Cennette Karşılıklı Ziyaretler ve Dünya Hatıralarının Anılışı
Allah buyurur ki:
"İşte o zaman birbirlerine dönüp (dünyadaki hallerini) sorarlar. İçlerinden bir sözcü benim bir yandaşım vardı, (o, benimle alay ederek), sahiden sen de mi doğrulayan-inananlardansın, demek ölüp toprak ve kemikler haline geldiğimiz zaman hesaba çekileceğiz öyle mi, derdi. O sözcü, siz de onu görüyorsunuz değil mi, der. Kendisi bakmış ve o (yandaşı)'nı cehennemin tam ortasında görmüştür, ona, vallahi az daha beni de helak edecektin, der, eğer Rabbimin nimeti olmasaydı şimdi ben de oradakilerden olacaktım." (Saffât, 50-57)

Allah Sübhanehü bu âyetlerde Cennet ehlinin birbirlerine yönelip konuşacaklarını, dünyadaki hallerini birbirlerine soracaklarını haber veriyor.
Bu sohbet ve konuşma sürmüş nihayet içlerinden bir sözcü (veya söyleyici), benim dünyada bir yandaşım vardı, dirilmeyi ve âhireti inkar ederdi, Allah'ın aktardığı üzere, sahiden sen de mi (böyle şeylere) inananlardansın, dirileceğimizi, amellerimize karşılık göreceğimizi, zaman bizi darmadağın ettikten sonra hesaba çekileceğimizi doğrulayanlardan mısın derdi.
Sonra o mü'min cennetteki kadeşlerine, "siz de bakar mısınız (siz de onu, görüyorsunuz değil mi?) Yani benim o yandaşımın hâlini görmek üzere cehenneme bakar mısınız, der"
Görüşler içinde güçlü ve belirgin olan görüş budur.
Bu konuda iki görüş daha vardır;
1. Birbirleri ile konuşan bu sohbet arkadaşlarına "siz de bakar mısınız" sözünü melekler söylerler. Bu görüşü Atâ, İbn Abbas'dan nakletmiştir.
2. Bu söz Allah'ın söylediği bir sözdür. O, cennet ehline "siz de bakar mısınız" buyurur.
Sahih olan görüş ise ilkidir. Yani bu sözü mümin, konuşup sohbet ettiği arkadaşlarına söyler. Sözün gelişi, o müminden haber veriş ve yandaşını anlatış buna delildir.
Ka'b der ki:
"Cennetle cehennem arasında delikler vardır, eğer mümin dünyadaki bir düşmanına bakmak isterse bu deliklerden birinden onu izler." (Bk, Tefsir el-Kurtubî, XV, 83)

İttalaa (baktı) kelimesi, "sarkıp gözlemek" anlamındadır.
Mukâtil der ki:
O mümin, arkadaşlarına siz de bakar mısınız, deyince onlar, sen onu bizden daha iyi tanırsın, sen gözle sen bak derler. Adam, bakar yandaşını çılgın ateşlerin tam ortasından görür. Şayet Allah adama yandaşını bildirmemiş olsa o onu bilemezdi. Çünki yüzü ve rengi başkalaşmış, azab onu tanınmayacak hâle getirmiştir. İşte o zaman mümin, "vallahi beni de az daha yuvarlayacaktın, şayet Rabbimin nimeti olmasaydı ben de oradakilerden olacaktım" der. Yani az daha beni de helak edecektin, şayet Allah bana nimetiyle lutfetmeseydi ben de seninle beraber azab içinde bulunanlardan olacaktım.
Allah buyurur ki:
"Cennettekiler birbirlerine dönüp sorarlar. Derler ki: Daha önce biz ailemiz içinde zor durumda idik. Allah bize lütfetti de bizi içimize işleyen kavurucu azaptan korudu. Doğrusu biz dünyada O'na yalvarırdık, şüphesiz tek iyilik eden, tek merhametli O'dur." (Tûr, 25-28.)

