Sayfa 4/8 İlkİlk ... 23456 ... SonSon
72 sonuçtan 31 ile 40 arası

Konu: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

  1. #31
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Kabir)


    Mühim Bîr Mesele


    Subki, dedi ki:
    Şehidlerin ve diğer ölülerin ruhları, kabirde cesede döndükleri, sahih hadis ile sabittir. Esas ihtilaf ruhun, bedende devam edip etmediği ve cesedin dünyadaki haline ruhla mı yoksa bilâ ruh mu döndüğüdür.
    Hayat Allah'ın istediği her yerde olur. Çünkü hayat için ruhun gerekliliği adi bir gerekliliktir. Aklî bir gereklilik değildir. .Demek bedenin ruhla dünyadaki haline dönmesi akim caiz gördüğü bir şeydir.

    Eğer bu konuda sahih rivayet varsa tabi olunur ki alimlerden bir cemaat bunu zikretmiştir. Peygamberin Musa (Aleyhima's-salâ-tü ve's-selâm'ın kabrinde namaz kılması da buna delildir.
    Miraç gecesinde peygamberlerde görünen bütün sıfatlar da cisimlerin sıfatlarıdır. Bunun hakiki bir hayat yani dünyadaki gibi bedenli bir hayat olmasından yemek, içmek gibi gördüğümüz ihtiyaçlar ona gerekmez. Bu hayatın başka bir hükmü vardır.
    Ama bilmek ve işitmek gibi duyular ise, hiç şüphesiz, peygamberler ve diğer ölüler için de sabittir. (Subki'nin sözü bitti.)

    Başkası da demiş ki:
    Şehidlerin hayatı, cesedleri çürümediğinden cesedli bir hayat olduğunda ihtilaf edilmiştir.
    Beyhaki, «El-îtikat» kitabında demiştir ki:
    Peygamberlerin ruhları alındıktan sonra, ruhları onlara döner. Onlar şehidler gibi Allah katında diridirler.

    îbn-el-Kayyim'de, «Ruhların ziyaretleşme ve görüşmesi» bahsinde demiş ki:
    «Ruhlar iki kısımdır. Nimet gören ruhlar ve azap gören ruhlar.. Azap görenler, görüşüp ziyaretleşemezler. Nimet görenler ise serbesttirler, görüşürler, ziyaretleşirler. Dünyadaki eski hâtıralarını birbirine zikrederler. Her ruh, aynı meslekte olan arkadaşıyla bulunur. Peygamber Efendimiz (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'ın ruhu ise, Re-fik-i A'la [39] da olur.» . "

    Allah buyuruyor:
    «Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse, onlar, Allah'ın nimetlen-dirdiği peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraber olur. Onlar arkadaş olarak ne iyidirler, [40]
    Bu beraberlik, dünyada, berzahda ve âhirette sabittir. însan bu üç diyarlarda sevdiğiyle beraber olur. (İbn-i Kayyim'in sözü bitti.)

    Şeydele, Kitab el-Burhan fi ulum el-Kur'an'da demiş ki: Eğer denilse, âyet-i kerimede:
    «Allah yolunda katledilenleri ölü saymayınız. Onlar diridirler,» [41]denilmiş. Nasıl ölüler diri olur.
    Derim ki, Allah'ın onları kabirlerinde diriltmesi aklen caizdir. Ruhları cesedlerinin bir bölümünde olur. Bütün cesed onunla lezzet alır. Tıpkı dünyadaki cesed, bir organın lezzetiyle lezzetlendiği gibi.

    Denilmiş ki, ayetten maksat, şehid cesedlerinin kabirde çürümemesi ve eklemlerinin dağılmamasıdır. Çünkü onlar kabirlerinde canlılar gibidirler.

    Ebû Hayyan «Tefsir»inde bu âyet hakkında demiş ki:
    Millet bu hayat hakkında ihtilafa düştüler: Bir kısmı dedi ki: Maksat ruhlarının sağ kalmasıdır. (Kendini diri bilmesidir) Çünkü biz cesedlerinin bozulduğunu görüyoruz.
    Bâzıları da dedi ki Şehid cismen ve ruhen diridir. Bizim bunu anlamamamız, zarar vermez. Biz onları ölü gördüğümüz halde, onların diri olması mümkündür. Nitekim âyet-i kerime'de:
    «Sen dağları sabit zannedersin, halbuki onlar bulut gibi geçiyorlar [42] denilmektedir.

    Hem rüya gören adam lezzet veya elem aldığı halde, hiç yerinden kıpırdamıyor. Ben derim ki, işte bunun için Allah (Celle Celâ-lühü) .-
    «Onlar diridirler, fakat siz anlamazsınız» diye buyuruyor. Mü'minlerin, bu hayatı his ve idrak ile anlamayacaklarını bildiriyor ve bu hayat olmasaydı diğer ölülerden bir farkı kalmazdı... Çünkü bütün ölüler ruhen diridirler. Hem de bütün müminler, ruhların diri olduğunu biliyorlardı ve o zaman «Fakat siz anlamazsınız» mealindeki âyeti kerimeye bir mânâ verilmezdi.

    Allah bâzı velilerinin keşfini açar bu gizli hayatı müşahede ederler.
    Süheyli, Delâilü'n-Nübüvvet'de, bir sahabiden nakletmiş ki,
    O Uhud'da bir yeri kazırken, bir pencere açılmış, bakmış ki, bir adam yatak üzerinde oturmuş. Elinde bir Kur'an var, okuyor. Önünde yeşil bir bahçe var. Sahabe anladı ki o şehiddir. Çünkü yüzünde bir yara izi vardı.

    Hayyan da bunu rivayet etmiştir.
    Râfii'nin salih bir kuldan rivayet ettiği de buna benzer. O demiş ki: Abid bir adama bir kabir kazıdım. Onu lahdine koydum. Ben lahdi düzeltirken yanındaki kabirden bir taş düştü. Baktım yaşlı bir adam kabrinde oturmuş, üzerinde beyaz bir elbise gıcırdıyor. Odaciğında altınla yazılmış bir Kur'an var. Başını kaldırdı, bana baktı. Allah seni bağışlasın Kıyamet koptu mu dedi. Ben hayır dedim. O, öyle ise taşı yerine koy. Allah senden razı olsun, dedi. Ben de taşı yerine koyup kapattım.

    Yine Râfiî demiş ki, güvenilir kabir kazıcı birisinden işittik ki: O bir yeri kazırken yatağında oturmuş, altında nehir akan, elinde Kur'an okuyan bir insana rastlamış, bayılmış. Sonra kabirden çıkartılmış, fakat başına ne geldiğini kimse bilememiş. Ve ancak üçüncü gün uyanmış.
    Yine, Şeyh Necmeddin el-îsbehani, naklettiğine göre, o defneidilen birinin cenazesinde bulunmuş. Telkin edici oturup telkini okumuş, ölü telkini işitmiş, demiş ki, diri diri telkin edilen bir ölüden hayrette kalmıyor musunuz?

    İbn-i Recep de, Ferrad bin Cemil yoluyla rivayet ettiğine göre Ebü'l-Mügîre, Muafa bin Muğîre gibi hiç kimseyi görmedim demiş ve faziletini zikredip dostlarından onun hakkında şöyle bir rivayet nakletmiştir:
    Muafa bin îmran defn edildikten sonra bir borç sahibi, kabrine gelmiş bakmış ki, kelime-i tevhid ona telkin ediliyor. O da lâilahe illallah» diyor. •

    Yine Râfii, Tenbihin Şârihi Şafii imamlarından olan «Muhibb-i Taberi'den rivayet ettiğine göre şöyle demiş :
    Şeyh İsmail el-Hadremi ile Zebid Makberinde idik. Şeyh bana «Yâ Muhibbuddin ölülerin konuştuklarına inanır mısın?» Ben «evet» dedim. O dedi ki, «Şu kabrin sahibi bana 'ben cenneti dolduracaklardanım' diyor.»

    Yine Râfii, Şeyh İsmail'den nakline göre, o Yemen' kabristanlarından birisinde geçmiş şiddetli bir şekilde ağlamış. Hüzün sarmış, sonra sevinip şiddetli bir şekilde gülmüş. Bu durumu ondan sorulmuş. Demiş ki bu kabristan bana açıldı. Azap çektiklerini gördüm. Sonra kurtulmaları için Allah'a yalvardım. Bana denildi ki:
    «Senin şefaatini kabul ettik. Şu kabrin sahibesi ya ustad İsmail! Ben de bunlarla beraber miyim? Ben filan müzisyenim» dedi. Ben «Evet sen de onlarla berabersin» dedim. İşte bunun için güldüm.

    Şeyh Abdulgaffar «Tevhid» kitabında yazdığına göre, Kadı Burhaneddin bin Sahib Şerefuddin el-Gairi ona demiş ki:
    Şeyh Eminüddin ile Kahire'ye girmeden önce bizimle beraber idi, yolda öldü. Biz şehrin kapısına vardığımızda; onlar ölüyü şehre sokmadılar. Şeyh Eminüddin parmağını ve elini kaldırınca bize yol verdiler; biz de girdik.

    Yine Şeyh Abdulgaffar nakline göre, bir Derviş, adamın birinden rivayet etmiş ki;
    O adam Karafat'da, Türbede bir gençle fuhuş yapmak istemiş, genç şöyle karşılık vermiş:
    «Vallahi ben burda Allah'a asla isyan etmem. Bir sefer bu işi burada yaptım, kabir açıldı ve ölü: Allahdan utanmıyor musunuz»

    Yine Rafii'nin rivayetine göre, Zeyneddin el-Busi fakih Abdurrahman en-Neviri' hakkmda demiş ki: .
    O Mansûra'da iken müslümanlarla beraber esir düştüğünde Kur'an'dan şu ayeti okuyordu:
    «Allah yolunda katledilenleri ölü saymayınız. Onlar Allah katında diridirler, rızıklanirlar.» Nihayet fakih Abdurrahman öldürüldü. Haçlı ordularından biri geldi. Elinde bir hırba vardı, iki eliyle ona vurdu ve «Ey müslümanların papazı, sen diyorsun ki: 'Rabbimiz diyor: Onlar diridirler, riziklanırlar; göster bakalım» dedi. Birden fakih Abdurrahman başını kaldırdı ve iki sefer «Kabe'nin Rabbine and olsun diridirler» dedi.
    Bunun üzerine Haçlı atından indi, onun yüzünü öptü ve memleketine götürmek için yardımcısına emretti.

    Kuşeyri'nin «Rîsalesinde, senediyle Şeyh Ebû Said el-Harraz'-dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
    Ben Mekke'de idim. Beni Şeybe kapısmda bir ölü gördüm. Ona baktığımda yüzüme güldü. Ve bana «Yâ Ebû Saîd, bilmez miydin, Allah'ın dostları ölseler de diridirler. Onlar ölmezler, ancak bu diyardan başka bir diyara göç ederler.

    Yine Kuşeyri'nin «Risale»sinde, Şeyh Ebû Ali er-Ruzbâri'den rivayet edildiğine göre;
    O bir fakiri kabrine koymuş. Kefeninin başını açtığında başını
    toprağa bırakmış ki, Allah fakirliğine rahmet etsin.
    - Ebû Ali dedi ki; O fakir gözlerini açtı ve «Yâ Ebâ Ali, nazımı çekenin önünde beni sefil gösterme» dedi.
    Ben «Efendim, ölümden sonra, hayat mı olur» dedim. Bana dedi ki:
    «Hayır ben diriyim, Allah'ın bütün dostları diridirler, yarın makamımla sana yardım edeceğim.»

    Yine Kuşeyri'nin «Risalesi»nde bir kefendizden rivayet ettiğine göre;
    Bir hanım vefat etti, millet namazını kıldı. O kefendiz de kabrin yerini öğrenmek için namazını kıldı. Akşam karanlık her tarafı kuşatınca gitti, kabri açtı. Kadın. «Sübhânellah, mağfur bir adam, mağfure bir kadının kefenini açıyor dedi.
    Kefendiz dedi ki:
    «Zannet ki sen mağfuresin. Ben neden mağfur olayım. Hanım:
    «Allah beni ve benim üzerime namaz kılan herkesi mağfiret etti. Sen de namazımı kılmıştın. Bunun üzerine kefendiz kabri kapatır, sonra tevbe eder ve tevbesi üzerine kalır.»

    Yine Kuşeyri'nin «Risale»sinde, senediyle, İbrahim bin benden rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
    «Güzel huylu bir genç bana arkadaşlık etti. Öldü, kalbimi çok meşgul etti ve yıkamasını üstlendim. Dehşetimden önce sol tarafına başladım. Sol elini benden aldı. Sonra sağ elini verdi. Ben Ey oğulcuğum, sen doğrusun. Ben yanlış yaptım» dedim.

    Yine Kuşeyri'nin «Risale» sinde, senediyle, İbrahim Seyhan'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
    Ben bir müridi yıkadım. Benim büyük baş parmağımı tuttu. Ben «Ey oğulcuğum, elimi bırak. Biliyorum sen ölü değilsin. Yalnız bir diyardan öbür diyara naklolmuşsun» dedim; elimi bıraktı.

    Yine o «Risalemde, İbrahim bin Seyhan'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
    Mekke'de bir mürid bana geldi, «Yâ üstad, yarın öğleyin ben öleceğim. Bu dinarı al, yarısıyla kabrimi kaz, diğer yansıyla da kefenimi al. «Ertesi gün öğlen vakti girdiğinde adam geldi, Kâbeyi tavaf etti sonra uzaklaşıp öldü. Ben onu kabrine koyduğum zaman gözlerini açtı. Ben «Öldükten sonra da mı hayat olur?» dedim. O «Ben Allah'ı sevenlerdenim. Allah'ı seven herkes diridir» dedi.

    Kuşeyri dedi ki; Üstad Ebû Ali ed-Dekkak'dan işittim ki, diyor:
    Ebû Amr el-Bîkendi, bir gün yolda giderken bir topluluk görmüş? bozulduğundan dolayı bir genci aralarından çıkarmak İstiyorlarmış. Anası da ağlayıp arabuluculuk etmek istiyormuş.
    Ebû Ali «bu sefer benim hatırım için bağışlayın» demiş. Bir kaç gün sonra anasını görmüş, oğlunun ne durumda olduğunu sormuş. Anası demiş ki:
    «Oğlum öldü ve ölümüyle sevinmesinler diye, komşulara söylememeyi tavsiye etti ve bana «Allah katında benim için arabuluculuk yap (yalvar) dedi. Ben yalvardım, sonra kabrinin başına gittim.
    Baktım bir ses diyor:
    Dön anneciğim. Ben artık kerim olan Rabbime kavuştum.»


    Yine Rafii'den:
    Büyük âlim, meşhur veli, Ahmed bin Musa bin Acil kabrinde Nur sûresini okuduğunu bazı mattaki alim talebeleri rivayet etmişlerdir ve bu olay şöhret bulmuştur.
    İbn-i Ebî Dünya, «Kabirler» kitabında, zayıf bir senedle Dmer bin el-Hattap (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre:
    O Baki mezarından geçmiş; «Ey Kabirdekiler, selam size... Bizde olan haberler, hanımlarınız evlendi, evlerinizde başkaları oturuyor, mallarınız dağıtıldı» demiş. Birden gaipten bir ses:
    «Yâ Ömer bin Hattap! Bizdeki haberler de, yaptıklarımızın karşılığını bulduk, verdiğimizi kazandık, bıraktıklarımızı kaybettik» demiştir.

    Hakim «Nisabur Tarihin»de, Beyhaki, ibn-i Asakîr, Dimaşk Ta-rihi'nde, zayıf bir senedle, Said bin el-Museyyib (Radıyallahû anh)'-dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    Ali bin Ebû Talip (Radıyallahû anh) ile Medine kabristanına girdik. Ali, «Esselâmu Aleykum ve Rahmetüllâhi siz mi bize haber vereceksiniz, yoksa biz mi size haber verelim» dedi.
    Birden kabirden bir ses: «Ve aleykum es-selam ve rahmetullah! Yâ Emir'el-Müminin, bizden sonra olanları bize anlat» dedi.
    Hz. Ali (Radıyallahû anh) :
    «Hanımlarınız evlendi, mallarınız dağıtıldı, çocuklarınız yetimler içinde duruyor. Diktiğiniz binalarda şimdi düşmanlarınız oturuyor, îşte haberlerimiz bunlardır. Sizde ne var?» dedi.
    Ölülerden biri ona cevap verdi:
    «Kefenler yırtıldı. Saçlar dağıldı. Deriler soyuldu. Gözümüz ve burnumuz, kan ve irin akıttı. Yaptıklarımızın karşılığını bulduk. Bıraktığımızı kaybettik ve biz amellere bağlıyız.»
    .
    İbn-i Ebi Dünya, «Kabirler» kitabında, Yûnus bin Ebû Fürat'tan rivayet ettiğine göre:
    Bir adam kabir kazmış, güneşten korunmak için içine oturunca soğuk bir hava sırtına vurmuş. Yüzünü çevirmiş, bakmış hava küçük bir delikten geliyor. Parmaklariyle gediği genişletip bakmış ki, göz alacak kadar geniş bir yerde, saçları taranmış ve boyanmış yaşlı bir adam duruyor.

    İbn-i Cerir Tenzib'ül-Asâr'da, ibn-i Ebî Dünya «Öldükten sonra yaşayanlar» kitabında, Beyhaki Delâil'de, Attaf bin Halit'den rivayet ettiklerine göre hâlâsı ona şöyle anlatmıştır;
    «Bir gün şehid erin kabirlerine gittim. Daha önce de devamlı olarak uğruyordum. Hamza (Radıyallahû anh)'in kabrine vardım. Yanında namaz kıldım. Vadide ses seda yoktu. Namazı bitirdiğimde «Esselâmu Aleykum» dedim. Yer altından bana selâmın iade edildiğini işittim. Allah'ın beni yarattığını bildiğim ve gece gündüzü tanıdığım gibi o sesin yer altından geldiğini bildim. Bundan dolayı tüylerim diken diken oldu...

    Hakim sahih bir rivayetle ve Beyhâki «Delâil»de yine Attaf bin Halid el-Mahzumi'den tahric ettiklerine göre, Abdullah bin Abdullah bin Ebû Bekir, Abdullah (Radıyallahû anh)'dan şöyle rivayet etmiştir:
    «Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Uhud'daki şehidlerin kabirlerini ziyaret etti ve şöyle buyurdu:
    Yâ Rabbi kulun ve peygamberin, bunların şehid olduğuna, kim bunlara selâm verirse, kıyamete kadar selâmı iade ettiklerine şâhidlik ediyor.»

    Attâf dedi: Halam, bana rivayet etti ki:
    Ben şehidlerin kabirlerini ziyaret ettim. Yanımda yalnız iki oğul vardı, bineğimi tutuyorlardı. Ben şehidlere selâm verdim. Selâmımın iade edildiğini işittim. Vallahi biz birbirimizi tanıdığımız gibi sizi
    tanıyoruz, dediler. Tüylerim diken diken oldu. «Oğlum bineğimi yaklaştır» dedim ve hemen bindim.

