KRAL ve ÇİFTÇİ
Günün birinde adamlarıyla av partisinden dönen bir kral, yol kenarında çalışan, terden sırılsıklam olmuş, çiftçi bir işçi görür. Kral atından iner, çitçiye selam verir. Çifçi krala, ısınmış suyundan ikram eder… Yağsız bulgurdan oluşan yemeğinden ikram etmek ister… Kral teşekkür eder ve bu tutum karşısında acıdığı bu çiftçiye ‘’Çiftçi dile benden ne dilersen vereceğim’’ der…
Çiftçi güler ‘’ Sağ olun Kralım bir şey istemem, istediğimi de veremezsiniz zaten’’ der. Kral kızar ama belli etmez.’’ Ben bir Kralım nasıl olurda senin istediğini veremem’’ diye, biraz sert ses tonuyla devam eder. Adamlarına emir verir ‘’ Bir kova getirin, içine altın mücevher doldurun derhal, bu çiftçi kaldırsın kaldırabildiği kadarı onundur’’ der.

Kralın adamları emri yerine getirir. Büyükçe bir kova altın mücevher doldururlar. Kral işçiye’’ Kaldır bunu, senindir artık’’ der. Çiftçi Kralın emrini yerine getirmek üzere kovayı kaldırdığında, kovanın alt kısmı ağırlıktan kopar, altınlar ve mücevherler toprağa saçılır.
Çiftçi güler...’’ Kralım boşuna zahmet etmeyin, ben size bana bir şey veremezsiniz demiştim, bak nasip olmadı, elimde teneke bir kova kaldı nihayet.” Der ve devam eder “ Bakın kralım siz bir ülkenin kralısınız, yaratan tüm kâinatın kralıdır. Yaratan bir sebepten dolayı vermemişse, siz veremezsiniz, verseniz de bir işe yaramaz. Siz verseniz verseniz bana bir avuç umut, bir avuç hayal ve verebildiğiniz kadar sevgiden başka bir şey veremezsiniz… Siz sayın kralım, mücevher yerine bunları vermeyi öğrenmelisiniz.’’ Diye bitirir..
Kral adamlarına döner “Kral olmak yerine, bu çiftçinin bilgisine ve tevekkülüne sahip olmak, daha büyük bir zenginlik olsa gerek… Gidelim artık.’’ der.
Mirza Tazegül