Bu mektûb, yine mîr Sâlih Nisâpûrîye yazilmisdir. Tâlibin bâtil, bozuk ma'bûdlardan kurtulmasi, hak, dogru ma'bûdü düsünmesi ve hâtirina gelen herseyi de kovmasi bildirilmekdedir:
Mîr Seyyid kardesim! Tâlib (Lâ ilâhe) derken, kendi içinde ve disarda olan bütün bozuk ma'bûdlari yok etmesi ve (Illallah) derken, hak ma'bûd olarak fikrine, vehmine gelen seylerin hepsini de nefy etmesi, kogmasi lâzimdir. Hak olan bir ma'bûdün yalniz var oldugunu düsünmeli, bundan baska hâtirina hiçbirsey getirmemelidir. Allahü teâlânin zâtinda hiçbirsey ve vücûd ya'nî var olmasi bile bulunmaz. Onu, vücûdden baska olarak aramak lâzimdir. Ehl-i sünnet âlimleri ?Allahü teâlâ onlarin çalismalarina bol bol iyilikler versin!" ne güzel söylemislerdir. Allahü teâlânin vücûdü, zâtindan baskadir, buyurmuslardir. Vücûdü zâtdan baska bilmemek ve vücûdden baska birseyin varligina inanmamak, kisa görüslü olmakdir. Seyh Alâüddevle ?kaddesallahü sirrehül'azîz", (Vücûd âleminin üstünde, Melik-il-vedûd âlemi vardir) demisdir. Bu fakîri vücûd mertebesinden yukari götürdüklerinde, çok zemân, o hâlde kalmisdim. Zevk ile, vicdân ile kendimi (Mu'attala firkasi)ndan ya'nî sifatlara inanmayanlardan sanmisdim. Allahü teâlânin vücûd sifatini bilmedim. Çünki, vücûd sifati geride kalmisdi. Zât mertebesinde vücûdun yeri yokdu. O hâldeki îmânim, îmân-i taklîdî idi. Tahkîkî degildi. Sözün kisasi, insanin hâtirina, hayâline gelen hersey de, kendisi gibi mahlûkdur. Mahlûklarindan kendisine dogru hiçbir yol açmayan, yalniz Onu anlamakdan âciz olmak, gücü yetememek yolunu açik birakan Rabbimizi tesbîh ederiz. O her aybdan, kusûrdan, lekeden uzakdir, temizdir. (Fenâ-fillah) ve (Bekâ-billah) denilen mertebelere varmak, mümkin vâcib olur demek degildir. Böyle sey olamaz. Böyle seyin olmasi, hakîkatleri bozmak, birbirine karisdirmak olur. Mahlûk, sonradan yaratilmis olanlar, vâcib olamayacaklari, hep var olamayacaklari için, vâcibden mümkinin eline geçen sey yalniz Onu anliyamamakdir. Fârisî beyt tercemesi:
Ankâ avlanilmaz, tuzagi topla!
Tuzaga giren, olur yalniz hava.
Çok yüksekleri arayan tâlib, kavusulamayacak, adi ve nisâni bulunamayacak bir varligi arar. Birçoklari ise, kendilerinden baska olmayan varligi aramakda, ona yaklasmaga, berâber olmaga ugrasmakdadir. Fârisî misra' tercemesi:
Onlar büyüklerdir, ben de böyleyim yâ Rab!
Geçmisiniz ve geleceginiz hayrli olsun!