3 sonuçtan 1 ile 3 arası

Konu: CUMA Sohbeti

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    CUMA Sohbeti


    CUMA Sohbeti
    bilirim, biraz ürkütücü de gelse... henüz başımıza gelipte 'eyvah!' demeden, biraz onu hatırlamak, hatırlatmak istedim... geç olmadan! zehi gaflet demeden...


    Zehril Riyaz'da rivayet edildiğine göre, Hz. Yâkub (a.s.) ölüm meleği Azrail ile dosttu. Bir gün Azrail, Hz. Yâkub'u ziyarete gider. Hz. Yâkub ona: "Yâ Azrail! Görüşmeye mi geldin, yoksa canımı almaya mı?" diye sorar. Azrail: "Gelişim ziyaret içindir." cevabını verir.

    Hz. Yâkub: "Senden bir ricam var" der. Azrail: "Nedir?" diye sorunca, Hz. Yâkub: "Ölümümün yaklaştığını, canımı almaya hazırlandığını bana önceden bildirmeni istiyorum» der. Azrail de: "Hay hay, sana iki veya üç haberci gönderirim." karşılığını verir.
    Hz. Yâkub'un ömrü dolunca bir gün yine ölüm meleği karşısına dikilir. Hz. Yâkub yine sorar: "Ziyaretçi misin, yoksa canımı almaya mı geldin?" Azrail: "Canını almaya geldim." cevabını verir.
    Hz. Yâkub: "Sen bana daha önce iki veya üç haberci göndereceğini söylemedin mi?" diye sorar. Azrail şu cevabı verir: "Söylediğimi yaparak sana üç haberci gönderdim: Önce siyah iken sonra ağaran saçın, güçlü iken halsizleşen vücudun ve dimdik iken kamburlaşan vücudun... Ey Yâkub! İşte bunlar benim Âdemoğullarına gönderdiğim ön habercilerdir."

    İnsan, kâinat manzûmesine ibret nazarı ile baktığında, hayatta en çok alâkadar olması gereken husûsun, “ölüm” gerçeği olduğunu idrâk eder. Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
    “Yeryüzünde bulunan her şey fânîdir…” (er-Rahmân, 26)
    “Her can, ölümü tadacaktır.” (el-Enbiyâ, 35)

    Ne tuhaftır ki insan, bir-iki günlük misafir olarak bulunduğu bu dünyâda kendini aldatır. Her gün cenâze sahnelerini seyrettiği hâlde, ölümü kendine uzak görür. Kendisini, kaybetmesi her an muhtemel olan fânî emânetlerin mutlak sâhibi zanneder. Hâlbuki insan, rûhuna cesed giydirilerek bir kapıdan dünyâya dâhil edildiğinde, artık o bir ölüm yolcusu demektir. O yolun hazırlık mekânına girmiştir de bunu hiç hatırına getirmez. Bir gün gelir, ruh cesedden ayrılır. Âhiret kapısı olan kabirde diğer bir büyük yolculuğa uğurlanır. Allâh Teâlâ buyurur:

    “Kime uzun ömür verirsek, Biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç (bu manzarayı) düşünmüyorlar mı? (Bu ibretli yolculuğu idrâk etmiyorlar mı?)” (Yâsîn, 68)

    İnsanoğlu için dünyâ hayâtının esas gâyesi, Allâh’ın râzı olduğu bir kulluk hayâtı yaşamak sûretiyle âhiret saâdetini elde edebilmektir. Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

    “Akıllı kimse, nefsinin hevâ ve hevesine uymayan ve ölümden sonrası için hazırlık yapandır…” (Tirmizî, Kıyâmet, 25/2459)
    Merhum Necip Fâzıl bunu ne güzel ifâdelendirir:

    Hasis sarraf, kendine bir başka kese diktir;
    Mezarda geçer akça neyse onu biriktir!..


    Hayat, bir bardağı dolduran damlalar gibidir. Bardaktaki suyun berraklığı ise damlaların berraklığına bağlıdır. Bardağı dolduran son damla, son nefestir.

