Medine’den hareket

Hayber Gazâsina çikmaya karar veren Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Ashabina hazirlanmalarini emretti.

Bu arada korkularindan Hudeybiye seferine katilmaktan çekinmis bulunan birçok kimsenin, Hicaz’in bu en bereketli ve verimli sehri olan Hayber’de elde edilecek ganimeti düsünerek ve ona tamah ederek orduya istirak etmek istedikleri görülüyordu. “Hayber’e biz de sizinle gidelim” diyorlardi.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz su tâlimati verdi:

“Allah yolunda, I’la-yi Kelimetullah ugrunda bihakkin cihad edecek olanlar hazirlansin! Bunlarin disinda hiç kimse bizimle birlikte gidemeyecektir. Onlara ganimetten de bir sey verilmeyecektir.”1 Bunu, Medine’nin içinde bütün halka da ilân etti.

Hz. Resûlullahin bu emri bize, Allah yolunda cihadin sirf Hakkin rizasi gözetilerek, maddî hiç bir karsilik beklemeksizin, hattâ böyle bir seye niyet dahi edilmeksizin yapilmasi gerektigini gayet açik bir sekilde ders vermektedir.

Zaten, Islâm’da harbin ulvî ve nuranî gayesi de: I’la-yi kelimetullahtir.

Resûl-i Kibriyâ Efendimizin (a.s.m.) emri üzerine Müslümanlar derhal toplandilar. Sayilari 200’ü atli olmak üzere 1600 kisiyi buldu.2 Bunlar sadece o anda Peygamber Efendimizle (a.s.m.) birlikte Medine’den hareket edecek olanlardi. Daha sonra, Peygamber Efendimiz Hayber’de bulundugu sirada içlerinde meshur Ebû Hureyre’nin de bulundugu Devs Kabilesinden 400 Müslümanla Habesistan’dan gelen Muhacir Müslümanlar da orada Islâm ordusuna katilacaklardir.

Ayrica Medine’den hareket eden Islâm ordusunda Resûl-i Ekrem’in zevcesi Hz. Ümmü Seleme ile birlikte yirmi kadar Müslüman kadin da vardi. Harp esnasinda yaralanan mücahidleri tedavi etmek, onlara yemek pisirmek ve ihtiyaçlarini karsilamakla mesgul olacaklardi.1

Peygamber Efendimiz, Medine’de yerine Gifarli Siba’ bin Urfutat’i vekil birakarak, ordusuyla Muharrem ayi sonlarina dogru Hayber yönüne hareket etti.

Nübüvvetin mânevî boyasiyla boyanmis mücahidler pürsevk ve coskunluk içinde yollarina devam ediyorlardi. Sâir Âmir bin Ekva’ o andaki heyecan ve sadakatini su siiriyle dile getiriyordu:

“Allah’im! Sen hidâyet etmeseydin, biz dogru yolu bulamazdik.

“Zekât veremezdik.

“Namaz kilamazdik.

“Üzerimize yürüyen bir kavim olunca, bizi dinimizden döndürmek için fitne çikarmaya çalisinca.

“Sen, kalblerimize sekînet indir!

“Çarpistigimizda da ayaklarimiza sebât ver!”2

Peygamber Efendimiz, siiri okuyanin kim oldugunu sordu. Âmir bin Ekva’ oldugunu ögrenince de, “Allah ona rahmet etsin” buyurdu.3

Mücahidler bir an durakladilar. Zira, bu duâ Âmir’in sehâdet mertebesine eriseceginin isaretini tasiyordu.

“O, ne sagirdir, ne gâib”

Mücahidler tekbirlerle yol aliyorlardi. Yer gök sanki tekbir sadalariyla titriyordu. Bir ara hep bir agizdan çok yüksek bir sesle, “Allahü ekber! Allahü ekber! Lâ ilâhe illallahu vallahu ekber!” diyerek tekbir getirdiler.

Sahabîlerin bu hareketi üzerine Resûl-i Kibriyâ Efendimiz söyle buyurdu:

“Caniniza aciyiniz, sesinizi yükseltmeyiniz! Zira siz ne sagiri çagiriyor, ne de gaibe bagiriyorsunuz. Her seyi bilen ve isiten ve her seye her seyden daha yakin olan Allah’a dua ediyorsunuz”1 diye buyurdu.

Evet, duâ ettigimiz Allah ne sagirdir, ne de gâib. Bize ilmiyle, iradesiyle, kudretiyle sah damarimizdan daha yakindir: “And olsun ki insani Biz yarattik; nefsinin ona vesvese verdigini de biliriz. Çünkü Biz ona sah damarindan daha yakiniz.”2

Kalbimizin en gizli hatirasini bilen yalniz Odur. Bildigi için de, arzu ve isteklerimize cevap veriyor, ihtiyaçlarimizi yerine getiriyor.

Resûl-i Ekrem Efendimiz sefer esnasinda her konakladigi yerde Yüce Rabbine söyle yalvariyordu:

“Allah’im! Istikbal endisesinden, geçmisin tasasindan, güçsüzlükten, gevseklikten, pintilikten, korkakliktan, bel büken borçtan, zâlim ve haksiz kimselerin musallat olmasindan sana siginirim!”3

Peygamber Efendimiz, ordusu ile Reci’ denilen yere vardi ve orada konakladilar. Burasi Hayber’le Gatafanlilarin yurdu arasinda bir yerdi. Buraya gelip konmalarinin bir sebebi vardi. Söyle ki: Hayber Yahudileri Gatafanlilardan yardim istemisler, onlar da bunu kabul edip gerektiginde gelip kalelerinde Islâm ordusuna karsi müstereken savasabileceklerini bildirmislerdi. Resûl-i Ekrem, bu durumu haber almisti. Bu yardima mâni olmak için de, Gatafanlilara, “Sayet Yahudilere yardim etmezlerse, fethedilecek Hayber’in bir yillik hurma mahsulünün kendilerine verilecegi” teklifinde bulunmustu. Ancak, onlar kabul etmemislerdi.

Iste Resûl-i Ekrem Efendimiz, ordusuyla buraya gelip konmakla, Gatafanlilardan Yahudilere gelebilecek herhangi bir yardimin önünü kesmis oluyordu. Nitekim, bu durum karsisinda Gatafanlilar, Hayber Yahudilerine hiç bir yardimda bulunamayip yurtlarinda oturmak zorunda kaldilar.