İyilik lügatte: hayır, menfaat, fayda manalarına gelir. Ayrıca başkalarına karşı kerem, ihsan ve yardımda bulunmak, onlara iyi muamele edip, yumuşak davranmak da bir nevi iyiliktir.
İyiliğin en alt derecesi, kimseye kötülük yapmamak, yük olmamak ve zarar vermemektir. “Gölge etme. Başka ihsan istemez.”, sözü bunu ifade eder. Orta derecesi, kendisi için olduğu kadar başkalarına da faydalı olup, onların hayır ve menfaatleri için çalışmaktır. Müminler en azından bu derecede iyilik ehli olmalıdır..
İyiliğin en üst derecesi ise; başkalarının menfaati için, kendi zararını göze alabilmektir ki, buna, “îsâr” da denir.
İyilik yapmaktan zevk alan ve haz duyan kimseye “muhsin, iyiliksever, yardımsever ve hayırsever” denilir.
Mahlûkâta, insanlara ve bilhassa din ve dava kardeşlerine karşı iyilik yapmak mümin ve müslüman olmanın icabıdır. Rasülüllah Efendimiz, müslümanı şöyle tarif buyurur:
المسلم من سلم المسلمون من يده ولسانه
“Müslüman; (diğer) müslümanların elinden ve dilinden emin oldukları (zarar değil, fayda gördükleri) kimsedir.”
Allah katında ve insanlar nazarında insanların, hatta mahlûkâtın en âdisi sadece kendi çıkar ve menfatini düşünen kimsedir. Hayvanlar bile başkalarının menfaatine sebep olurlar. İnsanların şeref ve îtibarının, başkalarına hayır, menfaat ve iyilikleri ile mütenâsib olduğu söylenebilir. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde:
الخلق عيال الله وأحب الخلق إلى الله من أحسن إلى عياله
“Mahlûkat, Allah’ın ıyâli(mesabesinde)dir (ki Allah onların rızıklarını tekeffül etmiştir.) Allah’a karşı mahlûkâtın en sevimlisi ıyâlüllah (olan halk)’a (veya kendi ıyâline) iyilik yapandır.”
İnsanların ve mahlukatın en faziletlisi olan Peygamberimiz (S.A.V)’in vasıflarından biri de, “Rahmeten lil-Alemiin” olmasıdır ki, bütün mahlukat onun sayesinde rahmet-i İlahîye mazhar olur. Ümmet-i Muhammed’e duâ eden bir derviş, malını Allah yolunda sarf eden bir zengin başkalarına iyilik yapıyor demektir.
Hocanın, ümmet-i Muhammed’e ve bilhassa kendisine emanet edilen talebelere karşı hayırhah ve iyilik sever olması, çok mühim bir husustur. Zira bu hoca için şeref ve itibar vesilesi olduğu gibi, talebelerin hocalarına daha sıkı bağlanmasına ve hocanın onları daha iyi yetiştirmesine yardımcı olur. “İnsan, ihsanın kölesidir.”, sözü meşhurdur. Bir talebe kendi meseleleriyle yakından alakadar olan, az da olsa zaman zaman harçlık veren, hastalandığında ve bir sıkıntıya düştüğünde şefkatle alakalanan hocasına daha derin bir muhabbetle bağlanır. Hizmet arkadaşlarına yardımcı olan hoca samimiyyet ve muhabbetin teessüs etmesine vesile olur.
Bu sebeple hoca; talebe, ihvan ve arkadaşlarının muhabbetinde fânî olup, elinden geldiği kadar onlara iyilik yapmaya çalışmalıdır. Başkalarına iyilik yapıp yardımcı olan kimseye Cenab-ı Hakk yardımcı olur. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde:
…والله في عون العبد ما كان العبد في عون اخيه…
“Kul kardeşinin yardımında devam ettiği müddetçe, Allah da kuluna yardım etmeye devam eder.”
İyiliğin nevileri çoktur. Bazen bir selam, bazen güler yüz, tatlı dil, bazen bir hasbühal muhatabın gönlünü fetheder. İhvan ve talebelerin meseleleri ile alakadar olup mümkün olduğu kadar halline yardımcı olmak hocanın yapabileceği en büyük iyiliklerdendir. Ancak bunu yaparken, yapamıyacağı yardım ve iyiliği taahhüt etmemeli, dinlediği kişileri baştan savma dinlemeyerek yapmadığı şeyleri yapar gibi görünmemeli, insanların meselelerini ehil olmayan kimselere anlatarak sırlarını ifşa etmemelidir. Zira bunlar hocaya olan itimadı tamiri imkansız şekilde zedeleyen hallerdir.
Talebelerin de yapabileceği pekçok iyilik vardır. Meselâ nöbetlerini dikkatli ve severek yapmak, arkadaşlarına yardımcı olmak, yapılacak bir işte severek çalışmak, hocasının verdiği her türlü vazifeyi ibadet şuuru ile yapmak en büyük iyiliklerdendir.
Hulasa olarak hoca ve talebenin gönlü başkalarına iyilik yapma bakımından denizler kadar geniş, yağmur bulutları kadar cömert olmalıdır.
Hata ve isyan ehline yapılacak en münasib iyilik ise hata ve isyanlarından tevbe ve rucû etmelerine yardımcı olmaktır. Yoksa mücerred başlarına gelen cezayı kaldırmaya çalışmak gadab-ı İlahîye sebep olabilir. Çünkü bu mücrimlere zahîr olmaktır ki Mevlâmız bunu yasaklamıştır.
Musa (A.S), kavga eden iki kişiden kendi taraftarlarından olan kimseye yardım edip, diğerinin ölümüne sebep olmuş, bundan dolayı çok üzülüp Cenab-ı Hak’tan mağfiret taleb etmişti. Cenab-ı Hak mağfiret edince de Allah’a şöyle söz vermişti:
قال رب بما أنعمت على فلن أكون ظهيرا للمجرمين
“Musa; Ya Rab! Bana olan bu in’âmın hakkı için artık suçlulara hiçbir zaman yardımcı olmayacağım dedi.”
Bu sebeple hocasına, din büyüklerine ve Allah’a karşı gelen bir kimseye arka çıkmak ona iyilik değil, suçuna iştirak etmektir.
İyilik yapmakta mühim bir husus da yaptığı iyilikten dolayı en küçük bir karşılık şahsi bir bağlılık, hatta bir teşekkür bile beklememek, yaptığı iyiliği başa kakmamaktır.
Bir iyilik yapmaya muvaffak olduğu zaman bunu nefsinden bilmemeli, Allah’ın kendisine bir fazlı bilip ayrıca şükretmelidir.