***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


Peygamberimizin, Hükümdarlari Islâma Daveti
Peygamberimizin, Hükümdarlari Islâma Daveti
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (a.s.m.) dini ve dâveti umumidir. Hitabi, bütün insanligadir. Diger Peygamberler gibi bir kavme, bir kabileye, bir millete veya bir bölgeye münhasir degildir.
Cenâb-i Hak, bir çok âyet-i kerimede bu hususu beyan buyurmustur:
“De ki: Ey insanlar! Ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah’in gönderdigi peygamberim…”1
Buna binâen Peygamber Efendimizin dâveti elbette yalniz bazi Arap kabilelerine, bir takim insanlara ve belli bölgelere münhasir kalamazdi. Bütün insanliga bu imân ve Islâm dâveti sesinin duyurulmasi gerekiyordu.
Bunun için, Hudeybiye Sulhü sonrasi en müsait bir zamandi. Zira, anlasma geregince 10 yil harp yapilmayacakti.
Hicretin 7. senesi, Muharrem ayi idi. Peygamber Efendimiz, birgün Ashab-i Kirami toplayarak söyle buyurdu:
“Allah, beni bütün insanlara rahmet olarak gönderdi. Islâmi yayma hususunda bana yardimci olun! Havarilerin Meryem oglu Isâ’ya muhâlefetleri gibi, siz de bana karsi muhalefette bulunmayin!”
Sahabîler, “Yâ Resûlallah! Havariler, Hz. Isa’ya (a.s.) nasil muhalefet etmislerdi?” diye sordular.
Kâinatin Efendisi Peygamberimizin hükümdarlari Islâmâ dâvet eden nâme-i saadetlerinden (mektuplarindan) biri
Resûl-i Ekrem söyle izah etti:
“Benim sizi dâvet ettigim vazifeye, o da Havarilerini dâvet etmisti. Ancak onun yakin yere gönderdigi kimseler isteyerek gidip selâmete eristiler. Uzak yere göndermek istedikleri kimseler ise, gitmekten kaçindilar. Isâ (a.s.), bu durumu Allah’a arzetti ve sikâyette bulundu.
“Gitmeye üsenenlerin her biri, gönderilecekleri milletlerin dillerini konusur olduklari halde sabahladilar. Isâ (a.s.), onlarak, ‘Bu, Allah’in sizin için kesinlestirdigi, ve ehemmiyet verdigi bir istir. Haydi gidiniz!’ demisti. Onlar da gitmislerdi!”1
Bunun üzerine Sahabîler, “Yâ Resûlallah,” dediler, “biz sana bu hususta yardimci olacagiz, Bizi arzu ettigin yere gönder” dediler.2
Kim nereye ve kime gönderildi?
Bunun üzerine Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Islâma dâvet maksadiyla Ashabindan:
1) Dihyetü’l-Kelbî’yi Rum kayseri1 Heraklius’a,
2) Amr bin Ümeyye ed-Demrî’yi, Habes necasîsi Ashame’ye,
3) Abdullah bin Huzâfe’yi Iran kisrâsi Hüsrev Perviz’e,
4) Hatib bin Ebî Beltâa’yi Misir firavunu Mukavkis’a,
5) Salit bin Amr’i, Yemâme valisi Havza bin Ali’ye,
6) Suca’ bin Vehb’i Gassân meliki Münzir bin Hâris bin Ebî Semir’e gönderdi.2
Gönderilen elçinin hepsi de gönderildikleri memleketlerin dillerini biliyorlardi. Peygamber Efendimiz, bu elçilerine, mezkûr hükümdarlara verilmek üzere birer mektup da yazarak teslim etti.
Mektuplari yazdigi sirada, Sahabîler hükümdarlarin mühürsüz mektup okumadiklarini bildirince Resûl-i Ekrem Efendimiz, gümüsten bir mühür üzerine alt alta gelmek suretiyle su sekilde imzasini da yazdirdi:
“Allah
“Resûl
“Muhammed”3
Kâinatin Efendisi bu yüzügünü vefâtina kadar takmistir. Vefâtindan sonra sirasiyla, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman takmislardir. Günün birinde Hz. Osman’in elinden Eris Kuyusuna düserek kaybolmustur. Kuyunun bütün suyu çektirildigi halde, bir türlü bulunamamistir.4