Tövbe Kapisi Nasil Çalinir...? Bir mümin, diger mümin kardesine: “Gel, bir Allah dostunun elinde tövbe et, istikamet bul.” diye tavsiyede bulundugunda bazilari bu daveti hos görmekte. Bazilari ise: “Ben tek basima tevbe edemez miyim? Tövbe için baskasina ne hacet? Tövbe için tekkeye-Mekke’ye gitmenin ne geregi var? Ayrica mürsidle tevbe dinde var mi? Allah ile kul arasina kimse giremez.” diye itiraz ve tenkitte bulunmaktalar. Ilk bakista çok makul gözüken bu itiraz ve tenkit gerçekte ne kadar hakli?...
Bir mürsidle tevbeye davet eden kimsenin davet ettigi mürsid kâmil ve kendisi de samimi ise, bu davetiyle sevap kazanir. Davetine uyan ve tevbe edip istikamet bulan kimsenin isledigi hayirlardan bir hisse de kendisi alir. Itiraz ve tenkid edenin ise ona bir zarari olmaz. Böyle bir daveti kabul etmeyenlerin bir kismi mazur, bir kismi sorumlu olurlar. Mazur olan kimse, tevbe etmeye karsi çikmaz, tevbenin farz oldugunu bilir. Allah dostlarini sever, sevilmesi gerektigini söyler ve onlarla beraber olmayi ister. Fakat bu zamanda gerçek mürsid kalmadi diye daveti ihtiyatla karsilar. Bu kimsenin imandan degil, ihsandan zarari vardir. Yani kâmil mürsidle elde edecegi büyük menfaatlari farkedemedigi için birçok hayirdan mahrum kalir. Ancak güzel niyeti ve edebinin kendisini bir gün o cevherle bulusturmasi umulur.

Sorumlu olan kimse ise ya cahil, ya da bilen birisidir. Cahil kimse, dinde olan bir seye yok demekle veya hayri ser, serri hayir görmekle mesul olur. Bilenin ise benlik ve kibri kalbini öldürür. Bu kimse yalnizca kendi bildigini hak görür, baskasina hak vermez. Önüne konan ayeti kendince yorumlar, hadisi inkara gider, alimlerin sözlerini küçümser, hep ben bilirim der ve hayra yönelen kimsenin yolunu keser. Bundan dolayi mesuldür.
Istigfar ve Tövbe ayni sey degil Önce sunu belirtelim ki, hepimiz Yüce Allah’a istigfar ve tevbe etmekle mükellefiz. Ikisi de farzdir. Istigfar, Allahu Tealâ’dan affini istemek, bagislanmayi istirham etmektir. Bu dil ile yapilir, sonuç Allah’a birakilir. Tövbe ise degismektir. Tövbe, ölü kalbi diriltmektir. Tövbe, bozuk hali ve kötü arkadasi terketmektir. Tövbe, kötülüklere iyilik diye sarilmis nefsi islah etmektir. Tövbe, özü, sözü ve her yönüyle Allah’a dönmektir. Tövbe, nefis, seytan ve kötü sartlarla mücadele etmektir. Tövbe, Yüce Allah’in sevecegi bir hale gelmektir. Bu ise hem dilin, hem kalbin, hem de bedenin isidir. Istigfar tek basina yapilabilir, fakat tek basina tevbe yapmak ve o tevbeyi korumak dünyanin en zor isidir. Bunun için Yüce Rabbimiz:
“Ey iman edenler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki, kurtulusa eresiniz.” (Nûr/31) uyarisinda bulunmustur.