    Beyhaki, Vâkidi'den rivayet ettiğine göre;
    Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) her sene Uhud'daki şehidleri ziyaret ederdi. Dağdaki yola ulaştığı zaman, «Sabrettiğinizden dolayı selâm içinde kaimiz, ne güzel makamdasınız» [43]diye buyurdu.
    Sonra, Ebû Bekir es-Sıddık (Radıyallahû anh)'da her sene onları böyle ziyaret ederdi. Sonra Ömer (Radıyallahû anh), sonra Osman (Radıyallahû anh) onun gibi ziyaret ederlerdi. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'ın kızı Fâtıma (Radıyallahû anhâ) 'da Uhud'a gelip duâ ederdi.

    Sa'd bin Ebi Vakkâs onlara selâm verir ve arkadaşlarına dönüp:
    «Selâmımınızı size iade eden bir topluluğa selâm vermez misiniz?» derdi.
    Fâtıma el-Huzai'ye (Radıyallahû anhâ) şöyle derdi:
    Ben güneş batarken kendimi şehidlerin kabrinin yanında gördüğümü hatırlıyorum. Beraberimde kız kardeşim vardı. Ben ona gel Hamzanın kabrine selam verelim, dedim. Kardeşim geldi. Kabrinin başında durduk. «Yâ Resûlullahın amcası selâmün aleyküm» diye selâm verdik. Kabirden bir ses: «Ve aleyküm es-Selâm ve rahmetüllah»ı işittik. Uhudda da kimse yoktu.

    Beyhaki... Hâşim bin Muhammed el-Amri'den şöyle dediğini rivâyet etmiştir.
    Medine'de, Cuma günü akşamleyin babam beni şehidlerin kabrini ziyaret etmeye götürdü. Ben arkasında yürüyordum. Kabirlere vardığımızda babam yüksek bir sesle:
    -Sabrettiğinizden dolayı selam içinde olun. O gidilecek ne güzel makamdır,» dedi.[44] «Yâ Ebû Abdullah ve aleykesselam» diye cevap verildi. Babam bana döndü «Sen mi cevap verdin oğlum» dedi! Ben «hayır» dedim. Beni sağına aldı, selamı söylediği her seferinde, selam iade ediliyordu. Üç sefer böyle yaptı. Sonra, secdeye kapandı.

    îbn-i Ebu Dünya, Abdülvahid bin Zeyyad'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Biz bir savaşta idik. Dağıldığımızda bir arkadaşımızı kaybettik. Oradaki bir ormanlık içinde öldürülmüş olarak bulduk. Etrafında başı üstünde def çalan kızlar vardı. Bizi gördüklerinde dağıldılar. Daha nereye gittiklerini göremedik.

    İbn-i Sa'd, Saîd bin Müseyyip'den rivayet ettiğine göre, «Savaş günlerinde mîllet savaşırken o camiye sığınıyormuş. Namaz vakti girdiğinde, kabirden yani peygamber efendimizin kabrinden ezan sesi geldiğini işitirmiş.

    Zübeyir bin Bekkâr, Ahbarü'l-Medine'de yazdığına göre, Muhammed bin Abdülaziz bin Muhammed Bekir bin Muhammedden şöyle demiştir:
    «Savaş günleri üç gün Resûl-i Ekremin mescidinde ezan terkedildi. Millet savaşa gitti. Said bin Müseyyib mescidde oturdu. O dedi ki :
    Ben sıkıldım. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) kabrine yanaştım. Öğle vakti girdiğinde kabirden ezan sesini işittim. İki rekat namaz kıldım. Sonra kamet sesini işittim. Öğleyi kıldım. Üç gün boyunca böyle her vakit, ezan ve kamet sesini işittim. Üçüncü gün
    millet döndü, müezzinler ezan okumaya başladı. Ben bir daha kabirden ezan sesini aradım. Bir şey işitmedim.»

    Ebû Nuaym «Delail-ün Nübüvve»de başka bir yönden. Said bin Müseyyib'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    «Hatırlıyorum: Savaş gecelerinde. Mescidi Nebevi'de benden başka kimse yoktu. Namaz vakti girdiğinde kabirden ezan sesini işitirdim. Ben durup namaz kılardım. Şamlılar ise gurup gurup mescide girip «şu yaşlı deliye bak» derlerdi.»

    Lâlkai «Sünnet»de, Yahya bin Muin'den rivayet ettiğine göre, bir kabir kazıcısı ona şöyle demiştir:
    Bu kabirlerde gördüğüm en acaip şey: Bir kabirden, hastanın inlemesi gibi bir inleme işittim. Bir kabirden de, müezzin ezan okurken müezzine cevap verdiğini işittim.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #32
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Kabir)


    Kabir Ziyareti, Ölülerin Ziyaretçileri Tanıması Ve Onları Görmesi


    İbn-i Ebi Dünya «Kabirler» kitabında Âişe (Radıyallahû anhâ)'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    Kişi, kardeşinin kabrini ziyaret ettiği ve yanında oturduğunda, onunla ünsiyet eder ve yanından kalkıncaya kadar söylediklerini! aynını ona iade eder.

    Yine ibn-i Ebî Dünya, Beyhaki «Şuâb»de, Ebû Hüreyre (Radiyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    Kişi, tanıdığı bir kabrin yanından geçtiğinde, ona selâm verirse, o da ona selam verir. Ve onu tanır. Eğer tanımadığı bir kabrin yanından geçip selâm verirse, ölü selamını iade eder, fakat onu tanımaz.

    îbn-i Abdilberr, el-İstizkar ve Temhid'de, îbn-i Abbâs (Radıyallahû anh'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    Kişi, dünyada tanıdığı, mümin kardeşinin kabrinin yanından geçtiğinde ona selâm verirse, o da onu tanır ve selâmını iade ederim.

    Ukayli, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'den, rivayet ettiğine göre, Ebu Rezin (Radıyallahû anh) :
    — Yâ Resûlallah, benim yolum, kabristandan geçiyor. Geçtiğimde onlara diyeceğim bir söz var mı? dedi. Resûlallah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) de Ebû Rezin'e: «Şunu söyle» dedi.
    «Ey mü'min ve müslim olan kabristanlılar! Siz Öncülerimizsîniz biz de peşinizden geleceğiz ve inşaallah size kavuşacağız.
    Ebû Rezin, -Yâ Resûlallah onlar işitir mi?» dedi. Buyurdu ki: -
    «Evet, işitirler, fakat cevap veremezler.»
    Buyurdu ki: Yâ Ebâ Rezin! «Onlar yani ölüler sayısınca meleklerin sana selâm vermeleriyle kanaat etmez misin?»
    Nût:
    «Selâm vermeye güçleri yetmez» sözünden maksat insan ve cinnin işiteceği bir cevap demektir. Yoksa onlar, işitmediğimiz bir da selamımızı iade ederler.

    îmam Ahmed, Hakim, Âişe (Radıyallahû anhâ'dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    Ben eve (Resûlullah'ın defnedildiği eve) girdiğimde örtümü açardım. Burada olan kocam ve babamdır, derdim. Ömer onların yanında defnedildiğinde, artık Ömer'den utancımdan dolayı yanlarına açılarak asla girmedim.

    Taberâni, Evsat'da İbn-i Ömer, (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet ettiğine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Uhud'dan döndüğünde Mus'ab bin Umeyr'in yanından geçti. Onun ve diğer Uhud şehid-lerinin yanında durdu. «Ben sizin Allah katında diri olduğunuza şehâdet ediyorum» dedikten sonra «Onları ziyaret edin ve selâm verin. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ediyorum ki, siz onlara selâm verdikçe kıyamete kadar selamınızı iade ederler» diye buyurdu.

    Hâkim sahih gördüğü bir rivayetle ve Beyhaki, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)'dan yaptıkları nakle göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Uhud'dan dönerken, Mus'ab bin Umeyr'i buldu, onun ve diğer şehid düşen sahabilerin yanında durdu ve «ben sizin Allah katında diri olduğunuza şahidlik ediyorum,» diye buyurduktan sonra, bunları ziyaret edin, onlara selâm verin. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ediyorum ki, siz onlara selâm verdikçe onlar kıyamete kadar selâmınızı size iade ederler» diye emretti.

    Erbain et-Taiyyede, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir :
    «Ölünün en fazla sevdiği hâl, dünyada sevdiği kişinin onu ziyaret etmesidir»

    îbn-i Ebî Dünya, Beyhaki —«Şuab»da— Muhammed bin Vâsi'den rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    Bana ulaştı ki ölüler; perşembe, cuma ve cumartesi günlerinde gelen ziyaretçilerinin ziyaretinin farkına varırlar.

    Yine ibn-i Ebi Dünya, Dahhak'dan, rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    «Kim Cumartesi günü güneş doğmadan Önce bir kabri ziyaret ederse, ölü onun ziyaretinin farkına varır.»
    Ona, «bu nasıl olur,» demişler. O:
    «Cuma gününün tesirinden dolayıdır» demiş. [38]
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #33
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Kabir)


    Bir Bâb


    îbn-i Mace, Ebu Hüreyre (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiği ne göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Alehi ve Sellem) şöyle buyurmuştur
    Şehid, Cennetteki iki hanımı tarafından karşılanmadan, yer onu kurutmaz. Sanki bir alandaki iki kuş gibi kanatlarım ona gölgelik yaparlar. Her birinin elinde dünya ve içindekilerden daha hayırlı bir elbise var.

    Taberani, Bezzâr, Beyhaki Diriliş konusunda Yezid bin Şecere (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Şehid kanından akan ilk damla, hayatında yaptığı her kötülüğe karşı keffâret olur. Cennet huri'lerinden iki hanımı yanına iner. Yüzünden toz toprağı silerler. Sonra, Cennet bitkisinden olan, insan dokuması olmayan yüz kaftan giydirilir. Hepsi iki parmak arasını doldurmaz.

    Hâkim, sahih bir rivayetle Enes (Radıyallahû anh'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Siyah bir adam peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'in yanına geldi. Eğer öldürülünceye kadar savaşsam öldüğümde ben nerde olurum? dedi. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Cennette olursun, buyurdu.
    Adam, şehid düşünceye kadar savaştı.
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) yanına geldi. Allah yüzünü ak çıkarttı. Kokusunu da hoş kılmış. Buna veya başka birisi için dedi ki: Ben hurü'den olan hanımını gördüm; yünden olan cübbesini açtı, onunla cübbesi arasına girdi.

    Beyhakî, hasen bir sened ile ibn-i Ömer (Radıyallahû anhüma) dan rivayet ettiğine göre:
    Bedevi bir adam Resulullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ile beraber savaşırken şehid düştü. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) yanı başında durdu. Sevinçliydi, tebessüm ediyordu. Sonra yüzünü ondan çevirdi.
    Bu durum, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'den soruldu. Buyurdu ki: Ama sevincim ise, ruhuna olan, Allah'ın ikramı içindi. Yüz çevirmem ise, şimdi hurilerînden olan hanımı yanıbaşında olduğundandır.

    Beyhaki, —«Şuâb-i îman»da— Kasım bin Osman bin Cedi'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Kabe etrafında tavaf eden bir adam gördüm. Yanaştım. Baktım; «Yâ Rabbi! Sen muhtaçların ihtiyacını giderdin. Benim ki ise giderilmedi» demekten başka bir şey ilâve etmiyor. Ben neden bundan başka bir şey demiyorsun, dedim. Adam, sana anlatayım» dedi.
    Biz yedi kişi idik. Herbirimiz ayrı bir memleketten idik. Düşman arazisine saldırdık, hepimizi esir aldılar. Bizi ayırdılar ki, başımız vurulsun. Ben göğe baktım, yedi kapı açılmış, kapılarda hur'il-inden yedi cariye var. Her kapıda bir câriye vardı. Bizden birisi öne götürülüp başı vuruldu. Baktım-cariyelerden biri, elinde mendil, yere indi. Böylelikle, altı kişinin boynu vuruldu. Ben, bir kapı ve bîr câriye kaldık. Benimde boynum vurulmak için öne sürüldüğünde, beni bağışlamak istediler. Ve düşmanlar beni bağışladı. İşittim, câriye «Ya mahrum, ne yapmıştın ki, sen kaldın» dedi ve kapıyı kapattı. [36]
    İşte kardeşim! Ben kaybettiğim bu duruma hasret çekiyorum.

    Kasım bin Osman dedi ki
    «Bu adamın onlardan üstün olduğuna kaniim. Çünkü onların görmediğini görmüş ve şevk ile amel etmek için bırakılmış.» [37]
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  4. #34
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Kabir)


    Ebu'l-Hasen bin el-Berrâ «Havza»' kitabında, Abdullah bin Muhanımed bin Mansur'dan İbrahim el-Haffar'ın [30] ona şöyle dediğini nakletmiştir :
    «Bir kabir kazdım, bir taş göründü, taş kabrin önünden açıldı

    İbn-i Receb'in nakline göre muhaddis Ebü'l-Haccac Yûsuf bin Muhamirted es-Seriri'nin üstadı Ebu'l-Hasan Ali bin Hüseyin Es-Samîri ki, salih ve muttaki bir adamdı; Talebelerine rivayet ederken, Samura kabristanından bir yer gösterip :
    «Bu yerden, devamlı olarak Tebâreke suresinin okunduğunu işitiyoruz,» dedi.

    Hafız, Ebû Bekir El-Hatip senediyle İsa bin Muhammed el-Tumâri'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:
    «Ebû Bekir bin Mücahid el-Makri'yi rüyada gördüm, sanki Kur'an okuyordu. Ben, ona sen ölüsün nasıl okuyorsun dedim. O:
    Ben her namazda ve Kur'an'ı her hatmettiğimde dua ederdim ki Allah, beni kabrinde Kur'an okuyanlardan eylesin. İşte bu kabrimde Kur'an okuyorum.»

    Hallâl es-Sünne» kitabında İbrahim bin Hakem bin Ebban tarikiyle rivayeti zaiftir o da babasından, o da îkrime'den, ibn-i Abbâs (Radıyallahû ânh) 'in şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
    «Kabirde, mümine bir Kur'an verilir. O da okur.»
    İbn-i el-Berra «Ravzada Hafs bin Ömer el-Adeni'den ki onunda rivayeti zaiftir o da El-Hakem bin Ebban'dan bu hadisi rivayet etmişlerdir.
    Hafız, Ebu'l-Ala El-Hemedani ölümünden sonra rüyada duvarları kitaplardan olan bir şehirde görünmüş. «Nedir bu» diye sorulduğunda O demiş ki
    «Allah'dan istedim ki, hayatımda ilimle meşgul olduğum gibi ölümümde de beni ilimle meşgul etsin. İşte kabrimde de ilimle meşgulüm.

    İbn-i Mende, Ebû Ahmed, Hakim. «el-Künnâ» (künyeler) kitabında zaif bir sened ile, Talha bin Ubeydullah'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir :
    «Ormandan malımı getiriyordum. Gece oldu. Abdullah bin Arar bin Hızam'ın kabrinin yanmda barındım. Kabirden eşini işitmediğim bir Kur'an sesini işittim. Resûlullaha (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'e geldim, durumu onâ anlattım. Buyurdu ki,
    «O Abdullah'dır, biliyorsun, Allah ruhlarını alıp Cennette, Zeberced ve yakut kandillerinin içine bırakır. Sonra Cennetin ortasına asar; gece olduğu zaman ruhları onlara döner. Fecir oluncaya kadar öylece Kur'an okurlar. Fecirde Cennetteki yerlerine geçerler.

    Nesâi, Hâkim Beyhaki, -Şuâb-i iman»da Âişe (Radıyallahû anhâ)'dan rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Uyudum kendimi Cennette gördüm.
    Neseî'nin rivayetinde Cennete girdim. Kur'an okuyan birisinin sesini işittim. Kimdir bu dedim. Harise bin Numandır, dediler.
    Sonra Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) üç sefer «İşte, hayırlı insan böyledir,» diye buyurdu. Harise anasına çok iyi davranan bir insandı...

    Beyhâki, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)'dan, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
    Ben kendimi Cennette gördüm. Orda, bir adamın Kur'an okuduğunu işittim, kimdir, bu dedim. Harise bin Numandır, dediler. İşte hayırlı insan böyledir, böyledir, böyledir.

    îbn-i Ebi Dünya, Yezid er-Rekkaş'dan naklettiğine göre: şöyle demiştir;
    Bana ulaştı ki, mümin öldüğü zaman, Kuran'dan öğrenmediği parça kalmışsa; Cenab-ı Hak, ona Kur'an Öğretecek melekleri gönderir. Bu durumu kıyamete kadar devam eder.
    Hasan'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
    Bana ulaştı ki, mümin Kur'anı hıfzetmeden ölürse, Allah onun Hafaza (koruyucu) meleklerine emreder ki, kıyamette ailesiyle beraber dirileceği güne kadar ona kabrinde Kuran öğretin.

    İbn-i Ebi Dünya, İbn-i Mende, Atiyye el-Avfi'den rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    Bana ulaştı ki, kul Allah'ın kitabını öğrenmeden Allah ile karşılaştığı (öldüğü) vakit, kabirde Allah ona Kur'am öğretir ki, karşılığında ona sevap ihsan etsin.

    Deylemi'nin Firdevs'inde, Ebû Said el-Hudri (Radıyallahû anh)'nın hadisinde benzeri merfûan rivayet edilmiştir. Fakat Deylemi'nin oğlu senedini zikretmemiştir.
    Sonra Ebul-Hüseyin bin Büşran'm «Fevâid»inin birinci cüz'ün-de bunu senedli olarak gördüm:

    Ebul-Hüseyin, Atiyye el-Avfî tarikiyle Ebû Saîd-i Hudrî (Radı-yallaû anh)'dan Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
    «Kim, Kur'ani ezberlemeden ölürse, bir melek kabirde ona Kur'an öğretir; Kur'an'ı ezberlemiş olarak dirilir.

    Bunu Ebu'l-Kasım el-Ezheri, Fezâilü'l Kur'an. kitabında ve Selefi Müntehamat'ında rivayet etmişlerdir.
    tbn-i Mende, îkrime'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: «Mümine bir mushaf verilir. Ondan okur.»

    îbn-i Mende, Âsim es-Sakafi'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:
    «Belh' te bir kabir kazıdık. Baktım kabirde yaşlı bir adam, kıbleye yönelmiş üstünde yeşil bir örtü atılmış, etrafı yeşil ile sarılı, odasında bir mushaf vardı. Adam onu okuyordu.

    îbn-i Mende, Ebû Nadir en-Nisabûri el-Haffar'dan Salih muttaki bir insandı rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    «Bir kabir kazdım. Kabirde başka bir kabir çıktı, baktım, güzel yüzlü, güzel elbiseli, güzel kokulu, bir genç dört köşe oturmuş. Odasında güzellikte benzerini görmediğim bir hatla yeşil mürekkeble yazılmış bir kitap var. O da Kur'an okuyor. Genç bana baktı, kıyamet koptu mu dedi, ben hayır dedim. O, öyle ise taşları yerine koy dedi, ben de taşları yerine yerleştirdim. ;

    Ben diyorum ki, bu ibn-i Neccâr'm, rivayet ettiği nakildir O demiş ki: İsmini bilmediğim tsbehanh bir talebenin el yazısıyle yazılı bir kitapta okudum ki;
    Raşitbillahın kölesi Hatla bin Abdullah, Mus'ab bin Abdullah el-Haffar'dan, kabir kazarken bir şey gördün mü? diye sormuş.
    O hayır! Fakat, babamdan işittim ki diyordu: Bir kabir kazdım; lahde ulaştığım zaman bir taş çıkardım, baktım altında bir adam, elinde bir Kur'an okuyor. Bana «kıyamet koptu mu?» dedi. Ben «hayır» dedim. Sonra üstünü örttüm.

