Sayfa 26/34 İlkİlk ... 2425262728 ... SonSon
334 sonuçtan 251 ile 260 arası

Konu: Mektubat-ı Rabbani

  1. #251
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 249. Mektup

    Bu mektûb, mirzâ Dârâba yazilmisdir. Gelmis ve gelecek bütün varliklarin en üstününe uymanin fazîletlerini bildirmekdedir:

    Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdigi, sevdigi kullarina selâm olsun! Âhiretde azâblardan kurtulmak ve sonsuz se'âdete kavusmak, ancak geçmis ve gelecek bütün varliklarin en üstününe uymakla olur ?aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve ekmelühâ". Bunun için, Ona uymakla, (Mahbûbiyyet makâmi)na erisirler. Onun yolunda bulunmakla, Allahü teâlânin zâtinin tecellîsine kavusurlar. Onun izinde ilerlemekle, bütün mertebelerin en üstünü olan ve Mahbûbiyyet makâmindan sonra hâsil olan, (Abdiyyet) mertebesine ulasirlar. Onun izinde ilerliyenlerin büyükleri, Isrâîl ogullarinin Peygamberlerine benzetildi. Peygamberlerin en üstünleri olan ülül'azm Peygamberler ?salevâtullahi aleyhim ecma'în" Onun yolunda olmagi istemislerdir. Mûsâ ?aleyhisselâm" Onun zemâninda bulunsaydi, Onun yoluna girmekden baska birsey yapmazdi. Îsâ aleyhisselâmin gökden inecegi ve Allahü teâlânin sevgilisine ümmet olacagi herkesin bildigi bir seydir. Onun ümmeti, Onun yolunda bulunduklari için, ümmetlerin en iyileri oldular ve Cennetdekilerin çogu bunlar oldu. Ona uyduklari için, âhiretde, bütün ümmetlerden önce Cennete girecekler, Cennet ni'metlerine kavusacaklardir. Böyle dahâ nice üstünlükleri vardir. Bunun için, O yüce Peygamberin sünnetine uyunuz ve ahkâm-i islâmiyyeye yapisiniz! Ona ve Onun Peygamber kardeslerinin hepsine en üstün düâlar ve en yüksek selâmlar olsun!

    Ayrica seyh Ismâ'îl, size havâle olunur. Kendisi, ma'rifetler sâhibi hâci Abdülhakkin ahbâblarindandir. Vesselâm.

    Yüzbin ok ve kilinc yapamaz aslâ,
    Göz yasinin seher vakti yapdigini.
    Düsmani kaçiran, süngüleri, çok def'a,
    Toz hâline getirir, bir mü'minin düâsi.

  2. #252
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 250. Mektup

    Bu mektûb, molla Ahmed-i Berkîye ?rahmetullahi aleyh" yazilmisdir. Tesavvuf yolundaki hâlleri ve haccin sartlarindan birinin, yolun tehlükesiz olmasi oldugu bildirilmekdedir:

    Bismillâhirrahmânirrahîm. Allahü teâlâya hamd olsun. Onun yüce Peygamberine ve Âline ve Eshâbina salât ve selâm olsun! Din ve dünyânizin iyi olmasi için düâ ederim. Biz fakîrler çok iyiyiz. Allahü teâlâya hamd olsun! Sizin de âfiyetde olmanizi Allahü teâlâdan dilerim. Kiymetli mektûbunuz geldi. (Önce olan zevkleri ve ferâhliklari simdi kendimde bulamiyorum. Bunun için, eski derecelerimden düsdügümü anliyorum) diyorsunuz.

    Kardesim! Önceki hâller, vecd ve simâ' sâhiblerinin hâlleri gibi idi. Bu hâller, cesedde hâsil oluyordu. Simdi hâsil olan hâller ile cesedin ilgisi pekazdir. Dahâ çok kalbe ve rûha baglidirlar. Bunu anlatabilmek için, uzun açiklamak ister. Kisacasi, simdiki hâller, önceki hâllerden katkat üstündür. Bunlardan zevk duyamamak, tat alamamak, zevk ve tat almakdan dahâ üstündür. Çünki, büyüklere ?rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma'în" olan baglilik, insani ne kadar cehâlete çeker, ne kadar hayrete düsürürse, o makâmdaki câhillige (Ma'rifet) denilir. Anliyamamaga da idrâk etmek, anlamak denir.

    Nisbetin [bagliligin], önce olan tadi, te'sîri simdi kalmadi diyorsunuz. Evet, simdi, rûha olan te'sîri artmisdir. Fekat, herkes bunu anliyamaz. Ne yapalim ki siz, bu fakîrin yaninda az bulundunuz. Nasîb olan ilmleri, ma'rifetleri az isitdiniz. Allahü teâlâ ihsân eder de, ikinci olarak bulusulursa, birkaç gün birarada kaliriz.

    Süâl: (Yol ve yiyecek parasi olan kimsenin bu zemânda, hac yapmak için, Mekke-i mükerremeye gitmesi farz olur mu, olmaz mi?) diyorsunuz.

    Cevâb: Yavrum! Fikh kitâblarinda, buna cevâb olarak gelen haberler çok çesidlidir. Bunlar arasinda, fikh âlimi Ebülleys-i Semerkandînin ?rahmetullahi aleyh" fetvâsi seçilmisdir. Bunun bildirdigine göre, yolda ölüm, hastalik tehlükesi ve düsman korkusu olmadigi düsüncesi çok ise, gitmek farz olur. Böyle zan etmesi çok degilse, farz olmaz. Fekat, bu sart, haccin edâsinin, gitmenin sartidir. Haccin vücûbünün ya'nî farz olmasinin sarti degildir. En dogru haber de budur. Bu sebeble gidemiyenin, hac parasini birakarak, baskasinin gönderilmesi için vasiyyet etmesi vâcibdir. Vakt dar oldugundan, geri kalan süâllerinizi cevâblandiramadim. Baska zemân yazarim. Vesselâm.

  3. #253
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 251. Mektup

    Bu mektûb, mevlânâ Muhammed Esrefe yazilmisdir. Dört halîfenin üstünlüklerini ve Eshâb-i kirâmin büyüklügünü bildirmekdedir:

    Allahü teâlâya hamd olsun. Onun sevgili Peygamberine ve temiz Ehl-i beytine ve Eshâbinin hepsine salât ve selâm olsun ?salevâtullahi aleyhi ve alâ Âlihi ve Eshâbih"! Din ve dünyâ se'âdetinize düâ ederim.

    Kiymetli kardesim! Birkaç sasilacak bilgi ve isitilmemis gizli seyler ve cenâb-i Hakkin ihsân etdigi hos seyleri bildirecegim. Bunlarin çogu, Seyhaynin [ya'nî, hazret-i Ebû Bekr ile hazret-i Ömerin] ve hazret-i Osmân-i Zinnûreynin ve Allahin arslani hazret-i Alînin üstünlüklerini ve yüksekliklerini göstermekdedir. Kisa anlayisima göre yaziyorum. Dikkatle dinleyiniz! Hazret-i Ebû Bekr-i Siddîk ve hazret-i Ömer-ül Fârûk ?radiyallahü anhümâ", Muhammed aleyhisselâmin yüksekliklerine ve vilâyet-i Mustafâvînin derecelerine kavusduklari gibi, vilâyet bakimindan, hazret-i Ibrâhîm aleyhisselâma ve insanlari dîne çagirmak bakimindan da, Mûsâ aleyhisselâma baglidirlar. Hazret-i Alî ise, her iki bakimdan da, hazret-i Îsâ aleyhisselâma baglidir. Hazret-i Îsâ, rûhullahdir ve kelimetullahdir. Bunun için kendisinde vilâyet yüzü, Peygamberlik yüzünden dahâ kuvvetlidir. Hazret-i Alî de, Ona bagli oldugu için, Onda da, vilâyet yüzü dahâ kuvvetlidir. Dört Halîfenin ?radiyallahü teâlâ anhüm ecma'în" mebde-i te'ayyünleri [ya'nî rableri, kendilerini yetisdiren], ilm sifatidir. Topluca veyâ açikca çesidli yönlerden ayrilirlar. Bu sifat, topluluk bakimindan, Muhammed aleyhisselâmin terbiyecisidir. Genislik bakimindan ise, Ibrâhîm aleyhisselâmin rabbidir. Her iki bakimdan ise, Nûh aleyhisselâmin rabbidir. Mûsâ aleyhisselâmin rabbi, kelâm sifatidir. Îsâ aleyhisselâmin rabbi, kudret sifatidir. Âdem aleyhisselâmin rabbi, tekvîn sifatidir.