Ayrica Allahu Tealâ takvaya ulasmak ve güzel edebi korumak için yardimlasmamizi (Maide/2), kendi yolunda toplu halde, birlik ve dirlik içinde olmamizi istiyor. (Âl-i Imran/102-103) Takvaya ulasmak ve istikameti korumak için sadik kullari ile beraber olmamizin gerektigini belirtiyor. (Tövbe/119) Tövbe, ancak cemaatle kolay Mürsid deyince cemaat akla gelir. Mürsid-i kâmilin imam oldugu cemaatin niyeti ve hedefi dinin ihyasi ve Allah’in rizasidir. ‘Gel mürsid elinde tevbe et!’ demek, ‘gel seytana karsi cemaat kalesine gir, nefsin hücumuna karsi müminleri siper et, onlarin dua ve sevgisi ile kendini koruma altina al, Allah yolunda kardeslerinle kuvvetlen, daginiklik ve yalnizliktan kurtul!’ demektir. Müminlerin en temel isi, günahlardan temizlenmektir. Bu ortak bir vazifedir. Efendimiz (A.S.) bu vazifemizi su temsille belirtiyor: “Müminler, iki el gibi devamli birbirlerini temizlerler.” (Zebidî, Ithafu’s-Sâde) Ayrica, hadis-i seriflerde Allah yolunda birlik ve dirlgin insani nasil dirilttigi, yalniz kalanin ise nasil felakete gittigi söyle anlatilmistir:
“Sizin cemaat halinde olmaniz gerekir. Ayrilip tek basina kalmaktan sakinin. Süphesiz seytan, tek kalanla beraberdir (onu kolayca etkileyip, kalbine vesvese verir). Iki kisiden ise çok uzak durur. Kim iman selâmeti ile ölüp cennetin tam ortasinda olmak istiyorsa, cemaate yapissin. Kimi iyilikler sevindiriyor, kötülükler üzüyorsa, o gerçek bir mümindir.” (Tirmizî, Ahmed, Hakim)
“Süphesiz Allahu Tealâ, ümmetimi dalâlet (sapik fikir ve fitne) üzerinde bir araya getirmez. Allah’in eli (rahmet ve destegi) cemaatle birliktedir. Kim cemaatten ayrilirsa atese gider.” (Tirmizî, Tabaranî)
“Hiç süphesiz seytan, cemaatten ayrilan kimseyle beraberdir. Onun içine yerlesip, istedigi yola çeker.” (Beyhakî,Tabaranî) “Süphesiz müminlerin birbirlerine yaptiklari dualar onlari destekler.” (Ahmed, Darimî)
Günah çikarma hezeyani ve Mürsidle tevbe Allahu Tealâ’dan baska kimseye el açilip ‘günahimi affet’ denmez. Peygamberler dahil, kimsenin böyle bir yetkisi ve görevi yoktur. Eger bir kimsenin sahsina karsi bir kusur islemissek kendisinden özür dileriz, bizi affetmesini istirham ederiz. Bu sahisla ilgili bir hak oldugu için böyle yapilir. Bunun ötesinde hiç kimsenin Allah’a karsi yapilan kusurlari affetme, temizleme görevi ve yetkisi yoktur. Ancak, günahkâr bir insanin tevbesine yardimci olmak vardir. Bu yardim, günaha düseni uyarmak, giyabinda hayir dua etmek, onun için Allah’a istigfar ve gözyasi dökmek seklinde olur. Cenab-i Hak, günahla nefsine zulmeden kullarina en güzel tevbe seklini söyle tarif etmistir:
“Eger onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan bagislanmayi dileseler, Rasul de onlar için istigfar etseydi, Allah’i ziyadesiyle affedici ve esirgeyici bulurlardi.” (Nisa/64)
Demek ki ümmet için en hayirli tevbe, Allah’in Habibi Hz. Peygamber’in (A.S.) huzurunda yapilan, onun da sahitlik yaptigi, ayrica dua ve istigfarla destekledigi tevbedir. Büyük müfessir Fahruddin Razi (Rh.A.) bu ayetin tefsirinde der ki: “Hz. Peygamber ile birlikte yapilan tevbenin bir faydasi da, tevbe yapanin istigfarindaki gaflet ve kusurlarinin Hz. Peygamber’in istigfari ile giderilmesi ve ilâhî huzura sahih ve saglam bir tövbe olarak ulasmasidir. Çünkü kendileri için istigfar eden Peygamber’i Allahu Tealâ seçmis, onu vahyi ile sereflendirmis, kendisi ile kullari arasinda bir elçi yapmistir. Bundan dolayi, onun sefaat ve vesilesiyle huzuruna gelen bir seyi geri çevirmemektedir.” (Tefsir-i Kebir)
Bugün yeryüzünde Allahu Tealâ’nin sahidi ve halifesi sifatini tasiyan, Rasulullah’in (A.S.) vârisi ve ümmetinin terbiyecisi olan kâmil mürsidler de, ümmetle yaptiklari tövbe ve istigfarda Efendimiz’in ayette anlatilan sifatini temsil etmektedir. Kâmil mürsidler, kullarin Allah Tealâ’ya yönelislerine sahid olmakta, tevbelerinin kabulü için ayrica yüce huzurda yalvarmaktadirlar. Kâmil mürsidler naz makaminda niyaz ettikleri için, onlarla birlikte yapilan tevbeler Allah katinda daha sevimli ve daha temiz bir amel olarak kabul görmektedir.
