Geçen ölümün dehsetleri bölümünde ölümün hallerini siddetini, sonuç korkusunu, sonra kabir karanliginda çektigi zahmetleri, kabir haseratinin tehlikesini, sonra Münker-Nekir'in suallerini, tehlikesini, sonra ölü gazaba ugramissa kabrin azap ve tehlikesini bildirmistik.
Bütün bunlardan daha tehlikelisi ölümden baska sûr'a üfürülmesi, kabirlerden hasrolunma, Cebbarin huzuruna arz edilme, az ve çok her seyden sorulma mizan'in kurulmasi, sonra incelik ve keskinligine ragmen köprüden geçme, sonra hüküm, saadet veya sekavetle çagrilmayi beklemektir. Bunlar bilinmesi, sonra kesinlikle inanilmasi gereken dehset verici hallerdir. Kalbinde bunlara hazirlanma azminin gelismesi için bu hususta düsünmek gerekir. Son güne olan îman, insanlarin çogunun kalbinde yerlesmemis ve kalplerinin derinligine nüfuz etmemistir. Bunun böyle olduguna delâlet eden durum, insanlarin yazin sicagina ve kisin soguguna fazlasiyla hazirlanip tedbir almalari, cehennem sicagi için tedbir almayip gevseklik göstermeleridir.
Evet, insanlara son gün soruldugunda dilleriyle son günün hak oldugunu söylerler. Fakat kalpleri ondan gafildir. Oysa önünde zehirli yemek oldugunu haber alan bir kimse kendisine bu haberi veren arkadasina "sen dogru söyledin deyip" sonra o yemegi almak için elini uzatirsa, bu kimse haber vereni diliyle tasdik etmis, ameliyle yalanlamis olur. Amelin yalanlamasi dilin yalanlamasindan daha beligdir. Nitekim bir hadis-i kudsi'de söyle buyurulmustur:
"Ademoglu bana küfrediyor. Oysa bana küfretmesi uygun degildir. Beni yalanliyor. Oysa beni yalanlamasi uygun degildir. Bana küfretmesi "Allah'in çocugu vardir!" demesidir. Beni yalanlamasi "Allah bizi baslangiçta yarattigi gibi, ikinci bir defa diriltemez" demesidir. (Buhari)
Kalplerin ölümden sonra dirilmek, kabirlerden hasre gönderilmek hususundaki tasdik ve yakînin kuvvetinden gevsemesi, dünyada bu gibi seylerin az anlasilmasindan neset eder. Eger insan hayvanlarin üremesini müsahede etmeseydi ve ona "bir usta vardir. Pis olan meniden su sûretlendirilmis akilli, konuskan ve tasarruf sahibi insan gibisini yapar" denilseydi muhakkak iç âlemi bunu tasdik etmekten siddetle Kaçardi..
"Insan bizim kendisini nasil bir nutfeden yarattigimizi görmedi mi ki simdi asikar bir mücadeleci kesiliverdi?!" (Yasin, 77)
"Insan basibos birakilacagini mi sanir? Kendisini dökülen bir meniden bir nutfe degil mi? Sonra kan pihtisi oldu da (Rabbi onu) yaratti, sekil verdi. Ondan iki çifti; erkegi ve disiyi var etti." (Kiyamet, 36-39)
"Sûr'a üflendi, göklerde ve yerde onlar (korkudan) düsüp bayildi(lar) Ancak Allah'in diledigi kaldi. Sonra on bir defa daha üflendi, birden onlar kalktilar, bakiyorlar (ne olacagini bekliyorlar.)" (Zümer, 68)
"O sûr'a üfürüldügü zaman, iste o gün çetin bir gündür. Kafirler için kolay degildir." (Müddessir, 8-10)
"Ve 'eger dogru söylüyorsaniz bu tehdit (ettiginiz azap) ne zaman (gelecek) diyorlar?' Onlarin isi sadece korkunç bir sese bakar. Çekisip dururlarken ansizin o kendilerini yakalar. Artik ne bir tavsiye yapabilirler, ne de ailelerine dönebilirler. Sûr'a üflendi. Iste onlar kabirlerinden (kalkip) rablerine kosuyorlar. Dediler: 'Vah bize bizi yattigimiz yerden kim kaldirdi? Iste Rahman'in va'dettigi sey budur. Demek peygamberler dogru söylemis!" (Yasin, 48-52)
Eger ölülerin önünde o sûr'a üfürülüsün dehsetinden baska hiçbir azap olmasaydi yine de ondan korunmak gerekirdi. Çünkü o, öyle bir üfürülüs ve sayhadir ki onunla göklerde ve yerde ne varsa -Allah'in istisna ettigi bazi melekler hariç- ölürler. Hz. Peygamber söyle buyurmustur:
"Ben nasil nimetleneyim? Oysa sûr'a üfürmek için bekleyen melek ve sahibi boruyu dudaklarinin arasina almistir: Allah ne zaman emir verecek diye kulaklarini açmis beklemektedir." (Tirmizi)