    Hazret-i Ebû Bekrle hazret-i Ömer, Resûlullahin Peygamberlik yükünü tasimakdadirlar. Fekat burada da, her ikisinin mertebesi ayridir. Hazret-i Alî, Îsâ aleyhisselâma bagli oldugundan ve vilâyet yüzü dahâ kuvvetli oldugundan, Muhammed aleyhisselâmin vilâyet yükünü tasimakdadir. Hazret-i Osmân-i Zinnûreyn, ortada oldugu için, her iki yükü de tasimakdadir. Hazret-i Mûsâ aleyhisselâma bagliligi dahâ çokdur. Çünki, herkesi dîne çagirmak, Peygamberlik makâmina uygun bir isdir. Bu is, bizim Peygamberimizden sonra, Peygamberler arasinda, Onda dahâ çok ve dahâ genisdir. Onun kitâbi, Kur'ân-i kerîmden sonra, gökden inen kitâblarin en iyisidir. Bunun içindir ki, Onun ümmeti, geçmis ümmetler içinde, Cennete en önce girecekdir. Ibrâhîm aleyhisselâmin dîni ve milleti, bütün dinlerin ve milletlerin en üstünü ve yüksegi idi. Bunun için, Peygamberlerin en üstününe, Onun milletine uymak emr olunmusdur. Nahl sûresi, yüzyirmiüçüncü âyetinin, (Sonra, sana bildirdik ki, Ibrâhîm aleyhisselâmin milletine tâbi' olasin!) meâl-i serîfi, böyle oldugunu göstermekdedir. Gelecegi haber verilmis olan hazret-i Mehdînin rabbi de, ilm sifatidir. Bu da, hazret-i Alî gibi Îsâ aleyhisselâma baglidir. Sanki, Îsâ aleyhisselâmin iki ayagindan biri, hazret-i Alînin basi üzerinde, ikinci ayagi hazret-i Mehdînin basi üzerindedir.

    Mûsâ aleyhisselâmin vilâyeti, Muhammed aleyhisselâmin vilâyetinin sagindadir. Îsâ aleyhisselâmin vilâyeti ise, solundadir. Hazret-i Alî, Muhammed aleyhisselâmin vilâyeti yükünü tasidigi için, Evliyâ yollarinin çogu Ona baglidir. Vilâyetin yüksek derecelerine kavusmus olan ve insanlar arasina karismiyan Evliyânin çoguna, hazret-i Alînin yüksekligi, hazret-i Ebû Bekrle hazret-i Ömerin yüksekliklerinden dahâ çok bildirildi ?radiyallahü teâlâ anhüm ecma'în". Eger, Ehl-i sünnet âlimleri, bu ikisinin hazret-i Alîden dahâ üstün oldugunu sözbirligi ile bildirmemis olsalardi, bu Evliyânin çogu, hazret-i Alînin dahâ üstün oldugunu bildirirlerdi. Çünki, hazret-i Ebû Bekr ile hazret-i Ömerin üstünlükleri, Peygamberlerin üstünlükleri gibidir ?aleyhimüssalevâtü vetteslîmât". Vilâyet yolunda olanlarin elleri, o üstünlüklerin eteklerine yetisemez. Bunlarin, nübüvvetin yüksekliklerinde dereceleri o kadar yüksekdir ki, kesf sâhiblerinin kesfleri, o derecelerin yoluna bile varamaz. Vilâyetin yüksek dereceleri, Peygamberligin yüksek derecelerine çikabilmek için merdiven gibidir. Vâsitanin, aracinin, aranilandan ne haberi olabilir? Basta olanlar, sonda bulunanlardan ne anliyabilir? Peygamberlik zemâni çok uzaklasdigi için, bugün, bu sözümüz, çok kimseye agir gelir. Inanmak istemezler. Fekat, ne yapilabilir? Fârisî beyt tercemesi:

    Ayna arkasindaki papagan gibiyim,
    ezelî üstâd ne derse, onu söylerim.

    Allahü teâlâya çok hamd ve sükrler olsun ki, bu sözlerimin hepsi, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygundur. Onlarin sözbirligi ile berâberdir. Onlarin akl ile, ilm ile bulduklari, bana kesf yolu ile bildirilmekdedir. Onlarin kisaca anladiklari, bu fakîre genis olarak açiklanmakdadir. Resûlullaha uyarak, Peygamberlik makâminin yüksek derecelerine kavusdurulmadan ve o yüksekliklerden doyurucu bir pay verilmeden önce, iki halîfenin üstünlüklerini, bu fakîre, kesf yolu ile bildirmemislerdi. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymakdan baska kurtulus yolu yok idi. Bize dogru yolu gösteren Allahü teâlâya hamd olsun! O, bize dogru yolu göstermeseydi, biz bulamazdik. Rabbimizin Peygamberleri hep dogru söylemislerdir.

    Hazret-i Emîrin ?radiyallahü anh" ismi Cennet kapisinin üzerinde yazili oldugunu ögrenince, Seyhayn hazretlerinin [ya'nî Ebû Bekr ile Ömerin] ?radiyallahü anhüma" Cennet kapisindaki husûsiyyet ve i'tibârlarinin nasil oldugunu merâk etdim. Anlamak için çok ugrasdim. Nihâyet anladim ki, bu ümmetin [ya'nî müslimânlarin] Cennete girmeleri bu iki büyük zâtin emri ve izni ile olacakdir. Sanki Ebû Bekr ?radiyallahü anh" Cennet kapisinda durup, içeri girmege, izn verecek ve Ömer ?radiyallahü anh" ellerinden tutarak içeri götürecekdir. Bütün Cennetin, sanki Ebû Bekrin ?radiyallahü anh" nûru ile dolu oldugunu his ediyorum. Bu fakîre göre, Seyhayn hazretlerinin bütün Sahâbe-i kirâm ?aleyhimürridvân" arasinda ayri bir sân ve üstünlükleri vardir. Baska hiçbirisi, bunlara ortak degildir. Siddîk ?radiyallahü anh", Peygamber efendimiz ?sallallahü aleyhi ve sellem" ile sanki ayni bir evin sâhibidir. Farklari, bir evin iki kati arasindaki fark gibidir. Fârûk ?radiyallahü anh" da, Ebû Bekre ?radiyallahü anh" tufeyl olarak, bu devlethânede bulunmakdadir. Diger Sahâbe-i kirâmin, Server-i âleme ?sallallahü aleyhi ve sellem" yakinliklari, sünnet-i seniyyesine [ya'nî islâmiyyetine] uyduklari kadar, mahalle komsusu veyâ hemsehri gibidirler. Bunlar, böyle olunca, sonra gelenlerin Evliyâsi, nerede kalir, artik düsünmeli! Fârisî misra' tercemesi:

    Seslerini uzakdan isitmek de büyük ni'metdir.

    O hâlde onlar Seyhaynin büyüklügünden ne anliyabilirler? Her ikisinin büyüklügü, o kadar çokdur ki, Peygamberler ?aleyhimüsselâm" sirasindadirlar. Peygamberlik makâmindan baska, bütün üstünlüklerine mâlikdirler. Nitekim Peygamberimiz ?sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki: (Benden sonra Peygamber gelseydi, Ömer Peygamber olurdu). Imâm-i Gazâlî ?rahmetullahi aleyh" buyuruyor ki, halîfe Ömer ?radiyallahü anh" sehîd olunca, Abdüllah ibni Ömer, Sahâbe-i kirâma dedi ki: (Ilmin onda dokuzu, Ömer ?radiyallahü anh" ile berâber öldü). Ba'zilarinin bu sözü anlamiyarak durakladiklarini görünce, (Ilmden maksadim Allahü teâlâyi bilmekdir. Abdest ve guslün bilgileri degildir) dedi. Ömer böyle olunca Ebû Bekrin büyüklügü nasil anlasilir ki, Ömerin bütün iyilikleri onun bir iyiligidir. Böyle oldugu, hadîs-i serîfde bildirilmekdedir. Ömer ile Siddîk ?radiyallahü anhümâ" arasindaki fark, Siddîk ile Resûlullah ?sallallahü aleyhi ve sellem" arasindaki farkdan ziyâdedir. Baskalarinin Siddîkdan ?radiyallahü anh" ne kadar asagida oldugunu bundan anlamalidir. Seyhayn ?radiyallahü anhümâ" öldükden sonra da, Peygamberimizden ?sallallahü aleyhi ve sellem" ayri kalmadilar. Mahsere de onlarla berâber kalkip gidecegini haber vermisdir. O hâlde efdâliyyet, üstünlük, Ona dahâ yakinlik demek olup, bu da, ikisine mahsûsdur. Bu fakîrligim ve asagiligim ile, onlarin yüksekliginden ne anliyabilir ve söyliyebilirim ve üstünlüklerinden ne anlatabilirim? Tozun, dumanin, günesi anlatmaga gücü yeter mi? Bir damla su, büyük denizleri söyliyebilir mi?

