Sayfa 1/3 123 SonSon
28 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Risale-i Nur’u niçin okumalıyız?

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Risale-i Nur’u niçin okumalıyız?

    Risale-i Nur’u niçin okumalıyız?

    İnsanın bu dünyaya gönderilmesindeki hikmet-i İlahi Cenab-ı Hakk’ı hakkıyla tanıma ve kendisine ubudiyette, kullukta bulunmadır. Marifetullahın kazanılması, yani Allah’ı bihakkın bilme ve tanıma bir insanın yaratılmasının biricik gayesidir. Bu Allah bilgisi, yani marifeti kazanma ise halk arasında zannedildiği gibi sadece Amentü’yü ezberleyerek dille kelime-i şehadeti söylemekten ibaret değildir. Bunlar bir sarayın ilk giriş kapısına veya koca bir kitabın içindekiler bölümündeki ünite başlıklarına benzetilebilir. Sadece ünite isimlerini bilerek nasıl bir kitabın muhteviyatı anlaşılamazsa, imanın 6 rüknünün isimlerini ezberleyip dille ikrar etmekle hakiki iman edilmiş olamaz.

    Cenab-ı Hakk’a iman sadece O’nun varlığını ve birliğini bilmek demek değildir. Nasıl ki Amerika’nın varlığını herkes bilir, ama Amerika hakkında malumat sahibi olmak, ancak kitap okumak, araştırma yapmak, veya Amerika’yı gezmekle mümkündür. Allah’ı bilmek, O’nu tanımak ve iman etmek de O’nu esmasıyla, sıfatıyla, her bir hadisede rahmetinin hikmetinin ve meşietinin izini, yüzünü ve özünü görmekle olur. Yoksa sadece Allah var ve bir deyip Allah’ın hiçbir ismini bilmeme ve olup biten küçük büyük herşeyi O’ndan bilmeyerek çeşitli sebeplere bağlama Allah’a olan imandaki eksikliği gösterir. Rabbimizin 99 esması var. Biz bunlardan kaç tanesinin anlamını ve kainattaki tecelliyatını biliyoruz? Risale-i Nur’da Rabbimizin isimlerinin hepsinin ya sarahaten (30. Lema’da olduğu gibi) veya konular arasında anlamları izah edilmiş, varlıkları ve tecellileri isbat edilmiştir. Yani, Risale-i Nur’u okumakla bizler ilk olarak ve en önemlisi bizi yaratan Rabbimizi hakkıyla tanımaya çalışıyoruz. Nitekim, nasıl bir ortamda büyüdüğü malumumuz olan büyüğümüz bile ancak Nurları tanımasıyla Allah’ı, Kur’an’ı ve Efendimiz’i (a.s.m.) hakkıyla tanıdığını ifade etmektedir.

    Üstadımıza “herkes Allah’ı bilir. Adi bir adam, bir veli gibi Allah’a iman eder. Niye devamlı Allah’ı isbat ediyorsun?” diye sorulunca verdiği cevap hakiki imanın ne demek olduğunu bize çok güzel anlatmaktadır:

    “Halbuki Allah ı bilmek, bütün kainata ihata eden rububiyetine ve zerrelerden yıldızlara kadar cüz i ve külli herşey Onun kabza-i tasarrufunda ve kudret ve iradesiyle olduğuna kat i iman etmek; ve mülkünde hiçbir şeriki olmadığına ve La İlahe İllallah kelime-i kudsiyesine, hakikatlerine iman etmek, kalben tasdik etmekle olur. Yoksa, "Bir Allah var" deyip, bütün mülkünü esbaba ve tabiata taksim etmek ve onlara isnat etmek-haşa-hadsiz şerikleri hükmünde esbabı merci tanımak ve herşeyin yanında hazır irade ve ilmini bilmemek ve şiddetli emirlerini tanımamak ve sıfatlarını ve gönderdiği elçilerini, peygamberlerini bilmemek, elbette hiçbir cihette Allah’a iman hakikati onda yoktur. Belki küfr-ü mutlaktaki manevi Cehennemin dünyevi tazibinden kendini bir derece teselliye almak için o sözleri söyler.
    Evet, inkar etmemek başkadır, iman etmek bütün bütün başkadır.
    Evet, kainatta hiçbir zişuur, kainatın bütün eczası kadar şahidleri bulunan Halik-ı Zülcelal i inkar edemez... Etse, bütün kainat onu tekzib edeceği için susar, lakayd kalır.
    Fakat Ona iman etmek, Kur'ân-ı Azimüşşanın ders verdiği gibi, O Halıkı, sıfatlarıyla, isimleriyle, umum kainatın şehadetine istinaden kalben tasdik etmek; ve elçileriyle gönderdiği emirleri tanımak; ve günah ve emre muhalefet ettiği vakit, kalben tevbe ve nedamet etmek iledir. Yoksa, büyük günahları serbest işleyip istiğfar etmemek ve aldırmamak, o imandan hissesi olmadığına delildir.


    Seni çok Özledim Annem

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Risale-i Nur’u niçin okumalıyız?

    İman iki türlüdür: 1. İman-ı taklidi 2- İman-ı tahkiki.

    İman-ı taklidi sahibi bir insan der:” Cenab-ı Hak birdir; şeriki, naziri yoktur. Bu kainat onundur.”
    İman-ı tahkiki ise her şey üstünde sikke-i kudretini ve hatem-i rububiyetini ne nakş- ı kalemini görmekle doğrudan doğruya her şeyden O’nun nuruna karşı bir pencere açıp O’nun birliğine ve her şey O’nun dest-i kudretinden çıktığına ve uluhiyyetinde ve rububiyetinde ve mülkünde hiçbir vechile, hiçbir şeriki ve muini (yardımcısı) olmadığına, şuhuda yakın bir yakin ile (neredeyse gözü ile görüyormuşçasına) tasdik edip iman getirmektir ve bir nevi huzur-u daimi elde etmektir.

