***
DIŞARDA
Points: 39.199, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 0%
Achievements


Cevap: islam tarihi
KUDÜS'ÜN FETHİ
KUDÜS KİMLERE AĞLIYOR
Ahmet Miroğlu
Muaz b. Cebel r.a. rivayet ediyor: Allah Rasulü s.a.v. söyle buyurdu:
“Ey Muaz, Allah benden sonra Aris’ten Fırat’a kadar Sam bölgesini size nasib edecek. Oranın erkekleri, kadınları ve dulları kıyamete kadar sınır bekçisidirler (murabit). Herhangi biriniz Sam sahillerinden birini yahut Beyt-i Makdis’i (Kudüs) seçerse kıyamete dek cihad halindedir.”
EY KILIÇTAN DAHA ZALİM MERHAMET!
Hicretin 14. yılı. Yani miladî 636. Peygamber Efendimiz s.a.v.’in dünyasını değistirmesinin üstünden koskoca dört yıl geçmis. Hz. Ebu Bekir r.a.’ın vefatından sonra ise iki yıl... Hz. Ömer r.a. hilafete geleli de henüz iki yıl olmuş. islâm orduları, Suriye, ırak, Filistin ve Mısır cephesinde Hz. Muaviye’nin abisi Yezid b. Ebu Süfyan, aşere-i mübeşşereden Ebu Ubeyde b. Cerrah ve Allah’ın kılıcı Halid b. Velid r.a. komutasında zaferden zafere koşuyor. Hilafet merkezi nurlu Medine’ye neredeyse her gün yeni bir zafer ve fetih haberi ulaşıyor. Fethedilen topraklarda halk islâm kahramanlarını birer kurtarıcı olarak karşılıyor. Çünkü yıllardır Bizanslı valilerin doymak bilmez iştahlarını doyurmağa çalışmaktan bezmiş, günden güne artan ve her gün bir yenisi yürürlüğe konan vergilerden yılmış, bin türlü yokluk ve yoksulluk içinde uğradığı haksızlıkların, zulümlerin sona ermesini beklemektedir. Ve beklenen ilâhi yardım gelmiştir. Halk, isterse gelenlerin dinine giriyor ve derhal onlarla eşit haklara sahip oluyor. isterse kendi dininde kalıyor. Fatihler, halka insan muamelesi yapıyorlar. Asla zulmetmiyor, ezmiyor, zerre kadar haksızlık yapmıyorlar. Canları, malları, haysiyetleri, şeref ve namusları güvence altına alınıyor. Her şey kurallara bağlı. Hiçbir şey rastgele değil. Yıllar sonra bir hırıstıyan rahip-bilim adamı bu durumu şöyle değerlendirecektir: “Ey kılıçtan daha zalim merhamet!..” Rahip, kendi bakış açısından haklıdır. Gerçekten müslümanların adaleti, şefkat ve merhameti, fethedilen topraklardaki ahalinin islâm’a girmesi gibi bir tabii sonuç vermiştir. Rahip, islâm’ın merhametine hayıflanmasın da ne yapsin?!
KUDÜS YOLUNDA İKİ GARİP YOLCU
İki yolcu... Sadece bir binitleri var. Binite sırayla binmek üzere anlaşmışlar. Bir beriki binecek, bir öteki. Hayvanın hakkını da unutmamışlar. Nöbetleşe bindikten sonra hayvanı bir biniş süresi boş yürütecekler. Çünkü onun da dinlenmeye hakkı var. Allah’ın selamı her birinin üzerine olsun, ibrahim, ismail, ishak, Yakup ve Yusuf... Davud, Süleyman, Musa, Harun, isa ve elbette Muhammed Mustafa... ve kim bilir adını bildiğimiz, bilmediğimiz daha nice peygamberin gelip geçtiği, hatta defnedildiği Filistin topraklarında ilya’ya, yani Kudüs’e doğru ilerliyorlar.
Konuşmalardan anlaşıldığı kadarıyla bu iki yolcudan biri efendi, diğeri köle... Fakat efendinin efendiliği, ona kölenin insanlığını, hayvanın hakkını unutturmuyor. Nihayet şehre hakim yüksek bir tepeye ulaşıyorlar. Efendi binekte, köle yürüyor. Efendi, nöbet sırasının bittiğini belirtmek için tekbir getiriyor. Tepe, hemen o gün, orada el-Cebelü’l-Mükebber (Tekbir Dağı) adını alıyor ve hâlâ bu adla anılmakta. Binme sırası kölede... itiraz ediyor. “Efendim...” diyor, “ne sen in, ne de ben bineyim. Bir şehre girmek üzereyiz. Orada besili, eğerli atlar, altınla süslenmiş arabalar var. Şehre ben binekte, sense benim bindiğim hayvanın yularını tutmuş vaziyette girecek olursak bizi alaya alır, küçümserler. Bu da zaferimize gölge düşürür.” Efendi ısrarlı. “Ama sıra senin...” diyor; “sıra benim olsaydı inmezdim. Sıra seninse senindir. Ben inmeliyim, sen binmelisin.” Köle çaresiz... Hayvana biniyor. Efendisi hayvanın yularından tutuyor. Şehre böyle giriyorlar.
