Hudeybiye’den ayrilis

Server-i Kâinat Efendimiz, Ashabiyla birlikte yirmi gün kadar kaldiktan sonra Medine’ye dönmek üzere Hudeybiye’den ayrildi.

Ashab-i Kiram, Kâbe-i Muazzama’yi ziyâret edemeyip döndüklerinden dolayi çok üzgün idiler.

Bu sirada Resûl-i Kibriyâ Efendimize, Mekke ile Medine arasinda bulunan Kürâü’l-Gamîm mevkiinde Müslümanlarin yakinda büyük fetihlere kavusacaklarini müjdeleyen Fetih Sûresi nâzil oldu:

“Biz sana ap açik bir fetih yolu açtik.”3

Cenâb-i Hak, indirdigi ayni sûrede, ayrica Server-i Kâinat Efendimizle Müslümanlarin kisa zaman sonra gidip Kâbe’yi tavaf edeceklerini de haber veriyor ve Resûlünün gördügü rüyâyi tasdik ediyordu:

“And olsun ki Allah, Resûlünün gördügü rüyanin hak oldugunu tasdik etti. Insaallah hepiniz emniyet içinde ve saçlarinizi tiras etmis veya kisaltmis olarak Mescid-i Harâma gireceksiniz. Allah sizin bilmediginizi bilir; onun için, Mekke’nin fethinden önce size yakin bir fetih daha ihsân etti.”1

Hz. Ömer, Medine’ye dönüste, yol esnasindaki halet-i ruhiyesini ve Fetih Sûresinin nazil olusunu söyle anlatmistir:

“Hudeybiye’den dönerken, Resûlullahin (a.s.m.) yaninda gidiyordum. Ona bir sey sordum. Bana cevap vermedi. Tekrar sordum. Yine cevap vermedi. Üçüncü kere sordum. Yine cevap vermedi.

“Kendi kendime: ‘Ey Hattab’in oglu! Annen seni kaybetsin de, yok olasin! Bak. Resûlullaha üç kerre sordun durdun da Resûlullah sorularina hiç bir cevap vermedi. Sen aleyhinde Kur’an’dan âyet inmesini hakettin!’ dedim.

“Aleyhimde âyet inmesinden korkarak devemi sürüp halkin tâ önüne geçtim. Sanki her sey beni tutup sikiyordu. Aradan çok geçmeden bir münadinin, ‘Ey Ömer bin Hattab!’ diyerek bana seslendigini duydum. Kendi kendime, ‘Ben, zaten aleyhimde âyet inmis olmasindan korkmustum!’ dedim.

“Kalbime öylesine bir korku çökmüstü ki, onu ancak Allah bilir.

“Hemen döndüm. Resûlullahin huzuruna vardim. Selâm verdim. Selâmima karsilik verdi. Oldukça sevinçli idi:

“‘Ey Hattabin oglu! Bana bu gece bir Sûre indi ki o, bana üstünde günes dogan herseyden daha sevgilidir’ buyurduktan sonra, onu okudu:

“Biz, gerçekten, sana apaçik bir fetih ve zafer kapisi açtik…”1

Resûl-i Kibriyâ Efendimize Fetih Sûresinin nazil olmasi sirasinda sâir Müslümanlar da oldukça korkuya kapilmislardi. Inen vahyin davranislariyla ilgili oldugunu sanarak endise etmislerdi.

Mücemmi’ bin Câriye, o âni söyle anlatir:

“Halk, korka korka develerinin yanina dagilmislardi. Herkes birbirine soruyordu; ‘Halka ne oluyor?’ diye.

“‘Resûlullaha vahiy gelmis’ dediler.

“Biz de, halkla birlikte korka korka Resûlullahin yanina dogru vardik. Resûlullah ayakta duruyordu. Halk etrafinda toplaninca onlara “Inna fetehna leke fethan mübînâ…” diye Fetih Sûresinin âyetlerini okudu.

“O sirada, Sahabîlerden birisi, ‘Yâ Resûlallah! Bu muâhede bir fetih midir?’ diye sordu.

Resûlullah Aleyhisselâm, ‘Evet, hayatim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki bu muâhede, muhakkak bir fetihtir!’ buyurdu.”2

“Hudeybiye Büyük Bir Fetih’tir”

Resûl-i Ekrem Efendimiz, Medine’ye dogru Ashabiyla gelirken bir Sahabînin, “Beytullahi tavaftan alikonulmusuz, kurbanliklarimizin Haremde kurban edilmelerine de mani olunmustur. Müslüman olarak da bize gelip siginanlari Resûlullah onlara geri çevirmistir. Bu nasil ve ne biçim fetihdir?” dedigi kendisine haber verildi.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, “Bu, ne kötü bir sözdür” buyurduktan sonra, Hudeybiye’nin büyük bir fetih oldugunu söylece izah etti:

“Evet! Hudeybiye Sulhü en büyük fetihdir. Müsrikler, sizin kendi beldelerine gidip gelmenize ve isinizi görmenize râzi olmus, gidip gelirken de emniyet içinde bulunmanizi istemislerdir.

“Onlar simdiye kadar hoslanmadiklari Islâmiyeti de böylece sizlerden görecek, ögreneceklerdir. Allah, sizi, onlara galip getirecek, gittiginiz yerden sag salim ve kazançli olarak geri döndürecektir! Bu ise, fetihlerin en büyügüdür.”1

Hz. Resûlullahin böylesine kesin konusmasindan sonra Sahabîlerin de gönlüne bir ferahlik geldi. Sulhün bir fetih oldugunu söyle itiraf ettiler:

“Vallahi, yâ Resûlallah, bizler, bunu senin düsündügün gibi düsünmemistik! Muhakkak ki sen, Allah’in emirlerini bizden daha iyi bilirsin.”2

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz Ashabiyla birlikte bir ay süren seferde sonra Zilhicce ayi basinda Medine’ye geldi.3