    Günümüzde insanların bir çoğu taklidi yani bir araştırmaya, düşünmeye ve tefekküre dayalı olmayan bir imana sahipler. Bu tip bir iman ise hadislerden, olaylardan ve bazı veli zatların müşahedelerinden anladığımız üzere insanı ölüm anında şeytanın hilelerinden kurtaramıyor ve imansız gidilmesine sebep olabiliyor. Hadislerdeki rivayetlerde şeytanın insanın ölüm anında insana yaklaştığı ve çok susamış olan o insana “ver imanını, sana su vereyim” dediğini biliyoruz. Eğer o insan imanını takviye edememiş ve imanı bir taklidden ibaret kalmış ise, imanını kaybetme ihtimali var. Nitekim, Üstadımız bu asırda bir yerde kırk ölümden sadece birkaç tanesinin kazandığını, sairlerinin ise kaybettiğini söylemektedir. Bu bahis okunurken Üstadımızın mümtaz talebelerinden Mustafa Sungur Ağabeyin aklına Türkiye gibi %99’u Müslüman olan bir ülkede böyle bir oran çok korkunç geliyor. Kendisi bir şey demeden Üstadımız “Sungur, Sungur o imansız gidenlerin içerisinde nice 5 vakit namaz kılanlar vardı.” diyerek tahkiki hale gelmemiş bir imanın şeklî kılınan bir namaz tarafından korunamayacağını ifade ediyorlar. Nitekim Bir hadiste” Ahirzamanda camiler lebaleb dolacak, fakat içlerinde bir tane kamil mümin olmayacak”, diğer bir hadiste de “Bazı insan vardır, mümin doğar, mümin yaşar, fakat kafir ölür” buyrulmaktadır.

    İman, sabit bir mefhum değil, bilakis artan ve azalan bir nurdur. Günahlar ve vesveseler insanın imanını tahrib etmekte, çoğu zaman farkında olmadan insanı imanından uzaklaştırmaktadır. Üstadımızın ifadesiyle “Her bir günah içerisinde küfre (imansızlığa) götüren bir yol var.” Hele günümüz gibi binler günahın her an insana hücum ettiği bir ortamda insanın imanını takviye etmeye ne kadar muhtaç bulunduğu rahatça anlaşılacaktır. Kaldı ki, imanın zirvesinde bulunan sahabilerin bile birbirlerine “gel bu gece bir saat iman edelim.” demeleri ve birbirlerinin imanlarını takviye etmeleri meselenin önemini bir kat daha ortaya çıkarmaktadır. İmanın ilmelyakin, aynelyakin ve hakkalyakin gibi çok mertebeleri vardır. İnsan imanî meseleleri mütaala ettikçe bu mertebelerde ilerleme gibi bir fırsatı yakalamaktadır. Bu da dünyalara değişilmez bir fırsattır. İşte Risale-i Nur bu fırsatı insanlara vermektedir.

    Risale-i Nur’un anlattığı hakikatleri eski devirlerde bir çok kitapta büyük alimler de anlatmışlar, fakat eski zamanlarda insanların çoğunun imanı var ve şüphesi olmadığı için beyan tarzında gitmişler. Fakat devrimizde imansızlık çok arttığı için ve insanların bir çoğunda şüpheler olduğu için, Risale-i Nur, imanı, devrin fen ve ilimlerine istinad ettirerek isbat yolunu seçmiştir. Bunda da son derece başarılı olmuştur ki son derece sıkı ve şiddetli bir dönemde binlerce insanın imanını kurtarmıştır. Hatta meşhur dinsiz ve ahiretin yokluğu ile ilgili kitap yazan Doktor Duzi bile Haşir Risalesini okuyunca 9. Hakikate gelince bırakmış. Sebebini soranlara “biraz daha okusam neredeyse ben de inanacağım.”demiş. Haşir (yeniden diriltilme) gibi zahiren aklen isbat edilemyecekmiş gibi görünen bir meseleyi bile 10.Söz, 29.Söz, Meyve’nin 7. Meselesi, Lasiyyemalar gibi çok yerlerde farklı yönleriyle harikulade isbat etmiştir.



    Seni çok Özledim Annem

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Risale-i Nur’u niçin okumalıyız?

    Risale-i Nur sadece tevhidi isbat etmekle kalmamış, imanın diğer şartları da en güzel şekilde isbat etmiştir. Bilhassa ahirete ve kadere iman meselelerini daha önce görülmedik bir şekilde isbat etmiştir. Madem ahirette bize ilk sorulacak meseleler amelî değil, itikadî olacaktır. Bu ilk suallere hakkıyla cevap verebilmek ve Cennetin biletini alabilmek için ne kadar çok risale okumaya muhtaç olduğumuz izahtan varestedir. Üstadımız bu ilk suallere cevap vermeyle ilgili latif bir nükteyi şöyle anlatır:


    “Hem meleklere iman meyvesinden bir cüz'ü ve Münker ve Nekir'e ait bir nümunesi şudur:

    "Herkes gibi ben dahi muhakkak gireceğim" diye mezarıma hayalen girdim. Ve kabirde yalnız, kimsesiz, karanlık, soğuk, dar bir haps-i münferidte, bir tecrid-i mutlak içindeki tevahhuş ve meyusiyetten tedehhüş ederken, birden Münker ve Nekir taifesinden iki mübarek arkadaş çıkıp geldiler. Benimle münazaraya başladılar. Kalbim ve kabrim genişlediler, nurlandılar, hareketlendiler, âlem-i ervâha pencereler açıldı. Ben de, şimdi hayalen ve istikbalde hakikaten göreceğim o vaziyete bütün canımla sevindim ve şükrettim.

    Sarf ve nahiv ilmini okuyan bir medrese talebesinin vefat edip, kabirde Münker ve Nekir'in: "Men Rabbüke" (Senin Rabbin kimdir?) diye suallerine karşı, kendini medresede zannedip nahiv (gramer, söz dizimi) ilmiyle cevap vererek, "Men mübtedâdır, Rabbüke onun haberidir. Müşkül bir meseleyi benden sorunuz, bu kolaydır" diyerek, hem o melâikeleri, hem hazır ruhları, hem o vâkıayı müşahede eden orada bulunan bir keşfü'l-kubur velîsini güldürdü ve rahmet-i İlâhiyeyi tebessüme getirdi. Azaptan kurtulduğu gibi, Risale-i Nur'un bir şehid kahramanı olan merhum Hâfız Ali, hapiste Meyve Risalesini kemâl-i aşkla yazarken ve okurken vefat edip (Hafız Ali abi Denizli hapishanesinde Meyve Risalesini çoğaltırken tam la ilahe illallah kelimelerini yazıyor ve vefat ediyor) kabirde melâike-i suale mahkemedeki gibi Meyve hakikatleriyle cevap verdiği misilli, ben de ve Risale-i Nur şakirtleri de, o suallere karşı Risale-i Nur'un parlak ve kuvvetli hüccetleriyle istikbalde hakikaten ve şimdi mânen cevap verip onları tasdike ve tahsine ve tebrike sevk edecekler inşaallah.”