    Ebû Nuaym, Mücahidden rivayet ettiğine göre: «Amel-i salih işleyenler kendi nefisleri için yer yaparlar»[31] mealindeki âyeti kerimeden maksat kabirde yer yaparlar, demiş.

    İbn-i Ebi Dünya -el-Kubûr- kitabında Bişr bir Hars'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    «Allah'a itaat eden için en iyi menzil kabirdir.»

    Hars bin Ebû Üsame, Müsned'inde Ukayli ve el-İbbane'de Câbir (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Ölülerinizin kefenini güzelleştiriniz, çünkü onlar kabirde birbirleriyle ziyaretleşirler, birbirlerine karşı iftihar ederler.
    Sahih-i Müslim'de Cabir'in hadisi şöyledir:
    «Biriniz kardeşinin işine bakacak olursa, kefenini güzelleştirsin.»
    Âlimler demişler ki, kefen güzelliğinden maksat beyazlığı, temizliği, genişlik ve kalınlığıdır. Yoksa pahalı kumaştan olması demek değildir. Çünkü kefende aşırı gitmekten nehy vardır.

    İbn-i Adiy, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anhl'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Ölülerinizin kefenlerini güzelleştiriniz. Çünkü onlar kabirlerinde birbiriyle ziyaretleşirler.»

    Ukayli ve Hatip «Tarih»inde Enes (Radıyallahû anhî'dan rivayet ettiklerine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: Biriniz kardeşinin tekfin işine bakacak olursa, kefenini güzelleş-tirsin.

    Tirmizi, İbn-i Mâce, Muhammed bin Yahya el-Hezeli, —Sahihin'-de— ibn-i Ebi Dünya, Beyhaki, —«Şuâb-ı İman» da Ebû Katade
    (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiklerine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: !
    Biriniz, kardeşinin işine bakacak olursa kefenini güzelleştirsin. Çünkü, onlar kabirlerinde birbirini ziyaret ederler

    Beyhaki, senedini zikrettikten sonra demiş ki; Bu hadis, Elşû Bekir es-Sıddık (Radıyallahû anh)'ın «kefenlerini kurutmak içindir» sözüne muhalif değildir.
    Çünkü, bu dış âlemde gördüğümüzdür. Allah'ın ilminde durumu Allah'ın dilediği gibi olur. Nasıl ki şehidler, Allah'ın katında diridirler, rızıklanırlar. Halbuki, gördüğün gibi kan içindedirler. Sonra vücûtları dağılır. Bizim bu gözümüzde böyledir. Gayb âleminde ise Allah'ın bildirdiği olur. Eğer Allah'ın bildirdiğini göz önünde görseydik, gayba iman meselesi kalkardı.

    İbn-i Ebi Dünya, «Rüyalar». kitabında, Râşit bin Sa'd'dan rivayet ettiğine göre;
    Hanımı vefat eden bir adam rüyasında başka hanımları görürken hanımım göremedim. Onlardan hanımını sormuş. Demişler ki; «Siz onun kefenini kısa yaptınız, bizimle beraber çıkmaktan utanıyor.» Adam gelip Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'a haber verdi. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki;
    «Git bak, güvenilir çare var mı?» Adam, Ensardan Sekerata giren birisinin yanına gitti. Ona durumu anlattı. Ensari dedi ki:
    «Ölülere bir şey ulaştırmak isteyen varsa ben ulaştırırım».
    Sonra Ensari, öldü. Adam, zeferan ile boyanmış iki elbise gel di. Ensarinin kefeninin içine koydu. Geceleyin adam o kadınlarla beraber hanımım o iki elbise içinde gördü.
    Bu mürsel bir hadistir. Resûlullah'a isnadında sakınca yoktur.
    Raşit bin Sa'd ise; güvenilir ve çok mürsel hadis nakleden birisidir.

    İbn-i Cevzi, «Uyun el-Hikâyat» kitabında senediyle Muhammed bin Yusuf el-Firyabi'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Kayseriye'de bir hanım vefat etti. Bir kızı onu rüyada gördü. Hanım kızına, ey kızcağızım! Beni dar bir kefenle tekfin ettiniz. Ben arkadaşlarım arasında onlardan utanıyorum. Filan kadın, falan gün bize gelecektir. Filan yerde benim dört dinarım vardır. Onlarla bana bir kefen al ve o hanımla bana gönder.»
    Kız dedi ki: «Ben o yerde anamın dinarlarının olduğunu bilmiyordum. Ve ondan söz ettiği kadında da bir hastalık yoktu. Bu rüyayı gördüğümden sonra hastalandı.»

    Firyâbi, dedi ki: bana gelip durumu anlattılar. 'Yâ Ebû Abdullah sen ne diyorsun dediler. Ben «ölülerin kefenleri içinde birbirini ziyaret ettikleri ile ilgili hadisi zikrettim. Ve ona bir kefen alın» dedim.
    Kız bahsedilen o hanıma gitti, «şayet ölürsen seninle anama bir kefen göndereceğim, ona ulaştırırsın» dedi. Hanım aynı gün öldü. Alınan o kefen onun kefeninin içine konuldu.
    Kız bîr daha anasını rüyada gördü. Kızına dedi ki:
    «Kızım filan kadın bize geldi, kefen bize ulaştı. Çok güzeldir. Cenab-ı Hak karşılığında seni mükafatlandırsın.»

    Selefi, el-Meşihat el-Bâğdadiye'de Muhammed bin Sirin'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Eskiler, kefenin katlanmalı ve düğmeli olmasını mustahap sayıyorlardı.
    (Ravi dedi ki) Çünkü, ölüler kabirlerinde birbirini ziyaret ederler.

    İbn-i Ebi Şeybe, Umeyr bin el-Esved es-Sükûni'den rivayet ettiğine göre;
    Muâz bin Cebel hanımı için tavsiyede bulundu ve sefere çıktı. Peşinde hanımı öldü. Eski iki elbisesi içinde tekfin edildi. Sonra geldi. Onun geri dönmesinden bir az önce kabri bitirmiştik. Sordu
    «Kaç kefenle kefenlediniz,» «Eski iki elbisesi içinde defnedildi» dedik.
    Bunun üzerine, kabri açtı ve yeni elbiseler içinde tekfin etti, dedi ki: «Ölülerinizin kefenlerini güzelleştirmiş, çünkü ölüler kefenleri içinde haşrolunurlar.»

    İbn-i Ebi Dünya, Şa'bi'den rivayet ettiğine göre;
    «Ölü lahdine bırakıldığı! ailesi ve çocukları onun yanına geldikleri zaman onlardan geride bıraktıklarını ve ne yaptıklarını sorar.
    Mücahit'den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Adam kabrinde çocuklarının sâlih olmasiyle müjdelenir.

    Sa'di, «Arkada kalıp onlara k a vuşmay anlarla müjdelenirler [32] mealindeki ayeti kerime hakkında demiş ki
    Şehide bir kitap verilir. İçinde yanına gelecek kardeşlerinin ismi yazılıdır. Kişi seferden gelen akrabasiyle dünyada sevindiği gibi şehid onlarla sevinir.

    Ibn-i Ebû Dünya, Beyhaki, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anhdan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    Kabirde, mümin için, takva ehlinin uykusu gibi uyu denir.

    İbn-i Asâkir, Said bin Cübeyr'den rivayetine göre, şöyle demiş-
    İbn-i Abbâs (Radıyallahû anhüma) Taif'de öldü, ben cenazesinde hazır bulundum. Hiç görmediğim bir şekilde olan beyaz bir kuş geldi, cenazesine girdi, daha çıktığını görmedim. Defnedildiği zaman, kabrinin kenarında şu ayet okundu, «Ey nefs-i mutmainne Rabbine razı ve kendinden razı olunmuş olarak dön, kullarımın içine gir, cennetime dahil ol» [33]Fakat o ayetlerin kimin tarafından okunduğu bilinmedi.

    Iklime ve Ebû Zübeyr (Radıyallahû anh) 'dan da bir benzeri, az farkla rivayet edilmiştir. Şöyle ki:
    «Gökten beyaz bir kuş geldi, kefeninin içine girdi, sonra, bir daha görünmedi. Ordakiler o kuşun onun ameli olduğuna kail oldular.»

    Mücâhid, Abdullah bin Yamin ve Bahr bin Ubeyd'den de rivayet edilmiştir: Yalnız şu farkla:
    «Vecc tarafından beyaz büyük bir kuş geldi.
    Geylan bin Ömer, Meymûn bin Mehran'dan da şu farkla rivayet edilmiştir:
    «Kuş arandı, bulunmadı. Defnedildiği zaman sahibini göremediğimiz bir sesi işittik:
    «Ey nefs-i mutmainne. Rabbine dön Razi ve marzi olarak... Kullarımın içine gir, Cennetime dahil ol.» [34]

    Yine îbn-i Asakir, Meymûn bin Mehran yoluyla ibn-i Abbâs (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'a seni rüyada gördüm. Dihyetü'l-Kelbi ile konuşuyordunuz, konuşmanızı kesmek istemedim, dedim. O buyurdu
    — Gerçekten gördün mü? Ben
    — Evet, dedim. Buyurdu ki:
    __ O Cibril'dir, uyanık ol, gözün kapanacak. Allah, ölümünde onu
    sana bir daha gösterecek. Ravi dedi ki, İbn-i Abbâs (Radıyaîlahû anhüma) defnedildiği zaman, yatağına bırakıldı, çok beyaz bir kuş geldi, kefenine girdi. Bunun üzerine o kuşu aramaya başladılar.
    îkrime bunun aynısını rivayet edip şunu da ilâve etmiş: Kabrine bırakıldığı zaman ordaki herkesin işittiği bir sesle yukardaki âyet-i kerimenin okunduğunu dinledik.

    Emir'ül-Müminin Mehdi'den de bir benzeri rivayet edilmiştir, O demiş ki:
    Babam bana, babasından, dedesinden, ibn-i Abbâs (Radıyallahû anh) 'dan rivayet etti ve dedi ki:
    Biz kendi aramızda, «İbn-i Abbâs»ın ölümde, gözünün kendisine iade edildiğini konuşuyorduk.

    Saîd bin Mansûr, ibn-i Ebi Şeybe, ibn-i Ebi Dünya ve Hüzeyfe bin el-Yemân'dan şöyle dediğini rivayet etmişlerdir.
    Öldüğüm zaman, Bana iki elbise alın ve pahalılığa kaçmayın. Eğer arkadaşınız (yani ben) bir hayır görürse şüphesiz daha güzelini giydirilir, yoksa çok kısa bir zamanda o pahalı aldığınız şeyi ondan sökerler.

    îbn-i Saîd, Beyhakî, çeşitli yollarla Hüzeyfe bin Yemân'dan naklettiklerine göre;
    O ölümü, anında, şöyle demiştir:
    Bana iki kat beyaz kefen alın, çünkü onlar az bir zama n üstümde kalacaklar, sonra, onlardan daha hayırlı veya daha şerli bir şey giydirileceğim.

    Ibn-i Ebi Dünya, Yahya bin Râşit'den, nakline göre, Ömer bin el-Hattap (Radıyallahû anh) vasiyetinde şöyle demiştir:
    Kefenimde iktisad edin, eğer Allah katında bana hayır varsa Allah onları daha hayırlısıyle değiştirir. Eğer durum başka şekilde ise, Allah onları kısa bir zamanda benden söker.
    Ve kabrimde de iktisat edin. Çünkü eğer, Allah katından bana verirse, gözüm alacağı kadar bana kabrimi genişlettirir. Eğer başka şekilde isem, kaburgalarım birbirine geçinceye kadar üzerime daraltılır.

    Abdullah bin Ahmed — «Zevaidüz-Zühd»de, Ubâdete bin Nuseyy (Radıyallahû anh) 'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Ebû Bekir (Radıyallahû anh) ölüme yaklaştığı an, Âişe, (Radıyallahû anhâ) 'e şöyle dedi:
    Benim şu iki elbisemi yıka, beni onlarla tekfin et. Çünkü babanın iki şıktan birinin olması muhtemeldir.
    Ya en güzel şekilde giydirilecektir veya hepten soyulacaktır.

    Said bin Mansûr, Sahabi Uhban bin Sayfi el-Gifari'nin kızı Âişe'-den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Babam, bize gömlek içinde onu tekfin etmememizi tavsiye etti. Onu defnettiğimizin ertesi günü sabahleyin baktık, onunla kefenlediğimiz, gömlek ipte asılı...

    Taberâni, Ebû Bekr el-Berki, Marifet es-Sahabe'de, Ebû Amr, et-Tesemmülî'den, o da Uhba'nın kızından rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Uhban, hastalığı ağırlaştığı zaman, ailesine onu kefenleyip gömlek giydirmemeyi vasiyet etti. Ravi dedi ki biz ona gömlek giydirdik, sabahladığımızda baktık, gömlek ip üstündedir.

    Taberâni, Adise binti Uhban'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir :
    Babam Ölüme hazırlandığı zaman, dedi ki; beni, dikilmiş bir şeyle tekfin etmeyin. Ruhunu teslim edip yıkandığı vakit, beni kefeni getirtmek için gönderdiler. Ben kefeni getirttim. Onlar «gömlek de getir» dediler. Ben «hayır, babam bizi gömlekten sakındırdı.»
    Ravi dedi ki, «Terziye gömlek için gönderdim. Babamın onda bir gömleği vardı. Gömleği getirdi, giydirip götürdüler. Kapıyı kapatıp peşinde gittim. Döndüğümde baktım, gömlek evdedir. Sonra, babamı yıkayanları çağırdım, «gömleği ona giydirdiniz mi?» dedim. Onlar «evet» dediler. Ben «Bu mu idi» dedim. Onlar «evet» dediler.

    tbn-i Neccar «Tarih»inde Halef el-Berdaniden rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Bir adam öldü, kefen evinden ona bir kefen getirildi. Kefen fazla geldi. Ben fazlalığını kestim. Gece olunca biri gelip dedi:
    «Sen Allah'ın velisinin kefeninde bahillik yaptın. İşte senin kefenini sana iade ettik. Onu da Cennetten bir kefenle tekfin ettik. Bunun üzerine ben korkarak kalktım, Kefen evine gittim baktım, benim ölüye sardığım kefen oraya atılmış.

    Ebû Nuaym, Müslim el-Cündi'den rivayet ettiğine göre, Tavus oğluna şöyle demiştir:
    Benim kabrimi bitirdiğiniz zaman bak eğer ben kabirde olmasam Allah'a hamd et, eğer beni içinde bulursan, «Muhakkak biz Allahın mülküyüz ve ona döneceğiz.»
    Sonra oğlu kabre bakmış ki, Babası içinde yok. Bundan dolayı oğlunun yüzünde daima sevinç okunuyordu.

    îbn-i Ebû Dünya «el-Kubûr» kitabında Ebû Bekr el-Makarri «Fe-vâid»de Haramad bin Zeyd'den, adını söylediği bir adam ona şöyle rivayet edip demiş ki,
    «Bir ölü defnettik. Ben gittim Kabrinde bir şey yapacaktım, fakat onu göremedim.»

    Beyhakı Delâil'de Enes bin Malik (Radıyallahû anh) 'dan rivayetine göre;
    Ömer bin el-Hattâp (Radıyallahû anh) bir ordu düzenledi, Ala bin el-Hadremiyi de başlarına komutan yaptı. Ben de o gaziler içinde idim. Seferden döndüğümüzde Alâ, (Radıyallahû anh) öldü, defnettik. İş bitince bir adam geldi, «kimdir bu?» dedi. Biz, «insanların iyilerinden Alâ bin el-Hadremidir» dedik. O:
    «Bu arazî, ölüleri dışarı atar, iyisi onu bir iki mil ilerde, ölüleri kabul eden yere nakledin. Bunun üzerine kabri deştik, lahdine ulaştığımız zaman, baktık arkadaşımız içinde yok, ve kabri göz alacak kadar nurla genişleyip parlıyor. Biz üzerine toprağı attık ve yolumuza devam ettik.

    Bu kıssa, Ebu Hüreyre (Radıyallahû anh)'dan da varit olmuştur. Ebû Nuaym «Delâil»de rivayet etmiştir. Rivayetin lafzı şöyledir:
    Arkadaşımız öldü, biz onu kuma gömdük. Sonra, vahşi hayvanlar gelir, onu yer dedik ve kabrini deştik, fakat onu bulamadık.»

    Ebu'l-Hasan bin Bişranın «Fevâid»inin birinci cildinde senediyle Abdülaziz bin Ebû Verrad'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir :
    Mekke'de her gün, on iki bin teşbih çeken bir kadın vardı. Öldü, kabre konulduğu zaman, erkeklerin elinden alındı.
    Ebû Nuaym, Cürcan ahâlisinin birisinden, öyle dediğini riyet etmiştir:

    Kerz bin Vebre el-Curcâni, vefat ettiği zaman, bir adam rüyada şöyle görmüş.
    Sanki, kabirdekiler üzerlerine yeni elbiseler giyerek kabirleri üzerine oturmuşlar. Onlara nedir bu durumunuz, denilmiş. Gaipten biri, Kerz, kabirdekilerin yanına geldiği için yeni elbise giymişler, diye cevap vermiş.

    Ibn-i Ebi Dünya, «Rikka ve Beka» kitabında^ Miskin bin Bekir'den rivayet ettiğine göre;
    Verrad el-îcli, öldüğü zaman, kabrine götürülüp lahdine bırakılacağında baktılar ki, lahd reyhan çiçeği ile döşenmiş. Bâzıları o çiçekten bir miktar aldılar, yetmiş gün yaş durdu, bozulmadı. însanlar gidip onları seyrediyordular. Etrafında kalabalık oluyordu. Bunun, üzerine Emir, fitne korkusundan çiçeği aldı, halkı dağıttı. Sonra, Emir evinde o çiçeği kaybetti ve nereye gittiğini bilemedi.

    Muhalled ed-Devri Hafız Ebû Bekir el-Hatip, Muhammed bü el-Hafiz'dan naklettiğine göre, şöyle demiştir:
    Anam öldü, indim, onu kabrine koyacaktım. Bitişiğindeki, bir kabirden bir delik açıldı. Baktım içinde bir adam, üzerinde yeni kefenler var, göğsü üzerinde de, taze yasemin çiçeğinden bir demet konulmuş. Ben demeti aldım, kokladım, kokusu miskten daha keskindi. Beraberimdeki cemâat de kokladı, sonra yerine koydum, ve gediği kapattım.

    Hafız Ebu'l-Ferec bin Cevzi, Cafer es-Sarrac tarikiyle bir üstadından rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    İmam Ahmed (Radıyallahû anh) kabri yanında bir kabir bulundu. Baktık, göğsü üzerinde bir reyhan çiçeği dalgalanıyor.

