***
DIŞARDA
Points: 455.346, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 100,0%
Achievements


Kulluk gerçeği
Allah'tan Başka Kanun Koyucu Yoktur
"Hakkında ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şey artık onun hükmü Allah'ındır. İşte Rabbim olan Allah ben O'na tevekkül ettim ve yalnızca O'na dönüp yönelirim." (Şura Sûresi, 42/10)
Cahiliye, yaşanmış bir tarihi dönem değildir. İnsanın insana kulluğu söz konusu olan bütün hayat sistemleri ve nizamları cahiliyedir.
Bugün yeryüzünde egemen olan bütün hayat sistemleri ve düzenleri istisnasız olarak bu kapsamın içindedirler. Beşerin tabi olduğu bugünkü sistemlerin tümünde, insanlar, düşüncelerini, ilkelerini, ölçülerini, değerlerini şeriat ve kanunlarını gelenek ve göreneklerini kendileri gibi insanlardan alıyorlar. Bu durum, her yönüyle cahiliyenin ta kendisidir. Bazısının bazısını Allah'tan başka rabbler edinmesiyle, beşerin beşere kulluğu esasına dayanan cahiliye...
İslam ise, insanların düşüncelerini, ilkelerini, ölçülerini, değerlerini, şeriat ve kanunlarını, gelenek ve göreneklerini aldıkları yegane merci Yüce Allah olduğundan, beşerin beşere kulluk yapmaktan kurtulduğu biricik sistemdir.
Başlarını eğerken, yalnızca Allah'ın önünde eğerler. Yasalara itaat ettiklerinde bir tek Allah'a itaatleri söz konusudur. Sisteme boyun eğdiklerinde yalnız ve yalnız Allah'a boyun eğmiş olurlar...
İşte o zaman -ortaksız- Allah'a boyun eğmiş olurlar. İşte o zaman, yalnızca o zaman -ortaksız- Allah'a kul olmak suretiyle, kullara kul olma zilletinden kurtulmuş olurlar.
İşte her çeşidiyle cahiliye ile İslam arasındaki yol ayırımı...
Bu dinin (İslam), ya da daha genel bir ifadeyle tarih boyunca gelen bütün resullerin tebliğ ettiği 'Allah dini' nin ele aldığı temel sorun, yeryüzünde uluhiyetin ve kullar üzerinde rububiyetin kime ait olacağı sorunudur.
Diğer bütün sorunlar, insanları ilgilendiren bütün konular, bu sorulara verilen cevap üzerine ikame edilir.
Uluhiyet ve Rububiyet kime aittir?
Yarattıklarından hiçbir ortağı bulunmayan yüce Allah'a...
İşte iman budur...
İşte İslam budur...
Ya da, onunla beraber veya onsuz bazı ortaklarındır, uluhiyet ve rububiyet.
İşte inkar budur...
Apaçık küfür budur...
Uluhiyetin ve rububiyetin sadece Allah'a ait olması demek;
İnsanların yalnızca O'na boyun eğmesi, O'na kuluk etmesi, O'na itaat etmesi ve yalnızca O'nun -kulları için seçtiği ve razı olduğu- hayat sistemine ortak koşmadan uyması demektir.
Kullar için hayat metodu ve sistemi koyan Allah'tır, insanlara şeriat gönderen sadece Allah'tır, insanlar için ölçüler, değerler, hayat prensipleri ve toplumsal düzen koyan biricik ilah ve rab olan Allah'tır.
O'nun şeriatına uymak durumu müstesna, ferd olsun, toplum olsun bu konularda hiç kimsenin bir yetkisi yoktur. Çünkü bunlar, uluhiyetin ve rububiyetin başta gelen özellikleridir.