    Bu meselenin psikolojik bir yönü de şöyle izah edilebilir: Bir insan şuurunu kaybettiği zamanlarda (koma veya ağır hastalık halleri gibi) şuur altına neyi çok yerleştirmişse, yani hayatı boyunca neyle çok meşgul olmuşsa, onun fikrini, zikrini, zamanını ne çok işgal etmişse onu sayıklamaktadır. Bir futbolcunun maçı sorması, esnafın çek senet, dolar demesi, Hz. Ömer’in de günler süren koma halinden ayılmaya başlarken namaz vaktinin geçip geçmediğini sorması gibi. Ahirette de mahşer gününde hesap verirken, ayetlerde geçtiği üzere insan azalarının insanın iradesinin zıttına yaptıklarından haber vereceği ve insan hafızasında Üstadın kuvve-i hafıza dediği ve bir mercimek büyüklüğünde olarak tarif ettiği insan beyninin arşivi görevini yapan ünitede herşeyin kaydedilmesi, bize hep şuur altına yerleştirilen şeylerin ahirette çok önmeli rol oynayacağını göstermektedir. Öyleyse risaleler çok okunmalı, imanî meseleler çokça tekrar edilmeli ve şuuraltımıza çok iyi kazınmalıdır ki irademiz devre dışı kaldığında bile bütün benliğimiz Allah’ın varlığını haykırabilsin. Üstadımızın tabiriyle “iman-ı tahkiki, ilmelyakinden hakkalyakine yakınlaştıkça, daha selb edilmeyeceğine (elinden alınamayacağına) ehl-i keşif ve tahkik hükmetmişler ve demişler ki: “Sekerat vaktinde (ölüm esnasında) şeytan, vesvesesiyle ancak akla şüpheler verip tereddüde düşürebilir.” Bu nevi iman-ı tahkiki ise yalnız akılda durmuyor. Belki hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle letaife (duygulara) sirayet ediyor, kökleşiyor ki, şeytanın eli o yerlere yetişemiyor. Öylelerin imanı zevalden mahfuz kalıyor.” Demek ki Zübeyir Ağabeyin ifadesiyle dem ve damarlarımıza karışacak şekilde sebat ve ısrarla bir ömür boyu bu eserleri okursak hüsn-ü akıbete yani imanla ölüp kabre girmeye dair ümidimiz daha artacaktır. Yine muazzez ağabeyimizin ifadesiyle, 180 defa tekrar okunsa yine az. Ve şimdi okumak lazım, zira kabirde okuyamayacağız.

    Hayırlı bir işin muzır (zararlı) manileri çok olur. İnsan risale okumak isteyince, hemen bazı maniler çıkmaya başlar. Bunlardan en önemlisi dil meselesidir. Risalelerin ağır ve anlaşılmaz bir dili olduğu, okusak da anlayamadığımız gibi bahanelerle şeytan bizi risalelerden uzaklaştırmaya çalışır. Burada iki soru gündeme gelmektedir: Birincisi, risalelerin dili ağır mıdır? İkincisi eğer hakikaten ağırsa bile, okumaya ve öğrenmeye değmez mi?

    Üstadımız risaleleri yazarken manayı ön planda tutmuş, edebi sanatlara pek fazla yer vermemiştir. (gerçi risaleler edebi açıdan da fevkaladedir). Yani, mananın rağmına edebiyat yapmaya çalışmamıştır. Bunla beraber, risalelerin dili 1925’li yılların halk dilidir. Üstadın ilk talebeleri olan ağabeylerimizin çoğu tahsili çok olmayan Isparta’nın çeşitli köy ve kasabalarında ikamet eden halktan insanlardı. Fakat onlar risaleleri ısrar ve sebatla okumuşlar ve anlayarak ciddi istifade etmişlerdir. Türkiye’de dilimiz üzerinde oynanan oyunlarla aralarında sadece yarım asır bulunan iki nesil neredeyse birbirini anlayamayacak hale gelmişlerdir.

    İkinci olarak, risalelerde kullanılan kelimelerin çoğu Kur’an-ı Kerim kaynaklıdır. Risaleleri anlayarak okuyan bir insan, Kur’an’da geçen kelimelerden epey bir miktarda öğrenmiş olur. Nitekim, büyüğümüz risalelerle ilgili “Ben Nurların her bir cümlesine ya bir ayet ya da bir hadis gösterebilirim.” demiştir. Üstadımız da birçok risale için (mesela Haşir risalesi için) Kur’an’ın ayetlerinden süzülmüş bazı lemeat olduğunu ifade etmişlerdir. Yani, bizler risale okurken bir taraftan da yüce kitabımızın terminolojisinin bir kısmını öğrenmiş oluyoruz.

    Bir başka husus da şudur:Üstadımız risalelerde anlamayı kolaylaştırıcı bazı kolaylıklar sağlamıştır. Bazı kelimelerin anlamları, hemen yanında verilmiştir. Ör: “Şems ve güneş, kamer ve ay” demesi gibi. Bazen de yakın anlamlı bir çok kelime ardı arda sıralanmış, bu yolla ilk okuyanlar için aralarından bilinen bir kelime ile anlama kolaylaştırılmış, daha ileri seviyede okuyanlar için de her bir benzer kelime arasındaki nüanslarla mana çok zengin bir hale getirilmiştir. Ör: 14. Lem’a’nın 1. Makamında Besmelenin esrarı anlatılırken “teavün, tecavüb, teanuk, tesanüt” kelimelerinin ardarda kullanılması. Sırasıyla yardımlaşma, bir birinin ihtiyaçlarına cevap verme, bir birinin boynuna sarılarak iç içe girme ve dayanışma anlamlarına gelen bu kelimelerden herhangi biri bilinse anlam genel olarak anlaşılacaktır. Daha sonraki derinleşmelerde de her bir kelimenin Besmele ile irtibatı ve Cenab-ı Hakk’ın birliğini isbat etme keyfiyeti idrak edilecektir.