    Yine Hafız Ebul-Ferec «Tarih»inde zikrettiğine göre,
    Basra'da h. 176 senesinde, bir tepede havuz şeklinde yedi kabir açıldı. İçinde yedi kişi vardı. Cesed ve kefenleri sağlamdı. Onlardan birisi gençti, saçları yerinde idi, dudaklarında sanki su içmiş gibi yaş vardı. Gözleri sürmeli idi, yalnız kalçasından bir darbe izi vardı. Orda hazır bulunanlardan bâzıları saçından almak istediler, baktılar ki, deri saçı gibi sağlamdır.

    îbn-i Sa'd, Tabak'at'inda Ebû Saîd-el-Hudri (Radıyallahû anh)'-dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Ben, Baki'de Sa'd bin Muâz için kabir kazıyanlar içinde idim. Kabri bitirinceye kadar toprağı kazdıkça misk kokuyordu.

    îbn-i §a'd, Muhammed bin Şürahbil bin Hasene'den, naklettiğine, göre şöyle demiştir:
    Birisi, Sa'd'ın kabrinden bir avuç toprak aldı, götürdü, sonra baktı ki, o aldığı toprak misktir.

    İbn-i Ebî Dünya, Muğire bin Habip'den naklettiğine göre; Bir adam, rüyada görülmüş, Ona-;
    «Nedir bu, kabrinde duyulan misk kokuları?» denilmiş, O; «Bunlar Kur'an okumak ve orucun kokusudur» demiş>

    îmam Ahmed, Câbir bin Abdullah (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Bedevi bir Arab geldi. Biz bir yolda peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ile beraberdik. Arab, peygambere, bana İslam ve içindekilerini söyle, dedi. Biz o durumda iken, adam birden devesinin üstünden baş aşağı düştü ve öldü. Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki
    İşte az yorulan çok nimet gören budur. Sanırım o aç öldü, çünkü, hürü'l-inden olan hanımlarına baktım, cennet meyvelerinden onun ağzına sokuyorlar.

    Tirmizi, Hâkim, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)'dan o da Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'den naklettiğine göre buyurmuştur:
    Cafer'in, Cennetde meleklerle uçtuğunu gördüm.

    Hakim, ibn-i Abbâs (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)
    «Akşam Cennete girdim, baktım. Cafer meleklerle beraber uçuyor. Hamza, bir koltuğa dayanmış,» diye buyurdu ve sahabelerinden bir kaç kişi daha zikretti.

    Ibn-i Ebî Dünya, ibn-i Ömer, (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiğine göre;
    O, yıkılmış bâzı kabirlerin yanına gitmiş, bakmış ki, bir kafatası açıkta duruyor. Bir adama emretmiş. Adam onu toprağa gömmüş. Sonra demiş ki, bu toprak bu cesetlere zarar vermez. Kıyamete kadar, ikap gören sevap gören ancak ruhlardır.

    İbn-i Ebİ Dünya ve îbn-i Ebî Şeybe «el-Garra» adlı kitapda, Sa-fiyye binti Şeybe'den rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    Ben Haccac'ın Abdullah bin Zübeyr'i astığı zaman, onun (Abdullahın) anası. Esma binti Ebu Bekir es-Sıddık (Radıyallahû anhü)'manın yanında idim. îbn-î Ömer (Radıyallahû anh) yanına geldi. Onu taziye ediyordu. Dedi ki:
    «Yâ filâne Allah'dan sakın, sabret, bu cesed bir şey değildir. Allah katında esas olan ruhlardır.»
    Esma dedi ki: «Beni sabırdan ah koyan bir şey yoktur. Yahya bin Zekeriya (Aleyhimesselâm) 'ın başı da yahudi, bozguncularından birisine hediye edilmişti.

    îbn-i Sa'd, Hâlid bin Ma'dan'dan rivayet ettiğine göre;
    İki ordunun karşılaştığı gün, Rum ordusu hezimete uğradığında, bir geçide kaçtılar. Orda ancak birer birer geçîlebiliyordu. Ordan müslümanlara savaş açtılar. Hişam bin As giderek, onlarla şehid oluncaya kadar savaştı. O geçidin üstüne düştü. Geçidi kapattı. Müslümanlar oraya vardığında geçitde onun cesedinin üzerine at sürmekten çekindiler. Bunun üzerine Amr bin As dedi ki:
    «Allah ona şehadet rütbesini vermiş, ruhunu yükseltmiş, kalan yalnız bir ceseddir. Atları sürün, o atını sürdü, diğerler de peşinde gittiler. Öyle ki, Hişam'ın cesedi parçalandı...

    îbn-i Recep dedi ki, bu sözler ruhların öldükten sonra cesedle ilgileri olmadığını göstermez. Ancak cesedin insanların tazibinden toprağın çürütmesinden mutazarrır olmadığını gösterir. Çünkü kabir azabı, dünya azabı cinsinden değildir. O başka bir çeşit azabdır. Allah'ın irade ye kudretiyle ölüyü etkiler. [35]
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  5. #35
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Kabir)


    Ölülerin Kabirdeki Halleri Ve Kabre Alışmaları: Ölüler Kabirde Namaz Kılar, Kur'an Okur, Ziyaretleşîr Ve Her Türlü Nimetten Yararlanırlar


    Taberani, Ebû Ya'la, Beyhaki, «Şuab»daîsbehani «Tergib» îbn-i Ömer (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet ettiklerine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Lâilâhe illallah diyenler ölümde, kabirde ve haşirde vahşet ve sıkıntı görmezler.»

    Ebu'l-Kasım el-Ceyli, Diba da îbn-i Abbâs (Radıyallahû an-hüma)'dan rivayet ettiğine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Lâilahe illallah Ölümde, kabirde ve kabirden çıktığında müslüman için ünsiyettir.»

    Ebû Ya'la, Beyhaki, ibn-i Mende, Enes (Radıyallahû anh) 'den rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)':
    «Peygamberler, kabirlerinde diridirler ve namaz kılarlar,» diye buyurdu.

    Müslim, Enes (Radıyaîlahû anh)'dan rivayetine göre, Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    Miraca çıktığım gece Musa (Aleyhi's-selâmın)'in yanından geçtim. O kabrinde namaza durmuştu.

    îbn-i Mende dedi ki, bu hadisi Haccac bin Minhal, Yûnus bin Muhammed, Ebû Nasr et-Temmâr, Hibban ve başkaları Hammad'-dan, O Süleyman et-Teymi ve Sâbit'den, onlarda, Enes (Radıyallahû anh)'dan rivayet etimişlerdir.
    Ayrıca Süfyan, Yahya bin Said, Amr bin Habip Cerir bin Abdulhamid, Mutemir bin Süleyman, Yezid bin Harun îsa ve başkaları Süleyman et-Teymiden, rivayet etmişlerdir. Enesten başka, sahabelerden Ebu Hüreyre, Abdullah bin Cerrad ve başkaları bu hadisi Resülullahtan rivayet etmişlerdir.

    Ebû Nuaym, Hilye'de İbn-i Abbâs (Radıyallahû anhüma)'
    Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    Ben, Musa'nın kabrinin yanından geçerken O, dikilip namaz kılıyordu.
    îbn-i Sa'd Tabakat'da ibn-i Ebi Şeybe Musannaf da îmam Ahmed «Zühd»de beraber olarak Affan bin Müslim'den, o da Hammad bin Selem'den o da Sabit el-Bennani'den şöyle dediğini rivayet etmişlerdir.
    «Yâ Rabbi, eğer kabirde namaz kılmayı, bir kimseye nasip etmişsen, bana da nasip et.»

    Ebû Nuaym... Sâbit'den rivayet ettiğine göre, o Hamid et-Tavile:
    Peygamberlerden başka kimsenin kabrinde namaz kıldığını biliyormusun,» demiş. O:
    «Hayır» demiş. Sabit:
    Ya Rabbi! Eğer bir kimseye kabrinde namaz kılmak için izin veriyorsan Sâbit'e kabrinde namaz kılmak için izin ver.»

    Yine Ebu Nuaym, Cübeyr'den şöyle dediğini rivayet etmiştir:
    «Ondan başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki, ben Sabit el-Bennani'yi kabrine koyduğum zaman Halid et-Tavil de yanımda idi. Kabrinin duvarını ördüğümüzde, lahdîne bir taş düştü, baktım namaz kılıyor. O daima şöyle dua ederdi:
    «Yâ Rabbi! Eğer mahlûkatından bir kimseye kabirde namaz kılmayı nasip etmişsen, bana da et. İşte, Allah onun duasını reddetmedi.»

    Ibn-i Cerir «Tehzib el-Asar»da ve Ebû Nuaym, ibrahim bin es-Samme el-Mühellebiden rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    Seher vaktinde Hısın'dan geçerken, Sabit el - Bennani'nin kabrinin yanından geçtiğimizde kabrinden Kur'an sesini işitiyorduk,

    îbn-i Meride... Ebû Hamniad el-Haffar'dan güvenilir ve muttaki bir zat idi senediyle rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    «Cuma günü, öğle vaktinde, kabristana girdim. Hangi kabrin yanından geçtiysem, onda Kur'an'ın okunduğunu işitiyordum,»

    Tirmizi, hasen gördüğü bir rivayette, Hakim ve Beyhaki Abdullah bin Abbas (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet ettiklerine göre, O, şöyle demiştir :
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'in sahabilerinden birisi çadırmı bir kabrin üstünde kurdu. Oranın kabir olduğu bilinmiyordu. Sahabi baktı ki içinde bir insan Tebâreke sûresini sonuna kadar okuyor. Resûlullah'a (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) gelip ona durumu anlattı. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) O, kurtarıcıdır, O koruyucudur, insanı kabir azabından kurtarır,

    Ebu'l-Kasım es-Sa'di, Ruh kitabında şöyle demiştir-
    «Bu peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'den bir tasdikdir ki ölü kabrinde Kur'an okur. Çünkü Abdullah (Radıyallahû anh) peygambere haber vermiş O (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) de, tasdik etmiştir.

    İmam Kemalüddin bin Zemelkani, «el-Amelü'l-Makbul Fi Ziyareti'r-Resül» adlı kitapda, şöyle demiştir:
    Bu hadis açıktan ifâde eder ki ölü, Tebâreke suresini okuyor. Bu rivayetten Allah'ın bazı velilerini Kur'an okumakla, bazılarını namaz kılmakla mükerrem kıldığı anlaşılmaktadır.
    Bu durum, veliler için geçerli ise, peygamberler için tarik-i evlâ ile geçerlidir.

    Hafiz Zeyneddin bin Recep «Ehl-ul Kubur» kitabında, şöylel demiştir :
    «Allah Berzah âleminin ehlinden bâzılarına salih amelleri ikram eder, Amelleri kesildiğinden onunla onlara sevap hâsıl olmasa da, Allah'ın zikir ve taatiyle nîmetlenmek için daha önce yaptığı ibadet o alemde devam eder. Tıpkı, melekler ve Cennet ehlinin zikir ve ibadetle nimetlendikleri gibi... Sevap olmasa dahi zikir ve ibadetler, erbabı için, bütün dünya nimetlerinden daha büyük bir nimettirler. Ve lezzetleri daha fazladır.
    (Hakiki) mutlular, Allah'ın zikir ve taatinden başka şeylerle mutlu olamamışlardır.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  6. #36
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Kabir)

    Kabir Azabından Kurtaran Şeyler



    Taberani el-Kebır'de Hakim-i Tirmizi Nevadir el-Usul'de Isbehani Tergib'de Abdurrahman bin Semurete (Radıyallahû anh) 'den rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    Bir gün Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem,) yanımıza geldi. Buyurdu ki:
    Dün akşam acaip bir şey gördüm. Ümmetimden, ruhunu almak için kendisine melekül-mevt gelen bir adam gördüm. Onun, ana babasına yaptığı iyilikler, o meleği çevirdiler.

    Ve ümmetimden, kabir azabına kapılmış bir adam gördüm. Onun aldığı abdestler gelip o azaptan onu kurtardılar.

    Ve ümmetimden bir adam gördüm, şeytanlar etrafını sarmıştılar. Onun Allah'a yaptığı zikir geldi, onu onların arasından kurtardı.

    Ve ümmetimden, azap meleklerinin etrafını sardığı bir adam gördüm. Namazı gelip onu, onların elinden kurtardı.

    Ve ümmetimden bir adam gördüm, susuzluktan ağzını açmıştı. Vardığı her havuzdan kovuluyordu. Sonra orucu gelip ona su verdi, onu doyurdu.

    Ve ümmetimden bir adam gördüm; yanında peygamberler halka halka oturmuştular. O adamın, yaklaştığı her halka onu kovuyordu. Sonra cenabetten yıkanması geldi, elinden tutup onu yanıma oturttu.

    Ve ümmetimden bir adam gördüm, önü karanlık, arkası karanlık, sağı karanlık, solu karanlik, altı karanlık, üstü karanlık O karanlıklar içinde şaşırmıştı, sonra Hacc ve Umresi gelip onu o karanlıklardan kurtardılar. Etrafını nurlarla doldurdular

    Ve ümmetimden bir adam gördüm, müminlerle konuşur. Onlar onunla konuşmazdı. Sıla-i rahim geldi, «Ey müminler cemâati! onunla konuşun» deyince onunla konuşmaya başladılar.

    Ve ümmetimden birisini gördüm, eliyle ateşin alev ve kıvılcımlarını yüzünden kovuyordu. Sonra, verdiği sadakalar geldi, yüzüne bir örtü, başında gölgelik oldular.

    Ve ümmetimden, birisini gördüm, her taraftan gelen zebaniler onu yakalamıştılar. Adamın yaptığı emr-i bi'l-mâruf nehy-i ani'l-münker gelip onu onların ellerinden kurtardılar, rahmet meleklerinin ellerine teslim ettiler,

    Ve ümmetimden, bir adam gördüm, dizleri üzerine çömelmiş. Allah ile onun arasında bir perde vardı. Güzel ahlâkı geldi, elinden tuttu. Onu Allah'ın huzuruna bıraktı.

    Ve ümmetimden sahifesi, sol eline verilmiş bir adam gördüm. Onun Allah'dan korkusu geldi, sahifesini sağ eline verdi.

    Ve ümmetimden terazisi hafif kalmış bir adam gördüm. Yaptığı iyilikteki aşırılıklar gelip terazisini ağırlaştırdı.

    Ve ümmetimden, cehennem kenarında olan bir adam gördüm. Allah korkusu gelip onu kurtardı. Adam ordan geçti.

    Ve ümmetimden bir adamı ateş içinde gördüm. Dünyada Allah korkusundan akan göz yaşları gelip onu ateşten çekti.

    Ve ümmetimden bir adam gördüm. Sırat köprüsü üstünde durmuş, hurma yaprağının titrediği gibi titriyordu. Allah'a olan hüsn-ü zannı geldi. Titremesi durdu. Adam köprüden geçti.

    Ve ümmetimden, sırat köprüsü üstünde bir adam gördüm. Bazen yavaş yürür. Bazen sürünürdü. Bana olan salavatları geldi, elinden tutup onu ayağa kaldırdılar ve adam geçti.

    Ve ümmetimden bir adam gördüm. Cennet kapılarına varmış, fakat kapılar ona kapalı... Lâilaheillallah şehadeti geldi, ona kapıları açtı ve onu cennete koydu.
    Ve dudakları makaslanan bir halk yığını gördüm. «Yâ Cibril kimdir bunlar?» dedim. O, dedi ki:
    «Bunlar halk arasında koğuculukla gezen insanlardır.»

    Ve dillerinden asılmış, erkekler gördüm. «Kimdir bunlar» dedim. Cibril dedi ki:
    «Bunlar, mümin, kadın ve erlere haksız olarak iftira atanlardır.»

    Kurtubi dedi ki, bu büyük bir hadistir. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem), özel ve korkunç hallerden kurtaran özel amelleri onda zikretmiştir.

    Tirmizi ve ibn-i Mâce, Mikdam bin Madikerib'den rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
    Şehidin Allah katında, altı hasleti vardır. İlk önce kanının dökülmesinden dolayı mağfiret edilir... Cennetteki yeri ona gösterilir... Kabir azabından kurtulur. Kıyametin korkunçluğundan emin olur.., Herbir yakutu dünya ve içindekilerine değer bir taç başına konulur. Hurilerden yetmiş iki hanımla evlendirilir... Akrabalarından yetmiş kişiye şefaat etme yetkisi verilir.

    Tirmizi (hasen gördüğü bir rivayetle), İbn-i Mâce ve Beyhaki, Selman bin Sard ve Halid bin Arkata (Radıyallahû anhüma)'den rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Kim ki, karın ağrısından ölürse, kabrinde azap görmez.»

    Ravisi Selmân-ı Farisi (Radıyallahû anh) olan Bir Hadis: ehl-i kitapdan bâzıları İsa (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm)'ın şöyle buyurduğunu haber vermişlerdir:
    «Namazda kıyamın uzatılması, sırat köprüsünden kurtulmaktır. Ve secdenin uzatılması kabir azabından kurtulmaktır.»

    Âbid, Müsnfed'inde, ibn-i Abbâs (Radıyallahû anhüma'dan rivayet ettiğine göre, bir adama:
    Onunla çok sevineceğin bir hadisi sana bağışlayayım mı demiş. Adam, «evet» demiştir.
    İbn-i Abbâs (Radıyallahû anh) «Tebâreke sûresini oku, ailene, çoluk çocuğuna ve komşularına öğret. Çünkü o (kabir azabından) kurtarır. Mâcadele suresi ise, kıyamette Allah huzurunda okuyucusunu müdafaa eder, onu ateşten kurtarmak ister. Onu okuyan kişi, onunla kabir azabından kurtulur.»

    Halef bin Hişam, Fezâilü'l-Kur'an'da, ve Hâkim, sahih gördüğü bir rivayette ve Beyhaki, ibn-i Mesûd (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    «Tebâreke sûresi, koruyucudur. Kabir azabından kurtarır. Azap, kabirde onu okuyanın baş ucuna gelir. Baş der ki, benden geçemezsin, çünkü, bu başta Tebâreke suresi okunmuştur. Azap ayak ucundan gelir. Ayaklar da benden geçemezsin, bu ayaklar Mülk sûresi için çok dikilmişlerdir,» derler.

    Nesai, ibn-i Mesud (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine; göre, şöyle demiştir: «Kim Tebâreke sûresini her gece okusa, Allah onunla onu kabir azabından korur. Biz Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) zamanında, bu sûreyi «koruyucu» diye isimlendirdik.

    İbn-i Asakir «Tarih»inde zayıf bir senedle Enes (Radıyallahû anh) 'dan rivayet' ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    Bir adam öldü, Allah'ın kitabından beraberinde, Tebâreke sûresinden başka bir şey yoktu. Kabrine konuldu. Melek geldi. Sûre, ona karşı kükredi. Melek, sen Allah'ın kitabındansın. Sana karşı gelmek istemem. Ne sana, ne ona, ne de kendime, ne kâr, ne de zarar verebilme yetkisinde değilim. Eğer onu kurtarmak istiyorsan, Allah'a çık, ona şefaat et» dedi.
    Sure Allah'a çıktı; «Yâ Rabbi bu kulun, kitabından bana dayanıp beni öğrendi, okudu, Ben onun içinde iken onu ateşe yakıp azap verir misin? Şayet bunu yapacak olursan beni kitabından imha et,» dedi.
    Allah «görüyorum kızmışsın, onu sana bağışladım. Seni ona şefaatçi kıldım» buyurdu. Bunun üzerine Melek, cenazeden bir şey sökemedi diye gönlü kırık olarak çıkar.
    Sûre gelir, ağzını ölünün ağzına kor. «Merhaba ey ağız, beni çokça okudun. Merhaba ey kalp beni çokça dinledin. Merhaba ey ayaklar, beni çok taşıdınız» der. Kabrinde vahşete karşı ona ünsiyet verir.