    Insanlara nasîhat etmek, herkese yol göstermek için geri dönmüs olan Evliyâ, hem vilâyet, hem de da'vet bilgilerini ve kiymetlerini tasidiklarindan, kesflerinin nûru ile ve Tâbi'în ve Tebe'i tâbi'înden ictihâd derecesine yükselen âlimler, hadîs-i serîflerin derinliklerindeki ma'nâlari bulup anlamak ile, Seyhaynin ?radiyallahü anhümâ" kemâlâtindan biraz anlayarak, hakîkatlerinden az birsey ele geçirerek üstünlüklerini bildirmisler ve bunda söz birligi hâsil olmusdur. Bu sözlerine uymiyan kesflerin, buluslarin yanlis oldugunu söyliyerek bunlara kiymet vermemislerdir. Bu ikisinin üstünlügü Sahâbe-i kirâm arasinda zâten söhret bulmusdu. Meselâ, (Buhâri-i serîf)de Abdüllah ibni Ömer ?radiyallahü anhümâ" diyor ki, (Biz, Peygamber ?sallallahü aleyhi ve sellem" zemâninda Ebû Bekr gibi kimseyi bilmezdik. Ondan sonra, Ömeri, ondan sonra da Osmâni ?radiyallahü anhüm" bilirdik, onlardan sonra kimseyi kimseden üstün tutmazdik). Ebû Dâvüdün bildirdigine göre, yine Abdüllah ibni Ömer ?radiyallahü anhümâ" diyor ki: (Resûlullah ?sallallahü aleyhi ve sellem" zemâninda bizler, en üstün Ebû Bekrdir, sonra Ömer, sonra Osmân ?radiyallahü anhüm" derdik).

    Evliyâlik, Peygamberlikden dahâ yüksekdir sözü, (Erbâb-i sekr)in, [ya'nî zan ve hayâl ile konusanlarin] sözüdür. Ya'nî geri dönmiyen, Peygamberlik makâminin kemâlâtindan haberi olmiyan Evliyânin sözüdür. Bu fakîr birçok mektûblarimda, uzun uzadiya bildirdim ki, Peygamberlik, vilâyetin üstündedir. Hattâ Peygamberin kendi vilâyetinin üstündedir. Sözün dogrusu da budur. Bunun aksini söyliyen, Peygamberlik makâminin yüksekligini bilmiyendir. Evliyâlik yollari arasinda Silsile-tüz-zeheb yolu, Siddîk-i ekberin ?radiyallahü anh" yolu oldugundan, bu yolun yolculari uyanik olur. Onun için de, yollarin en üstünüdür. Baska yoldaki Evliyâ, bunlarin kemâlâtina nasil yetisebilir? Onlarin içyüzünü nasil anliyabilir? Bu yolun yolcularinin, bu isde kârlari müsâvîdir demek istemiyorum. Belki milyonda biri böyle olabilirse ni'metdir, se'âdetdir. Peygamberimizin ?sallallahü aleyhi ve sellem" haber verdigi hazret-i Mehdî, vilâyetin en yüksek derecesinde olacagina göre, o da bu yoldan yetismis ve bu yolu temâmlamis ve düzeltmis olacakdir. Çünki bütün vilâyet yollari, bu yoldan asagidir ve ulasdiklari vilâyetlerde, Peygamberlik makâminin kemâllerinden az birsey vardir. Bu yoldan kazanilan Evliyâlikda ise, Siddîk-i ekberin ?radiyallahü anh" yolu oldugu için, o kemâlâtdan pekçok bulunur. Fârisî misra' tercemesi:


  4. #254
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Mektubat-ı Rabbani

    Gör ki, yollar arasindaki fark ne kadar çokdur.

    Hazret-i Emîr ?radiyallahü anh" Peygamberimizin ?sallallahü aleyhi ve sellem" vilâyetini aldigi, tasidigi için, geri dönmiyen ya'nî halk arasina karismiyan, ya'nî vilâyetin kemâlâti kendilerinde fazla bulunan Evliyânin, meselâ Kutblarin, Ebdâlin ve Evtâdin terbiyeleri onun imdâdi ve yardimi iledir. (Kutb-ül-aktâb) ya'nî (Kutb-i medâr) onun emrinde ve terbiyesindedir [ya'nî vazîfesini onun imdâdi ve yardimi ile yapar]. Fâtima-tüz-zehrâ ile Hasen ve Hüseyn de bu makâmda hazret-i Emîr ?radiyallahü anhüm" ile ortakdirlar.

    Peygamberimizin ?sallallahü aleyhi ve sellem", Eshâbinin hepsi ?radiyallahü anhüm" büyükdür. Her birini büyük bilmek ve söylemek lâzimdir. Enes bin Mâlik ?radiyallahü anh" buyuruyor ki, Peygamberimiz ?sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki, (Allahü teâlâ, bütün insanlar arasindan beni seçdi, ayirdi. Insanlarin en iyisini bana Eshâb olarak seçdi. Bunlarin arasindan da bana akrabâ ve yardimci olarak en üstünlerini ayirdi. Bir kimse, Beni sevdigi için, bunlara hurmet ederse, Allahü teâlâ, onu her tehlükeden korur. Onlara hakâret ederek, Beni incitenleri de incitir). Abdüllah ibni Abbâs buyuruyor ki, Resûlullah ?sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki: (Eshâbima dil uzatanlara, onlari sögenlere, Allah la'net eylesin. Bütün meleklerin ve insanlarin la'netleri onlarin üzerine olsun!) Âise-i Siddîka ?radiyallahü anhâ" buyuruyor ki, Resûl ?sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki: (Ümmetimin en kötüsü, Eshâbima dil uzatmaga cesâret edenlerdir).

    Eshâb-i kirâm ?aleyhimürridvân" arasinda olan muhârebeleri iyi sebeblerden, güzel düsüncelerden ileri geldi bilmek, dünyâlik için, menfe'at için bilmemek lâzimdir. Çünki, onlarin ayriligi ictihâd ve te'vîl ayriligi idi. Hevâ ve hevesden dogan ayrilik degildi. Ehl-i sünnet âlimleri hep böyle söylüyor. Su kadar var ki, hazret-i Emîr ile muhârebe edenler, hatâ etdi. Hak, hazret-i Emîr ?radiyallahü anh" tarafinda idi. Fekat hatâlari, ictihâd hatâsi oldugundan, birsey denemez ve dil uzatilamaz. (Serh-i mevâkif) kitâbina göre, Âmidî diyor ki, (Cemel ve Siffîn vak'alari ictihâd yüzünden idi). Ebû Sekûr-i Sülemî, (Temhîd) kitâbinda diyor ki, (Ehl-i sünnet vel-cemâ'ate göre hazret-i Mu'âviye ve Onunla berâber olanlar ?radiyallahü anhüm" hatâ etmislerdi. Fekat hatâlari, ictihâd hatâsi idi). Ibni Hacer-i Mekkî (Savâ'ik) kitâbinda diyor ki: (Hazret-i Mu'âviyenin hazret-i Emîr ile ?radiyallahü anhümâ" muhârebesi, ictihâd sebebi ile idi. Ehl-i sünnet âlimleri böyle biliyor). (Mevâkif)i serh edenin, (Eshâbimizin çoguna göre, o muhârebeler, ictihâd sebebiyle degildi) sözünde Eshâbimiz diyerek, kimleri anlatmak istemisdir? Ehl-i sünnet âlimleri böyle söylemiyor, aksini söyliyor. Büyüklerin kitâblari hep ictihâdda hatâ oldugunu bildirmekdedirler. Imâm-i Gazâlî ve kâdî Ebû Bekr ve diger imâmlar ?rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma'în" bunlar arasindadir. O hâlde Hazret-i Emîr ?radiyallahü anh" ile muhârebe edenlere fâsik, yoldan çikmis gibi seyler söylemek câiz degildir.

