***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


Kaza Umresi
Kaza Umresi
Hicretin 7. senesi, Zilkâde ayi. (Milâdî 628.) Bu tarihten bir sene önce, Peygamber Efendimiz ve Ashab-i Kiramin Kâbe’yi ziyaret edip umre yapmalarina, Kureys müsrikleri mani olmuslar ve imzalanan Hudeybiye Anlasmasiyla Resûl-i Ekrem ve Müslümanlarin bu niyet ve arzularinin tahakkuku bir sene sonraya birakilmisti.
Cenab-i Hakkin yardimiyla Peygamber Efendimiz bu bir sene zarfinda bir çok muzafferiyetler elde etmisti. Devrin hükümdarlarini Islâmdan haberdar etmis ve onlari Islâma dâvette bulunmustu. Bunlardan bir kismi Islâmiyetle müserref olmuslardi. Ayrica Hayber’i fethederek, hemen hemen Arabistan Yarimadasinda bulunan bütün Yahudileri tesirsiz hale getirmisti. Yine, Islâmiyetin gittikçe güç kazandigini, kuvvet elde ettigini göstermek babinda da bir çok kabilelere askerî birlikler göndererek onlari itaat altina almisti.
Bütün bunlardan sonra, Kâbe’yi ziyaret ve umrenin yerine getirilmesi zamani artik gelmis bulunuyordu.
Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Zilkâde ayi girince, Ashabina umre için hazirlanmalarini emretti. Bu emre göre, Hudeybiye Seferine katilmis bulunanlardan hayatta olanlarin hiç biri geri kalmayacakti.1
O sirada Medine’ye gelmis kimsesiz ve yardima muhtaç bir çok Müslüman vardi. Efendimize basvurarak, “Yâ Resûlallah! Bizim ne azigimiz, ne de bizi doyuracak bir adamimiz var” diyerek durumlarini arzettiler.
Resûl-i Ekrem, ihtiyaci olanlara yardim etmelerini, onlara bakmalarini Medine halkina duyurdu. Bunun üzerine Ashab-i Kiram, “Yâ Resûlallah” dediler, “biz, sadaka olarak neyi verelim? Verecek hiç bir sey bulamiyoruz ki.”
Resûl-i Zisan Efendimiz, “Ne olursa, isterse yarim hurma olsun” buyurdu.
Server-i Kâinat Efendimiz, yerine Uveyf bin Azbat’i vekil tayin ederek, umre için hazirlanmis bulunan 2000 civarindaki Müslüman ile Medine’den Mekke’ye, Beytullaha dogru yola çikti.1 Müslümanlar yanlarinda altmis kurbanlik deve götürüyorlardi. Peygamber Efendimiz, kendi kurbanlik devesini bizzat mübarek elleriyle isaretlemisti.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, ayrica, Kureys müsrikleri tarafindan herhangi bir saldiri ve karsi koymaya maruz kalabilirler düsüncesiyle yüz at ve migfer, zirh gömlek ve mizrak gibi harp silahlari da almisti. Halbuki, yapilan anlasma geregi, beraberinde sadece yolculuk silahi sayilan kiliç olacak o da kinina sokulu vaziyette bulunacakti. Öyle ise va’dinde hiç bir zaman hulf etmeyen Hz. Resûlullah neden böyle hareket ediyordu. Bu husus Sahabîlerin nazarindan kaçmadi. Sordular:
“Yâ Resûlallah! Müsriklerle, sadece kinina sokulu kiliçla gelecegine dâir ahdin vardi. Halbuki sen silah tasimaktasin?” dediler.
Hz. Fahr-i Âlem, sebebini söyle izah etti:
“Biz, bu silahlari Hareme, Kureyslilerin yanina götürmeyecegiz. Fakat her ihtimâle karsi yanimizda bulunduracagiz!”2
Müslümanlarin kalbi heyecan ve sevinçle atiyordu. Muhacirlerin duyduklari sevinç ve heyecan ise tarife sigacak gibi degildi. Yedi sene önce terk etmek zorunda kaldiklari baba ocagina kavusacaklar, Kâbe-i Muazzamayi ziyaret edeceklerdi. Hepsinden de mühimi kendilerini hakir gören, kendilerine olmadik eziyet ve iskencelerde bulunan Kureys müsriklerine Islâmin izzet, seref, azamet ve hasmetini göstereceklerdi. Bu sebeple gönülleri heyecan doluydu.
Zülhuleyfe mevkiine varilinca Resûl-i Ekrem Efendimiz Muhammed bin Mesleme’nin kumandanlik ettigi süvarilerle birlikte silah yüklerini ve kurbanlik develeri önden gönderdi ve orada ihrama girdi.1
Artik, etraf Allah Resûlü ve Müslümanlarin telbiye sadalariyla âdeta sarsiliyordu:
“Lebbeyk Allahümme lebbeyk!
“Lebbeyke lâ serike leke lebbeyk!
“Innel hamde venni’mete leke ve’l-mülk! Lâ serike leke.”2
Önden giden Muhammed bin Mesleme komutasindaki yüz atli birligi ve beraberinde götürdükleri silahlar, Merruzzehran mevkiinde müsriklerin bir kaç adami tarafindan görüldü. “Nedir bunlar?” diye sordular.
Muhammed bin Mesleme, “Resûlullah Aleyhisselâmin süvarileridir” dedi ve devam etti:
“Kendileri de insaallah yarin sabah burada olacaklardir.”3
Adamlar saskina döndüler ve son sür‘at yol alarak haberi Mekke’ye ulastirdilar. Müsrikleri, bir korku ve telas sardi. Ve “Muhammed üzerimize yürüyor” diyerek durumdan birbirlerini haberdar ettiler.
Gerçi Hz. Resûlullah Hendek Harbinden sonra, “Artik, onlar bizim üzerimize degil, biz onlarin üzerine yürüyecegiz” buyurmuslardi, ama bu sefer, o gaye ile tertip edilmis degildi. Sadece, anlasmada da belirtildigi gibi Kâbe’yi tavaf etmek, umrelerini yapmak maksadiyla yola çikmislardi.
Buna ragmen müsrikler fazlasiyla endiseye kapildilar. Derhal Resûl-i Ekrem Efendimize isin gerçek mahiyetini ögrenmek için adamlarini gönderdiler.
Telbiye sadalariyla Zülhuleyfe’den ayrilan Peygamber Efendimiz, Müslümanlarla birlikte Merruzzehran’a geldi. Oradan bütün silahlarini Batn-i Ye’cec mevkiine gönderdi. Silahlari beklemek üzere de Evs bin Havlî baskanliginda iki yüz kisiyi vazifelendirdi.1
Daha sonra Peygamber Efendimiz, Ashabiyla yol alarak oradan Mekke’nin rahatlikla görüldügü Batn-i Ye’cec mevkiine vardi.
Bu sirada Kureys temsilcileri çikip geldi. “Yâ Muhammed,” dediler, “herhalde sana, bizim küçük veya büyük herhangi bir hiyânetimiz, vefâsizligimiz haber verilmis degildir. Buna ragmen, Hareme, kavminin yanina, böyle silahli mi gireceksin?
“Halbuki, oraya, yolcu silahi olan kinlarina sokulu kiliçlardan baska bir seyle girmemek sartini kabullenmistin?”
Peygamber Efendimiz meseleyi söyle izah etti:
“Harem’e kinlarinda sokulu kiliçlardan baska bir silahla girecek degiliz. Ben çocuklugumdan beri hayatimin her safhasinda ancak verdigim sözde durmakla, vefakârlikla taninmis, bilinmisimdir. Fakat, silahlarin bana yakin bir yerde bulunmasini isterim.”
Kureys bastemsilcisi Mikrez bin Hafs, ayni sözleri tasdik etti:
“Senden beklenen, sana yarasan da iyilik ve vefakârliktir.”2
Durum, temsilciler tarafindan süratle Kureyslilere ulastirildi. Içlerini kemiren düsmanlik duygusunun eseri olarak, Müslümanlarin bu muhtesem sevinç ve nuranî bayramlarini yakindan temasa etmemek için, Kureysliler Mekke’yi bosalttilar.3