Uluhiyet ve rububiyetin Allah'la beraber veya O'nsuz başkasına verilmesi,
Kulların hayatında Allah'tan başkasına boyun eğme, itaat etme, kulluk yapma ve insanlardan bir kısmının diğerleri için Allah'ın kitabına ve otoritesine dayanmayan; başka otoritelere dayalı kanunlar, değer yargıları ve ölçüler benimsetme şeklinde ortaya çıkar. Bundan sonra, Allah'a imandan ve İslam'dan söz edilemez. Bu, apaçık şirk, küfür, fısk ve isyandır...
İşin hakikati budur. Allah'ın hududunu aşmak, bir tek emirde olduğu gibi bütün bir hayat nizamında da olabilir. Sonuç itibariyle İkisi de birdir. Çünkü bir tek emir din olduğu gibi, bütün bir hayat nizamı da dindir. İnsanların hayat sistemlerini düzenlemede başvurdukları merci, onların uluhiyyet ve rububiyyete uygun gördükleri merciyi gösterir. İnsanlar bu noktada, ya sadece Allah'a tabi olurlar, ya da müslüman olduklarını iddia etmelerine rağmen O'ndan başkasına tabi olmak suretiyle şirki ve küfrü tercih etmiş olurlar.
Yüce Allah'ın İslam ümmetinin omuzlarından kaldırdığı ve onlardan önce Allah'ın yeryüzündeki hilafetini reddedip Allah'ın hududunu çiğneyen milletlerin omuzuna bindirdiği yük,beşere kulluk yüküdür. Kulların kullar için kanun koyması ve kişilere, sınıflara ve uluslara boyun eğmesi şeklinde beliren kula kulluk yükü...
Yüce Allah, müminleri kendisine kulluğa, itaate çağırmış yalnızca kendi yasalarına döndürerek kula kulluk yükünden kurtarmıştır. Bir olan Allah'a kul olmaları suretiyle, ruhlarını, akılların ve hayatlarını kula kulluk zilletinden kurtarmıştır.
Bir tek olan Allah'a kulluk, şeriat ve kanunların, değer ve ölçülerin yalnızca Allah'tan alınması demektir.
Bu nokta, beşerin kurtuluş ve hürriyet noktasıdır.
Zorbaların, tağutların, mabet bekçilerinin, kahinlerin, evham ve hurafenin, örf ve adetin, heva ye şehvetin egemenliğinden kurtuluş noktasıdır.
Aynı zamanda, Allah'tan başkasının önünde eğilmek suretiyle, büyüklük taslayan her gücün zilletini taşımak külfetinden beşeri kurtaran bir özgürlük bildirişidir.
Yeryüzünde meydana gelen en büyük bozgunculuk olayı, tevhitten yüz çevirenlerin bu davranışlarıyla sebep oldukları bozgunculuktur. Tevhidi sırf kalben tasdik etmek, onup pratik hayattaki gereklerin yerine getirmemek fesadın başlıca nedenidir.
Tevhidi gerçeğin en başta gelen özelliği, Rububiyetin ve ubudiyetin birlenmesidir. Allah'tan başkasına kulluk yapılmaz. O'ndan başkasına itaat edilmez. Her konuda başvurulacak merci yüce Allah'tır. Teşri, değer ve ölçüler, adap-ahlak ve beşeri hayatın düzenlenmesi, için gerekli olan bütün konularda, başvurulacak biricik merciin yüce Allah olması, tevhidin sosyal boyutunun gerçekleşmesi için kaçınılmazdır.
Aksi halde, kupkuru bir itaat ve sosyal hayatta hiçbir uzantısı görülmeyen kalben kabulleniş şirk ve küfürdür.
Çünkü, teslimiyet, itaat ve boyun eğme şeklinde belirmeyen hiçbir kabullenişin İslam nazarında değeri yoktur.
Evrendeki bu nizam ve intizam, onun üzerinde egemen olan bir ilahın varlığını kaçınılmaz kılıyor. Aksi taktirde fesat olurdu...