    Kâdî Iyâdin (Sifâ) kitâbinda, imâm-i Mâlik ?radiyallahü anh" diyor ki: (Peygamberimizin ?sallallahü aleyhi ve sellem" Eshâbindan birine, meselâ Ebû Bekre veyâ Ömere veyâ Osmâna veyâ Mu'âviyeye veyâ Amr ibni Âsa ?radiyallahü anhüm" sögen ve onlari kötüliyen bir kimse, eger yoldan çikdilar, kâfir oldular dedi ise, bu kimseyi öldürmelidir. Yok eger baska bir ayb ve kusûr ile kötüledi ise, siddetli dövmelidir). Hazret-i Alî ?radiyallahü anh" ile muhârebe edenler, sî'îlerin taskin olanlarinin dedikleri gibi, kâfir degildir. Fâsik da degildir. Çünki, Âise-i Siddîka ?radiyallahü anhâ" ve Talha ve Zübeyr ve Sahâbe-i kirâmdan birçogu onlardandir ?ridvânullahi aleyhim ecma'în". Talha ile Zübeyr ?radiyallahü anhümâ" Cemel muhârebesinde, onüçbin kisi ile berâber öldürülmüsdü. Hazret-i Mu'âviye ?radiyallahü anh" bu zemân ise karismamisdi. Bir müslimân, bunlara yoldan çikdi ve günâha girdi gibi sözler söyliyemez. Kalbi bozuk, rûhu pis olan, söyler. Fikh âlimlerinden ba'zisi hazret-i Mu'âviye ?radiyallahü anh" için (Cevr), ya'nî zulm etdi, demis ise de, bundan maksadlari, hazret-i Emîrin hilâfeti zemâninda kendini halîfe i'lân etmesi haksiz idi, demekdir. Yoksa, yoldan çikmak ve günâh alâmeti olan zulm demek degildir. Bu sûretle sözleri, Ehl-i sünnet büyüklerinin sözlerine uymus olur. Bununla berâber, hakîkî din âlimleri, böyle yanlis ma'nâlar anlasilabilecek sözleri söylemezler. Hazret-i Mu'âviye için ?radiyallahü anh" zâlim, nasil denilebilir? Bunun, Allahü teâlânin emrlerini ve müslimânlarin haklarini gözetmekde âdil bir halîfe oldugunu (Savâ'ik-ul-muhrika) kitâbinda, allâme Ibni Hacer-i Mekkî yaziyor. Çirkin hatâ da dememelidir. Hatâ sözüne eklenen hersey hatâ olur. Hele la'net sözünü kullanmak, zan ve sübhe ile olsa bile hiç dogru degildir. Böyle sözleri Yezîd için söyleseler yeridir. Fekat, Mu'âviye ?radiyallahü anh" için söylemek çok senî', çok çirkin olur. Peygamberimizin ?sallallahü aleyhi ve sellem", hazret-i Mu'âviyeye ?radiyallahü anh" hayrli düâlar etdigini, hadîs âlimlerinin hepsi söylüyor. Meselâ, (Yâ Rabbî! Ona kitâb [ya'nî yazi ile ilm ile], hesâb ögret ve Onu azâbdan koru!) ve bir kerre de, (Yâ Rabbî! Onu dogru yola götür ve dogru yola götürücü yap!) buyurdu. Resûlullahin ?sallallahü aleyhi ve sellem" düâsinin kabûl olunacagi ise sübhesizdir. [Ona beddüâ etdi diyen, yeni din adamlarinin (!), din kitâblarindan hiç de haberi olmadigi anlasilmiyor mu?] Eshâb-i kirâmin herhangi biri için, böyle uygunsuz sözler söylemek hiç iyi degildir. Yâ Rabbî! Unutarak, yâhud yanilarak yapdiklarimizi bizlere sorma! Imâm-i Sa'bî hazretlerinin hazret-i Mu'âviyeyi ?radiyallahü anh" kötüledigi yolundaki sözleri de dogru degildir. Böyle birsey olsaydi, Sa'bînin talebesi olan imâm-i a'zam Ebû Hanîfenin bu sözleri söylemesi lâzim gelirdi. Imâm-i Mâlik ?radiyallahü anh", Tebe'i tâbi'îndendir ve hazret-i Mu'âviyenin ?radiyallahü anh" asrinda yasamisdir. Medîne-i münevvere âlimlerinin en yüksegi oldugu muhakkakdir. Iste o büyük âlim, Mu'âviyeyi ve Amr bin Âsi ?radiyallahü teâlâ anhümâ" sögenleri öldürünüz der mi idi? Demek ki, onu sögmegi büyük günâhlardan sayarak sögenleri öldürmegi emr etmisdir. Onu sögmegi, Ebû Bekr ve Ömeri ve Osmâni ?radiyallahü anhüm" sögmek gibi bilmisdir.

    O hâlde hazret-i Mu'âviyeyi ?radiyallahü anh" sögmek aslâ câiz degildir. Iyi düsünmek lâzimdir ki; hazret-i Mu'âviye ?radiyallahü anh" bu islerde yalniz basina degildi. Eshâb-i kirâmin hemen hemen yarisi onunla berâberdi. Eger hazret-i Emîr ?radiyallahü anh" ile muhârebe edenlere kâfir veyâ fâsik denirse, dîn-i islâmin yarisi yikilir. Zîrâ dîn-i islâmi dünyâya yayan, bizlere bildiren onlardir. O hâlde, onlari ancak zindik, ya'nî dîn-i islâmi yikmak için ugrasan kimse kötüler. O muhârebelerin, karisikliklarin ortaya çikmasi hazret-i Osmânin ?radiyallahü anh" sehâdeti ile basladi. Kâtillerden kisâs istenmesi ile basladi. Talha ile Zübeyr ?radiyallahü anhümâ" kisâs gecikdigi için Medîne-i münevvereden çikdilar. Âise ?radiyallahü anhâ" de bu isde bunlarla berâberdi. Cemel muhârebesi, hazret-i Osmânin ?radiyallahü anh" kâtillerine kisâs yapilmasinin gecikdigi için oldu. Bu muhârebelerde onüçbin kisi ve Talha ile Zübeyr ?radiyallahü anhümâ" da öldürüldü. Mu'âviye ?radiyallahü anh" sonradan Sâmdan ise karisdi, bunlarla birlesdi. Siffîn muhârebesi yapildi. Imâm-i Gazâlî diyor ki, bu muhârebeler halîfe olmak için degildi. Hazret-i Emîrin ?radiyallahü anh" hilâfeti baslangicinda, kâtillere kisâs yapilmasi içindi. Allâme Ibni Hacer-i Mekkî hazretleri de, (Ehl-i sünnet böyle buyuruyor) diyor. Hanefî âlimlerinin büyüklerinden olan Ebû Sekûr-i Sülemî ?rahmetullahi teâlâ aleyh" diyor ki, (Hazret-i Mu'âviyenin hazret-i Emîr ile muhârebesi hilâfet için idi ?radiyallahü anhümâ". Çünki, Peygamber ?aleyhissalâtü vesselâm" ona, (Insanlarin basina geçdigin zemân, onlara yumusak davran!) buyurmusdu. Bunu isitdigi günden beri içinde hilâfet arzûsu uyanmisdi. Fekat, ictihâdinda hatâ etmisdi. Hazret-i Emîrin ?radiyallahü anh" ictihâdi dogru idi. Çünki, onun hilâfeti zemâni, hazret-i Emîrin ?radiyallahü anhümâ" hilâfetinden sonra idi. Bundan anlasiliyor ki, karisikligin baslamasi kisâsin gecikmesi idi. Sonradan halîfe olmak fikri de, ortaya çikdi. Her ne olursa olsun, ictihâd yerinde idi. Hatâ eden bir derece, dogru olan iki derece sevâb kazandi. Bu isde, bize düsen en iyi yol, Peygamber efendimizin ?sallallahü aleyhi ve sellem" Eshâbinin ?radiyallahü anhüm" kavgalarina karismamaliyiz. Bunlari konusmamaliyiz. Peygamberimiz ?sallallahü aleyhi ve sellem" buyuruyor ki, (Eshâbim ?ridvânullahi aleyhim ecma'în" arasinda olan islere karismayiniz!) Yine buyurdu ki, (Eshâbim ?aleyhimürridvân" konusulurken dilinizi tutunuz!) ve bir hadîs-i serîfde, (Eshâbim için Allahü teâlâdan korkunuz, Eshâbim için dil uzatmayiniz!))

