AKIL
Gerek klasik Yunan filozoflarý gerekse Müslüman ve Batýlý bilim adamlarý olsun aklýn tanýmýný yapanlarýn, yani akýl olgusunu kavramaya çalýþanlarýn sayýsý bir hayli fazladýr. Fakat bu tanýmlar, daha doðrusu bu tanýmlama çabalarý içinde Komünist düþünürlerin tanýmlarý dýþýnda ele alýnabilecek kayda deðer bir taným mevcut deðildir. Sadece onlarýn tanýmlarý, ele alýnabilecek düzeyde ciddi bir çaba olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Ne var ki, kâinatýn bir yaratýcýsý olduðunu ýsrarla inkâr etmeleri Komünistleri yanlýþlýða itmiþ, onlarý saptýrmýþtýr. Komünistlerin bu yanlýþ ýsrarý olmasaydý, gerçek anlamda, yani kesin ve þüphesiz bir þekilde akýl olgusunu kavrayabileceklerdi. Zira akýl olgusunu ve düþünceyi ilk irdeleyip þu sorularý soran onlardýr: Düþünce mi maddeden önce, yoksa madde mi düþünceden önce vardý? Maddeyi düþünceden önce var sayarsak düþünce maddenin bir ürünü müydü? Komünist düþünürler bu konuda farklý bakýþ açýlarýna sahiptirler. Bazýlarý düþüncenin maddeden önce var olduðunu söylerken, bazýlarý ise maddenin düþünceden önce var olduðunu düþünmüþler, fakat eninde sonunda maddenin düþünceden önce var olduðuna karar vermiþlerdir. Buradan yola çýkarak düþünceyi þöyle tanýmlamýþlardýr:
“Düþünce, maddenin beyne yansýmasýdýr.” Bu tanýma göre düþünce; madde, beyin ve söz konusu maddenin beyne yansýmasýndan ibarettir. Çünkü düþünce, maddenin beyne yansýmasýndan doðar. Komünistlerin bu tanýmý, araþtýrmanýn yönünü doðru yöne yönelten, hakikate biraz daha yaklaþan ciddi bir çaba olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Eðer ýsrarla maddenin bir yaratýcýsý olduðunu inkâr edip yine ýsrarla kâinatýn ezeli olduðunu düþünmeselerdi, akýl gerçeðini kavramada hataya düþmezlerdi. Zira akýl olgusu olmadan düþünce olmaz. Gerçekten düþünce maddeden ayrý düþünülemez. Maddi gerçekliði olmayan tüm bilgiler, hayal ve kuruntudan ibarettir. Öyleyse, düþüncenin temelini oluþturan maddedir. Kaldý ki düþünce, maddenin ifade ediliþ biçimi veya maddeye iliþkin bir yargýya varmadýr. Demek ki madde, hem düþüncenin hem düþünmenin, yani akýl yürütmenin temelini oluþturmaktadýr. Bu temel olmadan ne düþünce ne de düþünme gerçekleþebilir. Öte yandan madde hakkýnda karar verme, dahasý insanla ilgili olan ve insanýn ürettiði her þey beyne baðlýdýr. Zira beyin, insanýn ana merkezidir. Bu nedenle beyin olmadan düþünce de olmaz. Beynin bizzat kendisi bir madde olduðuna göre, onun varlýðý düþüncenin var olmasýnýn temel koþuludur. Ayný þekilde maddenin varlýðý da düþüncenin var olmasýnýn temel þartýdýr. Bu da demektir ki; aklýn, yani düþünmenin veya düþüncenin var olmasý için, ortada bir maddenin ve bir beynin olmasý gerekir.