"Eğer orada Allah'tan başka tanrılar olsaydı mutlaka bozgunculuk olurdu." (Enbiya Süresi, 21/22)
Uluhiyetin gereğinin kulların hayatına yansıyan tarafı, kulların ibadetlerinin o merciye dönük olması, uluhiyet makamının, onların hayatı için yasalar tayin etmesi ve hayatlarında başvuracakları bir ölçünün ikame edilmesidir. Kim bunlardan birini kendisi için iddia ederse, kuşkusuz kendisini insanlar için bir ilah olarak takdim etmiş olur. Yeryüzünde fesat, böylesine tanrıların bollaşmasının dışında başka bir şekilde yayılmaz, insanlar, kendileri gibi insan olanlara kulluk ettiğinde; insanlardan birinin şahsı için insanlar üzerinde bir egemenlik iddiasında bulunduğunda; onlar için kanun, değer ve ölçü ikame etme yetkisine sahip olduğunu iddia ettiğinde, Firavun'un
"Ben sizin yüce Rabbinizim." (Naziat Sûresi 79/24) dediği gibi söylemese bile bu, apaçık uluhiyet iddiasıdır.
Bu iddiayı, boyun eğme, itaat etme ve teslim olma şeklinde kabul etmek şirk ve küfürdür.
Ayrıca bu olay, yeryüzünde işlenen en iğrenç bozgunculuktur.
Yalnız ve yalnız Allah'a kulluk yapmağa davet etmek, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamaktır. Beşer olsun, taş olsun...
Bu davet, nebi, resul veya başka biri olsun, bazısının bazısını "rabb" edinmemesi davetidir. Tümü de Allah'ın kullarıdırlar, Yüce Allah onları kendi dinini tebliğ etmeleri için görevlendirmiştir; uluhiyetine ve rububiyetine ortak olmaları için değil.
Yüce Allah, kimlerin müslüman olduğunu açık seçik belirtiyor...
Yalnız ve yalnız Allah'a ibadet eden, kulluk davranışlarını sadece O'na takdim eden ve birbirlerini Allah'tan başka rabler edinmeyenlerdir ancak, "müslüman" ismini hak edenler.
Bu özellikleri, onları diğer milletlerden, hayat metodlarını beşeri metodlardan ayıran en belirgin özelliktir. Bu özellikler ya gerçekleşir ve bu durumda onlar müslüman olurlar ya da gerçekleşmez ve bu durumda da bütün müslümanlık iddialarına rağmen müslüman olamazlar.
İslam, "kula kulluk" tan, mutlak surette kurtuluştur. Bütün sistemler arasında yalnızca İslam nizamı bu kurtuluşu gerçekleştirir. Bütün yeryüzü menşeli düzenlerde insanlar birbirlerini Allah'tan başka rabler edinirler. Bu durum, demokrasiden diktatörlüğe kadar bütün beşeri düzenler için geçerlidir.
Çünkü rububiyetin başta gelen özelliği, insanların ibadetlerini hak etmesidir. Bu hak, sosyal yaşamda hayat düzeni ve metodunu, şeriat ve kanun, değer yargıları ve ölçüler koymak şeklinde belirir. Yeryüzü menşeli bütün sistemlerde bu hakkı, insanlardan bazıları kendileri için iddia ederler.
Bu sistemdeki işlerin dönüş mercii Yüce Allah değil, insanlardan bazısıdır. Bu insanlar, geri kalanlar için yasalar, değer yargıları, ölçüler ve hayat metodu koyarlar, onlar da bu durumu kabullenerek onları Allah'tan başka rabbler edinirler.
Her ne kadar, onlar için secde ve rükuda bulunmasalar bile yaptıkları iş, yalnız ve yalnız Allah için olması gereken kulluktan başka bir şey değildir.
Yalnızca İslam düzeninde insanlar bu alçaltıcı durumdan kurtulurlar. Diğer insanlarla beraber düşüncelerini, hayat metodlarını ve nizamlarını, şeriat ve kanunlarını, değer ve ölçülerini sırf Allah'tan almak suretiyle hürriyetlerini elde ederler.