Bir Allah dostunu sahit tutarak yapilan tövbede, tevazu ve yakaran kalp vardir. Bu durumda insan, kibrini kirmis, nefsini zelil etmis, acizligini anlamis, hiçligini görmüs, ihtiyacini bilmis ve ilacina kosmus olmaktadir. Böyle bir tövbeyi hafife almak münafiklarin sifatidir ve o kimsenin su ayette anlatilan kimselerden olmasindan korkulur: “Onlara: ‘Gelin, Allah’in Peygamberi sizin için magfiret dilesin.’ denildigi zaman baslarini çevirip kaçarlar ve sen onlarin kibir içinde uzaklastiklarini görürsün.” (Münafikun/5) Hz. Rasulullah’in vârisi kâmil bir mürsidin nezaretinde Allah’a yapilan tövbeyi hiristiyanlarin papaz önünde günah çikarma hezeyanina benzetenler, tevhid dinini, Kur’an’in hedefini, Sünnet’te uygulanan bey’atlarin hikmetini ve tasavvufun edebini bilmiyorlar demektir.
Tasavvuf büyükleri, elinden tutan kimse ile su sekilde tevbe etmektedir: “Ya Rabbi! Bütün yapmis oldugum günahlardan ben pismanim. Keske yapmasaydim. Insaallah bir daha ben yapmayacagim.” “Müminlerin günahlari için istigfar et!” Takvaya ulasmak ve marifetullahi tahsil etmek için kendisine bey’at ve intisab edenlere mürsid-i kâmilin istigfar etmesi, Kur’an-i Hakim’in emri ve edebi geregidir. Cenab-i Hak, Rasulullah (A.S.) Efendimize söyle emir vermistir: “Ey Peygamber! Inanmis kadinlar bey’at için sana geldiklerinde bey’atlarini kabul et ve onlar için Allah’tan magfiret dile. Süphesiz Allah, çok bagislayan, çok esirgeyendir.” (Mümtehine/12) “Rasulüm! Hem kendi kusurun, hem de erkek ve kadin müminlerin günahlari için istigfar et!” (Muhammed/19) Hiç bir mümin, intisab ve tevbe için elini tuttugu bir kâmil mürside: ‘Ben su su günahlari isledim; beni affet, günahlarimi temizle, beni cehennemden kurtar, cennete koy!’ demez, diyemez. Ancak: ‘Ben Rabbime dönmek, rizasina yönelmek istiyorum; seni bu yolda kendime delil ve imam seçiyorum. Sen de bu amelime Yüce Rabbim huzurunda sahit ol ve affim için O’na yalvar da kalbime nur, gönlüme sürur versin, günahimi affetsin. Beni taatinda muvaffak etsin.’ der.
Baskasi için yanmak ve aglamak peygamber ahlâkidir. Allah dostlarinin en güzel ahlâki budur. Onlar kendileri için yasamazlar. Onlar yüce Allah’in yoluna canlarini kurban etmislerdir. O’nu tanimak, sevmek ve zikretmek isteyenlere her seylerini verirler. Bu, kalbi ihya olmus ariflerin meslegidir. Kendi perisan haline bir damla göz yasi dökemeyen günümüz insani, baskasi için nasil aglasin ve niçin aglanacagini ne bilsin? Bizim için aglayacak bir göz bulmaya mecbur degil miyiz?
Dr. Dilaver Selvi
Bilvanis.Net / ERDEM
“Gel, bir Allah dostunun elinde tövbe et, istikamet bul.”