    Hadîs-i şerîfte buyrulur:

    “Kimin (hayatta söylediği)en son sözü Lailaheillallah olursa, cennete girer.” (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 15-16/3116; Hâkim, I, 503)

    Yâni kalbindeki lüzumsuz hevâ, heves ve nefsânî arzu ilâhlarını yok ederek gönlünü Allâh ile doldurur ve son ânına kadar bu minvâl üzere rûhânî bir hayat yaşarsa, îmanla göçüp cennete nâil olması umulur. Zîrâ farklı bir hayat yaşayan kimsenin son nefeste, “Lâ ilâhe illâllâh” diyebilmesi çok zordur. Nitekim Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

    “Kişi yaşadığı hâl üzere ölür ve öldüğü hâl üzere haşrolunur.” buyurmuşlardır. (Bkz. Müslim, Cennet, 83; Münâvî, V, 663)

    Son nefes; buğusuz, berrak bir ayna gibidir. İnsanoğlu kendisini en net olarak son nefesinde tanır. Hayâtın muhâsebesi, kalbinin ve gözünün önünde sergilenir. Bu sebeple insanoğlu için ölüm ânından daha ibretli bir manzara yoktur.
    Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:
    “Kabir, (amellere göre) ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (Tirmizî, Kıyâmet, 26/2460)

    Güzel bir kul olarak bu fânî âleme vedâ edebilmek ve kabrimizin cennet bahçelerinden bir bahçe olabilmesi için, sayılı nefesleri son nefese iyi hazırlamak zarûrîdir. Yâni mes’ûd bir âhiret hayâtı için; amel-i sâlihlerle müzeyyen, feyizli ve istikâmet üzere bir dünyâ hayâtı elzemdir. Zîrâ Cenâb-ı Hak:
    “Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk et!” (el-Hicr, 99) buyurmaktadır.

    Ömrünü bu şekilde Allâh ve Rasûlü’nün aşkıyla geçiren ve bu istikâmette amel-i sâlihlerle süsleyen has kullar, -Allâh’ın lutfuyla- son demlerinde kelime-i şehâdetin mânevî huzûruyla göçerler. Bunun aksine, toprak üstünde fânî, izâfî ve nefsânî câzibelerin aldatmacalarına kanan ve bu sûretle rûhânî vasıflarını zaafa uğratan bedbahtlar da, ekseriyetle, yaşantılarına uygun bir şekilde ölüp, toprak altında da hüsran ve zillete dûçâr olurlar.
    Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, biz ümmetini îkaz sadedinde:
    “–Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur.” buyurmuştu.
    “–O pişmanlık nedir yâ Rasûlallâh?” diye soruldu. Efendimiz:
    “–(Ölen), muhsin (ihsan sâhibi, sâlih) bir kişi ise, bu hâlini daha fazla artıramamış olduğuna; şâyet kötü bir kişi ise, kötülükten vazgeçerek hâlini ıslah etmediğine pişman olacaktır.” cevâbını verdiler. (Tirmizî, Zühd, 59/2403)

    Cenâb-ı Hak bu hususta kullarını şöyle îkâz eder:

    “Ey îmân edenler, sizi ne mallarınız, ne evlâtlarınız Allâh’ın zikrinden alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar hüsrâna uğrayanların tâ kendileridir. Herhangi birinize ölüm gelip de: «Ey Rabbim, beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka versem ve sâlihlerden olsam!» demesinden evvel size rızık olarak verdiklerimizden Allâh yolunda harcayın. Zîrâ Allâh Teâlâ, hiç kimseyi eceli gelince asla geri bırakmaz. Allâh ne yaparsanız, hakkıyla haberdardır.” (el-Münâfikûn, 9-11)