    Ravi dedi ki, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem.) bu hadisi buyurduktan sonra;
    Ne küçük ne büyük, ne hür ne köle hiç kimse kalmadı, illa bu sûreyi öğrendi. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) bu sûreye «Münciye» (Kurtarıcı) ismini verdi.

    Ebû Ubeyde «Fedail» adlı kitabında, Beyhaki «Delâil»de ibn-i Mesûd (Radıyallahû. anh)'dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    Meyyit, öldüğü zaman her taraftan ateş yakılır. Onu yakmaya başlar. Eğer ona mani olacak ameli yoksa...

    Bir adam öldü. Kur'an'dan yalnız Tebâreke sûresini okumuştu. Azap baş tarafından geldi, sûre, «o beni okurdu» dedi. Ayak ucundan geldi, sûre «onlar beni çok taşıdılar,» dedi. Göğüs tarafından gelmek istedi, sûre «o beni çok bellerdi» dedi ve onu kurtardı

    Daremi «Müsned»inde Halid bin Madan'dan rivayet etliğini göre, şöyle demiştir :
    Bana ulaştı ki, secde sûresi, kabirde sahibini korur. «Ya Rabbi eğer ben senin kitabından isem, beni ona şefaatçi kıl, eğer kitabından değil isem beni ondan imha et» der. Kuş şekline girer, kanadlarını açıp ona şefaat eder, onu, kalan azabından kurtarır.

    Ravi Tebâreke suresi içinde aynı şeyleri söylemiş. Onun için, Halid, onları okumadan uyumazdı.

    Yine Daremi ve Tirmizi, Câbir (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Secde sûresi ile Mülk sûrelerini okumadan uyumazdı.

    Rafii'nin de rivayet ettiğine göre;
    Yemenli salih kullardan biri, bir Ölüyü defnetmiş. Halk ayrıldığında, o, kabirden şiddetli bir vuruş seslerini işitmiş. Sonra, kabirden, siyah bir köpek çıkmış. O salih, «helak olasın, nesin sen?» demiş. O demiş ki:
    «Ben Ölünün ameliyim» Şeyh:
    «O vuruşlar sâna mıydı, ona mıydı?» demiş. O:
    «Hayır bana idi, yanımda Yasin ve benzeri sûreleri gördüm,, benimle onun arasına girdiler. Böylece dövüldüm ve kovuldum.»

    îsbehâni, «Tergib»de, İbn-i Abbâs (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    Kim, Cuma gecesi akşam namazından sonra iki rek'at namaz kılıp, her bir rek'atta, Kur'an Fatihasını bir sefer, «İza zülzüeti'l-ard» sûresini onbeş sefer okusa, Allah ona Ölüm sekeratını kolaylaştırır. Onu kabir azabından kurtarır. Kıyamet gününde, Sırat köprüsü üstünden de geçmeyi ona kolaylaştırır.

    Ebû Yala' Enes Radıyallahhû anh)'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Kim Cuma günü ölse kabir azabından korunur.»

    Beyhaki, îkrime bin Halid el-Mahzumi'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    «Kim Cuma günü veya Cuma gecesi ölse iman üzere hayatına hitam verilir. Ve kabir azabından korunur.»

    Beyhaki; ibn-i Recep şöyle demiştir:
    Enes bin Malik (Radıyallahû anh) 'dan zaif bir senedle; «Ramazan ayında ölüler üzerinden kabir azabı kaldırılır,» diye rivayet edilmiştir.

    Yafii «Ravz er-Reyyahin»de Veli birisinden rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    «Ben Allah'dan kabirdekilerin makamlarını bana göstermesini istedim. Bir gece kabirlerin varıldığını gördüm. Bâzılarının en a'la kumaş üstünde, bâzılarının ipek üstünde bâzılarının çiçekler üstünde bâzılarının koltuklar üstünde, yattıklarını; bâzılarının ağladığını, bâzılarının güldüğünü gördüm.
    Ben, Yâ Rabbi, eğer isteseydin, ikramda aralarını eşit tutardın, dedim. Birden kabirden bir ses:
    Yâ filan, bunlar amellerin dereceleridir.
    İşte atlas kumaşta yatanlar güzel ahlâk sahipleridir, ipek üstünde yatanlar, şehidlerdir. Reyhan çiçekleri üstünde yatanlar, oruç tutanlardır. Tahtlar üstünde yatanlar ise, Allah yolunda birbirini sevenlerdir. Ağlayanlar ise, günahkârlardır. Gülenler ise tevbe edenlerdir, dedi. [29]
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  7. #37
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Kabir)



    Başka bir kefendiz [25] den aynı şey soruldu..
    O, bir insanın kafatasını gördüm, içine kurşun dökülmüştü, dedi.

    Fadl bin Yûnus'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
    Bize ulaştı ki, Ömer bin Abdülaziz, Mesleme bin Abdül-melik'e Yâ Mesleme, kim babanı defnetti?» diye sormuş. O;
    «Filan kölem onu defnetti» demiş.
    «Velid'i kim defnetti» diye sorunca;
    «Yine filan kölem onu defnetti» demiş
    Bunun üzerine, Ömer bin Abdülaziz, Mesleme'ye, kölesinin ne anlattığını nakledip demiş ki:
    Kölen: Senin baban ile Veld'i defn için kabre koyunca, gidip bağları sökmek istemiş, bakmış ki, yüzlerinin etleri kafalarına çekilmiş.

    Yezid bin Mehleb'den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir.
    Ömer bin Abdülaziz bana dedi ki:
    Yâ Yezid : Ben Velid'i kabrine koyduğum vakit baktım içinde ayaklarını depretiyor.

    Amr bin Meymun'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
    Ömer bin Abdülaziz'den işittim ki diyor: Velid bin Abdülmelik'i kabrine koymakla görevlendirildim. Baktım ki dizleri boynuyla birleşmiş.
    Ömer bin Abdulaziz bundan ders alıp, onların peşinde gitmedi.

    îbn-i Ebi Dünya, Beyhaki Şuab-i iman'da Abdulhamid bin Mahmud el-Muawili'den naklettiklerine göre şöyle demiştir:
    Ben ibn-i Abbas (Radıyallahû anhüma)'nın yanında oturuyordum. Bir cemaat gelip dediler ki:
    Biz hacca çıktık. Filan arkadaş da beraberimizde idi. Zatüssafahaya geldiğimiz zaman orda öldü. Onun tekfinini hazırladık, çıkıp ona bir kabir kazdık. Lahdini yaptık. Bitirir, bitirmez, baktık ki, lahd (kabrin içi) siyah bir şeyle doldu. Orayı bırakıp başka bir yer kazıdık. Lahdini bitirdiğimiz zaman baktık yine siyah bir şeyle doldu. Orayı da bıraktık işte onu sana getirdik. Bunun üzerine ibn-i Abbas dedi ki:
    Boynuna takılacak kelepçedir bu..
    Beyhaki'nin rivayetinde ise işte o işlediği amelidir; Onu bir yerde defnedin. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, bütün yeryüzünü kazısanız, bu siyah şeyi böyle göreceksiniz.
    Sonra çıkıp onu bir yerde defnettik. Döndüğümüz vakit hanımından, kocasının ne iş yaptığını sorduk. Hanım dedi ki:
    Kocam taam (yiyecek) satıyordu. Hergün ailesinin ihtiyacını ondan alırdı. Sonra gidip başak çöplerini içine ufalatırdı.

    Lâlkâi, Sadaka bin Halid'den o da Şamlı bir üstadından rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Biz hacca gittik, yolda bir arkadaşımız öldü. Cemâatten bir keser emanet aldık .onunla cenazesini defnettik ve keseri kabirde unuttuk. Biz keseri almak için kabri deştik. Bir de ne görelim. Adamın boynu, el ve ayakları keserin deliğine sıkıştırılmış. Üzerine toprağı
    örttük. Keseri onlardan aldığımız cemâati da fiatını vermekle razı ettik. Döndüğümüz zaman hanımından onun halini sorduk. Hanımı dedi ki:
    «Kocam elinde mal olan bir adamla arkadaşlık etti. Adamı öldürüp malını aldı... Adam da hacca, ve savaşa giden birisiydi,

    îbn-i Asakir, el-A'meş (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre; şöyle demiştir:
    İBir adam Hasan bin Ali, (Radıyallahû anh) 'nın kabri üzerine etti. Deli oldu, köpekler gibi havlıyordu. Sonra ölünce, kabrinden havladığı, bağırıp çağırdığı işitildi

    Yezid bin Ebû Zeyyad ve Umare bin Ömer'den rivayet edildiğine göre, şöyle demişlerdir: .
    Ubeydullah bin Zeyyad, öldürüldü. Onun ve arkadaşlarının başları getirildi. Meydanlığa atıldı. Büyük bir yılan geldi. Halk, korkusundan dağıldılar. Başların arasına girdi. Ubeydullah bin Zeyyad'ın burnuna girdi. Sonra ağzından çıktı. Sonra tersine ağzından girdi, burnundan çıktı. Böyle bir kaç sefer tekrarladı, gitti. Bir daha döndü, gene yalnız ona öyle yaptı. Yılanın nerden geldiği ve nereye gittiği bilinmedi.
    Not: Tirmizi Camii'nde ve Taberani yalnız umare tarikiyle bunu rivayet etmişlerdir. Taberani hadisin sahih olduğunu söylemiştir.

    Yine ibn-i Asakir, Muhammed bin Said'den rivayet ettiğin göre:
    Müslim bin Akaba el-Meri, Medineye geldi. Yezide biat edilmesi için propoganda yaptı. Emevilerin, Allah'ın tâat ve masiyetinde halis kul olduklarını söyledi. Câriye oğlu olan Kureyşli bir adamdan başka herkes onun çağrısını kabul etti. O Cariye oğlu: yalnız Allaha itaat ettiklerinde biat edeceğini ve zulümde onlara uymayacağını söyledi. Müslim onun bu tarz biatını kabul etmedi ve onu
    öldürdü. O Kureyşlinin anası, «Allah fırsat verirse sağ da ölü de olsa Müslimi ateşle yakmaya yemin etti.»
    Müslim Medine'den çıktığında hastalığı şiddetlendi, öldü. .
    Kureyşlinin anası, kendi köleleriyle beraber onun kabrine gitti. Devşirilmesini emretti. Kazıp cenazeyi buldukları zaman, boynuna sarılmış, burnunu emen bir ejderha buldular. Bunun üzerine ordakiler, korkup kaçtılar.

    Tamam bin Muhammed er-Razi «Ruhban» kitabında ve ibn-i Asakir. Tamam el-Hafiz tarikiyle, Ebû Ali Muhammed bin Harun el-Ensari'den, îsmet bin Ebû îsmet el-Buhari'den, o da Ahmed bin Ammar bin Halid el-Temmar'dan o da İsmet el-Âbadani'den, rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Ben kırlarda dolaşıyordum. Bir kilise gördüm. Kilisenin içinde bir manastır vardı. Manastırın içinde, bir rahip vardı. Ben ona, bu konuda gördüğün en acaip şeyi bana anlat, dedim.
    O dedi ki: Ben bir gün, deve kuşuna benzer bir kuş gördüm. Bu kayanın üstüne konmuştu. Bir adamın başını yuttu sonra bir ayağını sonra da bir bacağını yuttu. O yuttukça o organlar şimşek gibi bir daha yerine gelirdi. Yine tam bir adam olur, otururdu. Kalkmak istediği vakit, kuş onu gagalar, organlarını parçalardı. Sonra dönüp onları yutardı. Günlerce o böyle devam etti. Ben ondan çok hayrette kalırdım. Ve Allah'ın büyüklüğüne olan inancım arttı. Bildim ki bu cesedler öldükten sonra bir çeşit hayata mazhardırlar. Bir gün o kuşa yönelip dedim:
    Seni düzgün yaratan Halikının hakkı için onu yemeyeceksin. Tâ ki onun durumunu sorup hikâyesini öğreneyim. Kuş açık bir arapça ile bana dedi ki
    Mülk Rabbimindir. Beka da onundur. Yok eden bir daha var eden de odur. Ben Allah'ın meleklerinden bir meleğim. Bu cesede müekkelim. Yaptığı cürümden dolayı ona böyle yapıyorum.
    Ben adama yöneldim, ey kendine kötülük eden, hikâyen nedir, sen kimsin, dedim.
    O, «Ben Abdurrahman bin Mülce'im. Ali (Radıyallahû anh)'ın katiliyim. Ben onu öldürüp, sonra ruhum Allah'ın kabzasına girince, bana bir sahife verdi, doğduğum günden Aliyi öldürdüğüm güne kadar yaptığım iyilikler içinde yazılı idi. Ve Allah bu meleğe kıyamete kadar böyle bana azap vermesini emretti. İşte bana yaptığını görüyorsun» dedi. Sonra sustu.
    Kuş bir daha ona bir gaga vurdu. Azalarını dağıttı, sonra dönüp onları yuttu. Ve onları başka yere götürdü.
    Ben diyorum ki: Bu senedte geçenler içinde Tamam'ın üstadı Ebu Ali'den başkası hakkında söylentiler yoktur.
    Zehebi, el-Mizanda, bu zatın ittiham edildiğini söylemiştir.

    İbn-i Receb de bu hadisenin başka bir şekilde rivayet edildiğini söylemiştir. Bu şeklin senedi şöyledir:
    İbn-i Neccar, Tarih'inde Selefi tarikiyle Hasan bin Muhammed, bin Ubeyd el-Akriye isnadiyle demiştir ki, İsmail bin Ahmed bin Ali bin Ahmed bin Yahya bin el-Müneccint, 313 senesinde Yusuf bin Ebu Teyyah ile bir rahibi bulduklarını rahibin aynı hikayeyi onlara anlattığını söylemiştir.
    Üçüncü bir şekilde daha rivayet edilmiştir. Senedi şöyledir:
    Ebû Abdullah Muhammed bin Ahmed bin İbrahim er-Razi (meşhur Sülasiyatın sahibidir) Ali bin Beka bin Muhammed el-Verrak'tan rivayet ettiğine göre, şöyle söylemiştir:
    Ebû Muhammed bin Ömer el-Bezzar, biz Ebû Bekir Muhammed bin Ahmed bin ebu'l- Ashaptan işittiğini bildirdi ki şöyle dedi:
    Bize garip bir yaşlı adam geldi. Senelerce Hıristiyanlık yaptığını söyledi. Manastırında ibadet edermiş. Bir gün otururken, bir kuş geldi, dedi ve hikâyenin hülasasmı anlattı.

    îbn-i Ebi Dünya, «Ölümden sonra yaşayanlar» adlı kitabında, Abdullah bin Dinar, o da Ebû Eyyub el-Yemani'den o da Abdullah isminde bir hemşehrisi tarikiyle rivayet ettiğine göre;
    O, ve memleketinden bir gurup, deniz yolculuğuna çıkmışlar. Günlerce denizin karanlığında kalmışlar, karanlık çekilince kendilerini bir köyün yanında bulmuşlar. Abdullah demiş ki:
    Ben, çıktım, su aradım. İçerden rüzgâr gıcırdatmaları gelen kapalı kapılarla karşılaştım. Ben içeriye bağırdım. Kimse bana cevap vermedi. Ben o durumda iken, üzerime iki süvari geldi. Herbirisinin altında, beyaz bir beygir vardı. Bana;
    «Yâ Abdullah bu yola devam et, içinde su olan bir havuza varacaksın, ondan su al. Onda göreceğin seni korkutmasın» dediler. Ben onlardan, içinde rüzgâr gıcırdatan o kapalı kapıları sordum. Onlar, «içinde ölülerin ruhları olan evlerdir,» dediler.
    Ben çıktım, havuza vardım. İçinde başaşağı edilmiş suyu almak isteyip de alamayan bir adam vardı. Beni gördüğünde çağırmaya başladı:
    Yâ Abdullah bana su ver, ben bardağı batırıp ona vermek istedim. Elim yakalandı, ben ona;
    «Ya Abdullah işte yaptığımı gördün, elim yakalandı. Senin kim olduğunu bana bildir» dedim. O;
    «Ben Adem'in oğluyum. Yeryüzünde ilk kan döken benim,» dedi.
    Ebû Nuaym, Vehb yoluyla Abdurrahman bin Zeyd bin Eşlemden rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Bir adam denizde bir vasıtada giderken, vasıtaları kırılmış. Adam tahtayı tutarak tahta, adamı bir adaya atmış. Adam çıkıp yürümeye başlamış, bir suya rastgelmiş. Suyu takip ederek büyük bir kaynağın başına girmiş. Orda kendisi ile su arasında bir karış kalmış ve orda ayağına zincir vurulmuş bir adam görmüştür.
    Adam, Allah seni bağışlasın bana su ver, demiş. Ona «Neden böylesin» demiş. O;
    «Ben Adem'in oğluyum. Kardeşimi Öldürdüm. Vallahi, onu öldürdüğümden bu yana zulmen öldürülen herkesin bir kat azabını Allah bana çektiriyor. Çünkü öldürme çığırını ilk açan benim,» demiştir.

    El-Hafiz Ebu Muhammed el-Hellal «Kerâmat el-Evliya» kitabında senediyle Arim'in kardeşi Eş'as'ten rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir :
    Abdullah bin Haşim bana dedi ki:
    Ben bir ölüyü yıkamaya gittim. Yüzünden örtüyü kaldırdığımda, baktım, boynunda siyah bir yılan var. Ben ona «sen bu işte görevlisin. Fakat bizim adetimiz, ölülerimizi yıkarız. Bir kenara çekilebilsen, ben onu yıkadıktan sonra, yerine gelirsin, dedim. Bunun üzerine, yılan boynundan sıyrılıp evin bir köşesine çekildi. Ben yıkamayı bitirdiğimde yılan yerine yerleşti... O, Ölü dinsizlik ile ittiham ediliyormuş.

    İbn-el Cevzi, «Uyun el-Hikayat» kitabında, senediyle Muhammed bin Yusuf el Firyabi'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: Ebû Sinan'dan (ki salih bir adamdır), işittim ki dedi
    Ben bir adamın ölen kardeşi için taziyesine gittim. Adamı, telaşlı gördüm. Adam bana dedi ki:
    Benim telaşım kardeşimden gördüğüm acaip vaziyettendir. Onu defnedip toprağı düzelttiğimiz zaman kabirden «ah!» sesini işittim. Ben vallahi bu kardeşimin sesidir, dedim. Sonra toprağı deşmeye çalıştım. Bana dediler ki, bu işi yapma, ben de toprağı geri yerine attım. Ben ordan kalkmak istediğimde yine «ah» sesini işittim. Vallahi bu kardeşimin sesidir dedim ve toprağı açmaya başladım. Bana dediler ki:
    «Yâ Abdullah kabri devşirme. Ben de bir daha toprağı üstüne kapattım. Kalkmak istediğimde yine «ah!» dedi. Ben «vallahi bu kardeşimdir» dedim. Sonra toprağı devşirmeye başladım. Yine bana dediler ki;
    «Bu işi yapma. Bir daha toprağı yerine attım. Kalkmak istediğimde yine, «Ah!» sesini işittim. «Vallahi bu kabri açacağım» dedim.. Açtım, baktım ateşten bir tok (tasma) boğazına takılmış. Kabri ateş dolmuş. Ben o tok'u boğazından çıkartmak istedim, elimi attım, neticede parmaklarım gitti.
    Adam bana ellerini gösterdi, baktım, dört parmağı gitmiş.
    Sonra Evzai'ye [26] gittim, bu durumu anlattım. «Yâ Ebû Amr, yahudi hıristiyan, dinsiz Ölür böyle durumlar görülmez. O, «Evet bunların Cehennemlik olduklarında şüphe yoktur. Allah muvahhitlerden de böyleler gösterir ki, ibret alasınız,» dedi.