Komünistler, düþüncenin, yani aklýn var olmasý için ortada bir maddenin ve bir beynin söz konusu olmasý gerektiðinin farkýna vardýklarýndan dolayý çabalarý ciddi ve doðrudur. Komünistler buraya kadar akýl olgusunu kesin ve þüphesiz bir þekilde kavramaya yönelik doðruya sevk edici bir rol oynadýlar. Ne yazýk ki düþünceye ulaþmak, yani düþünmeyi meydana getirmek amacýyla madde ile beyin arasýnda baðlantý kurarken doðru yoldan saptýlar. Madde ile beyin arasýndaki baðlantýnýn söz konusu maddenin beyne yansýmasýndan kaynaklandýðýný düþündüklerinden sonuçta aklý yanlýþ tanýmladýlar. Bu yanýlgýnýn esas sebebi kâinatý yoktan var eden bir yaratýcýsýnýn varlýðýný ýsrarla reddetmeleridir. Zira Komünistler eðer bilginin düþünceden önce var olduðunu kabul etmiþ olsalardý bariz bir gerçekle karþý karþýya kalacaklardý ki bu gerçek þudur: Madde henüz yokken düþünce nereden geldi? Hiç þüphesiz maddenin dýþýnda bir yerden gelmiþ olmalýdýr. Peki ama ilk insan düþünceyi nereden aldý? Hiç þüphesiz baþkasýndan ve maddenin dýþýnda bir yerden almýþ olmalýdýr. Bunun anlamý þudur: Ýlk insana bilgi veren, ilk insaný da maddeyi de yaratandýr. Bu gerçek, Komünistlerin, “Kâinat”ýn ve maddenin baþlangýcý ve sonu yoktur” þeklindeki kesin kanaatleriyle çeliþmektedir. Komünistler, bu kanaatlerine dayanarak “akýl, maddenin beyne yansýmasý olup düþünce ve akýl yürütme, bu yansýma sonucunda ortaya çýkar” tezini ileri sürdüler. Bilginin var olmasýnýn zaruri olduðu gerçeðinden kaçtýklarýndan dolayý da, ilk insanýn madde üzerinde deneyler yaparak deneme-yanýlma yoluyla bilgiye ulaþtýðýný ve bu deneylerin de baþka deneylere ön ayak olduðu þeklinde hayal ürünü varsayýmlar oluþturmaya çalýþtýlar. Israrla aklýn, maddenin beyne yansýmasýndan ibaret olduðunu, düþünce ve akýl yürütmenin bu yansýmadan doðduðunu savundular. Fakat Komünistler, “his” ile “yansýma” arasýndaki farký göremediler. Zira düþünme eylemi, ne maddenin beyne yansýmasýndan ne de beyin üzerinde iz býrakmasýndan kaynaklanmaktadýr. Düþünme, “histen” doðmaktadýr. Duyularýn merkezi ise beyindir. Eðer maddeyi hissetmek söz konusu olmasaydý, düþünce de söz konusu olmazdý. Ýþte Komünistler, “his” ile “yansýma”yý birbirinden ayýrt etmeyerek kaþ yaparken göz çýkarma durumuna düþtüler. Bunun sonucu olarak, aklý yanlýþ tanýmlama yoluna gittiler. Fakat asýl hatalarý, “his” ile “yansýma”yý ayýrt etmemekten çok -ki bu durumda meselenin yansýmadan deðil, sezgiden ibaret olduðunu anlarlardý- varlýðýn bir yaratýcýsý olduðunu inkâr etmelerinden kaynaklanmaktadýr. Komünistler, madde hakkýnda “ön bilgiler”e (a priori bilgiler) sahip olmanýn, düþüncenin, dolayýsýyla akýl yürütmenin zorunlu bir koþulu olduðunu kavrayamadýlar. Aksi taktirde eþeðin de aklý olurdu. Çünkü onun da beyni vardýr ve madde onun beynine de yansýmaktadýr. Yani eþek de maddeyi hisseder. Oysa akýl insana özgüdür. Eskiler, “insan, konuþan bir hayvandýr” derlerdi. Bunun anlamý, insan düþünen bir hayvandýr. Zira düþünme veya akýl, canlýlar arasýnda sadece insana özgüdür. Hayvan için akýl ve fikirden söz etmek þüphesiz mümkün deðildir.
devam edecek