***
DIŞARDA
Points: 155.310, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


Amr bin Âs, Halid bin Velid ve Osman bin Talha’nin Müslüman Olmasi
Amr bin Âs, Halid bin Velid ve Osman bin Talha’nin Müslüman Olmasi
Hicretin 8. senesi, Sefer ayi. Peygamber Efendimizle Müslümanlarin, Hz. Zeyneb’in vefâtiyla Hicretin sekizinci senesine üzüntü ile girdiklerini söylemistik. Ancak bu aci olayi, tatli hâdiseler takib edince, üzüntü ve keder de ortadan kalkiyordu. Bu üzücü hadiseden hemen sonra, Arabin üç meshur sahsiyeti olan siyaset dâhisi Amr bin Âs, harp dâhisi1 Hâlid bin Velid ve Osman bin Talha Medine’ye geldiler ve Hz. Resûlullahin peygamberligini tasdik ederek Islâm dairesine girdiler.
Daha önce de bahsettigimiz gibi, Amr bin Âs Hicretin yedinci yilinda Habesistan’da, Habes Necasîsinin telkin ve tavsiyesiyle Müslüman olmus ve orada Peygamberimiz adina Necasîye bîat vermisti.2 Bu gelisi ise, Hz. Resûlullaha bizzat bîat etmek ve Müslüman oldugunu bildirmek içindi.
Necasînin telkini ile Müslüman olan Arabin siyâset dâhisi Amr bin Âs, Habesistan’da bundan sonra fazla durmak istemiyor ve Resûl-i Ekreme bizzat bîat etmek üzere Medine yolunu tutuyordu.
Bu sirada Mekke’den yine ayni gayeyle iki kisi daha çikmisti: Halid bin Velid ve Osman bin Talha. Kader bu üçünü Hadde denilen mevkide bir araya getiriyordu.
Amr bin Âs, Hz. Hâlid bin Velid’e, “Ey Ebû Süleyman! Nereye ve ne için gidiyorsun?” diye sorarak maksadini ögrenmek istedi.
Hz. Hâlid maksadini söyle anlatti:
“Dogru yol artik apaçik belli oldu. Mesele aydinliga kavustu. Bu zât süphesiz ki peygamberdir. Vallahi, ben hemen gidip Müslüman olacagim. Bundan sonra bekleyip durmam mânâsiz. Zâten, akli basinda olanlardan Islâmiyete girmeyen pek kimse de kalmadi.”1
Amr bin Âs rahat bir nefes aldi. “Vallahi, ben de Muhammed’in yanina gitmek ve Müslüman olmak istiyorum,” diyerek ayni maksadi paylastiklarini söyledi. Sonra da hep beraber Hz. Resûlullahin huzuruna çikip Müslüman olmak istediklerini bildirmek üzere Medine’ye vardilar.
Bir zamanlar “Bütün Kureys Müslüman olsa, ben yine Müslüman olacagimi sanmam” diyen, Peygamberimizin en siddetli düsmanlarindan hattâ bir ara vücudunu ortadan kaldirma firsatini bile arayan Amr bin Âs. Yine bir zamanlar, müsrik ordularinin basinda, Müslümanlara karsi olanca cesaret ve maharetiyle çarpisan, Islâm ordusunun Uhud’da maglûbiyeti tatmasina sebep olan Hâlid bin Velid ve bir baska sahsiyet Osman bin Talha. Simdi bütün kötü niyetlerini bir tarafa birakarak, hattâ unutarak, geçmiste yaptiklarinin mahcubiyeti içinde Resûl-i Kibriyâ Efendimizin huzurunda bulunuyorlardi. Müslümanlarda sevinç dalga dalga idi. Resûl-i Ekremin Müslümanlara söyledigi su idi:
“Mekke cigerpârelerini kucaginiza atti.”2
Manzara ulvî oldugu kadar, ibretli ve ders de verici idi. Islâmin kiliçla, tahakküm ve zorla, tehdit ve korkuyla yayilmadiginin, bilâkis ruh ve gönüllere tesir ederek, onlari mânen fethederek, kendini onlara begendirerek intisar etmis oldugunun açik ve seçik bir ifadesiydi bu kudsî manzara. Savastan, kiliçtan, kavgadan korkmayan bu bahadirlar, hiç bir korku, hiç bir tehdit ve hiç bir aldatma olmadan, gönüllerinden gelen samimî bir arzu ile Hz. Resûlullahin huzurunda diz çökmüs duruyorlardi.
Gerçi zor ve zulüm ile zahirî bir hâkimiyet, bir tahakküm kisa bir zamanda elde edilebilir. Ama bu hâkimiyet geçici olur, devam etmez, ruh ve vicdanlara da tesir etmez.
En büyük ve devamli hâkimiyet ise, bütün fikirleri, kalb ve ruhlari tesiri altina alarak ve kendini onlara zahiren ve bâtinen begendirmek suretiyle elde edilen hâkimiyettir. Iste bunu Islâmiyet namina Peygamber Efendimiz (a.s.m.) gerçeklestirmistir.