    Velhâsıl, ölümümüz ve kıyâmete kadar sürecek olan kabir hayâtımız, dünyâdaki vaziyetimize ve amellerimize göre şekillenecektir. Hazret-i Mevlânâ ne güzel söyler:
    “Oğul, herkesin ölümü kendi rengindedir, insanı Allâh’a kavuşturduğunu düşünmeden ölümden nefret edenlere ve ölüme düşman olanlara, ölüm korkunç bir düşman gibi görünür. Ölüme dost olanların karşısına da dost gibi çıkar.”
    “Ey ölümden korkup kaçan can! İşin aslını, sözün doğrusunu istersen, sen aslında ölümden korkmuyorsun, sen kendinden korkuyorsun.”
    “Çünkü ölüm aynasında görüp ürktüğün, korktuğun, ölümün çehresi değil, kendi çirkin yüzündür. Senin rûhun bir ağaca benzer. Ölüm ise, o ağacın yaprağıdır. Her yaprak, ağacın cinsine göredir…”
    Demek ki ölümün güzelleşmesi, hayâtın sâlih amellerle güzelleştirilmesine bağlıdır.

    Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, düşünüp ibret almamız ve son nefese, ölüm ve ötesine hazırlanmamız için kabir, kıyâmet ve âhiret ahvâlinden bâzı manzaralar nakletmiştir. Bunların bir kısmı şöyledir:
    “Bir müslüman, muhtazar olduğu (can çekişme ânına girdiği) zaman, rahmet melekleri, beyaz bir ipek (elbise) ile gelirler ve şöyle derler:
    «–Sen Rabbinden râzı, Rabbin de senden râzı olarak bedenden çık. Allâh’ın rahmet ve reyhânına ve sana gazabı olmayan Rabbine kavuş!»
    Bunun üzerine ruh, en güzel bir misk kokusu gibi çıkar. Öyle ki, melekler onu birbirlerine verirler, tâ semânın kapısına kadar getirirler ve:
    «–Size arzdan gelen bu koku ne kadar güzel!» derler. Sonra onu mü’minlerin ruhlarına getirirler. Onlar, onun gelmesi sebebiyle sizden birinin kaybettiği şeyi bulduğu zamanki sevincinden daha çok sevinirler. Ona:
    «–Falanca ne yaptı? Falanca ne yaptı?» diye (dünyâdakilerden haber) sorarlar. Birkısım ruhlar da, kendisinden sorulan biri hakkında:
    «–Bırakın onu, o dünyâ telâşına dalmıştı.» derler. Bunun üzerine gelen ruh:
    «–Falan ölmüştü, yanınıza gelmedi mi?» der. Onlar:
    «–(Öyle mi? O hâlde) o, gideceği yere, Hâviye cehennemine götürüldü!» derler.
    Kâfir muhtazar olduğu vakit, azap melekleri mish (denilen kıldan kaba bir elbise) ile gelirler:
    «–Bu cesedden kendin öfkeli, Allâh’ın da gazabını celbetmiş olarak çık ve Allâh’ın azâbına koş!» derler.
    Bunun üzerine, cesedden, en kötü bir cîfe kokusuyla çıkar. Melekler onu arzın kapısına getirirler. Orada:
    «–Bu koku ne kadar da pis!» derler. Sonunda onu kâfir ruhların yanına getirirler.”
    (Nesâî, Cenâiz, 9)

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 23.513, Level: 94
    Points: 23.513, Level: 94
    Level completed: 17%,
    Points required for next Level: 837
    Level completed: 17%, Points required for next Level: 837
    Overall activity: 99,8%
    Overall activity: 99,8%
    Achievements
    Admin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    MANİSA
    Mesajlar
    1.347
    Points
    23.513
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: CUMA Sohbeti


    Yemin olsun kıyamet gününe
    Yemin olsun kendini kınayan nefse
    ...
    İnsan zanneder mi ki başıboş bırakılacak
    ...
    Bütün bunları yapan ölüleri yeniden diriltemez mi?
    (Kıyamet: 1-2...36...40)


    EY HER ÂNININ ölümüyle lezzetindeki elemi tattığı halde hâlâ den’i olana hırsla sarılan nefsim!

    Sanki dünya olmuşsun da ömrünün kıyamete kadar süreceğini vehmedip habire erteleyip duruyorsun.

    Heyhat! Nice kıyametler kopmuş başına da farkında değil misin? Yakın olan her geleceğin aslında gelmiş olduğunu bilmiyor musun?

    Ey nefis!

