Sa'd İbni Ebu Vakkas radıyallahu anh şöyle dedi:

Biz altı kişi Resül-i Ekrem sallallah u aleyhi ve sellem ile birlikte oturuyord uk. Bu hali gören müşrikler Peygamber aleyhisse lam'a:

- Şunları yanından def'et! Bize karşı saygısızlık etmeye kalkmasınlar, dediler.

Orada benden başka Abdullah İbni Mes'ud, Hüzeyl kabilesin den biri, Bilal ve adlarını vermek istemediğim iki kişi daha vardı.

Müşriklerin bu teklifi üzerine Resülullah sallallah u aleyhi ve sellem'in kalbinden (kendisine kırılmayacağımızdan emin olduğu için) bizleri oradan uzaklaştırma düşüncesi geçti. Bunun üzerine Allah Teala şu ayeti indirdi:

"Sabah akşam Rablerini n rızasını dileyerek ona yalvaranl arı huzurunda n kovma!" [En'am süresi (6), 52]. [1]

Açıklamalar

Fakirleri küçümsemek ve kendisini onlardan üstün görmek, görünüşe değer veren basit ve seviyesiz insanların ölçüsüdür. Mekkeli müşrikler, Peygamber Efendimiz'in etrafında toplanan ve ona gönülden iman eden fakir müslümanlara hep bu gözle bakmışlardır. Onlarla aynı mecliste bulunmayı bir gurur meselesi yapmışlardır. Karşılarına aldıkları -bu çoğu kendi köleleri olan- yoksul müslümanları, dinlerind en döndürmek için dövüp sövmüşler, ölümle tehdit etmişler, hatta bir kısmını şehit etmişlerdir. Gönüllerini İslam aşkı ve Resülullah sevgisi dolduran bu bahtiyar insanlar, onların tehdidine pabuç bırakmamışlar, her fırsatta Resül-i Ekrem Efendimiz'in huzuruna gelerek onu derin bir zevk ve heyecanla dinlemişlerdir. Peygamber Efendimiz bütün insanlara İslamiyet'in güzelliğini anlatmak ve müslüman olmadan bahtiyarlığın tadılmayacağını söylemek istiyordu . Bunun için halkın ayağına gidiyor, saatlerce konuşuyordu. Müslüman olmalarını çok istediği bazı hatırlı müşrikler vardı. Onların kendisiyl e görüşmek istemeler i Resülullah Efendimiz'in hoşuna gitti. Onlar gelip de:

- Seninle konuşmamızı ve sonra da dinine girmemizi istiyorsa n, biz yanına geldiğimizde bu değersiz adamları kov, deyince, Resülullah bu teklifi hiç düşünmeden reddetti.

Rivayete göre o zaman müşrikler daha yumuşak bir teklifle geldiler:

- Bari biz yanına gelince, bunlar kalkıp gitsin, dediler.

Bu adamları kazanması halinde dinin daha çok güçleneceğini hesap eden Peygamber aleyhisse lam şöyle düşündü: Etrafımdaki fakir müslümanlar, İslam'a bütün benlikler iyle bağlanmış kimselerd ir. Üstelik benim kendileri ni ne kadar sevdiğimi, bu müşrikleri kazanmayı ne kadar istediğimi iyi bilirler. Müşriklerin bu yumuşak teklifler ini kabul edersem, müslüman kardeşlerim bana gücenmezler.

Yüz bulunca astarını da isteyen müşrikler, teklifler ini Resululla h Efendimiz'in kabul ettiğini görünce:

- Öyleyse bu anlaşmayı yazalım ve her zaman buna uyalım, dediler.

İşte bu olmayacak teklif üzerine ayet-i kerîme nazil oldu. Allah Teala Nebiyy-i Muhterem'ine şöyle hitab ediyordu:

"Sabah akşam Rablerini n nzasını dileyerek ona yalvaranl arı huzurunda n kovma!".[2]

Demek ki Allah Teala o bütün benlikler iyle Rablerine bağlanmış olan fakir, yoksul ve köle kullarının gücendirilmesine izin vermiyord u. Kalblerin deki sarsılmaz iman sebebiyle her biri cihana bedel bu fakir müslümanları gördükçe Resülullah Efendimiz gülümser ve:

- Merhaba, kendileri yüzünden Rabbimin beni azarladığı insanlar, diye gönüllerini alırdı. Allah Resulü onlarla oturmayı sever, onlardan biri kalkıp gitmedikçe yerinden ayrılmazdı.

İnsanlar ne kadar medeniyiz deseler de, asırlar boyu süregelen cins, ırk, renk, soy ve sınıf ayırımı bitmiyor, islam'ın on beş asır önce ortaya koyduğu, insanlar arasında hiçbir ayırım yapmama, görünüşe değil gönle bakma ölçüşü ne kadar insanî, ve ne kadar asîl değil mi?

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. İslamiyet'e ilk gönül verenler, köleler ve fakir kimselerd ir.

2. İyi insanların gönlünü hoş tutmak ve onları asla gücendirmemek gerekir. Zira onları üzen, Allah Teala'yı gücendirmiş olur.

3. İnsanlara malları ve makamları sebebiyle değil, Allah'a yakınlık ölçüsü olan dindarlıkları sebebiyle saygı gösterilmelidir.

4. İslamiyet insanları Allah huzurunda eşit saymıştır. Din öğretiminde, ibadet esnasında ayırıma gitmemiştir.


[1] Müslim, Fezailü's-sahabe 46
[2] En'am süresi (6), 52