle ve misafirperverliği ile de tanınan bir vatan burcudur. Urfa'nın bu mübarek faziletini yüzyıllarca evvel burayı da gezen meşhur Seyyah Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde, bu veliler diyarı ve peygamberler menzilini sitayişle anlatmaktadır. Risale-i Nur'ları okuyarak, İslâmî hayatı yaşamaya başladığım için Gaziantep Lisesinden kovularak gittiğimde, Urfalılar bana kucak açmışlardı. Liseyi orada tamamlamıştım. Bu iki senelik Urfa hayatımda, bu aydınlık beldenin nice faziletlerini gözlerimle görmüştüm. Lise hayatımdan çeyrek yüz yıl sonra Urfa'ya gittiğimde, mektepte velim olan muhterem Yeşilnacar Ağabey Risale-i Nur'u tanıyışını ve Üstadı ziyaretini şöyle anlatmıştı: "Allah'a şükür, 1956'larda Nur Risalelerini okuyarak, aydınlanmaya başlamıştık. Daha sonraki 1958 yılında Nur Talebelerinin Ankara dâvâsı olmuştu. Bu dâvâdan sonra Isparta'ya Üstad Hazretlerinin ellerini öpmeye, nurlu simasını görmeye gitmiştik. Giderken yanımıza bir bavul da kitap götürmüştük. Isparta'da Nuri Benli Ağabeyimizin oteline inmiştik. "Kapılarda bizi gören çocuklar yabancı olduğumuzu anlayarak, 'Hoca Efendiye mi geldiniz, Hoca Efendinin evini mi arıyorsunuz?' diye bize sormuşlardı. "Bizler de, 'Evet' deyince, nurlu Üstad Bediüzzaman'ın evini göstermişlerdi. "Daha sonraları Üstadın bulunduğu Isparta ve Emirdağ'da gezerken geceleyin kaldığımız otele polisler gelerek, 'Tabanca falan arıyoruz' diye bizi alıp karakola götürdüler. Karakolda bize epeyce dayak attılar. Bediüzzaman Said Nursî'yi ziyarete geldiğimizi söyleyince, 'Siz birbirinizi nereden tanıyorsunuz?' diyerek ayrı ayrı ifademizi aldılar.
"Ah! Ah! Şeyhiniz yetişti!"
"Ben, 'Arkadaşım da terzi, ben de terziyim. İkimiz de Urfalıyız. Urfa'da ikimiz de aynı camiye gidip geliyoruz' dedim. "Ben bunları anlatırken bir taraftan da polisler durmadan ve dinlemeden bizi dövüyorlar ve tartaklıyorlardı. Sonradan nezarete attılar. "Akşam namazını kılıyorduk. Bir polis geldi, dedi ki: 'Eğer şeyhinizin kerameti varsa, sizi bu gece bıraktırır. Bıraktırmazsa sabaha kadar siz görürsünüz.' "Bu tehdidi yaptıktan 10-15 dakika sonra geldi, 'Ah! Ah! Şeyhiniz yetişti' dedikten sonra bizi nezaretten çıkardı. Sonra bir otele götürdüler. Bizleri de bir yere bırakmaması için otelciyi sıkı sıkıya tembih ettiler. 'Biz sabah gelip, yeniden bunları gelip alacağız' dediler. "Sabahleyin polisler geldiler, bizi alıp mahkemeye götürdüler. Mahkemede ellerimizdeki Risale-i Nur'ları alıp müsadere ettiler. Bizleri ise gayr-i mevkuf olarak serbest bıraktılar.