    Geleceğin geçmiş olsa da yaptıkların mazi olmaz. Hep hafa toprağınde durmaz. Bilmez misim ki kara toprak altında tesettür eden tohum misali, kusurların ahiret baharında dev ağaç büyüklüğünde yüzüne vurulur. Yoksa maziye gömüldü de kayboldu mu sanırsın?

    Ne olacak küçük deyip de geçme. Kim bilecek deyip de aldanma. Toprağın altında kimsenin bilmediği nice zerre misal tohumcukların kalplerinde saklı olanlar dağ büyüklüğünde aşikâr edilir.

    Şaşarım sana !

    Ölüm yokmuşçasına geçmişini helak ettiğin gibi geleceğini de facir yapıp FECİR mi beklersin.

    Ey aldanmış gafil!

    Bütün yalancı ışıkların tutulduğu an, gölgeyi yok eden güneşin aydınlığında nereye kaçacaksın?

    Rabbin mülkünün gayrını mı gördün de gaflete daldın.

    Elindeki fenerin ışığı dünyana karabasanlar doldurmakta....

    Daha ne kadar gözüne uyku bürümeyen RAKİBinden kaçacaksın.

    Ama!... Deyişlerin yok mu?... “Daha zamanı var” deyişlerin....

    Ele veriyor kendini sana.

    Amalar şahittir AMAlarına.

    Deve kuşu misali görmüyorumlara sığınıp kendini maskara yapma.

    GEL DİNLE BENİ DE VAHYE KULAK VER.

    Çıkmamış candan ümüdi kesme. Meleğin, kalbine Kur’an’ı okuyor dinle.

    Hımm anladım deyip de acele etme.

    Sabret!

    “Bu, şu manaya gelir, bundan şunu çıkardım” deme.

    Vahyin ışığında mücessem Kur’an olan kâinatı gözle.

    Hele bir dinle! Hadisat üzerine yorum getirme hemen.

    Bırak hadisat okutsun kendi yorumunu sana. Sen kalbine bildirileni söyle.

    Rabbin bildirmekte acizmişçesine: “Ben buldum, anladım.” deme.

    Fakat sen.. “Bana keşfedildi.” demeyi “keşfettim” demeye hiç yeğlemezsin.

    Aah! Dünyanın fani yüzünün müstehzi ışıklarına aldanıp onunla kendi ahiret güneşini söndüren nefis!

    Bilmez misin ki canının arzusunu Canan’ın rızası yaptığında huzur bulursun.

    Güneşe bakan bensiz reşhanın ışıl ışıl parladığını nasıl da unutursun!

    Bensiz ol ki din gününde senin de yüzün ışıldasın.

    O gün ya gülen yüzler görürsün ya da asık çehreler.

    Hatırla! Ölümün soluğunu ensende hissettiğin, hiç ardına bakmadan dakikalarca koştuğun zamanları. Nasıl da yüreğin küt küt atıyordu! Unuttun mu içinde yaşadığın kâinat genişliğinde kimsesizliğin, yapayalnızlığın ızdırabını. Nasıl da geceleri cesetler fırlatılıyordu üstüne. Uykudan karabasanlarla uyanıp yetimliğin ızdırabıyla hüngür hüngür ağladığın günleri anımsa.

    Sen canı boğazına gelenleri de gördün. Onun etrafındakiler nasıl da çaresizlik içinde ah vah ediyorlardı.

    Döşekteki gidişini anlayınca nasıl da bacakları birbirine dolaşmıştı.

    Hani şu Allah’ı inkâr edeni hatırla! Nasıl da ölüm döşeğinde günlece ızdırapla bağırıp “Allah var, Allah var!” diye bütün köye işittirircesine haykırıyordu. Sahi neydi ona bunu söylettiren. O an nereye gideceğini görmüştü elbet. Keşke iman edip namaz kılmış olsaydı.

    Hakk’a yüz çevirip yalanlayanların halini asıl o gün göreceksin. Mü’minlerle alay edip de arkadan gülüşenlerin halleri nicedir o gün.

    İnsan nasıl da kendi kendine tuzak kuruyor!