Taberanî der ki:
... Bişr b. Nümeyr'den,
... Ebu Ümame der ki:
Rasûlullah'a Sallallahu Aleyhi ve Sellem Cennet ehli birbirlerini ziyaret ederler mi diye soruldu. Buyurdular ki:
"Üstte olan aşağıda olanı ziyaret eder, aşağıda olan üstte olanı ziyaret edemez. Allah için sevişenler hariç, onlar Cennet'te istedikleri yere, kolanlar üzerine binmiş olarak develer üstünde gelirler."
(Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, X. 279'da bunu Taberani rivayet etmiştir, senedinde Bişr b. Nümeyr vardır, bu zat metruktür, der.)

ed-Devrakî der ki:
... Humeyd b. Hilâl, bize ulaştığına göre Cennet ehlinin üstte olanı aşağıdakini ziyaret edecek aşağıda olan üstte olanı ziyaret edemiyecektir, demiştir." (Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 422.)
Ebu Hureyre'den nakledilen, Alkame b. Mersed,... hadisi daha önce geçti.
Taberaninin Ebu Eyyûb'den nakledilen,... merfû hadisi de geçmişti. O hadisde, Cennet ehlinin birbirini soylu hayvanlar üzerinde ziyaret edecekleri belirtiliyordu. (Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 427. Muhakkik isnadı zayıftır, der.)
Bunlardan anlaşılıyor ki Cennet ehli birbirini ziyaret edecekler, ziyaret edilmeyi de, isteyeceklerdir. Böylece lezzet ve sevinçleri tam olacaktır.
İşte bu sebeble Harise, kendisine,
"ey Harise nasıl sabahladın" diye soran Peygamber'e Sallallahu Aleyhi ve Sellem;
"hak bir mü'min olarak sabahladım", demiştir.
Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem;
"her hakkın (doğrunun) bir hakikatı vardır, senin imanının hakikati nedir," diye sorunca şöyle cevap vermiştir:
"Nefsim dünyadan yüz çevirdi. Geceleri gözüme uyku girmiyor, gündüzleri susuzum yanıyorum. Sanki Rabbimin Arşını apaçık görür gibiyim, sanki Cenneti seyreder gibi, orada mü'minler birbirlerini ziyaret ediyorlar, cehennem ehli de gözlerimin önünde, orada azâb olunuyorlar."
Bunun üzerine Peygamber Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem;
"bir kul ki Allah kalbini nurlandırmış" buyurdu.
(Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, I, 57'de bunu Bezzar rivayet etmiştir, Senedinde, Yusuf b. Atıyye vardır, onunla hüccet getirilmez demiştir. Keşf el-Estâr, I, 26'da da zikrederek, Bezzar, Yusuf'un teferrüd ettiği bir hadistir. Yusuf, hadisi leyyin bir zattır, dedi, demiştir.)

İbn Ebi'd-Dünya der ki:
... Enes, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu demiştir:
"Cennet ehli cennet'e girdikleri zaman kardeşler birbirlerine özlem duyarlar. Birinin divanı yürür, öbürünün divanına doğru, öbürünün divanı da bunun divanına doğru ve bir yerde birleşirler. Biri diğerine, bizi Allah ne zaman bağışlamıştı bilir misin, der. Arkadaşı, falanca falanca yerde bulunduğumuz gün, o gün Allah'a yalvarmıştık, O da bizi bağışlamıştı, diye cevap verir."
(Nihâye, İbn Kesîr, II, 516; Ebu Nuaym, el-Hılye, VIII, 49; Münziri, et-Terğib ve't-Terhib. IV. 543)