    Yine ibn-i el-Cevzi, Abdullah bin Muhammed el-Medyeni'den O da bir dostundan rivayet ettiğine göre, o şöyle demiştir:
    Kendi arazime çıktım. Bir kabristanın yanında iken akşam namazı oldu. Kabristana yakın bir yerde namazımı kıldım. Ben otururken kabirler tarafından bir inleme sesini işittim. Sesin geldiği kabre yakınlaştım. Baktım, «Ah! Ben namaz kılar oruç tutardım» diyor. Beni bir titreme tuttu. Orda bulunan birisine söyledim. O da işittiğimi işitiyordu. Sonra tarlama gittim. İkinci gün döndüğümde birinci sefer namaz kıldığım yerde namaz kıldım. Güneş batıncaya kadar bekledim. Akşam namazını da kıldım. Yine o kabre kulak verdim,» Baktım, «Ah, ben namaz kılar, oruç tutardım» diyor. Sonra evime döndüm. Sıtmaya tutuldum ve iki ay hasta kaldım.

    Hişam bin Ammar, «Diriliş» kitabında Yahya bin Hamza'dan, Numan bin Mekhûl'ün ona rivayet ettiğine göre;
    Bir adam, Ömer bin el-Hattab (Radıyallahû anh)'a geldi. Saç ve sakalının yarısı ağarmıştı. Ömer (Radıyallaû anh) ona?
    «Nedir bu halin?» dedi. Adam dedi ki:
    Geceleyin filanların kabristanından geçtim. Baktım bir adam diğerini ateşten bir copla kovuyor. Ona kavuştukça bir cop vuruyor, karnından ayağına kadar ateş tutuşuyor. Adam bana sığındı, «Yâ Abdullah beni kurtar» dedi.
    Kovalayan adam, «Ya Abdullah onu kurtarma, Allah'ın en kötü kuludur» dedi.
    Bunun üzerine, Ömer, (Radıyallahû anh) : İşte peygamberiniz
    (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) bunun için geceleyin yalnız olarak sefere çıkmayı yasakladı, dedi.

    İbn-i Ebi Dünya, Amr bin Dinar'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    «Medine'li bir adamın bir kız kardeşi vardı. Öldü. Adam, onu defnedip kabrine götürdü. Definden sonra, ailesine döndüğünde, hatırladı ki, kendinde olan bir cüzdanı kabirde unutmuş. Arkadaşlarından bir adamdan yardım diledi. Gidip kabri deştiler. Cüzdanı buldular.
    Adam, arkadaşına dedi ki, benden uzaklaş, bakayım kardeşim ne haldedir? Lahit kapağından bazı taşları kaldırdı, baktı kabir ateşle tutuşmuş. Hemen kabri düzeltip anasına döndü ve kızkardeşinin ne yaptığını sordu. Anası dedi ki:
    «O namazlarını tehir ederdi, zannedersem, abdestsiz namaz kılardı. Komşuların kapısına kulağını koyup casusluk yapardı.»

    Hafız bin Receb dedi ki: Heysem bin Adi'nin rivayet ettiğine göre, Ebban bin Abdullah el-Becli, şöyle demiştir:
    «Bir komşumuz öldü, biz onu yıkadık, tekfin ettik, baktık, kabirde, kediye benzer bir şey var. Biz onu kovduk, fakat kaçmadı. Kabir kazıcısı, yanına bir çakıl attı, hiç deprenmedi. Bunun üzerine başka bir kabir kazmaya yöneldiler. Kazıldığında baktılar, aynı kedi yine içindedir. Onu yine aynen kovdular, fakat hiç etkilenmedi. Üçüncü bir kabre giriştiler. Aynı kediyi yine orada buldular. Yine kovuldu. Fakat hiç aldırış etmedi.
    Bunun üzerine cemâat dedi ki;
    Böyle bir durum başımızdan geçmemiştir, arkadaşınızı defnedin. Üzerine taşlar dizildiğinde kabrinden büyük bir kahkaha işittik.
    Sonra, dönüşte halk, hanımına gidip kocasının ne iş yaptığını sordular, gördüklerini ona anlattılar. Kadın dedi ki:
    «O cenabetten yıkanmıyordu.»

    Ebu'l-Ferec bin Cevzi arkadaşı îbn-i el-Faris'el Ketbi, kendi tarih kitabında şöyle yazmıştır:
    «Ben 590 senesinde Bağdat'ta, bir Ölü buldum. Her tarafı çürümüştü. Kemiklerden başka bir şey kalmamıştı. El ve ayağında demirden kelepçeler vardı, cenazenin içine iki çivi çakılmıştı. Biri göbeğine diğeri alnına... Adamın dehşetli bir yapısı vardı. Kemikleri iri yarı idi. Ortaya çıkmasının sebebi, suların çoğalmasıydı. Telel-Ahmer adlı bir tepenin yanındaki kabrini sel basmıştı.

    îbn-el-Kayyim, -Ruh. kitabında tacir ve salih bir kul olan Ebû Abdillah Muhammed bin Sinan es-Selâmi'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    «Bağdat'da Demirciler Çarşısına bir adam geldi. Küçük çiviler sattı, çiviler iki başlı idi. Demirci aldı, ateşe attı, baktı, hiç erimiyorlar. Ne ettiyse onları yumuşatamadı. Bıkınca, onları satanı çağırdı. Onu buldu. Bu çivileri nerden getirdin, dedi. Satıcı, onları yerde buldum, dedi. Fakat demirci peşini bırakmadı. Ta adam, açık bir kabir gördüğünü, içinde bu çivilerin çakılmış kemikler bulduğunu, onları ancak kemikleri taşla kırarak çıkardığını söyledi...

    İbni el Kayyim'den naklen Ebû Abdullah Muhammed bin el-Harrani, dediğine göre:
    «O, ikindiden sonra, Amed şehrindeki evinden bir bostana çıkmış. Güneş batmadan önce, kabirlerin içine girmiş. Bir de ne görsün. Bir kabir içinde, körük korları gibi ateş koru... Kabrin ortasında bir cenaze...
    Sonra o cenazenin kim olduğunu, yani o gün ölen ve vergi toplayan birisi olduğunu öğrenmiştir.»

    Hafız Şerefuddin ed-Dimyatî, Mu'cem'inde zikrettiğine göre. Muhammed bin ismail bin Hibetullah'dan, o da Ebû îshak bin Abdullah es-Sa'lebi'den işittiğine göre, şöyle diyormuş:
    «Kabir devşiren (kefendiz) bir komşumuz vardı. Kendisini halka gözlerden kör diye bildirip dilencilik ederdi. Kim bir şey verirse ona acip bir şey söylerim derdi. Sonra kim daha fazla verirse, daha acip şeyi ona gösteririm, derdi.
    Birisi ona bir şey verdi. Ben yanında durup bakıyordum. Gözlerini açtı, baktım, bilye gibi gözleri kafasına çıkmışlar. Önünden kafasının arkasını görüyordu.
    Sonra size bir olay anlatayım, dedi:
    Ben memleketimde kabir devşirirdim. Durumum her tarafa yayıldı. Ben halkı öyle korkuttum ki, daha hiç kimseye aldırış etmezdim. Şehrin kadısı şiddetli bir şekilde hastalandı. Beni çağırdı ve benden benim onun kabrini devşirip açmamamı satın aldı. Bana yüz dinar verdi ki kabrini devşirmiyeyim. Ben o dinarları aldım. Fakat Kadı şifa buldu. Sonra bir daha hastalandı ve öldü. Ben sandım ki bana verilen yüz dinar birinci hastalık içindi. Böylece kendimi aldatıp, geldim, kabrini deştim. Baktım, ikab ve eza sesleri geliyor. Kadı kabrin içinde oturmuş, saçları havaya kalkmış, gözleri tabak gibi ve kıpkırmızı. Dizlerimde bir titreme, başladı, peşinde gözlerime iki parmak sokuldu ve Birisi;
    «Ey Allah'ın düşmanı, Allah'ın (Azze ve Celle) sırlarını mı öğreneceksin» dedi.

    Beyhaki, «Azâbu'l-Kabir» kitabında, Yezid bin Abdullah es-Şe-hir'den rivayetine göre şöyle demiştir:
    Adamın biri arazide giderken bir kabre varmış. kabir sahibinden «Ah!. Ah!» seslerini işitmiş. Adam, kabrin başında durup -Amelin, senin pisliklerini ortaya çıkardı. Sen de kendini teşhir ediyorsun,» demiş.

    Makrizi'nin «Tarih» kitabında şöyle bir kayıt vardır: (Hicri) Altıyüz doksan dokuz senesinde, postacı haber getirdi ki, sahilde bir adamın hanımı ölmüş. Adam hanımını defnedip döndüğünde, içinde para olan bir mendili kabirde unuttuğunu hatırlamış. Adam köyün alimini alıp kabri devşirmeye gitmiş. Kabri devşırirken alim kabrin kenarında durmuş, adam bakmış ki, hanımı oturuyor, el ve ayakları saçlarına asılmış. Adam, ellerini açmak istemiş, yapamamış. Zorlanmış, hanımıyla beraber yere batmışlar. Allah'dan başka kimse, nereye vardıklarını bilmemiş. Alim de yirmidört saat baygın kalmıştır.
    Bunun üzerine sultan, olayı ve Şam'da olay hakkında yazılanları Şeyh Takiyuddin bin Dakik el-İd'e gönderdi, Şeyh bunun üzerinde durarak ibret için insanlara gösteriyormuş.
    Âlimler demişler ki, kabir azabından kasıt Berzah azabıdır. Kabre nisbet, çoğunun orda olduğundandır. Yoksa, Allah bir ölüye azap vermek istediğinde azabı ona kavuşur, ha defnedilsin ha edilmesin. Kabir, ile denizde batmak veya bir vahşinin boğazına girmek veya kül olmak arasında bir fark yoktur.
    Azab ve nimetin mahalli ruh ile bedendir. Bu Ehl-i Sünnet'in ittifakiyle kabul edilmiş bir konudur.

    Ibn-i Kayyîm dedi ki;
    Kabir azabı ikidir. Biri daimidir ki, kâfirler ve isyankârların azabıdır. Diğeri geçicidir. Günahkârlardan günahları hafif olanların azabıdır. Bunlar, günahlarına göre azap görürler, sonra azapları kalkar, bazen de dua sadaka vb. bir şeyle bu tip azap, kaldırılır.

    Yafii, «Ravzu'r~Reyah»in adlı kitapta, şöyle demiştir:
    «Bize ulaştı ki, Cuma gecesinde ikramen ölüler azap görmezler.
    Bu durum, müslümanların günahkârlarına has olabilir,» Nesefi ise, Bahr'ül-Kelâm» adlı kitabında bunu tamim edip şöyle demiştir:
    «Kâfirlerin ölüleri de, Cuma gecesinde ve Ramazan boyunca azap görmezler.»
    Günahkâr müslüman ise, o kabrinde azap görür. Fakat ilk Cuma gün ve gecesinde, bu azap ondan kalkar. Sonra kıyamete kadar bir daha azap görmez. Eğer Cuma günü veya Cuma gecesinde ölse, yalnız bir saat azap ve kabir sıkışmasını görür. Sonra, azap kesilir ve kıyamete kadar azap görmez...
    îşte, Yafimin bu sözleri gösteriyor ki, müslümanların günahkârları bir hafta veya daha az bir zaman azap görürler. Cuma gününe kavuştuklarında azap onlardan kesilir ve bir daha azap görmezler.
    Fakat bu sözler delile muhtaçtır.
    İbn-i el-Kayyim, «el-Bedi» adlı kitapta Kadi Ebû Ya'le'nin kdip notlarından, naklen şöyle söylemiştir :
    Kabir azabının kesilmesi lâzım, çünkü o dünya azabındandır, dünya ve içindekiler ise fânî olan şeylerdir. Böyle şeyler elbette, son bulur. Fakat bu müddetin miktarı bilinmez. (Onun sözü bitti.)

    Ben de diyorum ki, Hennad bin es-Sirri, «Zühd»de Mücahitten şu rivayeti, bunu teyid etmektedir:
    ( «Kâfirler, uyku tadını veren bir şekilde yaslanır, uyurlar. Kabirdekiler, haşre çağrılınca, kâfiri ne yazık kim bizi yatağımızdan kaldırdı, der. Yanındaki, mümin ise:
    Bu Rahman olan Allah'ın vadettiği, ve Resullerin tasdik ettiği haşirdir, der.[27]
    Bir nokta :
    Ibn-i Kayyım «Bettaf» de şöyle demiştir:
    «Hıristiyan bir ana ile karnındaki müslüman çocuk, beraber defnedildiğinde, o kabre azap da gelir, nimette... Nimet çocuk içindir, azap da ana içindir.
    Ve bunda bir zorluk yoktur. Bu, biri salih, diğeri facir iki kişinin, bir kabre konulması gibidir [28]
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  8. #38
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Kabir)


    Kabir Azabı

    Ondan Allah'a sığınırız. Kur'an-ı Kerimde müteaddit yerlerde bahsi geçmiştir. «İklil fi istinbat et-tenzil» adlı kitabımda o yerleri zikretmişim.

    Buhâri, Ebu Hüreyre (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle dua ederdi.
    «Ya Rabbi ben kabir azabından sana sığınırım.».

    Yine Buhari. Âişe (Radıyallahû anhâ) 'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    «Kabir azabı haktır diye buyurdu.

    îbn-i Ebi Şeybe ve Müslim, Zeyd bin Sabit (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    «Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Beni Neccar'a âit bir duvarın yanında, katırın üzerinde iken, birden binek koşup nerdeyse Resûhillah'ı yere düşürecekti. Orda altı veya beş veya dört kabir vardı. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    «Kim bu kabirlerin sahiplerini tanır» diye buyurdu. Bir adam: «Ben bilirim» dedi.
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) «Ne zaman öldüler» deyine
    «Bunlar şirk üzere öldüler» dedi. Sonra Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    «Bu ümmet kabirlerinde mutlaka imtihana çekilirler. Eğer siz ölüleri defnediyor olmasaydınız, Allah'a duâ edip benim işittiğim kabir azabını size de işittirmesini dileyecektim.»

    îbn-i Ebi Şeybe, Buhari ve Müslim, Âişe (Radıyallahû anhâ) 'den rivayet ettiklerine göre, Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Kabristanlılar, kabirlerinde bir azap görürler ve hayvanlar o azabın sesini işitirler.»

    İmam Ahmed, Bezzâr, Câbir (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    »Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Beni Neccar'a ait bir hurma bahçesine girdi. Benî Neccârlı bazı adamların (ki cahiliyet döneminde ölmüşler) azap görürken seslerini işitti. Hemen korkulu bir halde çıkıp sahabelerine kabir azabından Allah'a sığınmalarını emretti..

    îmam Ahmed, Ebû Ya'la, Acûri, Ebû Said-i Hudri (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiklerine göre, Resûlullah {Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle demiştir:
    «Kâfirin başına kabrinde doksandokuz ejderha musallat olur. Kıyamet kopuncaya kadar, onu ısırırlar.»

    Ebû Ya'la, Acuri, ibn-i Mende, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)den, rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Mümin kabrinde bîr bahçe içindedir. Kabri yetmiş zira genişlenir, dolunay gibi nurlanır. Bilir misiniz şu âyet-i kerime hangi konuda nazil olmuştur:
    : Kim zikrimden yüz çevirirse muhakkak ona dar bir geçim vardır.[23]
    Sahabeler, Allah ve Resûlu daha iyi bilir dediler. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki;
    «O dar geçim, kabir azabıdır. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ona doksan dokuz ejderha musallat olur. Vücudunu şişirirler, onu sokarlar ve kıyamete kadar cesedini tahriş ederler.

    îbn-i Ebi Şeybe, îbn-i Ebi Dünya Acûri, Ebû Hüreyre (Radıyalla*hû anh)'dan rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Bevlden sakınınız, çünkü kabir azabının çoğu ondandır)

    îbn-i Ebi Şeybe, Müslim ve Buhari, ibn-i Abbâs (Radıyallahû anhüma'dan rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) iki kabrin yanından geçerken, şöyle buyurdu:
    «Bunlar, azap görüyorlar. Azapları da büyük günahlardan dolayı değildir. Birisi bevlden temizlenmiyordu, diğeri de arada koğuculuk yapardı. Sonra, Resûlullah elinde bulunan yaş bir değneği ikiye bölüp kabirlerine dikti. Ashab; Bunu neden yaptın yâ Resûlullah deyince;
    «Umulur ki bunlar yaş kaldıkça azapları hafiflenir» buyurdu.

    îbn-i Ebi Dünya, Beyhaki, Meymûne (Radıyallahû anhâ'dan rivayet ettiklerine göre Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    «Ey Meymûne! Kabir azabından Allah'a sığın. Kabrin en şiddetli azabı gıybet ve bevldendir.»

    Ahmed ve Isbehani, Ya'la bin Siyabe (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiklerine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) sahibi azap gören bir kabrin başına geldi. «Bu, insanların etini yiyordu» dedi. Sonra yaş bir dal istedi. Onu kabrine dikti. Ve «umulur ki, bu dal yaş kaldıkça azabı hafiflesin» diye buyurdu.

    Beyhaki «Delailüfn-nübüvvet»te, Ya'la bin Mürre'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ile bir kabristandan geçiyorduk. Bir kabirden sıkışma sesini işittim. «Yâ Resûlullah! Kabirden sıkışma sesini duyuyorum» dedim.
    «İşittin mi ya Yala diye buyurdu. Ben «Evet» dedim.
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) «O, kolay işlerden dolayı azap görüyor» buyurdu.
    Ben «nedir onlar» dedim. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    «O insanlar arasında koğuculuk yapardı. Bevlden temizlenmezdi» diye buyurdu. Sonra, umulur ki azabı hafiflesin,» diye kabrine bir çubuk dikti.
    Not: Ya'la bin Murre (Radıyallahû anh) Ya'la bin Siyabe'dir. Siyabe (Radıyallahû anhâ) anası idi.

    İmam Ahmed, Enes (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Ebû Talha'nın bir hurma bahçesinde iken Bilal da arkasında yürüyordu; bir kabrin yanından geçtiler.
    Yâ Bilâl işittiğimi işitiyor musun?
    «Bu kabrin sahibi, azap görüyor. Sorguya çekilmiş, yahudi olarak belirlenmiş,» dedi.

    Beyhaki, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre, peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    «Kabir azabı üç şeyden olur. Gıybetten, koğuculuktan ve bevlden. Mutlaka bunlardan sakının.

