Ziyaret maksadı ile eve gelen misafire ikram etmek, bizzat hizmetinde bulunmak, onu aç bırakmamak ve istirahatını temin etmek, Allahü teâlânın beğendiği güzel bir huydur. Bu, cömertlerin âdeti olup, Cennetliklerin alâmetlerindendir. Gerekirse, kendisi aç durup, misafire yedirmek, cömert olan misafirperverin hâlidir.

Misafirin gelişinde, ev sahibi için bereket ve hayır vardır. Bunu nimet bilmelidir. Misafir, rızkı ile gelir. Peygamberler, veliler ve bütün sâlih müslümanlar, evlerini ve sofralarını bereketlendirmek için misafiri dört gözle beklemişler, onu baş tacı etmişlerdir. Evlerine geleni "Allah misafiri" bilmişlerdir. Peygamberlerden İbrahim aleyhisselâmın, günlerce misafir beklediği, misafir gelmeden yemek yemediği meşhurdur.

Misafire ikramda, cimrilik yapmamalıdır. Misafire dört şeyi vermeyen, ona zulüm, haksızlık etmiş olur. Bu dört şey; ekmek, su, tuz ve ateş olup hayatın devamı bunlara bağlıdır. Misafir, bunları vermeyen ev sahibinden şikayetçi olabilir.

Misafire yemeği getirmede acele etmelidir, beklet-memelidir. Evinde bulunan çoluk çocuğunun payını bırakmalı, kalblerinden misafirlere karşı kötü düşüncelerin geçmesini bu yolla önlemelidir.

Misafire eli açık, güler yüzlü, tatlı sözlü olmalıdır. Misafirin yanında ve her zaman, ev halkına ağır, dokunaklı söz söylememelidir. İçinde sövme, ayıplama olmayan şaka, latife yapılabilir.

Misafir gideceği zaman kalkıp, kapıya kadar uğurlamalıdır. Kusurumuza bakmayın, yine bekleriz gibi sözler söylemelidir.

Misafirperverliğin faziletini, üstünlüğünü bildiren bir hadîs-i şerifte buyuruldu ki:

(Allahü teâlâ bir eve, bir misafir göndermek dilediği zaman, ondan önce bir meleği, beyaz bir kuş suretinde oraya gönderir. Gelir, o evin kapısı eşiği üzerinde durur. "Ey ev halkı, esselâmü aleyküm" der. Ona Cebrail aleyhisselâm cevap verir ve, "Senin bu ev sahibi ile ne işin var?" der. O melek, "Beni buraya elbette Allahü teâlâ gönderdi. Ona selâm söylüyor ve buyuruyor ki, filân kimse sana misafir olarak geliyor. Bu ona Allahü teâlânın Cennetten ihsan ettiği kırk günlük berekettir." Cebrail aleyhisselâm onu tutar ve o evin içine sokar. O meleğin ağzında bir pusula, "kağıt parçası" bulunur. Cebrail aleyhisselâm, "Bu nedir?" der. Bu, Allahü teâlânın bu hane halkı için yazmış olduğu Cehennem ateşinden kurtulma senedidir der.)

Ev sahibi, misafirine kendisi hizmet etmelidir. Misafir olan evde, melekler ayakta durur.

Bir gün Hazret-i Ömer'e bir misafir gelmişti. Kalkıp ikram için, ona, kendisi hizmet etti. Sebebini sorduklarında:

- Resûlullah Efendimizden duydum, buyurmuşlardı ki: (İçerde misafir bulunan evde, melekler ayakta dururlar). Meleklerin ayakta olduğu yerde, oturmaktan haya ederim. Misafire hizmet ettirmek, mürüvvetsizlik olur, insafa yakışmaz.

Emevî devleti halifelerinden Ömer bin Abdülaziz hazretlerine bir gece misafir gelmişti. Kendisi yazı yazıyordu. Kandili ikide bir sönüyordu. Misafir dedi ki:

- Kandili düzelteyim, sönmesin.

- Misafirine iş yaptırmak kişinin keremine yakışmaz.

- Öyle ise, hizmetçiyi uyandırayım.

- Hayır, o şimdi uyumuştur.

Deyip kendisi kalktı. Yağdanlığı aldı ve kandile yağ koydu. Misafir dedi ki:

- Ey mü'minlerin emiri, hizmetçiniz dururken kendinizin bunu yapması uygun mudur?

- Ne var bunda? Kandile yağ almaya kalktığım zaman Ömer idim. Dönüp geldiğimde, yine Ömer'im. Allahü teâlânın katında insanların en hayırlısı alçak gönüllü olanıdır.

Misafir ev sahibinin sırlarını saklamalı, onda gördüklerini ve duyduklarını kimseye söylememelidir. Gıybetin en çirkinlerinden biri de, ev sahibini çekiştirmektir.

Bir gün birisi, Hasan-ı Basri'ye gelerek dedi ki:

- Falan kimse, senin hakkında kötü şeyler söylüyor.

- Sen onu nerede gördün?

- Evinde gördüm. Ona misafirdim.

- Ey nâmert! Bu kadar yemeği karnında sakladın da, bir sözü mü saklayamadın? Doğru söylüyorsan, benim onunla dört işim vardır:

1- Dilim ile ondan şikayetçi olmam.

2- Kalbimden ona kin tutmam.

3- Dünyada ve âhirette ona düşman olmam.

4- Ondan bir hak istemem. Onunla Cennete girmek "isterim.

Ey fâsık! Kalk, getirdiğini geri götür. Söz getiren, götürücü de olur. Ben hakkımı helâl ettim. Sen de git, onunla, helallaş!.