    Ettiklerinden dolayı kendine hep açık olan rahmete gözlerini yumuyor. Günahları pişmanlığına bir vesile iken

    Rabbin rahmetine perde yapıyor onları.

    Sonrada yüzleşmekten kaçarak temenni vari “Ölüp de dirilen kim var ki biz de dirilelim?” diyor. Ya da “Herkes aynı yolun yolcusu, bu kadar insan ne yaptıysa ben de onu yaptım.” deyip yaptıklarının hesaba çekilmeyeceğini sanır.

    Ey nefis !

    Sen de canım çekti, deyip durdun. Herkes gibi kalabalığa uydun. Korkmaz mısın canların çekildiği günden.

    Unutma!

    Kalbini dünyaya bağlayan bağlar sökülüp çıkarılırken yaşayacağın o ızdırap anında kimse yanında olmayacak. Acını kimse paylaşmayacak.

    Heyhat ! Şaşarım sana!

    İnsanı kâinat kıymetinde yaratan neyi gayesiz yapmış ki.

    Gayesiz hareket eden bir zerre bulabilir misin bu âlemde.

    Bir sinek bile başıboş bırakılmazken, nasıl sen boş kalabilirsin! Zerre kadar çekirdeği boşa çıkarmayan, nasıl senin yaptıklarını boşa çıkarır ya da görmezlikten gelir.

    Sahi sen bir zamanlar görünmeyecek kadar küçük bir zerre diğil miydin? Sonra suyuna kan verilip, can verilmedi mi? Görünmez olan, aşikâr kılınmadı mı sana? O tek zerre içersinden erkek ve dişi her şey tefrik edilmedi mi? Kâinata bedel bir insan çıkmadı mı o zerrenin içinden?

    Madem öyle zerre hükmündeki anlarının kâinat genişliğinde aşikâr edilmesinden korkmuyor musun?

    Gel Rabbine dön ve nida et benimle!

    Ey tohumu açan ve içinden hayatı yeşillendiren Rabbim.

    Bizden tuba- i cennet olmayacak hiç bir tohum bırakma geriye.

    Geceyi gündüze dönüştürdüğün gibi cehennem zakkumlarını netice verecek anlarımızı mağfiretinle cennet ağacını netice veren tohumlar eyle.

    Huzurunda yüzümüzü kızartacak bir şey bırakma ki sana bakmaya yüzümüz olsun. Amin…

    'Allah'ım Benim Büyük Derdim Var ''
    Diyeceğine.. Derdine Dönüp de ki ''Eyy Derdim Benim Büyük Allah'ım Var..''



    Hüzünle titreyen gönle ince bir âh dokunur,Kalbi kırık olann kalbine Allah dokunur...

    Selam ve dua ile...



    Görmesekte birbirimizi,

    Duyamasakta seslerimizi,
    Sakın haa ayrıyız sanma,
    Üzme güzel yüreğini, çaresiz yanma.

    Bir kere gönle giren vuslatı bekler değil mi?
    Söylesene; ayrı yerlerde olsakta baktığımız aynı gökyüzü değil mi?

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 2.662, Level: 31
    Points: 2.662, Level: 31
    Level completed: 42%,
    Points required for next Level: 88
    Level completed: 42%, Points required for next Level: 88
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    YİĞİT7777 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Üye

    Üyelik tarihi
    Sep 2011
    Mesajlar
    2
    Points
    2.662
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart Cevap: CUMA Sohbeti

    Allah razı olsun inş. Hocam.hayırlı cumalar..............

Benzer Konular

  1. Cuma namazı neden cuma günleri kılınır?
    By SiLa in forum Mübarek Gün Ve Geceler
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 22.04.11, 02:37
  2. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11.06.10, 04:33
  3. Adana Cuma Günü Sohbeti
    By SiLa in forum Sadat'ın Sohbetleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.06.08, 20:15
  4. Kurban Bayramı (Cuma) Sohbeti Telberek 2007
    By SiLa in forum Sadat'ın Sohbetleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.06.08, 20:01
  5. Cuma Sohbeti (Telmaruf 2007
    By SiLa in forum Sadat'ın Sohbetleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.06.08, 20:00

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •