Benî Nadir Yahudilerinin Küstahça Meydan Okumaları

Münafıkların reisi Abdullah bin Übeyy’in gizlice gönderdiği bu haber üzerine Nadiroğulları göç fikrinden vazgeçtiler. Peygamber Efendimiz de, “Biz yurdumuzdan çıkıp gitmeyeceğiz. Elinden geleni yap” diye adamlarıyla haber gönderdiler.2

Bu açıkça ve küstahça bir meydan okuyuştu.

Peygamber Efendimiz bu haberi alır almaz “Allahü Ekber” diyerek tekbir getirdi. Müslümanlar da Efendimizin tekbirine katıldılar.

Benî Nadir Yahudîlerini böylesine tehlikeli bir maceraya sürükleyenlerin başında Huyey bin Ahtab geliyordu. Bu adam kavmine teselli babında şöyle diyordu:

“Pek çok mal yığdıktan sonra kalemize girer, büyük kapı ve sokakları tutarız. Kalemize taş taşırız. Bir yıl yetecek yiyeceğimiz de var. Kalemizdeki suyumuz da kesilecek değil.”

Yahudî ileri gelenlerinden biri de Sellâm bin Mişkem’di. O, bu fikre karşı çıktı.

“Ey Huyey,” dedi, “vallahi, nefsin seni boş ve faydasız şeylerle aldatıp duruyor, gurur ve kuruntuya düşürüyor. Gel bu işten vazgeç. Vallahi, sen dahil hepimiz biliriz ki: Muhammed Allah’ın Peygamberidir. Onun sıfatları da yanınızdaki kitaplarda vardır. Onu kıskandığımızdan ve son peygamberin Harûnoğullarından çıkmasını ümid ettiğimizden dolayı ona tâbi olmuyoruz. Gel, bize verilen emânı kabul edelim. Yurdumuzdan çıkıp gidelim. Muhammed üzerimize gelirse, bizi bir günde şu kalelerimizde kuşatır.”

Mağrur Huyey fikrinden vazgeçmeye niyetli değildi. “Muhammed, bizi muhasara altına alamaz. Bizi yenmeye imkân bulamadan geri döner gider. Abdullah bin Übey, bana bir çok şeyler va’detti” diye Sellâm’a karşılık verdi.

Sellâm girilen yolun tehlikeli olduğunu biliyordu. İkazını tekrarladı:

“Abdullah bin Übey’in sözü bir şey ifade etmez. O, seni ancak helâk uçurumuna sürüklemek, bizi Muhammed’le harbe tutuşturmak ister. Bizi harbe tutuşturduktan sonra da evine çekilip oturur.”

Huyey bin Ahtab bütün bu ikazlara kulak tıkadı, sonu pişmanlık olan gururunda direnip durdu.1