Kişilik Kazanmada Halvetin Önemi
Birisiyle veya kendisiyle baş başa kalmak, tenha bir yere çekilmek varlıktan uzak
olmak anlamında tanımlanan hâlvet781 ilk dönem sûfîlerince uzlet konusu içinde
değerlendirilmiştir. Birçok eserde yalnız kalmak olarak tanımlanmasına rağmen, biz kelimeyi
“baş başa kalmak” anlamıyla kabul edersek, kelimenin derûnîliği açısından daha anlamlıdır.
Aslında tasavvuf kaynaklarında hâlvet kelimesi geçmesine rağmen, bu kelime aynı
kaynaklarca uzlet anlamında kullanılmıştır. 782
Sûfîler hâlveti değişik şekilde yorumlamışlardır; bir kısım sûfî, hâlveti kulun
rububiyet sıfatını kazanabilmesi için, kulun zindan gibi bir yerde yaşayarak güneşin aydınlığı
gibi ruhunun aydınlanması olarak kabul ederken,783 diğer bir kısmı da hâlveti melek ve insan
cinsinde hiçbir varlığın ulunmadığı bir yerde, kişinin gönül yoluyla tanrısıyla irtibata
geçmesi784 olarak görmüşlerdir.
İlk dönem sûfîleri genelde hâlveti, toplumdan ve insanlardan uzak kalarak, kalbi
mâsîvadan boşaltmak ve zihin ile kalbi Allah’ın dışındaki her şeyden uzak tutmak algılar
algılarken, uzleti de nefsin isteklerinden kaçarak ağyârı tamamen terk etmek olarak
anlamışlardır.785 Sûfîlerin bu kelimelere getirdikleri yorumlardan; hâlvet, toplumdan bedensel
bir ayrılış, uzlet ise ruhsal, gönül ayrılışı anlamını vermektedir.
Kuddûsî’nin anlayışında halvet, Hz. Peygamber (s.)’e halvet sevdirilip Hira
dağında bu ibâdeti yerine getirdiğinden dolayı, bir mü’minin nefs terbiyesi/benlik inşasını
tamamlaması açısında önemli bir ibâdettir.786
Kuddûsî’ye göre, halvette önemli olan istikâmet üzerinde olmaktır.787 bundan
dolayı Kuddûsî, kâmil bir mürşide intisab etmeden kişinin halvete girmesinin mümkün
olmadığını söyler. Sûfî intisab ettikten sonra, mürşid eğer kendisi için halveti uygun görürse,
o zaman halvete girmelidir. Çünkü halvette temel olan, halvete girebilme şartlarını yerine
getirip, bununla hakîkatın sırrına ulaşarak Allah’ın sevgisini kazanmaktır.788
Kuddûsî’nin anlayışında halvetin ana prensibi, tek bir kişiyle de olsa cemâatla
namaz kılmaktır. Çünkü dönem dönem halvete giren bir çok insan psikolojik sorunlarını
aşamamış ve bu nedenle birçok sıkıntıyla karşılaşmışlardır. Bununda nedeni de cemâatı terk
etmenin neticesinden sosyal sebeplerden doğan ruhsal sıkıntılardır.789 Bunun içindir ki,
Kuddûsî, sâlikin halvete girerken mutlak olarak yalnız girmemesini tavsiye etmektedir.
Kûddûsî, halveti beceremeyen insanların da, insanların içine fazla karışmayı
istemedikleri zaman, halvet yerine uzleti tercih etmelerini önermektedir.790 Fakat sonuçta
Kuddûsî’ye göre, kim olursa olsun dinî ve dünyevî zaruretler anında halkın içine karışmalıdır.
Aslında halvete giren kişinin gayesi, nefsi terbiye/benlik inşası için sâdık bir niyet ve büyük
bir gayret göstermektir.
Kuddûsî’ye göre, insanların ekseriyeti bazen nefislerini tabiî yapısından daha fazla
zorlamaktadırlar. Fakat önemli olan her amelde niyetin halis olmasıdır. Çünkü nefs sâlikin
bineğidir. Eğer insan nefs bineğine yumuşak ve sevecen biner ve mübah olan hakkını edâ
ederse vuslatına ulaşır. Aksi takdirde amacına ulaşması mümkün değildir. Nitekim bu konuda
Peygamber (s.). “Nefsin senin bineğindir, ona yumuşak ol”791 buyurmaktadır. Yani insan
nefsi terbiye edip ilâhî benliği oluşturayım derken, nefsin doğallığı gereği, eziyet etmeden,
zorlamadan ibâdetleri ifâ etmek gerekir.
Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Kuddûsî halvet şartlarını çok önemsemektedir.
Çünkü halvetin şartlarına uymadan yapılacak her halvet fitne vericidir.792 Zira bazıları halvet
halindeyken kendilerini tamamen uzlete verdikleri zaman, Hıristiyan ruhbanları, berahime,
Dehriyyun ve bazı felsefecilerin yaptığı gibi, nefislerinin doğal beşerî duygularını tamamen
yok saymaya çalıştılar.793 Çünkü onların amacı nefislerini terbiye edip Hakk’ın rızası
doğrultusunda benlik inşasına gitmek değil, nefislerinin hoşuna gidecek kerâmet ve istidrâca
dayalı hâller elde etmektir.794
İnsanlığın en büyük yaratıcı hamleleri kişinin iç benliğinden, insanlardan “yalnız”
kalıp, tanrısıyla baş başa kalındığı zaman vücut bulmuştur.
Hâlvetle sonsuzluk yolcusunun ilişkisi Allah’la insan yönlü arasındaki ilişkiye
benzer. Nasıl ki, yaratıcı en mükemmel tecellîsini insan kalbinde buluyor, insan da en
mükemmel tecellîsini hâlvette bulur.795
Sûfîlere göre büyük insanlar, Allah’ın kendilerine hâlveti sevdirmesi sayesinde,
benliklerini arındırarak doğal ve basit duygu meyillerinden ruhların barışmasına
yükselmişlerdir. Böylece onlar hâlvet devresinden sonra, Allah’ın ihsanıyla hâlk asına
arınmış, tertemiz olarak dönecek ve artık onlar aracılığıyla ruhlar aydınlanır. Sûfîler aynı
zamanda hâlveti, … ihlâsa/samimiyet yaklaştıran en önemli ritüel olarak görür.
781 İbn Manzum, age, XIV, 237–242, Suâd el-Hakîm, el-Mu’cemu’s-Sûfî, Beyrut, 1981, s.433–438; M. Fuad
Abdulbâki, age, s.245; Âsım Efendi, age, IV, 945–946.
782 İbn Ebid-Dünya, el-Uzle ve’l-infirâd, vr. 62a-63a.
783 Rûzbihân Baklî, Kitâbu Meşrabi’l-Ervâh, İstanbul, 1974, s.23.
784 İbnü’l-Arabî, Kitabu Istılahı’s-Sûfîyye (Resail), s…
785 Tehânevî, age, I, 459; el-Hıfnî, age, s.92, Sühreverdî, Avârif, s.424–425.
786 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 226a.
787 Aynı eser, vr. 227a.
788 Aynı yer.
789 Aynı yer.
790 Aynı yer.
791 Aynı yer.
792 Kuddûsi, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 227a.
793 Aynı eser, vr. 227b.
794 Aynı eser, vr. 227a.
795 İbnü’l-Arabî, Fütûhât, II, 150.