    En önemli husus ise belki de şu gerçeğin farkına varmadır: Her bir ilmin kendine özgü terminolojisi vardır ve o ilim hakkıyla bilinmek isteniyorsa, bu terminoloji öğrenilmelidir. Ne kadar eski kelimeler de olsa bir hukukçu ciltler dolusu kitapları içindeki terimlerle beraber öğrenmekte, bir doktor anatomi atlasındaki yüzlerce Latince kelimeyi ezberlemekte, yabancı dil öğrenmek isteyen bir insan binlerce kelimeyi edinmeye çalışmaktadır. Din ve hususuyla kelam da bir ilimdir ve kendine mahsus terimleri vardır. Bu terimleri atarak o ilimden bahsetmeniz mümkün olmaz. Dünyevi menfaatten başka bize bir faydası olmayan (hatta bazen o faydayı bile temin edemeyen) ilimleri öğrenirken anlayamıyorum, bilmediğim kelime çok dememekte, gerektiğinde yıllarca gayret sarfederek o ilimleri öğrenmeye çalışmaktayız. Öyleyse, ebedi hayatımızın anahtarı olan imanı, tahkiki bir surette bize kazandıracak olan bir eser külliyatını ne pahasına olursa olsun, vakitlerimizi zayi etmeyerek okumalı ve öğrenmeye çalışmalıyız. Eğer hiç değilse dünyevi ilimleri elde etmek için harcadığımız gayret kadar risaleleri anlamaya gayret etsek ve biraz da sebat etsek göreceğiz ki risaleleri anlamaya ve istifade etmeye başlayacağız. Nitekim, ilk önce anlayamıyoruz diyen binlerce Nur talebesi sebatla okumaya devam ettiklerinde daha önce anlayamadık dedikleri yerleri (ikinci, üçüncü okuyuşta) anladıklarına şahit olmuşlar ve dikkatlerini artırarak her okuyuşta daha başka anlamlara vakıf olmaya çalışmışlardır


    Seni çok Özledim Annem

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Risale-i Nur’u niçin okumalıyız?

    Risaleleri anlamak için nasıl okumalıyız?

    Üstadımız zamanında, anlayamadığını ifade eden insanlara Üstadımızın cevabı “Risale-i Nur muallime ihtiyaç göstermez. Kendi kendisinin muallimi olur.” olmuştur. Onun için risaleleri iyi öğrenmenin en önemli yolu dikkatlice, devamlı ve çok okumaktır. Aşağıda izah edilecektir.

    Yabancı dil eğitiminde geçerli olan pek çok prensip risalelerin öğrenilmesinde de geçerlidir. Örneğin, yabancı dilde yazılmış bir kitap okunurken her bilinmeyen kelimeye sözlükten bakılmaz. Zira, kitabın anlam bütünlüğü bozulur, okuyucu sıkılır, kelimenin doğru anlamı sözlükten seçilemeyebilir (dolayısıyla yanlış anlamlar öğrenilir) ve insanın hafıza kuvveti de (bilimsel olarak da isbat edilmiştir) bir defada o kadar çok kelimeyi ezberleyemez. Onun için öncelikle bilinmeyen bir kelimenin anlamı sözün gelişinden tahmin edilmeye çalışılır ve ancak çok sık geçiyor ve/veya anlama için çok önemli anahtar bir kelime ise sözlüğe başvurulur. Bu şekilde (sadece bir örnek olarak) 15-20 sayfada 1-2 çok önemli kelime öğrenilir. Risaleler de ilk okuma esnasında olabildiğince hızlı ve sözlüğe bakılmadan okunmalı, böylece konuların geneline ve üsluba bir aşinalık oluşturulmalıdır. Risalelerin bir yerinde izah edilen bir mesele farklı yönleriyle diğer yerlerde de ele alınmakta, her bir müstakil bölüm diğer yerlerin anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. Onun için ilk okuyuşta hızlı (elbette Üstadımızın tabiriyle gazete gibi değil) ve anlamadığımız yerlerin üzerinde durmadan okunmalıdır. Üsluba ve konulara alışmaya başladıktan sonra ikinci ve özellikle de üçüncü okuyuşlarda anlaşılmayan yerler bir bilene sorulmalı, derslerde müzakere edilmeli ve önemli kelimeler yavaş yavaş öğrenilmeli, bazı ayet ve hadis meallerine de bakılmalıdır (zaten şu anda bir çok baskıda kelimelerin anlamları ve ayet, hadis mealleri kitapların içinde mevcuttur). 4. okuyuştan itibaren de kelime kelime, Üstad burada niye bu kelimeyi kullanmış da şunu kullanmamış mantığıyla, anlaşılmadık yer bırakmamaya çalışarak, hangi meselenin nerde nasıl izah edildiğini öğrenerek okunmalıdır.

    Hiçbir bilimsel konu bir defada tamamen anlaşılıp öğrenilemez. Tekrarlar, farklı izahlar ve alıştırmalarla o konu iyice anlaşılıp öğrenilmeye çalışılır. Risalelerde anlatılan mevzular da en ufağıyla bütün küre-i arzı ve insanlığı, daha ötesiyle kainatı ve nihayetinde de zamanlar ötesi ahireti, sonsuzluğu ve ebedi ve ezeli olan Rabbimizi ilgilendirmektedir. Öyleyse “Ben bir defa tam okuyup tam anlayacağım” deme, ilkokula başlayan bir öğrencinin bütün matematiği birden öğrenmek istemesine benzetilebilir. Ayrıca, risalelerde geçen her bir mesele madem imana aittir, öyleyse küçüğü büyüğü yoktur, ne kadar anlaşılsa büyük kârdır. Mesela, bir bahçeye bir adam girse, görse ki ağaçların dallarında yakutlar, pırlantalar var,asılmış. Benim boyum hepsini koparmaya yetmiyor diyerek bahçeyi terketmek nasıl divanece bir harekettir. Ve akıllı adam alt dallardaki mücevheratı kopartıp boyunun büyümesini sabırla bekler. Aynen öyle de, risaleleri daha birinci okuyuşta niye çoğunu anlamıyorum deme biraz sabırsızlık ve anladığımız kadarına kanaat göstermemek demektir. Sabırla okuyan Allah’ın onun zihnini ve gönlünü o hakikatlere açacağını görecektir. İhlas risalesinin akabindeki bir mektupta Üstadımız şöyle buyurmaktadır:



    Seni çok Özledim Annem

  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Risale-i Nur’u niçin okumalıyız?