    Imâm-i Muhammed Sâfi'î ?radiyallahü anh" diyor ki: (Allahü teâlâ, ellerimizi o kanlara bulasdirmadigi gibi, biz de, dilimizi karisdirmiyalim). Bundan anlasiliyor ki, onlara hatâ etdi demek bile câiz degildir. Hepsi için hep iyi ve hayrli söylememiz lâzimdir.

    Evet, alçak Yezîd inâdci ve fâsik idi. Ona da la'net edilmemesi, Ehl-i sünnetin, kâfir bile olsa bir kisiye la'nete izn vermedigi içindir. Ancak kâfir olarak öldügü bilinen kimseye la'net câizdir demislerdir. Ebû Leheb ve esi gibi. Yoksa Yezîde la'net edilmemeli, demek degildir. Allahü teâlâyi ve Onun Resûlünü ?sallallahü aleyhi ve sellem" incitenlere dünyâda ve âhiretde, Allah la'net eylesin!

    Zemânimizda birçok kimse, hilâfet mes'elesini dillerine dolamislar. Sözü evirip çevirip Eshâb-i kirâm arasindaki muhârebelere getiriyorlar. Câhillerin yazdigi târîhleri okuyarak ve bid'at sâhiblerinin yalanlarina inanarak, Eshâb-i kirâmin ?aleyhimürridvân" çogunu kötülüyorlar. Onlara lâyik olmiyan seylerle lekeliyorlar. Onun için, bu bakimdan bildigim hakîkatleri yazarak dostlarima göndermegi lüzûmlu gördüm. Peygamberimiz ?sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki: (Ortalik karisip, yalanlar yayilip, dinden olmiyan seyler ortaya çikinca, âdetler, ibâdetlere karisdirilir ve Eshâbima ?aleyhimürridvân" dil uzatilinca, dogruyu bilenler, herkese bildirsin! Allahü teâlânin ve meleklerin ve bütün insanlarin la'neti, dogruyu bilip de, gücü yetdigi hâlde, bildirmiyenlere olsun! Allahü teâlâ, böyle âlimlerin ne farzlarini, ne de baska ibâdetlerini kabûl etmez.)

    Allahü teâlâya ne kadar hamd etsek azdir ki, zemânimizin âlimleri ?rahmetullahi aleyhim" hanefî mezhebindendir ve Ehl-i sünnetdir. Yoksa is, müslimânlara çok güç olurdu. Bu büyük ni'mete sükr etmek her müslimâna lâzimdir.

    [Her müslimânin, Ehl-i sünnet i'tikâdini ögrenip, îmânini ona göre düzeltmesi, sunun bunun sözüne ve uydurma kitâblara aldanip da, dogru yoldan kaymamaga çalismasi lâzimdir. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarini birakip da, dînini, îmânini, din düsmanlarinin hîleler ile, yalanci, oksayici kelimeler ile yazdigi kitâblardan ve mecmû'alardan ögrenmege kmak, kendini Cehenneme atmakdir]. Ehl-i sünnet vel-cemâ'at âlimlerinin sözlerini bildiren kitâblari okuyup, onlara uymakdan baska kurtulus yolu yokdur. [Bunun için de, (Se'âdet-i Ebediyye) ve (Islâm Ahlâki) ve (Eshâb-i Kirâm) ve (Hak Sözün Vesîkalari) ve (Fâideli Bilgiler) kitâblarini okumagi tavsiye ederiz.]

  5. #255
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 252. Mektup

    Bu mektûb, seyh Bedî'uddîn ?rahmetullahi aleyh" hazretlerine yazilmisdir. Süâllerine cevâbdir:

    Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdigi iyi kullarina selâm olsun! Kiymetli kardesimin güzel mektûbu geldi. Bizi çok sevindirdi. Sorulariniz anlasildi. Hazret-i Nûh ile hazret-i Ibrâhîmin (Mebde-i te'ayyün)leri, ilm sifatidir ?salevâtüllahi teâlâ ve teslîmâtühü sübhânehü alâ nebiyyinâ ve aleyhimâ". Muhammed aleyhisselâmin mebde-i te'ayyünü de, yine bu sifatdir. Birçok bakimlardan, birbirlerinden ayrilmakdadirlar. Çünki bu sifatin bir yüzü âlime karsi, öteki yüzü ise, bilinen seye karsidir. Birinci bakimdan vahdete uygundur. Ikinci bakimdan kesrete uygundur. Bu sifat da, toplu ve daginik olur. Herbiri, baska bakimlardan, bir büyügün mebde-i te'ayyünü olmusdur.

    Nübüvvet ve vilâyet yüklerini tasimak için olan, baska süâllerinizin cevâbi, hâce Muhammed Esrefe gönderilen mektûbda uzun yazilmisdir. Bir dahâ yazmiyorum. Oradan arayiniz! Kutb, gavs ve halîfe arasindaki farklari soruyorsunuz. Cevâbini yazmak istedim. Fekat izn olmadi. Baska zemâna birakildi. Vesselâm.

  6. #256
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 253. Mektup

    Bu mektûb, seyh Idrîs-i Sâmânîye yazilmisdir. Tesavvuf yolunu ve bes latîfeyi kisaca bildirmekdedir:

    Allahü teâlâya hamd olsun. Onun sevgili Peygamberine ve temiz Âline ve Eshâbinin hepsine salât ve selâm olsun! Din ve dünyâ se'âdetiniz için düâ ederim. Buradaki fakîrlerin hâli çok iyidir. Allahü teâlâya hamd olsun. Allahü teâlâ size de selâmet ve âfiyet versin. Muhammed aleyhisselâmin yolunda bulundursun! Hâllerinizi ve mevâcidi, mevlânâ Abdülmü'min anlatdi ve cevâbini beklediginizi de söyledi. Buyurmussunuz ki, yer yüzüne baksam, yeri göremiyorum. Göke baksam, gökü bulmuyorum. Bunun gibi, Arsin, Kürsînin, Cennetin, Cehennemin var olduklarini bulamiyorum. Bir kimsenin önüne gitsem, onun varligini bilmiyorum. Kendi varligimi da bilmiyorum. Allahü teâlânin varligi sonsuzdur. Onun sonunu kimse bulamamisdir. Tesavvuf büyükleri de, buraya kadar haber verdiler. Buraya kadar ilerleyip, dahâ ileri gidemediler. Bundan ilerisini bildirmediler. Siz de, yükselmegi buraya kadar biliyorsaniz ve bu makâmda iseniz, sizin yaniniza gelmiyelim. Sizi râhatsiz etmiyelim. Yok eger, bundan dahâ yüksek bir makâm varsa, bize bildiriniz de, bu fakîr ve bu yolu çok özliyen bir arkadasim ile yaniniza gelelim. Birkaç seneden beri yaniniza gelmedigimiz, hep bunun içindir.

    Yavrum! Bu hâller ve böyle birçok hâller, hep kalbin hâlleridir. Böyle hâlleri bulan kimsenin, kalbin makâmlarindan dahâ dörtde birini geçmemis oldugu görülüyor. Kalbin makâmlarindan, geri kalan üç kismini da geçmek lâzimdir. Böylece kalbin isi biter. Kalbden sonra rûh vardir. Rûhdan sonra, sir vardir. Sirdan sonra hafî vardir. Bundan sonra ahfâ vardir. Bu dört latîfeden herbirinin de ayri ayri hâlleri ve mevâcidi vardir. Herbirini ayri ayri geçmek lâzimdir. Herbirinin yüksek derecelerine ulasmak lâzimdir.

    Âlem-i emrin, bu bes latîfesinden sonra, bunlarin asllari olan dereceler birer birer geçilir. Sonra, Allahü teâlânin ismlerinin ve sifatlarinin zilleri, görüntüleri derece derece geçilir. Bu ziller, bes aslin da asllaridirlar. Bunlardan sonra, ismler ve sifatlar tecellî eder. Sonra süûn ve i'tibârât görünürler. Bu tecellîlerden sonra, Zât-i ilâhî tecellî eder. Bu zemân itmînân-i nefs hâsil olur. Allahü teâlânin rizâsina kavusmak müyesser olur. Burada hâsil olan kemâlât ya'nî yüksek dereceler yaninda, önceki kemâlât hiç kalir. Sonsuz bir deniz yaninda bir damla su gibidir. Bu makâmda (Serh-i sadr) olur ve (Islâm-i hakîkî) ile sereflenir. Fârisî misra' tercemesi:

    Is budur. Bundan baskasi hiçdir.

    Âlem-i emrin bu bes latîfesinin derecelerini ve bunlarin asllarini ve asllarin da asllarini geçmeden önce ismlerin ve sifatlarin tecellîleri sanilanlar, Âlem-i emrin hâssalarindan birkaçinin görünüsleridir. Âlem-i emr, Allahü teâlâ gibi anlasilamaz, nasil oldugu bilinemez oldugundan ve maddesiz, mekânsiz oldugundan, sâlik bu zuhûrlari, ismlerin ve sifatlarin tecellîleri sanarak aldanir. Bir sâlik, bunun için demisdir ki, (Otuz seneden beri, rûhumu, Allah sanarak, ona tapindim). Nereye kavusuldugu, kime gidildigi artik anlasilsin! Arabî beyt tercemesi:

    Sevgiliye kavusmak, ele geçer mi acabâ?
    yüksek daglar ve korkunç tehlükeler var arada!

    Lutf ederek, bu yolun açiklanmasini istediginiz için, kisaca az birsey yazildi. Hersey, Allahü teâlânin emrindedir. Size ve yaninizda olanlara selâm ederim.

    Bir göz ki, nazarinda, ibret olmasa anin,
    Basinin üzerinde düsmanidir insanin.

    Kulak ki, ögüt almaz, her dinledigi seyden,
    Akitsan yeri vardir, kursunu deliginden.

  7. #257
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 254. Mektup

    Bu mektûb, molla Ahmed-i Berkîye ?rahmetullahi aleyh" yazilmisdir. Birkaç süâline cevâbdir:

    Allahü teâlâya hamd olsun. Onun seçdigi, sevdigi iyi insanlara selâm olsun!

    Süâl: Insan her ne yaparsa, zemânin sâhibinin emri ile yapmalidir ki, hayrli sonuç alabilsin. Tâ'atleri, ibâdetleri yapmak da böyledir demislerdir. Eger bu söz dogru ise, bize, her hayrli isi yapmak için emr ve izn buyurmanizi dileriz diyorsunuz?

    Cevâb: Büyüklerin bu sözü dogrudur. Size izn verilmisdir. Fekat hayrli sonuç demek, o isin sonucu olan sey demekdir. Her istenilen seyi elde edebilmek demek degildir.

    Süâl: Kitâbda diyor ki, hâce Ubeydüllah-i Ahrâr ?kuddise sirruh" hazretleri buyurdu ki, (Kur'ân-i kerîmin hakîkati, cem' mertebesindedir. Ya'nî Zât-i teâlânin ehadiyyet mertebesindedir). Böyle olunca, (Mebde' ve Me'âd) kitâbindaki, (Kâ'benin hakîkati, Kur'ân-i kerîmin hakîkatinin üstündedir) yazisinin ma'nâsi nedir?

    Cevâb: Burada, ehadiyyet mertebesi demek, hiçbirseyin bulunamiyacagi Zât-i ehadiyyet degildir. Onun için, bu ehadiyyet mertebesinde, sifat ve sân bulunur. Çünki Kur'ân-i kerîmin hakîkati, kelâm sifatindandir. Kelâm sifati da, Allahü teâlânin sekiz sifatindan biridir. Kâ'benin hakîkati ise, sifatlarin ve sânlarin bulunamiyacagi, dahâ üstün bir mertebedendir. Bunun için, Kâ'benin hakîkati dahâ yüksek olmakdadir.

    Süâl:Birkaç tefsîrde diyor ki, (Ben Kâ'beye secde ediyorum diyen kimse kâfir olur. Çünki secde, Kâ'beye dogru yapilir. Kâ'beye yapilmaz). Baska yerlerinde de diyor ki, (Müslimânligin baslangicinda, secdede, senin için secde olsun derlerdi). Senin için demek Zât-i teâlâ için demekdir. Böyle olunca, (Mebde' ve Me'âd) kitâbindaki, (Esyânin maddeleri, cismleri, Kâ'benin binâsina secde etdikleri gibi, esyânin hakîkatleri de, Kâ'benin hakîkatine secde eder) sözü ne demekdir?

    Cevâb: Sözün gelisi böyle olmusdur. Melekler, Âdem aleyhisselâma secde etdiler demek de böyledir. Secde, Allahü teâlâya yapilir ?celle sânüh". Hiçbir mahlûka secde edilmez. Size ve yaninizda olanlara ve sevdiklerinize ve öncelikle molla Pâbende ve seyh Hasene selâm ederim.

  8. #258
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 255. Mektup

    Bu mektûb, molla Muhammed Tâhir-i Lâhorîye yazilmisdir. Sünnet-i seniyyeyi her yere yaymagi ve bid'atleri yok etmek lâzim oldugunu bildirmekdedir:

    Allahü teâlâya hamd olsun ve Onun seçdigi sevdigi iyi insanlara selâm olsun! Hâfiz Behâeddîn ile göndermis oldugunuz kiymetli mektûb geldi. Bizleri çok sevindirdi. Ne büyük ni'metdir ki, yaninizda olanlar ve sevdikleriniz, bütün gücleri ile, Resûlullahin sünnetlerinden bir sünneti diriltmege çalismakdadirlar ve bütün varliklari ile, kötü ve begenilmeyen bid'atlerden bir bid'ati yok etmege ugrasmakdadirlar. Sünnet ile bid'at, birbirlerinin ziddidir, tersidir. Birinin bulundugu yerde, ikincisi bulunamaz, gider. Birini diriltmek, ötekini yok etmekdir. Sünneti diriltmek, bid'ati yok eder. Bid'ati diriltmek de, sünneti yok eder. Ister hasene, ya'nî güzel desinler, ister seyyie, çirkin desinler, her bid'at, sünneti yok eder. Belki, bir bakimdan güzel denilmis olabilir. Hiçbir bid'atin kendisi güzel olamaz. Çünki Allahü teâlâ, sünnetlerin hepsini begenir. Sünnetlerin ziddi ise, seytânin begendigi seylerdir. Bugün, bid'atler, her yere yayilmis oldugundan, bu sözümüz çok kimseye agir gelir. Fekat, âhiretde, hangimizin dogru oldugunu anliyacaklardir. Isitdigimize göre, hazret-i Mehdî, hükûmet sürdügü zemân, dîni yayarken ve sünneti diriltirken, bid'at islemege alismis olan Medînedeki âlim, bid'ati güzel sandigi ve ibâdet olarak yapdigi için, hazret-i Mehdînin emrlerine sasarak, (Bu adam, bizim dînimizi yok etdi ve milletimizi öldürdü) diyecekdir. Hazret-i Mehdî ?rahmetullahi aleyh" bu âlimi öldürecekdir. Onun güzel sandigi bid'atin, kötü oldugunu bildirecekdir. Bu, Allahü teâlânin ni'metidir. Diledigine verir. Onun ihsâni çokdur. Size ve yaninizda olanlara selâm ederim. Çok unutkan oldum. Mektûbunuzu kime verdigimi hâtirliyamiyorum. Süâllerinize cevâb veremedigim için afvinizi dilerim. Meyân seyh Ahmed-i Garmelî, sevdiklerimizdendir. Size yakindir. Kendisine teveccüh buyurunuz!