ZULMÜN HAKİMİYETİ BİR ANDIR, ADALETİNKİ KIYAMETE KADAR
Hırıstiyan halk, şehirlerini teslim almaya gelen devlet başkanını karşılamak üzere şam Kapısı’nda toplanmış. Başlarında Patrik Sophronius... Halk, köleyi hayvanın üstünde görünce saygılarını sunmak üzere önünde secdeye kapanıyor. Köle, elindeki asa ile onlara dürtüyor “Yazıklar olsun size...” diye haykırıyor, “kaldırın başınızı. Allah’tan başkasına secde edilmez.” Ve halka haber veriyor ki, kendisi köledir, devlet başkanı yuları tutan kimsedir... Patrik Sophronius bir köşeye çekilip ağlamaya başlıyor. Misafir devlet başkanı üzülüyor. Gönlünü almak, teselli etmek için patriğin yanına gidiyor. “Üzülme. Değmez. Dünya böyledir. Bir güldürür, bir ağlatır.” diyor. Sophronius “Saltanatı kaybettiğim için mi ağladığımı zannediyorsun? Tanrı’ya and olsun ki bunun için ağlamıyorum. Sırf sizin hakimiyetinizin sonsuza dek kesintisiz devam edeceğini anladığım için ağlıyorum. Zira zulmün hakimiyeti bir andır. Adaletin hakimiyeti ise kıyamete kadardır. Ben sizi fethedip geçen, sonra yıllar içinde kaybolup giden bir yönetim zannetmiştim.” diye cevap veriyor. Burada kendisinden efendi olarak söz edilen şahıs, müminlerin emiri, müslümanların ikinci halifesi Hz. Ömer r.a.’dan başkası değildir.
Ebu Ubeyde b. el-Cerrah r.a. komutasındaki islâm orduları Kudüs’ü kuşatmış, şehrin düşeceğini anlayan patrik bir şartla teslim olabileceklerini belirtmişti. islâm ordularının daha önce fethettikleri yerlerdeki halka verdiği eman üzere teslim olacaklardı. Fakat bu işlemi bizzat emirleriyle gerçekleştirmek istiyorlardı. Ebu Ubeyde r.a., “Emir benim. Buyurun şartları görüşelim.” demişti. Sophronius “Hayır ordu komutanına değil, şehri bizzat devlet başkanınıza teslim edebilirim.” diye ısrar etmişti. Bunu haber alan Hz. Ömer r.a., Medine’de yerine Hz. Ali r.a.’i vekil bırakıp yola çıkmıştı. iste şimdi Kudüs’teydi.
Hz. Ömer r.a., patriği teselli ettikten sonra “Ey Ilyalılar, lehimize olan lehinize, aleyhimize olan aleyhinizedir...” diye başlayan bir konuşma yaptı. Sonra Sophronius, Hz. Ömer r.a.’ı Kıyame Kilisesi’ne davet etti. Kiliseyi gezerlerken namaz vakti girdi. Hz. Ömer r.a., patriğe “nerede namaz kılayım?” diye sordu. Rahip, “olduğun yerde.” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer r.a.: “Ömer, Kıyame Kilisesi’nde namaz kılmaz. Sonra pesimden gelecek müslümanlar, Ömer namaz kıldı diyerek burada mescit inşa ederler.” diye karşı çıktı. Bir taş atımı uzaklaştı ve abasını yere sererek namaz kıldı. Hakikaten daha sonra müslümanlar onun namaz kıldığı yere bir mescid inşa ettiler. Bu mescid o günden beri hâlâ ayaktadır ve Mescid-i Ömer adıyla anılmaktadır.
Hz. Ömer r.a. namazını kıldıktan sonra Patrik Sophronius’tan kendisine Mescid-i Aksa’nın yerini göstermesini istedi. Mescid’in çöplük haline getirildiğini gören Hz. Ömer r.a., abasını yere serip çöpleri doldurmaya ve götürüp uzaklara dökmeye başladı. Bunu gören müslümanlar da onun gibi yaparak mescidin yerini temizleyip üzerine bir mescit inşa ettiler.
Bu olayı tarihçilerimiz (Taberî, Yakubî, Belazurî, ibnü’l-Esir) yaklaşık böyle anlatırlar. Ama biz 1948 Arap-Israil Savaşı komutanlarından, Askeri Komiser Abdullah et-Tell’in Kudüs’te bir Hiristiyan mabedinde bulduğu eski ve önemli bir Yunanca tarihi yazmadan aktarmayı tercih ettik.
:rolleyes:
