***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


Ebû Süfyan ile Heraklius karsi karsiya
Ebû Süfyan ile Heraklius karsi karsiya
Arastirip sorusturma karari veren Heraklius, etrafina, “Peygamber oldugunu söyleyen su kisinin kavminden buralarda kimse yok mudur?” diye sordu.
O sirada ticâret münasebetleriyle Ebû Süfyan Kureys’ten bazi adamlarla Sam’da bulunuyordu. Onu arkadaslariyla alip yine o sirada Sam’da bulunan Kayserin huzuruna getirdiler. Hâdisenin geri kalan kismini Ebû Süfyan söyle anlatmistir:
“Hirakl’in huzuruna girdik. Bizleri önüne oturttu ve tercüman vasitasiyla, ‘Peygamber oldugunu söyleyen bu zâta neseben en yakin hanginizdir?’ diye sordu.
“‘Neseben en yakinlari benim’ dedim.
“Beni önüne oturttular. Arkadaslarimi da arkama. Sonra Hirakl, tercümanini çagirdi ve dedi ki:
“‘Bunlara söyle, ben peygamber oldugunu söyleyen o zât hakkinda bu adamdan bazi seyler soracagim. Bu bana yalan söylerse siz onu tekzib ediniz.’
“Vallahi, arkadaslarim tarafindan yalanimin öteye beriye yayilmasindan korkmasaydim, Peygamber hakkinda o zaman muhakkak yalan uydururdum.”
Sonra da hükümdarla, Ebû Süfyan arasinda sorulu cevapli su konusma geçti:
“Sizin içinizde, onun nesebi nasildir?”
“Içimizde onun nesebi pek büyüktür.”
“Ecdadi içinde bir melik var midir?”
“Hayir.”
“Peygamberlikten evvel, onu hiçbir yalan ile ittiham ettiniz mi?”
“Hayir.”
“Ona kimler tâbi oluyor? Halkin ileri gelenleri mi, yoksa fakir kimseler mi?”
“Daha çok halkin zaif ve fakirleri tâbi oluyor.”
“Ona uyanlar artiyor mu, yoksa eksiliyor mu?”
“Eksilmiyor, bilâkis artiyorlar.”
“Onlardan, onun dinine girdikten sonra, begenmeyip dininden dönen var mi?”
“Hayir, yoktur.”
“Kendisinin hiç sözünde durmadigi, ahdini bozdugu vâki midir?”
“Hayir, vâki degildir. Fakat biz simdi onunla bir müddet için çarpismayi birakarak muâhede yapmis bulunuyoruz. Bu müddet içinde ne yapacagini bilmiyoruz. Bu yoldaki ahdini bozmasindan korkuyoruz.”
Ebû Süfyan sonralari, “Vallahi, verdigim cevaplara bu sözden baska birsey ilâve etmek imkânini bulamadim” diyecektir.
“Onunla hiç harp ettiniz mi?”
“Evet, ettik.”
“Yaptiginiz savaslar nasil neticelendi?”
“Harp talii aramizda nöbet nöbet olur. Bazen o bize zarar verir, bazen biz ona.”
“Sizden, ondan önce peygamberlik iddiâsinda bulunmus bir kimse var midir?”
“Hayir, yoktur.”
“O, size neler emrediyor?”
“Yalniz bir Allah’a ibâdet etmeyi ve Ona hiç bir seyi ortak kosmamayi emrediyor. Atalarimizin tapmis bulunduklari seylerden de bizi nehyediyor. Namaz kilmayi, dogru olmayi, kimsesiz ve fakirlere sadaka vermeyi, haram olan seylerden sakinmayi, ahdinde durmayi, emâneti sahibine vermeyi, akrabalarla ilgilenmeyi ve onlari görüp gözetmeyi emrediyor.”
Bütün bunlardan sonra, Heraklius, tercümani vasitasiyla Ebû Süfyan’a söyle dedi:
“Nesebini sordum, içinizde yüksek neseb sahibi oldugunu beyân ettin. Peygamberler de zaten böyle kavimlerinin en soylulari içinden seçilip gönderilirler.
“Ben babalari ve dedeleri içinde bir melik gelip gelmedigini sordum. Sen, ‘Hayir yok’ dedin. Eger babalarindan, dedelerinden bir melik olsaydi, ‘Bu da babalarinin mülkünü geri isteyen bir kimsedir’ diye hükmederdim.
“Ben peygamberlik iddiâsinda, ondan önce içinizde bulunanin olup olmadigini sordum. ‘Hayir, yoktur’ diye cevap verdin. Eger, ondan önce bu sözü söyleyen biri olsaydi, ‘Bu da belki kendisinden önce söylenmis bulunan bir söze ittibâ etmek istemis bir kimsedir’ diye düsünürdüm.
“Ben, ona kimlerin tâbi olduklarini sordum. Sen, ‘Ona tâbi olanlar halkin zaifleridir’ dedin. Peygamberlere tâbi olanlar da hep zaten öyle olurlar.
“Ben peygamberlik davasinda bulunmadan evvel, onun bir yalan söylemis olup olmadigini sordum. Sen, ‘Hayir’ dedin. Ben ise, kat’i olarak bilmekteyim ki, insanlara karsi yalan söylemeyi irtikâb etmemis bir kimse, Allah’a karsi da yalan söylemez.
“Ben, ‘Onun dinine girdikten sonra, begenmeyip dininden geri dönenler var midir?’ diye sordum. Buna da, ‘Hayir’ cevabini verdin. Îmân da böyledir. Îmânin icabi olan iç ferahlik ve nese kalbe karisip köklesince böyle olur.
“Benim, ‘Onlar artiyor mu, yoksa eksiliyor mu?’ soruma sen; ‘Artiyorlar’ cevabini verdin. Imân keyfiyeti tamamlanincaya kadar hep bu minval üzere gider.
“Ben, ‘Onunla hiç savastiniz mi?’ diye sordum. Sen, savastiginizi, savas neticesinin nöbet nöbet degistigini, bazen onun size, bazen sizin ona zarar verdiginizi söyledin. Zaten diger peygamberler de hep böyledir. Onlar belâlara ugratilirlar. Ama, sonra da güzel ve makbul âkibet onlarin olur.
“Ben, ‘O zât ahdini bozar mi?’ diye sordum. Sen, ‘Sözünde durmamazlik etmez’ dedin. Peygamberlerin hâli budur. Hiç bir zaman verdikleri sözde durmamazlik etmezler.
“Ben, ‘O size neler emrediyor?’ diye sordum.
“Sen, ‘Onun Allahü Teâlâya ibadet etmeyi, Ona hiç bir seyi es ve ortak kosmamayi size emrettigini’ söyledin. Bütün bu anlattiklarin peygamberlerin vasiflaridir.
“Eger o zat hakkinda bu söylediklerinin hepsi dogru ise, süphesiz o bir peygamberdir. Zaten ben, bir peygamberin çikacagini biliyordum. Fakat sizden çikacagini tahmin etmezdim.”1
Bu karsilikli konusmadan sonra da, Heraklius açikça söyle dedi:
“Eger, onun yanina gidebilecegim mümkün olsaydi, kendisiyle bulusmak üzere her türlü zahmete katlanirdim. Yaninda olsaydim, hizmet ederek, ayaklarini yikardim. Yemin ederek söylüyorum ki, onun mülkü, iktidari su ayaklarimin altinda bulunan yerlere muhakkak gelip ulasacaktir.”2
Bu sözlere muhatap olan Ebû Süfyan’i bir korku ve telas sardi. Disari çikip arkadaslarina, “Ibni Ebî Kebse’nin1 isi gerçekten gittikçe büyüyor. Su muhakkak ki, Benû Asfar hükümdari bile ondan korkmaktadir”2 dedi.