Peygamberimizin yol güzergâhini degistirmesi

Resûl-i Ekrem Efendimizin mübârek niyetleri sadece Kâbe-i Muazzamayi ziyaret etmekti. Bunun için herhangi bir çatismanin çikmasini istemiyordu. Bu sebepledir ki, Halid bin Velid kumandasinda bir Kureys süvari birliginin Gamim mevkiine gelmis oldugunu duyunca, Ashabina, “Halid bin Velid bir takim süvari ile birlikte gözcü olarak Gamim mevkiinde bulunuyor! Bu bakimdan siz, yolun sag tarafini tutup gidiniz” buyurdu ve yol güzergâhini degistirerek, Müslümanlari bir baska yoldan götürdü. Halid bin Velid, Islâm ordusunu uzaktan görünce, derhal dönüp Kureyslilere durumu haber verdi.

Bu sartlar çerçevesinde Resûl-i Ekrem bir durum degerlendirmesi yapmak istedi. Sahabîleri toplayarak görüslerini sordu. Onlar fikirlerini söyle ifâde ettiler:

“Allah ve Resûlü daha iyi bilir. Biz, ancak umre niyetiyle buraya gelmis bulunuyoruz. Kimseyle çarpismaya gelmedik. Ama bu niyetimizin gerçeklesmesine mani olmak isteyen çikarsa, elbette onlarla çarpisiriz.”

Sahabîlerin bu kararliligindan Peygamber Efendimiz son derece memnun oldu. “Haydi öyle ise, Allah’in ismi ile yürüyünüz,” buyurdu. Sadece Kâbe’yi ziyaret etmek gibi masum ve kudsî bir maksatla yola çikmis Müslümanlar tekbir ve telbiyelerle Mekke’ye, Kâbe-i Muazzamaya dogru adim adim yol aliyorlardi.

Fâhr-i Âlem Efendimiz (a.s.m.), Kasvâ adindaki devesinin üzerindeydi. Kasvâ, Mekke haremi sinirina girince çökmek istedi. Sahabîler buna mani olmaya çalistilar. Fakat sonunda Kasvâ galip geldi ve bir adim ileri atmadan Allah’in hikmetiyle yere çöktü. Kaldirmaya ugrastilar. Fakat bir türlü muvaffak olamadilar.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz söyle buyurdu:

“Onun böyle bir çökme âdeti yoktur. Fakat, bir zamanlar, filin Mekkeye girmesine mani olan, simdi de Kasvâ’ya mani oluyor.

“Hayatim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki Kureys, Allah’in Harem dahilinde yapilmasini haram kildigi seylere hürmeti kastederek benden ne kadar çok istekte bulunursa bulunsun, ben onu muhakkak onlara verecegim.”1

Gerçekten Kasvâ çökmemis olsaydi. Müslümanlar dogruca Kureys müsriklerinin üzerine varacaklardi. Bu hal ise bir çarpismayi kaçinilmaz duruma getirebilirdi.

Halbuki, Müslümanlar beraberinde sadece kiliç getirmislerdi. Sair harp silahlarindan tamamiyla mahrum bulunuyorlardi. Sayilari da azdi. Buna karsilik Kureysliler daha tedbirli ve etraftaki kabileleri de yanlarina aldiklarindan sayica daha fazla idiler.

Bütün bunlara ragmen, elbette Müslümanlar çarpismaktan geri durmayacaklardi. Tek bir kalb halinde çarpan bu bir avuç Müslüman, azligi ve teçhizatsizligina ragmen cesareti ve kahramanligiyla ve Allah’in da yardimiyla muzaffer de olabilirlerdi. Fakat bu durum, Harem-i Serife karsi bir hürmetsizlik mânâsini tasiyacakti. Peygamberimiz ve Müslümanlar ise, böyle bir seyi asla arzu etmezlerdi.

Ayrica Mekke’de imanlarini gizlemekte devam eden, Müslümanlarin tanimadiklari kadin erkek bir çok kimse vardi. Çarpisma meydana geldigi takdirde bunlar da arada telef olabilirlerdi.

Kaldi ki, henüz iman etmemis olan Kureys ileri gelenlerinden bir çok zat, yakin bir gelecekte imana gelip de Islâm dinine büyük hizmet etmeleri ve nice hayirli evlâd yetistirmeleri mukadderdi.

Iste, Kasvâ’nin âdeti olmadigi halde, Allah tarafindan bir ilhamla çöküvermesi bu gibi hikmet ve inceliklere bir isaretti.

Sahabîlerin bütün gayretlerine ragmen yürümek için yerinden kimildamayan Kasvâ, Peygamber Efendimizin sevkiyle kalkip yürüyüverdi. Fakat, Kureyslilere dogru gitmeyip, baska tarafa saparak Hudeybiye denilen mevkiin nihâyetindeki suyu çekilmis bir kuyunun basina indi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, Müslümanlarin da gelip oraya konmasini emir buyurdu.1