    Eğer deseniz: Hadîste "âlim" tabiri var, bir kısmımız yalnız kâtibiz.
    Elcevab: Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan; bu zamanın mühim, hakikatlı bir âlimi olabilir. Eğer anlamasa da, madem Risale-i Nur şakirdlerinin bir şahs-ı manevîsi var, şübhesiz o şahs-ı manevî bu zamanın bir âlimidir. Sizin kalemleriniz ise, o şahs-ı manevînin parmaklarıdır.......”

    Bir diğer mevzu, risaleler sadece akla hitap kuru ve nazari (teorik) bilgi yığınları değildir. Aynı zamanda kalbe, ruha, sırra ve daha sair manevi letaife (duygulara) hitap eder. Onlar da okunmasıyla hisselerini alırlar. Bu letaifin istifadesi illa anlaşılmasına bağlı değildir. Buna remzen Üstadımız bir yerde risalelerin evrad ve zikir makamında da okunabileceğini söylemişlerdir. Bundan elbette, kuru kuru anlamadan şuursuzca okunsun anlamı çıkmaz.

    Risaleleri okumanın disiplini açısından hatırlatmak istediğimiz önemli iki mesele daha var.


    Birincisi: Bir kitabı bitirmeden başka kitaba geçmeme Zübeyir ağabeyin de üzerinde durduğu hususlardan. Bir çok insana ne kadar okuduğu sorulduğunda bazı kitapları hiç okumadığı,bazılarına da birkaç defa başlayıp yarıda bıraktığı cevabını alıyoruz. Bu risalelerin bütünlüğü açısından ve insanın bir hedef koyarak 1. tur, 2. tur vs. gibi kendini motive etmesi ve disiplinli okuması açısından yanlış bir yol. Onun için sırasıyla bir kitabı bazen uzun sürse de bitirerek diğer başka bir kitaba geçilmeli.
    İkincisi: Genelde risaleler okunurken, lahikalar ihmal edilmekte. Halbuki Üstadımız “Benim nazarımda lahikalar iman hakikatlerini anlatan kitaplar kadar kıymetlidir.”buyurmaktadır. Lahikalar, insanlarda hizmet şuuru, sadakat, sebat, metanet, musibetlere sabır, şeytanın desiselerine aldanmama, uhuvvet, ihlas, feragat ve fadkarlık vb nice her biri hizmet erlerinin sahip olması gerek vasıflar üzerinde tahşidat yapmaktadır. Bir insanın hizmetten ayrılması veya elini gevşetmesi ise genelde bu tip meselelerdeki eksiklerden kaynaklanmaktadır.



    Buradan sonra risalelerden ve Son Şahitlerden alınmış risalelerin kıymet ve mahiyeti ve okumanın fazilet ve şekli il ilgili bahisler bulacaksınız:


    Seni çok Özledim Annem

  6. #6
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Risale-i Nur’u niçin okumalıyız?

    Emirdağ Lahikasından :

    Evet, eserler tesirlidir. Fakat, millet ve vatanın tam menfaatine ve hiçbir zarar dokundurmadan yüz bin adama kuvvetli iman-ı tahkiki dersi vermekle, saadet ve hayat-ı ebediyelerine tam hizmette tesirlidir. Denizli hapishanesinde, kısmen ağır ceza ile mahkum yüzler adam, yalnız Meyve Risalesiyle gayet uslu ve mütedeyyin suretine girmeleri, hatta iki-üç adamı öldürenler, onun dersiyle daha tahta bitini de öldürmekten çekinmeleri ve o hapishane müdürünün ikrarıyla, hapishanenin bir terbiye medresesi hükmünü alması, bu müddeaya reddedilmez bir senettir, bir hüccettir.


    Evet, efendiler! Gerçi Risale-i Nur sırf ahirete bakar; gayesi Rıza-yı İlahi ve imanı kurtarmak ve şakirtlerinin ise, kendilerini ve vatandaşlarını idam-ı ebediden ve ebedi haps-i münferitten kurtarmaya çalışmaktır. Fakat dünyaya ait ikinci derecede gayet ehemmiyetli bir hizmettir; ve bu millet ve vatanı anarşilik tehlikesinden ve nesl-i atinin biçareler kısmını dalalet-i mutlakadan kurtarmaktır. Çünkü bir Müslüman başkasına benzemez. Dini terk edip İslamiyet seciyesinden çıkan bir Müslim dalalet-i mutlakaya düşer, anarşist olur, daha idare edilmez.

    Beni hapislere sokan muarızlarımın bir bahaneleri de-o mahkemede ondan beraat kazandığım-"tarikatçılık"tır. Halbuki, Risale-i Nur da daima dava edip demişim: "Zaman tarikat zamanı değil, belki imanı kurtarmak zamanıdır. Tarikatsiz Cennete gidenler çoktur, imansız Cennete giden yoktur" diye bütün kuvvetimizle imana çalışmışız. Ben hocayım, şeyh değilim. Dünyada bir hanem yok ki, nerede tekkem olacak? Bu yirmi sene zarfında, bir tek adam yok ki, çıksın desin: "Bana tarikat dersi vermiş." Ve mahkemeler ve zabıtalar bulmamışlar. Yalnız eskiden yazdığım tarikatlerin hakikatlerini ilmen beyan eden Telvihat Risalesi var ki, bir ders-i hakikattir ve yüksek bir ders-i ilmidir, tarikat dersi değildir.

    Evet, dinin, şeriatın ve Kur'ân ın yüzden ziyade tılsımlarını, muammalarını hal ve keşfeden; ve en muannid dinsizleri susturup ilzam eden; ve Miraç ve haşr-i cismani gibi sırf akıldan çok uzak zannedilen Kur'ân hakikatlerini en mütemerrid ve en muannid filozoflara ve zındıklara karşı güneş gibi ispat eden ve onların bir kısmını imana getiren Risale-i Nur eczaları, elbette küre-i arz ve küre-i havaiyeyi kendi ile alakadar eder ve bu asrı ve istikbali kendiyle meşgul edecek bir hakikat-i Kur'âniyedir ve ehl-i iman elinde bir elmas kılınçtır.

    Bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife, imanını kurtarmaktır, başkaların imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır. Sakın, benlik ve gurura medar şeylerden çekin. Tevazu, mahviyet ve terk-i enaniyet, bu zamanda ehl-i hakikate lazım ve elzemdir. Çünkü, bu asırda en büyük tehlike benlikten ve hodfuruşluktan ileri geldiğinden, ehl-i hak ve hakikat, mahviyetkarane daima kusurunu görmek ve nefsini itham etmek gerektir. Sizin gibilerin ağır şerait içinde kahramancasına imanını ve ubudiyetini muhafaza etmesi, büyük bir makamdır. Senin rüyalarının bir tabiri de, bu noktadan seni tebşir etmektir.

    Risale-i Nur eczalarında tarikat hakikatine dair "Telvihat-ı Tis a" namındaki risaleyi elde edip bakınız. Hem, zatınız gibi metin ve imanlı ve hakikatli zatlar Risale-i Nur dairesine giriniz. Çünkü, bu asırda Risale-i Nur, bütün tehacümata karşı mağlup olmadı. En muannid düşmanlarına da serbestiyetini resmen teslim ettirdi. Hatta iki seneden beridir büyük makamatlar ve adliyeler, tetkikat neticesinde, Risale-i Nur'un serbestiyetini tasdik ve mahrem ve gayr-ı mahrem bütün eczalarını sahiplerine teslime karar verdiler.

    Bu ciltte az ve sair altı cild-i ahirde masumların ve ihtiyar ümmilerin yazılarının tashihinde çok zahmet çektim. Vakit müsaade etmiyordu. Hatırıma geldi ve manen denildi ki: Sıkılma! Bunların yazıları çabuk okunmadığından, acelecileri yavaş yavaş okumaya mecbur ettiğinden, Risale-i Nur'un gıda ve taam hükmündeki hakikatlerinden hem akıl, hem kalb, hem ruh, hem nefis, hem his, hisselerini alabilir. Yoksa, yalnız akıl cüz i bir hisse alır, ötekiler gıdasız kalabilirler.
    Risale-i Nur, sair ilimler ve kitaplar gibi okunmamalı. Çünkü ondaki iman-ı tahkiki ilimleri, başka ilimlere ve maariflere benzemez. Akıldan başka çok letaif-i insaniyenin kut ve nurlarıdır.
    Elhasıl: Masumların ve ümmi ihtiyarların noksan yazılarında iki fayda var:
    Birincisi: Teenni ve dikkatle okunmaya mecbur etmektir.
    İkincisi: O masumane ve halisane ve samimi ve tatlı dillerinden, derslerinden Risale-i Nur'un şirin ve derin meselelerini lezzetli bir hayretle dinlemek ve ders almaktır.

    El Baki Huvel Baki
    Kardeşiniz
    Said Nursi


    Seni çok Özledim Annem

  7. #7
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Risale-i Nur’u niçin okumalıyız?

    Emirdağ Lahikasından :

    Evet, eserler tesirlidir. Fakat, millet ve vatanın tam menfaatine ve hiçbir zarar dokundurmadan yüz bin adama kuvvetli iman-ı tahkiki dersi vermekle, saadet ve hayat-ı ebediyelerine tam hizmette tesirlidir. Denizli hapishanesinde, kısmen ağır ceza ile mahkum yüzler adam, yalnız Meyve Risalesiyle gayet uslu ve mütedeyyin suretine girmeleri, hatta iki-üç adamı öldürenler, onun dersiyle daha tahta bitini de öldürmekten çekinmeleri ve o hapishane müdürünün ikrarıyla, hapishanenin bir terbiye medresesi hükmünü alması, bu müddeaya reddedilmez bir senettir, bir hüccettir.


    Evet, efendiler! Gerçi Risale-i Nur sırf ahirete bakar; gayesi Rıza-yı İlahi ve imanı kurtarmak ve şakirtlerinin ise, kendilerini ve vatandaşlarını idam-ı ebediden ve ebedi haps-i münferitten kurtarmaya çalışmaktır. Fakat dünyaya ait ikinci derecede gayet ehemmiyetli bir hizmettir; ve bu millet ve vatanı anarşilik tehlikesinden ve nesl-i atinin biçareler kısmını dalalet-i mutlakadan kurtarmaktır. Çünkü bir Müslüman başkasına benzemez. Dini terk edip İslamiyet seciyesinden çıkan bir Müslim dalalet-i mutlakaya düşer, anarşist olur, daha idare edilmez.

    Beni hapislere sokan muarızlarımın bir bahaneleri de-o mahkemede ondan beraat kazandığım-"tarikatçılık"tır. Halbuki, Risale-i Nur da daima dava edip demişim: "Zaman tarikat zamanı değil, belki imanı kurtarmak zamanıdır. Tarikatsiz Cennete gidenler çoktur, imansız Cennete giden yoktur" diye bütün kuvvetimizle imana çalışmışız. Ben hocayım, şeyh değilim. Dünyada bir hanem yok ki, nerede tekkem olacak? Bu yirmi sene zarfında, bir tek adam yok ki, çıksın desin: "Bana tarikat dersi vermiş." Ve mahkemeler ve zabıtalar bulmamışlar. Yalnız eskiden yazdığım tarikatlerin hakikatlerini ilmen beyan eden Telvihat Risalesi var ki, bir ders-i hakikattir ve yüksek bir ders-i ilmidir, tarikat dersi değildir.