Yine İbn Ebi'd-Dünya nakleder... Şefiyy b. Mâti'den, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuş:
"Cennet ehlinin, binekler ve soylu hayvanlar üzerinde birbirlerini ziyaret etmeleri Cennet nimetlerindendir. Cennet'te onlara işemeyen, pislemeyen eğerli-yularlı atlar getirilir, üzerine binerler, Allah Azze ve Celle nereyi murad ettiyse oraya getirilirler, o sıra onlara bulut gibi bir şey gelir, içinde hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği şeyler vardır. Onlar, haydi bize yağdır derler, üzerlerine yağmur yağar durur, ümit ettiklerinden daha fazla yağar. Sonra Allah sıkıntı vermeyen bir rüzgar gönderir de rüzgar onların sağlarından sollarından misk yığınları kaldırır, savurur. Atlarının alınlarında, kendi saç ayırımlarında ve başlarında bu misk özleşir. Onlardan her bir kişinin canı çektiği üzere kakülü olur. Bu misk o atlara ve o kaküllere ve daha elbiselerine de ilişir. Sonra dönerler, tâ Allah'ın murad ettiği yere gelirler. Birden bir kadın; ey Allah'ın kulu senin bizde bir ihtiyacın yok mu diye seslenir. Adam, sen nesin, sen kimsin der. Kadın, ben senin eşin ve sevgilinim der. Adam yerini biliyor değildim, der. Kadın; peki ya, Allah'ın "hiçbir nefis, onlar için amellerine karşılık gözler nuru olarak neler gizlenmiştir, bilmez" (Secde, 17) buyurduğunu bilmiyor muydun, der. Adam Rabbime yemin olsun ki evet, der. Belki de o adam, kırk sonbahar o kadınla meşgul olamaz. Yüzünü de dönmez, geri de dönmez. Onunla meşgul olamamasının sebebi, içinde bulunduğu nimetler ve ikramlardan başka bir şey değildir." (Bk. en-Nihaye, II, 519-520; et-Terğib ve't-Terhib, IV, 543-544)

Yine İbn Ebi'd-Dünya nakleder,
... Ebu Hureyre dedi ki:
"Cennet ehli alalı beyaz develer üzerinde ziyaretleşirler. Üzerlerinde yaban biberi ağacından semerler vardır. Hayvanların tabanları misk tozları savurur. Onların gemi veya yuları dünyadan ve içindekilerden daha hayırlıdır." (Bk. en-Nihaye, II, 519-520; et-Terğib ve't-Terhib, IV, 543-544)

İbn Ebi'd-Dünyâ, Ebûl-Yemân'dan zikreder:
... Bize İsmail b. Ayyaş anlattı,
... Ebu Hureyre, Peygamber'den Sallallahu Aleyhi ve Sellem. O, Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Cebrail'e;
"Sûr'a üfürülmüştür de, Allah'ın diledikleri hariç göklerde ve yerde kim varsa çarpılıp ölmüştür" (Zümer, 68)âyetini sorar.
Cebrail der ki:
"Onlar şehitlerdir, Allah onları Arş'ının çevresinde kılıçlarını kuşanmış olarak diriltir. Onlara melekler mahşerden, yakuttan cins binekler getirirler. O bineklerin yularları beyaz inci, semerleri altın, gemleri ince halis ipek ve atlastandır. (Semer) yastıkları ipekten daha yumuşaktır, adımlarını adamların gözünün gördüğü yere basarlar. Şehitler atlar üzerinde seyahat ederler, uzun geziden sonra, haydin gidelim, Allah yaratıkları arasında nasıl hükmediyor bakalım derler. Allah onlara güler. Allah bir kula bir yerde gülerse artık ona hesap yoktur." (Bk, en-Nihaye, II, 520. Senedindeki İsmail b. Ayyaş zayıftır, bk, Mizan el-İ'tidal, I, 240-244)

İbn Ebi'd-Dünya der ki:
... Ali Radıyallahu Anhu Rasûlullah'ı Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle söylerken işittim demiştir:
"Cennette bir ağaç vardır, en üst kısmından hülle (elbise)'ler çıkar, en alt kısmından ise altın atlar çıkar. Atlar inci ve yakuttan yularlı ve eğerlidir. Pislemez, işemezler. Kanatları vardır, adımlarını gözünün gördüğü yere atar. Cennet ehli onlara biner, onları arzu ettikleri yere uçururlar. Derecesi aşağı olanlar, yâ râb kulların bu ikrama nasıl ulaştılar derler. Onlara denir ki: Onlar geceleri siz uyurken namaz kılarlardı, siz yer içerken oruç tutarlardı, siz cimrilik ederken onlar infâk ederlerdi, siz korkak korkak dururken onlar savaşırlardı, denilir." (Bk, et-Terğib ve't-Terhib, IV, 544)
* * *
Cennetliklerin bundan daha âlâ ve yüce bir ziyaretleri var. O da, Rabb'lerini (Tebareke ve Teâlâ) ziyaretleridir. O zaman rableri onlara vechini (mübarek yüzünü) gösterir, kelâmını işittirir, onlara rızvânını (rızâsını) indirir.
İnşaallah çok yakında bu ziyareti söz konusu edeceğiz.