  9. #259
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 256. Mektup

    Bu mektûb, meyân seyh Bedî'uddîne yazilmisdir. Kutb ve Kutb-ül-aktâb ve Gavs ne demek oldugu bildirilmekdedir:

    Allahü teâlâya hamd olsun. Onun seçdigi, sevdigi insanlara selâm olsun. Bir dervîsle gönderdiginiz kiymetli mektûb geldi. Bizleri çok sevindirdi.

    Süâl: Kutb, kutb-ül-aktâb, Gavs ve Halîfe ne demekdir? Herbirinin vazîfesi nedir? Vazîfelerinin neler oldugunu bilirler mi, bilmezler mi? Bir kimsenin Kutb-ül-aktâb oldugu gaybdan müjdelenirmis. Bu dogru mudur, yoksa hayâl midir?

    Cevâb: Resûlullahin ?aleyhissalâtü vesselâm" izinde ilerliyenlerin büyükleri, Ona uyarak Nübüvvet makâminin derecelerini geçdikden sonra, içlerinden bir kaçina (Imâmet) makâmini verirler. Baskalarini, o dereceleri geçirmekle birakip, bu makâmi vermezler. Bu büyükler de, onlar gibi bu dereceleri geçmislerdir. Imâmet makâmini almadiklari için, onlardan ayrilirlar. Bu makâma bagli olan seylerden mahrûmdurlar. Resûlullaha ?sallallahü aleyhi ve sellem" tâbi' olanlarin büyükleri, peygamberligin vilâyet derecelerini temâmlayinca, bunlardan birkaçina (Hilâfet) makâmini verirler. Geri kalanlara bu makâmi vermeyip, yalniz o dereceleri geçirirler. Imâmet ve hilâfet makâmlari, o derecelerin kendilerini geçerek elde edilir. Bu derecelerin zillerinde, görüntülerinde, imâmet makâminin karsiligi (Kutb-i irsâd) makâmidir. Hilâfet makâminin karsiligi ise (Kutb-i medâr) makâmidir. Asagida bulunan bu iki makâm, yukardaki o iki makâmin sanki zilli, gölgesi gibidir. Muhyiddîn-i Arabî hazretlerine göre, (Gavs), Kutb-i medâr demekdir. Kutb-i medârdan baska bir Gavslik makâmi olmadigini söylemekdedir. Bu fakîre göre, Gavs baskadir. Kutb-i medâr baskadir. Gavs [dahâ üstün olup] Kutb-i medârin yardimcisidir. Kutb-i medâr, birçok islerinde, ondan yardim bekler. (Ebdâl) denilen makâmlara getirilecek Evliyâyi seçmekde bunun rolü vardir. Kutbun yardimcilari, hizmet edenleri çok oldugundan kutba, (Kutb-ül-aktâb) da denir. Çünki, Kutb-ül-aktâbin yardimcilari, hizmet edenleri, Onun vekîlleri demekdir. Bunun içindir ki, Muhyiddîn-i Arabî ?rahmetullahi aleyh" buyuruyor ki, (Müslimânlarin olsun, kâfirlerin olsun, her sehrde bir kutb bulunur).

    Makâm sâhibi olan, bilgi sâhibi olur. Makâm derecesi verilen, fekat makâm verilmiyen Velînin ilm sâhibi olmasi lâzim degildir. Yapdigi hizmetleri bilse de olur, bilmese de olur. Gaybden gelen müjde, o makâmin derecesine yükseldigini bildirir. O makâmin verildigini göstermez.

    Süâl: (Ebû Bekrin ?radiyallahü anh" îmâni ile, bütün ümmetimin îmâni dartilsa, Ebû Bekrin îmâni dahâ agir gelir) hadîs-i serîfindeki îmân nedir? Onun îmâni niçin dahâ yüksekdir?

    Cevâb: Îmânin üstün olmasi, îmân edilecek seyler üstün oldugu içindir. Ebû Bekrin îmân etdigi seyler, ümmetin îmân etdigi seylerin üstünde oldugu için, hepsinden agir olmakdadir.

    Yavrum! Tesavvuf yolunda yükselirken, öyle bir yere çikilir ki, bir nokta dahâ çikilsa, o noktaya çikmakla geçilen dereceler, oraya kadar olan bütün derecelerden dahâ yüksekdir. Çünki o nokta, asagisinda olanlarin hepsinden dahâ çokdur. Bu noktanin üstündeki nokta da, bu noktadan öylece dahâ yüksekdir. Çünki altdaki nokta, kendi altindakilerin hepsi ile birlikde, üstündeki noktadan çok küçükdürler. Dahâ yukardaki bütün noktalar da, hep böyledirler. Iste, bir kimsenin îmân etdigi seylerin derecesi yukarda ise, altindaki derecelerde olanlarin hepsinden agir gelir. Bunun içindir ki, Ârif ilerlerken bir yere gelir ki, bir ânda, o âna kadar kazandiklarinin hepsini kazanir. Bu fakîrin ?kaddesallahü teâlâ sirrehül'azîz" ölçüsüne göre, bir ânda, önceki derecelerin hepsinden dahâ çok dereceleri geçmekdedir. Bu, Allahü teâlânin ihsânidir. Allahü teâlâ bunu, diledigine ihsân eder. Allahü teâlâ, çok büyük ihsân sâhibidir.

    Süâl: Seyh Muhyiddîn-i Arabî ?kaddesallahü teâlâ sirrehül'azîz" hazretleri ve Ona tâbi' olanlar diyorlar ki, (Hazret-i Mûsâ ?aleyhisselâm" için öldürülen çocuklarin isti'dâdlarinin hepsi, hazret-i Mûsâ aleyhisselâma verildi). Bu söz ne demekdir?

    Cevâb: Bu söz dogrudur. Çünki iyi belli olmusdur ki, çok kimselerin yükselmelerine bir kimseyi sebeb eyledikleri gibi, bir kimsenin yüksek derecelere varmasi için, çok kimseleri sebeb kilarlar. Rehber, mürîdlerin yükselmesi için sebeb oldugu gibi, mürîdler de, rehberin yükselmesi için sebebdirler. Bu fakîr, bu sözün dogru oldugunu, yinilen, içilen, bedenden birer parça olan seylerde de his ediyorum. Yinilen, içilen, hersey, isti'dâdi da artdirmakdadir. Baska kâbiliyyetler de kazandirmakdadir. Tatli seyler yimek istemedigim zemânlar, isdi'dâdin artmasi için yimek emr olunmakdadir. Yimemege izn verilmemekdedir. Bir kimsenin isti'dâdinin baskasina geçdigi çok görülmüsdür. Biri bos kalmis, ötekinin cem'iyyeti artmisdir.

    Süâl: Seyh Necmeddîn-i Kübrâ ?rahmetullahi aleyh", bir mürîdini, bir Velînin yanina gönderdi ki, kendisinin hangi Peygamberin ?salevâtullahi teâlâ aleyhim ecma'în" terbiyesi altinda bulundugunu anlamis olsun. O zât, mürîde (Cühûdün ne yapiyor?) dedi. Seyh Necmeddîn-i Kübrâ, bu sözden, kendisinin Mûsâ aleyhisselâmin terbiyesi altinda oldugunu anladi. O sözden bunu nasil anladi?

    Cevâb: (Cühûd), yehûdî demekdir. Mûsâ aleyhisselâmin ümmetine verilen ismdir. Buradan anladi.

    Süâl: (Nefehât) kitâbinda diyor ki, bütün Velîler ölünce, vilâyetleri ellerinden alinir. Yalniz dört kisinin alinmaz. Bu ne demekdir?

    Cevâb: Burada vilâyet demek, Velînin ?kuddise sirruh" tesarruflari, kerâmetleri demekdir. Vilâyetin kendisi alinir demek degildir. Vilâyet, Allahü teâlâya yakinlik demekdir. Kerâmetleri alinir demek de, çok kerâmet göstermez demekdir. Kerâmet gösteremez demek degildir. Sunu da bildirelim ki, bu söz kesf yolu ile anlasilan birseyi anlatmakdadir. Kesfde hatâ, çok olur. Ne görmüs, nasil anlamisdir? Birkaç kerâmetin zuhûrunu istiyorsunuz. Bekleyiniz1 Allahü teâlâ, her güçlügün sonunu kolaylasdirir.

