Azim, lügatte: Kast, niyet, sağlam ve kat’i karar, bir işi yapmaya kalbi bağlayarak yönelmek, sebat ve gayret demektir.
Sebat, lügatte: Kararlı olmak, sözde durmak, ahde vefa etmek. İman ve İslamiyete hizmette, Allah’a ibadet ve taatte sabit ve berkarar olmak. Bir meslekte veya bir fikirde kararlı bulunmak, sağlamlık göstermek, manalarına gelir.
Azim ve sebat muvaffakiyetin en mühim şartlarındandır. Bunlar olmadan dünyevi-uhrevî hiçbir gaye ve hedefe naîl olmak mümkün değildir. İlim tahsili ve dine hizmet yolunda azimli ve sebatkâr olmak ise çok daha mühim bir husustur. Çünkü bu yolun neticesi azim olmakla birlikte tehlikeleri çok ve çetindir. Geri dönüşü yoktur. Mevlamız Enfal süresinde:
(يا أيها الذين آمنوا إذا لقيتم فئة فاثبيوا واذكروا الله كثيرا لعلكم تفلحون)
“Ey o bütün iman edenler! Bir düşman kümesiyle karşılaştığınız vakit sebat edin ve Allah’ı çok zikreyleyin ki felaha erebilesiniz.”
Diğer bir ayet-i kerimede de:
(يا أيها الذين آمنوا إذا لقيتم الذين كفروا زحفا فلا تولوهم الأدبار. ومن يولهم يومئذ دبره إلا متحرفا لقتال أو متحيزا إلى فئة فقد باء بغضب من الله ومأواه جهنم. وبأس المصير.)
“Ey o bütün iman edenler! Ordu halinde kafirlere çattığınız vakit artık onlara arkalarınızı dönmeyin. Her kim böyle bir günde onlara-dönüp çarpışmak için pırlanmak veya diğer bir takımda mevki almak halleri müstesna- arkasını dönerse muhakkak Allah’tan bir gadaba değmiş olur ve varacağı yer cehennemdir. O ise ne kötü bir akibettir.”buyurarak, Allah yolunda bir tehlike ile karşılaşılınca sebat etmek îcab ettiğini, aksi takdirde, sebat etmeyip geri dönenlerin, Allah’ın gazabına dûçâr olacağını beyan buyurmuştur. Maddi tehlikelerin en büyüğü olan ölüm tehlikesinde bile gevşeklik gösterip geri dönmek câiz olmadığına göre, daha basit mazeretlerle din yolunda azimsizlik ve sebatsızlık göstermenin ne derece vebâli mucib olacağı âşikârdır.
Allah yolunda nasıl bir azim ve sebat gösterileceğinin en güzel misâli, başta peygamberimiz olmak üzere diğer peygamberan-ı ızam (aleyhimüssalâtü vesselâm) hazaratının ve onların vârislerinin hayatlarıdır.
Yıllarca dînî teblîğ ettiği halde bir, iki veya üç ümmete sahip olabilen peygamberler olmuştur. Her biri enva-ı mihnet ve meşakkatler çekmiştir. Peygamberimiz ise bütün peygamberlerden daha çok eziyet çekmiştir. Buna rağmen hiçbiri, azim ve sebatından hiçbir şey kaybetmemiş vazifelerinde zâfiyet göstermemiştir.
Mevlamız, Kur’an-ı Kerimde peygamberlerin ve Allah dostlarının azim ve sebatını şöyle beyan buyurur:
(وكأي من نبى قاتل معه ربيون كثير . فما وهنوا لما أصابهم في سبيل الله وما ضعفوا وما استكانوا والله يحب الصابرين) “Nice peygamberler, maiyyetinde rububiyyet âşina birçok erenler harp ettiler de Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı fütûr getirmediler, za’f göstermediler, miskinlik etmediler. Allah da sabredenleri sever.”
Başta Hazreti Üstazımız olmak üzere pîranımız da bu hususta bizim için numunedir. Hatta bugün bizler onların azim ve sebatının neticesi olarak saltanat sürmekteyiz. Ancak geçmişteki kadar olmasa bile günümüzde de ilim tahsili ve din hizmeti yolunda maddî-manevî, dahilî-haricî pekçok mania ile karşılaşmak mümkündür.
Esasen insanların denî ve fânî olan dünya hayatını kazanmak için gece-gündüz demeden nasıl çalıştıkları, nîce zahmet ve meşakkatlere katlandıkları dikkate alınırsa ebedî saadeti kazanmak için çekilen sıkıntıların çok hafif kaldığı görülür. Hayat imtihanlarla doludur. Mevlânın takdîri böyledir. Bu imtihanları kazanıp, istikamet, yani îman ve hidayet üzere sâbit kadem olabilmek için azimli ve sebatkâr olmak ve bu hususta Allah’a çok iltica etmek îcabeder.
Nitekim, Mevlamız Kur’an-ı Kerim’de, peygamberlerin sâbit kadem olabilmek için nasıl dua ettiklerini şöyle beyan buyurur:
(وما كان قولهم الا ان قالوا ربنا اغفرلنا ذنوبنا واسرافنا في امرنا وثبت اقدامنا وانصرنا علي القوم الكافرين
“Başka bir söyledikleri de yoktu. Sadece: Ya Rabbenâ! Bize günahlarımızı ve işimizde taşkınlıklarımızı mağfiret buyur, cihad meydanında ayaklarımızı iyi dire ve kâfirlere karşı bizleri mensur kıl, diyorlardı.”
Netice olarak, ulum-u ilâhiyyeye sahip olup Allah yolunda hizmet edebilmek azim, sebat ve istikrar ister. İstikâmet üzere olmak ve ölmek ancak böyle mümkündür.