    Evet, dinin, şeriatın ve Kur'ân ın yüzden ziyade tılsımlarını, muammalarını hal ve keşfeden; ve en muannid dinsizleri susturup ilzam eden; ve Miraç ve haşr-i cismani gibi sırf akıldan çok uzak zannedilen Kur'ân hakikatlerini en mütemerrid ve en muannid filozoflara ve zındıklara karşı güneş gibi ispat eden ve onların bir kısmını imana getiren Risale-i Nur eczaları, elbette küre-i arz ve küre-i havaiyeyi kendi ile alakadar eder ve bu asrı ve istikbali kendiyle meşgul edecek bir hakikat-i Kur'âniyedir ve ehl-i iman elinde bir elmas kılınçtır.

    Bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife, imanını kurtarmaktır, başkaların imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır. Sakın, benlik ve gurura medar şeylerden çekin. Tevazu, mahviyet ve terk-i enaniyet, bu zamanda ehl-i hakikate lazım ve elzemdir. Çünkü, bu asırda en büyük tehlike benlikten ve hodfuruşluktan ileri geldiğinden, ehl-i hak ve hakikat, mahviyetkarane daima kusurunu görmek ve nefsini itham etmek gerektir. Sizin gibilerin ağır şerait içinde kahramancasına imanını ve ubudiyetini muhafaza etmesi, büyük bir makamdır. Senin rüyalarının bir tabiri de, bu noktadan seni tebşir etmektir.

    Risale-i Nur eczalarında tarikat hakikatine dair "Telvihat-ı Tis a" namındaki risaleyi elde edip bakınız. Hem, zatınız gibi metin ve imanlı ve hakikatli zatlar Risale-i Nur dairesine giriniz. Çünkü, bu asırda Risale-i Nur, bütün tehacümata karşı mağlup olmadı. En muannid düşmanlarına da serbestiyetini resmen teslim ettirdi. Hatta iki seneden beridir büyük makamatlar ve adliyeler, tetkikat neticesinde, Risale-i Nur'un serbestiyetini tasdik ve mahrem ve gayr-ı mahrem bütün eczalarını sahiplerine teslime karar verdiler.

    Bu ciltte az ve sair altı cild-i ahirde masumların ve ihtiyar ümmilerin yazılarının tashihinde çok zahmet çektim. Vakit müsaade etmiyordu. Hatırıma geldi ve manen denildi ki: Sıkılma! Bunların yazıları çabuk okunmadığından, acelecileri yavaş yavaş okumaya mecbur ettiğinden, Risale-i Nur'un gıda ve taam hükmündeki hakikatlerinden hem akıl, hem kalb, hem ruh, hem nefis, hem his, hisselerini alabilir. Yoksa, yalnız akıl cüz i bir hisse alır, ötekiler gıdasız kalabilirler.
    Risale-i Nur, sair ilimler ve kitaplar gibi okunmamalı. Çünkü ondaki iman-ı tahkiki ilimleri, başka ilimlere ve maariflere benzemez. Akıldan başka çok letaif-i insaniyenin kut ve nurlarıdır.
    Elhasıl: Masumların ve ümmi ihtiyarların noksan yazılarında iki fayda var:
    Birincisi: Teenni ve dikkatle okunmaya mecbur etmektir.
    İkincisi: O masumane ve halisane ve samimi ve tatlı dillerinden, derslerinden Risale-i Nur'un şirin ve derin meselelerini lezzetli bir hayretle dinlemek ve ders almaktır.

    El Baki Huvel Baki
    Kardeşiniz
    Said Nursi


    Seni çok Özledim Annem

  8. #8
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Risale-i Nur’u niçin okumalıyız?

    Hatta ilm-i mantıkta "kaziye-i makbule" tabir ettikleri, yani büyük zatların delilsiz sözlerini kabul etmektir; mantıkça yakin ve kat iyyeti ifade etmiyor, belki zann-ı galiple kanaat verir. İlm-i mantıkda; bürhan-ı yakini, hüsn-ü zanna ve makbul şahıslara bakmıyor, cerh edilmez delile bakar ki, bütün Risale-i Nur hüccetleri, bu bürhan-ı yakini kısmındandır.
    Çünkü, ehl-i velayetin amel ve ibadet ve süluk ve riyazetle gördüğü hakikatler ve perdeler arkasında müşahede ettikleri hakaik-i imaniye, aynen onlar gibi, Risale-i Nur, ibadet yerinde, ilim içinde hakikate bir yol açmış; süluk ve evrad yerinde, mantıki bürhanlarla ilmi hüccetler içinde hakikatü l-hakaike yol açmış; ve ilm-i tasavvuf ve tarikat yerinde, doğrudan doğruya ilm-i kelam içinde ve ilm-i akide ve usulü din içinde bir velayet-i kübra yolunu açmış ki, bu asrın hakikat ve tarikat cereyanlarına galebe çalan felsefi dalaletlere galebe ediyor, meydandadır.

    Teşbihte hata olmasın, nasıl ki Kur'ân ın gayet kuvvetli ve mantıki hakikati, sair dinleri, felsefe-i tabiiyenin savletinden ve galebesinden kurtarıp onlara bir nokta-i istinad oldu, taklidi ve aklın haricindeki usullerini de bir derece muhafaza etti. Aynen öyle de, bu zamanda onun bir mucizesi ve nuru olan Risale-i Nur dahi, felsefe-i maddiyeden gelen dehşetli dalalet-i ilmiyeye karşı, avam-ı ehl-i imanın, taklidi olan imanlarını, o dalalet-i ilmiyenin savletinden kurtarıp, umum ehl-i imana bir nokta-i istinad ve yakın ve uzaklarda olanlara dahi, zaptedilmez bir kale hükmüne geçmiştir ki, bu emsalsiz dehşetli dalaletler içinde, yine avam-ı mü minin imanını, şüphelerden ve İslamiyetini, hakikatsizlik vesveselerinden muhafaza ediyor


    Seni çok Özledim Annem

  9. #9
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Risale-i Nur’u niçin okumalıyız?