    Süâl: (Nisâpûrî tefsîri)nde diyor ki, (Inne sâniyeke hüvel-ebter), yâ harfi ile yaziyor. Bunun dogrusu nasildir. Yâ ile midir, Hemze ile midir?

    Cevâb: Dogrusu hemze iledir. Yâ ile yazili olanlar, Kur'ân-i kerîmin meshûr olmiyan okunmasidir.

    Süâl: Birkaç kadin vazîfe istiyor. Nasil yapalim?

    Cevâb: Mahrem iseler, zarari yokdur. Yabanci iseler, perde arkasinda oturarak tarîkati alirlar.

    Süâl: Hadîs âlimleri, her ayda, yasak günler bildirmislerdir. Bunun için, hadîs-i serîf de söyliyorlar. Ne yapalim?

    Cevâb: Bu fakîrin babasi, Abdül-ehad ?rahmetullahi aleyh" buyurdu ki, seyh Abdüllah ve seyh Rahmetullah hadîs âlimi idiler. Haremeynde, [ya'nî Mekke ve Medînede] bu ikisine seyhayn denirdi. Bir is için, Hindistâna gelmislerdi. Bu hadîsi, (Buhâri) sârihlerinden Kermânî ?rahmetullahi aleyh" yaziyor. Fekat, za'îfdir. Bu isde dogru hadîs, (Günler, Allahin günleridir. Kullar da Allahin kullaridir) dediler. Yine buyurdular ki, (Günlerin ugursuzlugu, âlemlere rahmet olan Muhammed aleyhisselâmin gelmesi ile bitmisdir. Ugursuz günler, eski ümmetlerde vardi). Bu fakîrin anladigi da böyledir. Hiçbir günü baska günlerden üstün tutmam. Cum'a ve Ramezân ve benzerleri günleri, islâmiyyet üstün tutmus oldugu için üstün biliriz.

    Peygamberlik yükünü tasimak üzerinde yazilan bilgileri, hâce Muhammed Esrefdeki mektûblarda bulamadiginizi yaziyorsunuz. Nasil bulabilirsiniz? O mektûb, bugünlerde yazildi. Henüz size varmamisdir. Çok uzun bir mektûbdur. Bir cüz'den çokdur. Bir kopyasini size göndermelerini söylemisdim.

  10. #260
    Reyhani
    Reyhani - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Mektubat-ı Rabbani 257. Mektup

    Bu mektûb, mîr Muhammed Nu'mân ?rahmetullahi aleyh" hazretlerine yazilmisdir. Tesavvufu kisaca bildirmekdedir:

    Allahü teâlâya hamd olsun ve Onun sevgili Peygamberi, insanlarin her bakimdan en üstünü olan Muhammed aleyhisselâma düâ ve selâm olsun! Kiymetli mektûbunuz geldi. Okuyunca, çok sevindirdi. Tesavvuf yolunun bildirilmesini istiyorsunuz. Bu konuda birseyler yazmisdim. Nasîb olursa temize çeker, gönderirim. Simdilik, bu yolu kisaca yaziyorum. Dikkatli okuyunuz! Kiymetli seyyid kardesim! Bizim seçdigimiz yolda ilerlemege kalbden baslanir. (Kalb) madde degildir. Maddesiz, ölçüsüz olan Âlem-i emrdendir. Bu yolda kalbi geçdikden sonra, kalbin üstünde olan (Rûh) mertebelerinde ilerlenir. Rûh mertebeleri bitince (Sir) denilen mertebelerde ilerlenir. Sir denilen yerler, Rûh mertebelerinin üstüdür. Bundan sonra (Hafî) denilen makâmlarda, ondan sonra (Ahfâ) mertebelerinde ilerlenir. Bu bes latîfe geçildikden sonra ve herbirine mahsûs olan ilmlere ve ma'rifetlere kavusuldukdan sonra ve herbirinde baska baska hâller, vecdler hâsil oldukdan sonra, bu bes cevherin asllarinda, kaynaklarinda ilerlemege baslanir. Bu bes asl, Âlem-i kebîrdedir. Âlem-i sagîrde bulunan herseyin asli, Âlem-i kebîrdedir. Âlem-i sagîr demek, insanda bulunan seyler demekdir. Âlem-i kebîr demek, insanin disinda bulunan hersey demekdir. Bu bes aslda ilerlemege (Ars)dan baslanir. Ars, insan kalbinin aslidir. Arsdan sonra, rûhun asli olan mertebelerde ilerlenir. Bu mertebeler Arsdan üstündür. Bu ikinci aslin üstü, Sirrin asli olan makâmlardir. Insan Sirrinin asli olan mertebelerin üstü, Hafî denilen latîfenin aslidir. Bunun üstü de, Ahfâ denilen cevherin asli olan makâmlardir. Âlem-i kebîrdeki bu bes asli her bakimdan geçdikden, son noktasina erdikden sonra, imkân dâiresi temâm olmus, bütün mahlûklar geçilmis olur. Böylece (Fenâ) denilen konaklardan birincisine ayak basilmis olur. Bundan sonra, ilerlemek nasîb olursa, Allahü teâlânin ismlerinin, sifatlarinin zilleri, gölgeleri, görüntülerinde ilerlenir. Bu görüntüler, vücûb ile imkân arasinda ya'nî Allahü teâlânin sifatlari ile mahlûklar arasinda köprü, ortak gibidirler ve Âlem-i kebîrde bulunan bes aslin da asli, temeli, kökü gibidirler. Bu temellerde ilerlemek de, bunlardan hâsil olan bes aslda ve bunlarin görüntüsü gibi olan bes cevherde ilerlemek sirasi ile olur. Allahü teâlâ, lutf ederek, ihsân ederek, bu bes zillin her mertebesi temâmen geçilip, sonuna varilirsa, Allahü teâlânin ismlerinde ve sifatlarinda ilerlemek nasîb olur. Ismler, sifatlar tecellî etmege baslar. Allahü teâlânin sü'ûnâti ve i'tibârâti zuhûr eder. Burada, Âlem-i emrin de hepsi geçilmis, hepsinin hakki verilmis olur. Eger Allahü teâlâ ihsân ederek, bu makâmdan da ilerlemek nasîb olursa, nefs itmînâna kavusur ve ilerliyerek kavusulan makâmlarin sonu olan (Rizâ) makâmi hâsil olur. Bundan sonra (Serh-i sadr) hâsil olur ve (Islâm-i hakîkî) ile sereflenir. Bu kemâlâtin, üstünlüklerinin yaninda, Âlem-i emrde olan bes latîfenin üstünlükleri, çok asagi kalmakdadir. Okyânus yaninda bir damla su gibi bile degildir. Bütün bu kemâller, üstünlükler, (Ism-i zâhir) kemâlleridir. (Ism-i bâtin) kemâlleri baskadir. Bunlar, yazilamaz, anlatilamaz. Bu iki ismin bütün kemâlleri, üstünlükleri hâsil olursa, sâlik, iki kanada kavusmus olur. Bu iki kanadla, (Âlem-i kuds)de, ilâhî âlemde, sonsuz uçabilir. Bunlari, birkaç mektûbda dahâ yazmisdim. Kiymetli oglum, hepsini biraraya toplamakdadir. Kolayini bulursaniz, buraya geliniz. Fekat, orayi bos birakmayiniz. Oranin düzeni bozulmasin. Seçdiginiz birisini yerinize birakip, yalniz geliniz! Bir dahâ bulusabilir miyiz, ancak Allahü teâlâ bilir. Vesselâm.

Sayfa 26/34 İlkİlk ... 2425262728 ... SonSon

Benzer Konular

  1. Ramazan ayının üstünlükleri imam rabbani
    By ArzuNur in forum Mübarek Gün Ve Geceler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 28.09.08, 22:42
  2. İmâm-ı Rabbâni Hazretleri'nden bir nasihat...
    By ArzuNur in forum Nasihatlar
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 16.07.08, 21:58
  3. İmam-ı Rabbani
    By Kartal__13 in forum İslami Şiirler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 21.06.08, 23:34
  4. İmÂm-i RabbÂnÎ
    By İslam-Gülü in forum İslam Büyüklerimiz ve Alimlerimiz..
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 10.06.08, 15:14

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •