Kılık-kıyafet ile kastedilen, bir kimsenin dış görünüşüdür. Buna göre insanın baştan aşağı, tıraşından ayakkabısına kadar görünüşü kılık-kıyafet kelimeleriyle ifade edilir.
Kılık-kıyafet, halin ilk tezahürüdür. Hal ise dilden önce konuşur. İnsanlar ilk gördükleri birisi hakkında, önce görünüşüne bakarak hüküm verirler. Sonra diğer yönlerini ilk verdikleri hükümle te’lif ederler. Bu sebeple kılık-kıyafet tarzının insanlara tesirde büyük ehemmiyeti vardır.
İnsanın kılık-kıyafet tarzının inancıyla da yakın alakası vardır. Şöyle ki; insanlar hem sûret hem de sîret yönünden sevdikleri kimselere benzemeye çalışırlar. Sevgi ise iman ile alakalıdır. Peygamberimize ittiba’, ona sûreten ve sireten benzemekle kemal bulur. Bu ise Allah’ı sevmenin ve Allah’ın sevgisini kazanmanın şartıdır. Diğer taraftan ehli küfrün alâmet-i fârikası haline gelen (zünnar, haç vb.) kıyafetlerin -bilerek, severek ve özenerek- kullanılması imandan mahrum kalmaya sebep olur.
Hadis-i Şerifi meşhurdur. Kılık-kıyafet tarzı, teşebbühün mühim bir unsurudur.
“Zahirleri halk ile, gönülleri Hakk ile beraber” olmayı şiar edinmiş büyükler yoluna mensup, “insanların irşadına vesile olma” vazifesine talip olan hoca ve talebelerin, kılık-kıyafet hususunda da numune-i imtisal olmaları, ifrat ve tefritten uzak, mütedil bir tarz üzere bulunmaları icap eder. Bunun için şu hususlara dikkat etmek lazımdır.
a) İnancımıza, yolumuza ve büyüklerimize uymayan, yabancı kültür ve meşreplere mensup kimselerin kılık ve kıyafetlerine imrenmemeli ve onlara benzemekten kaçınmalıyız. Allah’ın sevdiği kimselere özenmek ve benzemek varken başkalarına benzemek inaç za’fiyetinin işaretidir.
b) Kılık-kıyafet gaye haline getirilmemelidir. Elbisede vasat ile iktifa edilmeli, iş yarışa dökülmemelidir.
“Fakirlerin veya geçimleri orta halde olanların, büyük zenginleri taklit ederek israfa düşmeleri caiz değildir. Bu çok acınacak bir haldir. Bir zengin için giyilmesi mübah olan bir elbise bir fakir için mekruhtur, hatta haram olabilir. Herkes haline ve servetine göre hareket etmelidir, takdire rıza göstermelidir.”
Bu hususta en büyük mes’uliyyet hocalara terettüp etmektedir. Zira hem talebe, hem de diğer insanlar birçok hususta olduğu gibi bu hususta da hocaları numune alacağından, hocaların çok dikkatli ve ölçülü hareket etmeleri lazımdır. Hocalar talebeyi daima maneviyyata, derse ve kitaba teşvik etmeli, birbirleriyle giyim kuşam yarışına girerek israfa düşmemeleri hususunda azami gayreti göstermelidir. Bunu da sadece sözle değil, fiiliyle te’kit ve isbat etmelidir.
Talebe hocanın aşırı derecede elbise vs. dünyevi eşya düşkünlüğünü görünce kendisi de öyle olmak isteyecektir. Nitekim bunun çok kötü misalleri görülmektedir. Ayrıca bu sahadaki yarışın birçok dar gelirli aileyi sıkıntıya soktuğu cümlenin ma’lumudur.
c) Hoca ve talebeler çarşı-pazara ve insanların karşısına çıkarken mevcut elbiselerinin en temiz ve tertiplisiyle çıkmalıdır. Mevsim şartları dikkate alınmalı, kışın pardesüsüz, yazın ceketsiz çıkılmamalıdır. Sıcaklayınca çıkarıp kola alınabilir. Mümkün olduğu kadar münasip ve mütenasip renkler tercih edilmelidir. Erkekler sarı ve kırmızı renkli elbiselerden kaçınmalıdır. Kot pantolan, çok dar ve yerde sürünecek derecede uzun elbiseler, yırtmaçlı ceket, üzerinde resim, yazı ve çeşitli şekiller bulunan gömlek vs. den uzak durulmalıdır. Ayrıca erkekler ipek elbise giymemelidir.
d) Kılık kıyafette dikkat edilecek diğer bir husus da insanların umumî teamüllerine uymayan, menfi infiallerine sebep olacak tarzlardan uzak durmaktır. Sünneti ifa edeceğim diye farzların ifasını imkânsız hale getirmemek icabeder.
e) İmkanı müsait olan kimselerin giyim kuşamlarında sahip oldukları ni’met ve imkanlarla mütenasip davranmaları da dikkat edilecek bir husustur. Zira Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde:
(إن الله يحب أن يري أثر نعمته على عبده)
“Muhakkak Allah, nimetinin eserinin, kulunun üzerinde görülmesini sever”, buyurmuştur.
Bu Hadis-i Şeriften anlaşılıyor ki nimet ve imkâna sahip olanların pejmürde bir kıyafet içinde olmaları doğru değildir. Ancak imkanı olanlar bu imkanlarını kibirlenmek ve gösteriş yapmak için kullanmamalı, başkalarının özenti ve hasetlerine sebep olmamalıdır. Bilakis Allah’ın verdiği nimete şükür ve iyi bir kıyafetle Allah’a ibadet yapabilme niyeti ile giyinmelidir. İmam-ı Rabbani hazretleri Mektubat-ı Şerifede:
“Elbise giymekte niyet ibadet ve edayı salat için tezeyyün olmalıdır. Çünkü Kur’an-ı Mecid de: “Her mescid huzurunda zinetinizi tutun” (emri) varid olmuştur. Yoksa süslü elbiseler giymekten maksat insanlara gösteriş olmamalıdır. Çünkü bu memnu’dur.” buyurmaktadır.
Demek oluyor ki imkanı olmayanların, olanlara özenmesi doğru olmadığı gibi, imkanı olanlarında bu hususta aşırı davranmaları doğru değildir. Çünkü mübahların fazlasından kaçınmak maneviyyat erbabının vazifelerindendir.
f) Erkeklerin yalnız gümüş, kadınların altın ve gümüş dışındaki madenlerden yüzük takmaları haramdır.
Tavsiye edilen tabii esanslar dışında çeşitli ve kimler tarafından nasıl imal edildiği malum olmayan parfüm ve esansları kullanmaktan, hele hele başkalarının dikkatini celbedecek şekilde sürünüp çarşı ve pazara çıkmaktan kaçınılmalıdır.
Yukarıdaki hususları dikkate alarak, kılık-kıyafet hususunda mutedil bir tarz tesbit ve tatbik edilebilir. Ancak, tabi ki insanların dış görünüşünden çok kalpleri mühimdir. Kalbi sağlam olmayan kimsenin ifrat ve tefritten kaçınması çok zordur. Allah kullarının kalbine bakar. Ne mutlu kalbi selim sahiplerine...