HACI REŞİD ÖVET
"Başındakini at, Üstadımız hoşlanmaz"
"1953senesinin sonlarıydı.
"Bizim Van'da yaşlı bazı kimselerin arasında Üstad Bediüzzaman'ın bahsi olurdu. Bu bahisleri merak ve alakayla dinlerdim. O günlerde Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin matbu küçük bir tarihçesi elime geçmişti. Kitabı bir defada hemen okuyarak bitirmiştim. Kitap benim çok hoşuma gitmişti. O günlerde gidip Üstad Hazretlerini ziyaret etmeyi düşünüyordum. Hemen hazırlık yaparak trene atlayıp yola çıktım.
"Tren Malatya civarından geçerken, Van'ın bir köyünde kalan Molla Muhyiddin isminde bir kimseyle tanıştım. O da ziyarete gidiyormuş, ayrılmak imkânı olmadı. Beraberce Isparta'da merhum Süleyman Rüştü Çakın Ağabeyin dükkânına gittik. Üstadı ziyarete geldiğimizi söyledik. 'Şimdi gelen olur, sizi göndereyim' dedi.
"Az sonra birisi geldi. Merhum Ceylan Çalışkan'mış. 'Bunlar Üstadı ziyarete gelmişler, bunları götür' dedi.
"Merhum Ceylan, 'Beni yirmi metre geriden takip edin' dedi ve bizler de öyle yaptık. Evin önüne geldik, 'Karşı tarafta bekleyin' dedi, bekledik.
"Az sonra bir zat geldi, kapıyı anahtarla açtı, içeriye girdik. Bu zat merhum Zübeyir Ağabeymiş.
"Daha sonra bir zat daha geldi, pencerenin altından gür bir sesle iki defa 'Sungur, Sungur! ' diye seslendi. Kapı açıldı ve içeriye girdi. O zat da Tahiri Ağabeymiş.
"Biraz daha bekledik. Ceylan kapıyı açtı ve bize seslendi. Kapıdan içeri girdik, benim başımda serpuş vardı. 'Başındakini at, Üstadımız hoşlanmaz' dedi. Çıkarıp hemen attım, taş merdivenlerden yukarıya çıkıp eve girdik.
"Girişte sağ tarafa kendi odalarına bizi aldılar, bir miktar bekledik. Merhum Ceylan bizi Üstad Hazretlerinin odasına aldı.
"Üstad somyada yatağın içinde oturuyordu. Mübarek ellerini öptük. Oturmamız için işaret buyurdular. Üstad hiç seslenmiyor, yanımdaki adam konuşuyordu. Birinci Cihan Harbinden Üstadla beraber olmuş. Üstadı bir defa tıraş etmiş, Üstadın hançerini kaybetmiş, adam bunlardan bahsederek ağlıyordu. Bazan Kürtçe konuşmak istiyordu. Bu durumda Ceylan mani oluyor ve 'Üstad Hazretleri Kürtçe konuşmaz' diye adamı susturuyordu. Üstad hiç seslenmiyordu. Nihayet adam çok sızlandı. Fakat Üstad Hazretlerinden hiç ses çıkmıyordu.
"Sıra bana gelince, Üstad benim kim olduğumu sordu. Ben, 'Bitlisliyim, Van'da kalıyorum' dedim
"Bana, 'Bitlis benim hakiki vatanımdır. Bitlis'te Risale-i Nurlara sahip çıkmadıklarını merak ederdim. Şimdi Muş Mebusu Gıyaseddin Emre Mecliste Risale-i Nurları müdafaa ediyor. Bitlis'in nam-ı hesabına kabul edildi' dedi.
"Hangi kabileden, hangi şeyhlere bağlı olduğumu sordular.
"Dedim: 'Kabilemi bilmiyorum. Bize Hoca Alioğulları diyorlar. Şeyh Alaeddin Efendiye mensubiyetim var. '
"Üstad buyurdu ki: 'Bu da benim talebem sayılır. Fethullah'ın oğludur. Hazret'in halifesidir. Hazret Seyda'nın halifesidir. Bunların bana çok hizmetleri olmuştur.'
"Seyda ismini söylediği vakit, Ceylan'a hitaben 'Seyda irşad edici mânâsına gelir' dedi.
"Evet Üstadım' dedim. Van'daki Molla Hamid Ağabeyi sordular. 'Molla Nizam nasıldır?' dediler.
"Hastadır' dedim. O zaman Ceylan'a, 'Ceylan, sabah namazında hatırlat da ona da dua edelim, Seyyid Fehim'in oğludur' diye buyurdular. Bu zat Van'ın müftüsüydü.
"Ben bu tarihten bir sene sonra yani 1952'de hacca gitmiştim. Bu zatın ağabeyi Hasan Efendi Medine-i Münevvere'deydi. Daha önceleri Van müftüsüydü. O zat Üstada selâm söylemişti. 'Ne olur buralara gelse de bizler de müşerref olsak, bizler bir daha Türkiye'ye gidemeyiz' demişti. Bunu Üstad Hazretlerine arz ettim.