    İkinci Cihet: İman, yalnız icmali ve taklidi bir tasdike münhasır değil; bir çekirdekten, ta büyük hurma ağacına kadar ve eldeki aynada görünen misali güneşten ta deniz yüzündeki aksine, ta güneşe kadar mertebeleri ve inkişafları olduğu gibi; imanın o derece kesretli hakikatleri var ki, bin bir esma-i İlahiye ve sair erkan-ı imaniyenin kainat hakikatleriyle alakadar çok hakikatleri var ki, "Bütün ilimlerin ve marifetlerin ve kemalat-ı insaniyenin en büyüğü imandır ve iman-ı tahkikiden gelen tafsilli ve bürhanlı marifet-i kudsiyedir" diye ehl-i hakikat ittifak etmişler.
    Evet, iman-ı taklidi, çabuk şüphelere mağlup olur. Ondan çok kuvvetli ve çok geniş olan iman-ı tahkikide pek çok meratip var. O meratiplerden ilmelyakin mertebesi, çok bürhanlarının kuvvetleriyle binler şüphelere karşı dayanır. Halbuki taklidi iman bir şüpheye karşı bazan mağlup olur.
    Hem iman-ı tahkikinin bir mertebesi de aynelyakin derecesidir ki, pek çok mertebeleri var. Belki esma-i İlahiye adedince tezahür dereceleri var. Bütün kainatı bir Kur'ân gibi okuyabilecek derecesine gelir.
    Hem bir mertebesi de hakkalyakindir. Onun da çok mertebeleri var. Böyle imanlı zatlara şübehat orduları hücum da etse bir halt edemez. Ve ulema-i ilm-i kelamın binler cild kitapları, akla ve mantığa istinaden telif edilip, yalnız o marifet-i imaniyenin bürhanlı ve akli bir yolunu göstermişler. Ve ehl-i hakikatin yüzer kitapları keşfe, zevke istinaden o marifet-i imaniyeyi daha başka bir cihette izhar etmişler. Fakat, Kur'ân ın mucizekar cadde-i kübrası, gösterdiği hakaik-i imaniye ve marifet-i kudsiye, o ulema ve evliyanın pek çok fevkinde bir kuvvet ve yüksekliktedir.
    İşte, Risale-i Nur bu cami ve külli ve yüksek marifet caddesini tefsir edip, bin seneden beri Kur'ân aleyhine ve İslamiyet ve insaniyet zararına ve adem alemleri hesabına tahribatçı külli cereyanlara karşı Kur'ân ve iman namına mukabele ediyor, müdafaa ediyor. Elbette hadsiz tahşidata ihtiyacı vardır ki, o hadsiz düşmanlara karşı dayanıp ehl-i imanın imanını muhafazasına Kur'ân nuruyla vesile olsun. Hadis-i şerifte vardır ki: "Bir adam seninle imana gelmesi, sana sahra dolusu kırmızı koyunlardan daha hayırlıdır." "Bazan bir saat tefekkür, bir sene ibadetten daha hayırlı olur." Hatta Nakşilerin hafi zikre verdiği büyük ehemmiyet, bu nevi tefekküre yetişmek içindir.
    Umum kardeşlerime birer birer selam ve dua ediyoruz.
    El Baki Huvel Baki
    Kardeşiniz
    Said Nursi


    Seni çok Özledim Annem

  10. #10
    ***
    DIŞARDA
    Points: 155.310, Level: 100
    Points: 155.310, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Konyevi Nisa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    Dünyadan !!
    Mesajlar
    20.631
    Points
    155.310
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    38

    Standart Cevap: Risale-i Nur’u niçin okumalıyız?

    Gerçi herkes kendi kendine bir derece istifade eder, fakat herkes herbir meselesini tam anlamaz. Hem iman hakikatlerinin izahı olduğu için, hem ilim,Haşiyehem marifet, hem ibadettir. Eski medreselerde beş on seneye mukabil, inşaallah Nur medreseleri, beş on haftada aynı neticeyi temin edecek ve yirmi senedir ediyor.
    Ve hem hükumet ve millet ve vatan, hem hayat-ı dünyeviyesine ve siyasiyesine ve uhreviyesine pek çok faydası bulunan bu Kur'ân lemeatlarına ve dellalı bulunan Risale-i Nur a değil ilişmek, tamamıyla terviç ve neşrine çalışmaları elzemdir ki, geçen dehşetli günahlara kefaret ve gelecek müthiş belalara ve anarşistliğe bir sed olabilsin.
    Salisen: Bu Ramazan-ı Şerifte, Kur'ân ı zevk ve şevk ile okumak çok ihtiyacım vardı. Halbuki elemli hastalık, maddi ve manevi sıkıntılar, yorgunlukla ve meşgalelerin tesiriyle telaş ettim. Birden Hüsrev in şirin kalemiyle yazılan mu'cizâtlı cüzler ve Hafız Ali ve Tahiri ye pek çok sevap kazandıran parlak ve kerametli Hizbü l-Ekber-i Kur'âniyeyi birbiri arkasından okumaya başlarken öyle bir zevk ve şevk verdi ki, bütün o yorgunlukları hiçe indirdi. Hiçbir vesveseye meydan vermeyerek pek parlak bir surette ders-i Kur'âniyeyi onlardan dinlerken bütün ruh u canımla arzu ettim ve kast ve azmettim ki, mümkün olduğu derecede aynı Hizbü l-Ekber-i Kur'âniye gibi fotoğrafla mu'cizâtlı Kur'ân ımızı tab edeceğiz, inşaallah...
    Said Nursi

    HaşiyeŞayet biri biliyor, taallüm etmeye muhtaç değilse, ibadete muhtaç veya marifete müştak veya huzur ister. Onun için herkese lüzumlu bir derstir.



    Seni çok Özledim Annem

Sayfa 1/3 123 SonSon

Benzer Konular

  1. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 21.10.08, 19:42
  2. Hazret-i İsa’ya niçin Ruhullah deniyor
    By Konyevi Nisa in forum Dinimiz ve diğer dinler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 16.09.08, 13:07
  3. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11.08.08, 20:53
  4. Bid’at ehli ile niçin birleşilmiyor
    By SiLa in forum Sünnet ve bid’at nedir
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 12.06.08, 17:49
  5. Kur’an-ı kerim niçin Arapça
    By Ammar bin yasir in forum Kuran-ı Kerim
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 05.06.08, 12:23

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •