***
DIŞARDA
Points: 455.346, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 100,0%
Achievements


Kâbe’yi tavaf
Kâbe’yi tavaf
Resûl-i Kibriyâ, binlerce Sahabî arasında devesi Kasvâ’nın üzerinde Kâbe’yi tavafa başladı. Peşini Ashab-ı Kiram takib etti. Tavafın her devresinde ellerindeki değnekle Hacerü’l-Esvede işâret ederek onu istilâm ediyordu.1
Tavafın yedinci devresinden sonra Kasvâ’dan indi. Makam-ı İbrahim’e varıp orada iki rekât namaz kıldı. Sonra da Zemzem Kuyusuna vararak ondan hem su içti, hem de abdest aldı. Bunu Safâ Tepesine çıkışları takib etti. Oradan etrafa baktı ve kendisine bu muazzam günü gösteren Yüce Allah’a bir kere daha minnet ve şükranlarını takdim etti.
Bu sırada Medineli Müslümanlardan bazılarının iç âleminde bir endişe uyandı. Bu endişeyi, “Cenâb-ı Hak, Resûlüne yurdunun fethini nasib etti. Artık burada oturur kalırlar mı dersiniz” diyerek izhar ettiler.
Duâsını bitiren Fâhr-i Âlem Efendimiz, ne konuştuklarını sordu.
Onlar, “Bir şey yok yâ Resûlallah” dediler.
Sorusunu bir kaç sefer tekrarlayıp aynı cevabı alan Peygamber Efendimize, o sırada vahiy ile Ensarın konuştukları haber verildi.
Bunun üzerine, “Ben sizin söylediğiniz şeyden Allah’a sığınırım! Bilin ki, benim hayatım sizin hayatınızla, ölümüm de sizin ölümünüzledir”2 buyurdular.
Bu hitap karşısında Ensar gözyaşları arasında Fahr-i Kâinatın çevresinde toplanıp gönlünü almaya çalıştılar:
“Vallahi” dediler, “biz bunları, Allah ve Resûlüne olan muhabbetimizden dolayı söylemiştik, başka bir maksatla değil.”1
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) ve Müslümanların Kâbe’yi tavaf ettikleri bir sıradaydı.
Ebû Süfyan da Mescid-i Haramın bir köşesinde oturup düşünceye dalmıştı. Şeytan zihnini kurcalıyor ve bir takım sinsi vesveseler telkin ediyordu. Resûl-i Ekrem önünden her geçtikçe o, “Acaba bir asker toplasam, şu adamla (!) bir daha çarpışşam, ne olur?” diye içinden geçiriyordu.
Tam bu sırada Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, gelip başucuna dikildi ve “O zaman da yine Allah seni hâkir eder” buyurdu.
Ebû Süfyan, şimşek gibi çakan bu söz karşısında daldığı derin düşünceden sıyrıldı. Başını kaldırıp baktığında Peygamber Efendimizi yanıbaşında gördü. Şaşırdı, titredi. Sonra da Allah’a tevbe ve istiğfarda bulunarak, “Vallahi sen Resûlullahsın” dedi.2
Fadale bin Umeyr ise, Peygamberimizi tavaf sırasında öldürmek niyetiyle gözlüyordu. Bir ara bu niyete fazlasıyla yaklaşan Fadale’ye Resûl-i Ekrem âniden dönüp, “Sen Fadale misin?” diye sordu.
Fadale, şaşkınlık içinde, “Evet, Yâ Resûlallah” dedi.
Peygamberimiz, “İçinden ne geçiriyor, ne düşünüyorsun?” dedi.
Fadale, “Hiçbir şey düşünmüyor, Allah’ı anmakla meşgul bulunuyordum” diye cevap verince Resûl-i Ekrem, “Allah’tan af ve mağfiret dile ey Fadale!” dedi. Sonra da elini Fadale’nin göğsüne koyarak onun için duâ etti.
Bu mucize karşısında Fadale kötü niyetinden vazgeçti ve yumuşayan kalbiyle birlikte îmânı da karar kıldı. Resûl-i Kibriyânın bir tek nuranî tebessümü düşmanlıkları dostluklara dönüşüyor, katı kalbleri balmumu gibi yumuşatıyordu.
Fadale, o ânı şöyle tasvir eder:
“Vallahi, göğsümden elini kaldırdığı zaman, bana ondan daha sevimli ve sevgili bir şey yoktu.”1