    Yine Beyhaki, Katâde'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: Kabir azabı üç bölümdür. Bir bölümü gıybetten bir bölümü koğuculuktan, bir bölümü de, bevldendir.

    İbn-i Ebi Şeybe, îmam Ahmed, Ibn-i Hibban, Acûri, ümmü Mübeşşir (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet ettiklerine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi" ve Sellem) : «Kabir azabından Allah'a sığınırım» diye buyurdu. Ben:
    «Yâ Resûlullah, insanlar kabirlerinde azap mı görecekler?» dedim. Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    «Evet hayvanların işiteceği bir azapla, azap görecekler.» dedi.
    Taberâni «el-Kebir»de İbn-i. Mesûd (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem,) :
    «Ölüler, kabirlerinde azap görürler. Öyle ki hayvanlar onların seslerini işitirler.»

    Yine Taberâni «el-Evsat»da, Ebû Saîd-i Hudri'den rivayetine göre şöyle demiştir:
    Ben Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ile bir seferde beraberdim. O, bineği üstünde gidiyordu. Birden hayvan irkildi. Ben: «Yâ Resûlullah! Neden bineğin irkildi?» dedim.
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) : «Hayvan, kabrinde azap gören bir adamın sesini işitti, bu yüzdan irkildi diye buyurdu.

    îbn-i Ebi Şeybe, îkrime (Radıyallahû anh)'den: «Nasıl ki kâfirler kabirdekilerden ümitsizliğe düştüler [24] mealindeki âyet-i kerime hakkında demiştir ki:
    «Kâfirler kabirlerine kondukları zaman, Allah'ın onlara hazırladığı azabı görüp, Allah'ın rahmetinden ümitsiz olurlar.»

    Taberani «el~Evsat»da, ibn-i Ebi Dünya Kitabü'l-Kubûr da, Lâl-kai «es-Sünnet»de, ve îbn-i Meali, İbn-i Ömer (Radıyallahû anhüma)'-dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    Ben, Bedir taraflarında gezinirken, birden bir çukurdan, boynunda bir zincir olan bir adam çıktı.
    «Yâ Abdullah! Bana su ver» diye beni çağırdı. Bilmiyorum ismimi mi bildi, yoksa Arapların Abdullah (Allah'ın kulu) kelimesini kullandıkları gibi mi kullandı. Sonra aynı çukurdan elinde cop olan bir adam çıktı, «ya Abdullah ona su verme. Çünkü o kâfirdir» diye söyledi. Sonra copla onu çukura koyuncaya kadar ona vurdu.
    Ben gittim, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) e anlattım. O, «Gördün mü?» dedi. Ben «evet» dedim. Buyurdu ki;
    «O Allah'ın düşmanı Ebû Cehil'dir. O gördüğün durum da kıyamete kadarki azabıdır.»

    İbn-i Ebi Dünya, «Ölümden sonra yaşayanlar» adlı kitabında, Hallal, Sünnet'de îbn-i el-Berra Ravzada îbn-i Ömer (Radıyallahû anhüma) 'dan rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    Bir seferinde çıkıp, câhiliyet kabirlerinden bir kabrin yanından geçtim. Birden karşıma boynunda ateş gıcırdatan bir zincir olan bir adam çıktı. Beraberimde bir su kabı vardı. O, beni gördüğü vakit;
    «Yâ Abdullah bana su ver» derken ardından bir adam kabirden çıkıp:
    «Yâ Abdullah ona su verme, O kâfirdir» dedi. Kendisini copla vurdu. Boynundaki zinciri tutarak, onu çekti, kabrine soktu.

    İbn-i Ömer (Radıyallahû anh) dedi ki:
    Sonra o gece ihtiyar bir kadının evinde misafir oldum. Evin yanında bir kabir vardı. Kabirden bir ses işittim : «Bevl mabevi» «Şennmaşenn» diyordu. Ben ihtiyar kadına «nedir bu» dedim. O:
    «Bu benim kocam idi. Bevl ettiği zaman sakınmıyordu. Ona «sana yazıklar olsun! Deve de bevl ettiği vakit temizlenir. Sen niye temizlenmiyorsun» derdim. O kabul etmezdi. İşte öldüğü günden beri böyle «Bevl ma bevl» diyor, dedi
    Ben «şenn» nedir dediğimde kadın dedi ki:
    Çok susamış bir adam ona (kocama) geldi. «Bana su ver» dedi. O «al kırbayı (şenni) dedi, Adam baktı ki içinde damla yok. Ve düşüp öldü. İşte o, öldüğü günden beri «şenn maşenn» diyor.
    Sonra, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'e gittim. Haber verdim. Kişinin yalnız başına sefere çıkmasını yasakladı.

    îbn-i Ebi Dünya, «el-Kubur» kitabında Huveyris bin er-Rebâ'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Ben seferden dönerken, üstü başı alev tutmuş demir bir çerçeve içinde bir adam kabirden çıkıp üzerime geldi. İki sefer «Bana su ver» dedi. Ardında bir insan çıktı, «Kâfire su verme» dedi. Ona kavuşup, zincirinden tuttu. Yerde çekip beraber kabre girdiler.

    Huveyris dedi: Deve öyle olmuştu ki, ona hiç bir şey yapamıyordum. Boynundan tutunca ıhdi. Ben indim, akşam ve yatsı namazlarını kıldım. Sonra bindim ta Medine'de sabahladım.
    Ömer bin el-Hattab'a vardım. Ona meseleyi anlattım. Halife «Yâ Huveyris, ben seni ittiham etmiyorum, bana doğru bir haber verdin» dedi. Keyfa essuğra'dan cahiliyet dönemini görmüş bâzı ihtiyarları çağırdı. Sonra Hüveyrisi'de çağırdı ve dedi:
    «Bu bana bir şeyler anlattı. Onu ittiham ediyor değilim.
    Yâ Huveyris bana anlattığını onlara da anlat.» Huveyris anlattı. Onlar;
    «Yâ emirel-Müminin Biz bunu tanıyoruz. Beni Gifardan bir adamdır. Cahiliyette öldü. Misafirlere hakk tanımıyordu» dediler.

    Yine ibn-i Ebi Dünya, Hişam bin Urve'den, o da babasından rivayet ettiklerine göre, babası şöyle demiştir:
    Mekke Medine arasında bir binici gidiyordu. Bir kabristandan geçerken, demire vurulmuş, üstü başı alev tutmuş bir adam «Yâ Abdullah! Yâ Abdullah! Bana su ver» dedi. Ardından gelen birisi «Yâ Abdullah su verme» dedi. Bunun üzerine binici bayıldı. Saçları ağardı.
    Olay Hz. Osman (Radıyallahû anh)'a iletildiğinde, kişinin yalnız olarak sefere çıkmasını yasakladı.

    îmam Ahmed, Nesâi, İbn-i Hüzeyme, Beyhaki Ebu Rafi (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiklerine göre,. şöyle demiştir:
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'e Baki kabristanın'dan geçiyordum. O, (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) «off off» dedi. Beni kastettiğini sandım.
    «Yâ Resûlullah bir şey mi yaptım?» dedim. O; «Ne demek istiyorsun?» dedi. Ben: «Bana of çekiyorsun» dedim. O;
    -Hayır, bu kabir sahibi filan kişiyi, filan kabileye zekât memuru olarak göndermiştim. Bir zırhı arakladı. Şimdi ona ateşten bir zırh giydirilmiş, görüyorum» dedi.

    îbn-i Ebi Şeybe, Hennad, İbn-i Ebi Dünya, Amr bin Şerahbil'den rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    Muttaki görünen bir adam ölmüş. Kabrine gelip, «sana yüz sopa vuracağız» demişler. Adam:
    «Neden bana vuracaksınız, ben kötülüklerden sakınır, Allah'dan korkardım,» demiş. Bir sopaya ininceye kadar aralarında böyle tartışma sürmüş. Ve o sopa vurulunca kabri ateş tutuşmuş. Adam helak olup bir daha diriltilince;
    Neden bana vurdunuz?» demiş.
    Onlar:
    «Bir gün âbdestsiz olarak namaz kıldın. Ve yardım isteyen mazlumun yanından geçerken, yardım etmedin,» demişler.

    Buhari ve Ebû Şeyh, «et - Tevbih* kitabında ibn-i Mesûd (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Allahın kullarından bir kula kabrinde yüz sopa vurulması emrolundu. Adam bir sopaya indirinceye kadar, Allah'a yalvardı. Yalnız bir sopa vurulunca kabri ateşle doldu. Ateş kalkınca, adam ayıldı. «Neden bana vurdunuz» dedi.
    Melekler:
    «Sen abdestsiz olarak bir namaz kıldın. Bir mazlumun dalyanından geçip yardım etmedin» dediler.

    Buhari, Beyhaki, Semûrete bin Cündüpten rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    Resûlullah'ın, ashabına çok fazla söylediği şeylerden birisi'de: «İçinizden kimse rüya gördü mü?» sözü idi.
    Bir gün sabahleyin, şöyle buyurdu:
    Bu gece iki kişi gelip «bana hazırlan» dediler. Onlarla beraber çıktım, beni Arz-ı mukaddese götürdüler. Yatan bir adamın yanına vardık; elinde taş olan diğer bir adam başında duruyordu. Taşı başına vurup başını sıyırıyordu; Taş yuvarlanır giderdi. Peşinde gidip taşı alıyordu. Vuran adam daha dönmeden, vurulanın başı eski haline gelip iyileşiyordu. Döndüğü vakit ilk sefer yaptığı gibi bir daha onun başına vuruyordu.

    Ben o arkadaşlarıma «Sûbhanallah nedir bunlar» dedim. Onlar:
    «Git» dediler. Gittik, tâ, baş üstü yatmış bir adama vardık. Elinde çengel olan diğer bir adam onun yanında idi. Yanaklarına çengeli takıp kafasına kadar yırtardı. Burnuna koyup kafasına kadar yırtardı, gözüne takıp kafasına kadar yırtardı. Sonra dönüp öbür tarafı da aynen öyle yapardı. Onu bitirmeden öbür taraf eski haline dönüp iyileşiyordu. Yine öbür tarafa yaptığını bu tarafa yapardı.

    Ben arkadaşlarıma «Sûbhanallah nedir bunlar?» dedim. Onlar;
    «Çık» dediler. Çıktık. Tandır gibi bir şeyin yanına vardık, içinde sesler ve gürültü vardı. İçine baktık, çıplak kadın ve erkek dolu. Altlarından alev kendilerine vuruyor. Alev vurdukça bağrışıyordular.

    Ben arkadaşlarıma «Nedir bunlar» dedim. Onlar;
    «Git» dediler. Gittik. Kan gibi kızıl bir nehrin yanına vardık. Nehirde yüzen bir adam vardı. Nehir kenarında da ellerinde küçük çakıllar olan bir adam vardı. O arada, adam, yüzdüğü kadar yüzüyor. Sonra, çakılları biriktirenin yanına gelip ağzını ona açıyor. Ağzına bir taş atınca gidip yüzüyor, sonra bir daha ona dönüyor, ağzını açıp adamdan bir taş daha yutuyordu.

    «Bunlar kimlerdir?» dedim. «Git» dediler. Gittik, Hiç benzerini görmediğim çirkin bir adamın yanına vardık. Yanındaki ateşi karıştırıp etrafında dolaşıyordu.

    Arkadaşlarıma «Bu kimdir» dedim. Onlar «Git» dediler. Gittik. Yemyeşil, içinde baharın her nevi çiçeği olan bir bahçeye girdik. Bahçe ortasında başını göremeyeceğim kadar uzun bir adam vardı. Etrafında hiç görmediğim çocuklar vardı.

    Arkadaşlarım bana «Çık» dediler çıktık. Büyüklükte ve güzellikte benzerini göremediğim büyük bir bahçeye vardık.

    Arkadaşlarım bana «yüksel» dediler. Yükseldik, binaları altın ve gümüş kerpiçten olan bir şehre vardık. Şehrin kapısını çaldık, bize açıldı.
    İçine girdik, bir tarafları çok güzel, bir tarafları çok çirkin adamlar bizi karşıladılar. Arkadaşlarım onlara dediler ki, gidin şu nehirde yıkanın. Orda suyu bembeyaz geniş bir nehir vardı. Onlar gidip yıkandılar. Sonra bize döndüler. Çirkinlik onlardan gidip en güzel şekle girdiler.

    Arkadaşlarım, «işte bu senin evindir,» dediler. Ben «Allah'ın bereketi üzerinize olsun bırakın içine gireyim,» dedim. Onlar «fakat şimdi giremezsin» dediler.

    Ben, o arkadaşlarıma «bu gece çok acaip şeyler gördüm, nedir bu gördüklerim» dedim. Onlar dediler ki:
    Başı sıyrılan adam ise, Kur'an'ın hükümlerini bırakandır.
    Uykudan dolayı farz namazlarını kaçırandır. Kıyamete kadar ona öyle yapılacaktır.

    Yüzü, gözü ve burnu kafasına kadar yırtılan adam ise, sabahleyin evinden çıkıp her tarafta yalan söyleyendir. Kıyamete kadar ona Öyle yapılacaktır.

    Tandır gibi yerdeki çıplak kadın ve erkekler ise, onlar zina edenlerdir.

    Nehirde yüzüp taş yutan adam ise, o faiz yiyendir.

    Ateş karıştıran adam ise, o cehennemin bekçisi ve sahibidir.

    Bahçedeki uzun adam ise İbrahim, (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem.)'dir. Etrafındaki çocuklar ise, İslam fıtratı üzere ölen çocuklardır.

    Sahabeler;
    «Yâ Resûlullah! Müşriklerin çocukları da mı?» dediler. Peygamber (Sallallâhû Aleyhi.ve Sellem} :
    «Evet, müşriklerin çocukları da...» dedi.

    Bir tarafı çok güzel bir tarafı çok çirkin olan o topluluk ise: onlar iyi, salih bir ameli, diğer kötü bir amelle karıştıranlardır Allah onları affetti.

    Ben ise Cibril'im. Bu da Mikail'dir,

    Âlimler demişler ki: Bu, hadis, Berzah âleminde azabın varlığına dair bir nasstır. Çünkü peygamberlerin rüyaları gerçeğe tam uygun olan vahydir. Nitekim hadisde, «kıyamete kadar buna öyle yapılacak» diye ifade vardı.

    Darekutni'ye göre, Hadisin bazı rivayetlerinde şu ifadeler vardır :
    Bana bahçeyi anlat, dedim. Arkadaşım dedi ki:
    İbrahim (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) bu bahçede, bu çocuklara bakıcılık yapıyor. Kıyamete kadar onları besleyecek.

    Ben «kanda yüzen kimdi?» dedim. Arkadaşım, «o faiz sahibidir» dedi. «Kıyamete kadar taş ile beslenecektir.»

    Ben, başı sıyrılan adam kimdir» dedim. Arkadaşım;
    «O, Kur'an Öğrenip unutacak şekilde uykuya dalıp Kur'an'ı bırakandır ki kıyamete kadar, kabirde uyudukça, başına vururlar} bırakmazlar ki, uyusun...

    Hatip, ibn-i Asakir, Ebû Musa el-Eş'ari hadisinden şöyle rivayet etmişler: Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    «Bâzı adamlar gördüm, derileri ateşten makaslarla makaslanıyordu.
    «Nedir bunların hâli» dedim. Arkadaşım dedi ki:
    «Bunlar, süslenmekte, helâl dairesini aşan kimselerdir.»

    Pis kokulu, bir kuyu gördüm. İçinde bağıranlar vardı.
    «Nedir bu» dedim. Arkadaşım dedi ki:
    «Bunlar süslenmekte helâl dairesini aşan kadınlardır.»

    Hayat suyunda yıkanan bir topluluk gördüm.
    «Bunlar kimdir?» dedim. Dedi ki:
    «Bunlar, kötü amel ile iyi ameli karıştıranlardır.»

    îbn-i Asâkir, «Tarihlinde, Ali bin Ebû Talib (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre:
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) sabah namazını kıldı. Namazı bitirince bize yöneldi ve şöyle dedi:
    Bu gece bana iki melek geldiler. Kollarımdan tutup dünya göğüne çıktık. Bir meleğin yanından geçtik, elinde bir taş vardı. Önündeki insanın başına vuruyordu. Adamın beyni bir tarafa, taş bir tarafa düşüyordu.

    «Nedir bu» dedim. Arkadaşlarım, «geç» dediler. Geçtim, baktım, bir melek, önünde bir adam, meleğin elinde demirden bir çengel; sağ yanağına daldırıyor, kulağına kadar yırtıyor. Sonra sol yanağı da aynen öyle yapıncaya kadar, sağ taraf düzeliyor.

    Ben «nedir bu» dedim. Arkadaşlarım, «geç» dediler. Geçtim, kandan bir nehir gördüm. Kazan kaynar gibi kaynıyordu... Kenarlarının içinde çıplak bir topluluk vardı. Nehrin kenarında, ellerinde çamur çakılları olan melekler vardı. O çıplaklardan dışarı çıkmak isteyen olunca, ağzına bir çakıl atar, onu nehrin dibine götürüyordu.

    «Nedir bu» dedim. Arkadaşlarım, «geç» dediler. Geçtim, baktım önümde bir ev, altı üstünden daha dar, içinde çıplak bir topluluk vardır. Altlarından alev yükseliyordu. Ben onların pis kokusundan burnumu kapattım.

    «Kimdir bunlar» dedim. Arkadaşlarım, «geç» dediler. Geçtim, Siyah bir tepeye vardım. Üstünde çeşitli hastalıklara çarpılmış bir millet vardı. Arkalarından ateş savrulup ağız burun, göz ve kulaklarından çıkardı.

    Ben «nedir bu durum» dedim. Arkadaşlarım «geç» dediler. Geçtim. Her tarafı saran bir ateş gördüm. Başına bir melek müekkel kılınmış, hiç kimsenin ondan çıkmasına fırsat vermiyor.

    «Nedir bu?» dedim. Arkadaşlarım «geç dediler. Geçtim. Kendimi bir bahçede buldum. Orda güzellikte benzeri olmayan bir yaşlı zat vardı. Etrafında çocuklar bulunuyordu. Ve etrafta, yaprakları fil kulağı misali ağaçlar vardı. Allah'ın müsaade ettiği kadar o ağaca yükseldim. Ta güzellikte benzeri bulunmayan, şeffaf incilerden, yeşil zebercedden, kızıl yakuttan evler buldum.

    Ben «nedir bu» dedim. Arkadaşlarım «geç» dediler. Geçtim. Gümüş ve altın iki köprüden bir nehre vardım. Nehrin kenarında güzellikte eşi olmayan yapıları, şeffaf inciden, yeşil Zebercedden, kızıl yakuttan olan evler vardı. İçlerinde dizilmiş bardak ve ibrikler vardı.

    Ben «Nedir bu» dedim. Arkadaşlarım, «İn» dediler, indim. Elimi o kaplardan birisine vurdum. Avuçlayıp içtim. Baktım baldan daha tatlı, sütten daha beyaz, kaymaktan daha yumuşaktır.

    Arkadaşlarım bana dediler ki: İşte o başları vurulup, beyinleri yere akıtılanlar ise, onlar yatsı namazını kılmadan yatanlardır. Namazları vakitlerinde kılmayanlardır. Onlar o taşla vurulurlar, sonra cehenneme giderler.

    Yüzleri çengel ile yarılanlar ise, müslümanlar arasında koğuculuk yapanlardır. Onlar cehenneme gidinceye kadar öyle azap görürler.

    Ağızlarına çakıl atılanlar ise, onlar faiz yiyenlerdir. Cehenneme gidinceye kadar o nehirde öyle azap görürler.

    O çıplak millet ise, zinâkarlardır. O pis koku ise avretlerinin kokusudur. Onlar da ateşe varıncaya kadar öyle azap görürler.

    Çeşitli hastalıklara çarpılmış o millet ise, kavm-ı Lut gibi oğlancılık yapanlardır. Alttaki de, üstteki de Öyle azap görürler. En sonunda Cehenneme giderler.

    O her tarafı saran ateş ise, Cehennemdir.

    O bahçe ise, Cennet'ül-Mev'adir.

    O gördüğün yaşlı adam ise, İbrahim'dir. Etrafındaki çocuklar da müslümanların çocuklarıdır.

    O ağaç da sidretü'l-müntehâdır.

    O evler ise, peygamberlerin, sıddıkların, şehidlerin, salihlerin evleridir.

    O nehir ise, Allahın sana verdiği kevser nehridir. Kenarlarındaki evler, ise senin ve ehli beytinin evleridir.

    Beyhaki, Delail'de, Ebû Said-Hudri (Radıyallahû anh)'dan, Miraç hadisinde Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'den rivayet ettiğine göre, şöyle buyurmuştur :
    Sonra bir az daha geçtim. Baktım, orda, üstünde büzülmüş et olan sofralar var, kimse ona yanaşmıyor. Aynı yerde diğer sofralarda, kokuşmuş pis et vardır. İnsanlar oturup ondan yiyorlar.
    Ben «Yâ Cibril kimdir bunlar?» dedim. O dedi ki: «Ümmetinden bir millettir. Helâli bırakıp harama girerler.»

    Sonra biraz daha geçtim. Karınları evler gibi olan bir topluluğun yanına vardım. Kalkmak istedikçe yere düşüyordular. «Yâ Rabbi kıyameti koparma» diyordular. Onlar Ali Firavunun yolunda idiler. Yoldakiler onları ezip geçiyordular. Allah'a yalvardıklarını işittim. . :
    «Yâ Cibril! Kimdir bunlar» dedim. Cibril:
    Bunlar, «senin ümmetinden faiz yiyenlerdir» dedi.

    Sonra az daha gittim. Dudakları deve dudakları gibi büyük bir milletin yanına geldim. Ağızlarını açıp o ateşten yutuyor, ateş arkalarından çıkıyordu.
    «Kimdir bunlar» dedim. Cibril:
    «Bunlar, senin ümmetinden yetimlerin malını zulmen yiyenlerdir» dedi.

    Sonra yine öyle geçtim. Memelerinden asılmış kadınlar gördüm. «Kimdir bunlar?» dedim.
    «Bunlar zina edenlerdir» dedi.

    Sonra biraz daha gittim. Yanlarından et kesilen, bir millet gördüm. O kesilen et onlara yediriliyordu. Onlara, «kardeşinin etinden yediğin gibi bunu da ye» deniliyordu. «Kimdir bunlar?» dedim. Cibril :
    «Bunlar gıybet edici ve ayıplayıcılardır» dedi.

    İbn-i Adiy, Beyhaki, yine Miraç hadisinde Ebu Hüreyre
    [Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre.Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    Başları, taşla ezilen bir milletin yanından (Miraç gecesinde) geçtim. Başları ezildikçe bîr daha düzeliyordu. Bu ezilmekten dolayı onlardan hiç bir şey eksilmiyordu.
    «Yâ Cibril kimdir bunlar?» dedim. Cibril
    «Bunlar, başları namaza ermeyen kimselerdir» dedi.

    Sonra, keçi koyun gibi dolaşan, zakkum, dikenli otlan, Cehennemin çakıl ve taşlarını yiyen bir milletin yanına geldim. «Kimdir bunlar» dedim. Cibril;
    «Bunlar, mallarının zekâtını vermeyenlerdir» dedi.

    Sonra, başka bir milletin yanına geldim. Ellerinde pişmiş et ve piş çiğ et vardı. Temiz eti bırakıp pis eti yiyordular.
    Ben «Kimdir bunlar?» deyince Cibril cevaben:
    Bunlar, helâl hanımını bırakıp pis kadının yanında sabahlayan erkek ve helâl kocasmı bırakıp pis erkeğe giden, yanında sabahlayan kadınlardır.»

    Sonra, taşınamayacak kadar büyük bir yığını biriktirmiş ve arttırmayı isteyen bir adam gördüm. «Kimdir bu» deyince Cibril:
    «Yanında ödeyemeyecek kadar, insanların emanetleri olan ve yine emânet almak isteyen kişidir» dedi.

    Sonra, dili ve dudakları demir makasları ile kesilen, bir milletin yanına geldik. Kesildikçe eski hâline dönüyordu. Hiç bir şey eksilmiyordu. «Kimdir bunlar» deyince, Cibril cevaben:
    Bunlar, ümmetinin hatipleridir» dedi.

    Ebû Dâvud, Enes (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    Miraca çıkarıldığım gece, bâzı kavimlerin (toplulukların) yanından geçtim. Tunçtan, tırnakları vardı. Kendi yüzlerine ve göğüslerine batırıyorlardı.
    «Yâ Cibril kimdir bunlar?» dedim. Cibril:
    «Bunlar, insanların etini yiyen (gıybetini yapan) ve ırzlarına geçen kişilerdir» dedi.

    îbn-i Ebi Dünya «el-Kubur» kitabında Hasan'dan merfûan rivayet ettiğine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
    «Kim sahabelerimden birisine söverek dünyadan ayrılsa, Allah ona bir hayvan musallat eder, etini kemirir, ondah kıyamete kadar elem duyar

    İbn-i Huzeyme, İbn-i Hibban, el-Hâkim, Taberani, İbn-i Merde-veyh kendi Tefsirinde ve Beyhaki, Ebü Umâme (Radıyallahû anh)'~ dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) sabah namazından sonra yanımıza geldi. Buyurdu ki: Ben hak bir rüya gördüm, dinleyin:
    Bu gece bana bir adam geldi. Elimden tuttu, peşimden gel dedi. Ta, sarp korkunç bir dağa geldik. Bana «dağa çık» dedi. Ben «Çıkamam» dedim. O, «ben onu sana kolaylaştıracağım» dedi. Adımlarımı attıkça bir basamağa rastgeliyordu. Ta dağın zirvesine çıktık. Orda ağızları yırtık, erkek ve kadınlar vardı. Nedir bunlar dedim. O, «bunlar dediklerini yapmayanlardır» dedi.

    Sonra çıktık, göz ve kulakları mıhlanmış erkek ve kadınlar karşımıza çıktı. «Nedir bunlar» dedim. O;
    «Bunlar bakıp ta görmeyen, işitip de dinlemeyenlerdir» dedi.

    Sonra çıktık. Kuyruk sokumlarından asılmış, başları aşağıda, memelerini yılan kemiren kadınlar gördük. «Kimdir bunlar» dedim. O;
    «Bunlar çocuklarına süt emzirmeyen kadınlardır» dedi.;

    Sonra, çıktık. Kuyruk sokumlarından asılmış, baş aşağı az miktarda buldukları suyu yalayan kadın ve erkekleri gördük. «Nedir bunlar» dedim. O;
    «Bunlar oruç tutup, sonra keffaret vermeden orucunu' bozanlardır» dedi.

    Sonra, çıktık. Çok çirkin manzaralı, çok çirkin elbiseli,; çok pis kokulu kadın ve erkekleri gördük. Kokuları pislik kokusu idi. «Kimdir bunlar» dedim.
    «Bunlar zina eden kadın ve erkeklerdir» dedi.

    Sonra çıktık. Korkunç derecede şişmiş, çok pis kokulu ölüler gördük. «Nedir bunlar» dedim. O;
    «Bunlar kâfirlerin ölüleridir» dedi.

    Sonra çıktık, ağaç gölgesinde oturan adamlarla karşılaştık. «Nedir bunlar» dedim. O;
    «Bunlar müminlerin ölüleridir» dedi.

    Sonra, çıktık, genç erkek ve kızları gördük. İki nehir arasında oynuyordular. «Kimdir bunlar» dedim. O;
    «Bunlar müminlerin zürriyetidir» dedi.

    Sonra, çıktık. Güzel yüzlü, güzel elbiseli, hoş kokulu adamlarla karşılaştık. Yüzleri bembeyaz kâğıt gibi parlaktı. «Kimdir bunlar» dedim. O;
    «Bunlar siddıklar, şehidler ve salihlerdir» dedi.

    Deylemi'nin Firdevs'inde Enes (Radıyallahû anh)'dan merfuan rivayet edildiğine göre, Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    Ümmetimden kim, kavmi Lûtun amelini işlese, Allah onu onların yanına nakleder. Onlarla beraber hoşrolur.»

    îbn-i Asâkir'in «Tarih»inde, senediyle Amr bin Eşlem ed-Dımış-ki'den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir :
    Hudutta yanımızda bir adam öldü, defnedildi. Üçüncü gün kabri devşirildi. Taşlar yana dikildi, kabirde hiç bir şey göremediler. Bu durum Veki' bin el-Cerrahtan soruldu. O şöyle dedi:
    Bir hadis'de, işitmişiz:
    «Kim kavm-ı Lûtun amelini işlerken ölse, kabir onu onların yanına götürür. Ve kıyamet gününde onlarla beraber haşrolur.»

    îbn-i Ebi Dünya, Mesrûk'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir :
    «Kim hırsızlık yapar veya zina eder veya içki içer veya bunlara benzer bir şey yapar da ölürse kabrinde iki arslan bulunup onu devamlı olarak ısırırlar.»

    îbn-i Asakir, Vâile bin el-Eskâ' (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur : :
    Eğer kaderi veya cüz-i ihtiyari'yi inkâr edenlerin kabri üç gün sonra devşirilse kıbleden yüzleri çevrildiği görülecektir.

    Esbehânî, Tergib'te el-Avam bin Havşap (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Bir seferinde bir mahalleye inmiştim, mahalle kenarında bir kabristan vardı. İkindi olduktan sonra, kabrin birisi açıldı. İçinden, başı eşek başı olan bir insan cesedi, çıktı. Soruşturdum, denildi ki:
    O içki içiyordu. Akşam eve gidince, anası ona «oğlum, Allah-dan kork,» derdi. O. da anasına «sus, eşek gibi anırma» derdi, işte, ikindiden sonra öldü. Hergün böyle, kabri açılıp üç sefer anırıyor. Sonra kabir üzerine kapanıyor.

    Ibn-i Ebi Dünya, Mersed bin Havşep'den naklettiğine göre, şöyle demiştir :
    Yûsuf bin Amr'ın yanında oturuyordum. Yanında, yarı yüzü demir darbesini yemiş bir adam vardı. Yûsuf ona: «Gördüğünü Mer-sed'e anlat» dedi. O dedi ki:
    «Geceleyin biri için kabir kazdım. Defnedilip üzerinde toprak atip düzeltilince, deve gibi iki büyük kuş geldiler. Biri baş ucuna diğeri ayak ucuna kondu. Sonra kabrini deştiler. Biri kabrine sarkıldı, Öbürü, kabrin kenarında durdu. Ben geldim, kabrin kenarında durdum, işittim, ölüye şöyle diyordu:
    — Kibir büyüklük taslamak için sarı.elbiseler içinde kayınlarını ziyaret eden sen değil miydin? Kabrin içindeki adam:
    — Ben kibirli olacak kadar güçlü değilim, deyince ona bir darbe vurdu, kabri yağ ve su ile doldu. Sonra döndü ve bir daha ona üç sefer sordu. Her seferinde böylece ona bir darbe indirdi. Sonra, başını döndürüp bana baktı. «Bakınız, nerde oturmuş, boynu kırılsın» dedi. Ve yüzümün bu yanına vurdu. Gece boyunca öyle yerde kalmıştım. Sabahleyin kendimi böyle gördüm.

    Yine İbn-i Ebi Dünya, Ebu'l-Cüreys'den o da anasından naklettiklerine göre, şöyle demiştir:
    Ebû Cafer, Küfe hendeğini kazarken, halk cenazelerinin yerini değiştirdiler. O arada ellerini ağzıyla tutan bir gencin cenazesi bulundu.

    Ebû îshak'dan nakledildiğine göre, şöyle demiştir:
    Bir ölüyü yıkamak için çağrıldım. Yüzünden Örtüyü kaldırdığım vakit boğazına sarılmış bir yılan gördüm. Dediler ki:
    Bu adam sahabeler (Radıyallahû anhüm)'e sövüyormuş.

    Yine Ebû İshak'tan nakledildiğine göre şöyle demiştir:
    Yanıma bir adam geldi. Ben, kabir deşen bir adamım. Bazıların yüzleri kıbleye dönük olmadığını gördüm, dedi.
    Bunun üzerine Ben Evzai'ye mektupla sordum:
    Evzaî: bunlarln sünnet üzere ölmeyenlerdir, dedi.

    Abdül'mümin bin Abdullah bin îsa ed-Dabi'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
    Tevbe etmiş bir kabir deşen {kefendiz) den soruldu: Gördüğün en tuhaf şey nedir?
    O, birinin kabrini deştim, baktım, cesedinin her tarafı çakılmış. Büyük bir mıh başına, diğer büyük bir mıh da ayaklarına çakılmış, gördüm, dedi.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  9. #39
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Kabir)

    Kabrin Korkunçluğu, Mümine Kolaylığı Ve Genişliği

    Hakim, ibn-i Mace, Beyhaki, ve Hennad Zühd'de Hz. Osman, (Radıyallahû anh)'ın kölesi Hâni'den rivayet ettiklerin göre şöyle demiştir:
    «Hz. Osman bir kabrin başında durup sakalları ıslanıncaya kadar ağladı.» Ona:
    «Cennet ve Cehennemden söz edildiği zaman ağlamıyorsun da, neden kabrin yanında ağlıyorsun?» denilince, o şöyle dedi:
    Resulullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    «Kabir, âhiret menzillerinin ilkidir. Kişi ondan kurtulsa, arkası daha kolay olur. Ondan kurtulamazsa, arkası daha zordur» ve «Kabirden daha korkunç hiç bir manzara görmedim» diye buyurdu...

    îbn-i Mâce, Berra' (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: .
    «Bir cenaze ihtifalinde Resûlullah {Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ile beraberdik. Bir kabrin kenarında durup ağladı, ağladı. Öyle ki yer ıslandı. Sonra, «Ey kardeşler, işte bunun için hazırlık yapınız» diye buyurdu.

    Ahmed, Nesai, ibn-i Mace, İbn-i Ömer (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    Medine'de bir adam öldü. Resûlullah {Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) namazını kıldı ve «keşke doğduğu yerde ölmeseydi» buyurdu.
    Halktan birisi;
    «Neden yâ Resûlullah?» dedi.
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) : «Kişi doğduğu yerden başka bir yerde Öldüğü zaman, doğduğu ve öldüğü yerler arası kadar Cennette ona yer verilir,» diye buyurdu.

    Ebu'l-Kasım bin Mende, ibn-i Mesud (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Gurbette Ölenin kabri, ailesinden uzak olduğu kadar geniştir.»

    îbn-i Mende, Ebû Said-i Hudri (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
    «Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.»

    Beyhaki «Azabü'l-Kabir» kitabında ve ibn-i Ebi Dünya, ibn-i Ömer (Radıyallahû anhüma) 'dan rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur«Kabir ya cehennem çukurlarından bir çukur, veya cennet bahçelerinden bir bahçedir.»

    îbn-i Ebi Şeybe «Musannef»de, Sâbuni «el-Maideteyn»de ve îbn-i Mende, Ali bin Ebû Talip (Kerremallahu Veçhe)'dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    «Kabir cehennem çukurlarından bir çukur veya cennet bahçelerinden bir bahçedir. Her gün üç sefer çağrır..! Ben kurtlar eviyim, karanlık eviyim, vahşet ve yalnızlık eviyim. »der.

    îbn-i Mende, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
    «Mümin kabrinde yeşil bir bahçe içindedir. Kabri ona yetmiş, zira genişlenir ve dolun ay gibi aydınlanır.»

    Ali bin Muabbed, Muâz'e (Radıyallahû anhâ)'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Âişe (Radıyallahû anhâ) 'ye:
    «Yâ Âişe bize hiç bildirmiyorsun, kabre koyduklarımız ne oluyor, başlarına ne geliyor» dedim.
    Âişe (Radıyallahû anhâ) :
    «Eğer, mümin ise kabri kırk zira' genişlenir.»
    Kurtubi demiş ki, bu genişlik, kabrin sıkışması ve suâli bittikten sonradır. Kâfir ise ona asla genişlik olmaz.»
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'in «Kabir ya bir çukurdur veya bir bahçedir» sözü bize göre hakikattir. Mecaz değil... Kabir hakiki olarak yeşillikle dolar.

    îbn-i Ömer (Radıyallahû anhüma) hadisinde bu yeşilliğin reyhan çiçeği olduğunu belirtmiştir.

    Bâzı âlimler ise bu hadisin mecaz olduğuna kail olmuşlar ve kabrin . bahçe olmasından kasıt, kabir suâlinin kolaylığı, hafifliği, emniyeti ve güzel hayatı, rahatı ve gözün görebileceği kadar genişliğidir. Nitekim, rahat yaşayan birisi için 'filan cennettedir' veya azap içinde olana 'filan cehennemdedir' denilir.

    Kurtubi demiş ki, «birinci görüş daha üstündür»
    imam Ahmed «Zühd»de Ibn-i Ebi Dünya «Kitabü'l Kubûr»da,Vehb bin Münebbih'den rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    îsa (Aleyhi's-selâm) bir kabrin başında, havarilerle beraber duruyordu. Kabrin vahşetinden, karanlığından, darlığından söz ettiler. îsa (Aleyhi's-selâm) dedi ki -.
    «Sizler, ana karnında kabirden daha dar bir yerde Allah genişletmek istediği zaman genişletir.»

    İbn-i Ebi Dünya «Sekerata girenler» kitabında Ebû Ümâ arkadaşı Ebû Galip'den rivayet ettiğine göre;
    «Şam'da bir genç sekerâta girdi. Amcasına «bilir inisin, beni anama bıraksa idi, bana ne yapardı?» dedi.
    Amcası:
    «Anan seni cennete kordu» dedi. O:
    «Allah anamdan daha şefkatlidir,» dedi. Ve ruhunu teslim etti. Ben amcası ile beraber, kabrine girdim, «taş getirin» dedik, getirdiler. Kabrini yaptık. Bir taş düştü. Amcası eğildi, biraz bekledi. Ben ne yapıyorsun, dedim. O:
    «Kabri nurla doldu, göz alacak kadar genişlendi» dedi.

    Yine îbn-i Ebi Dünya, Muhammed bin Ebban tarikiyle rivayet ettiğine göre şöyle demiştir :
    «Bir kız kardeşimin oğlu vardı. «Ya dayı! Allah beni anama bıraksaydı bana ne yapardı» dedi.
    Ben «Cennete kordu» dedim.
    O, «Vallahi Allah bana anamdan daha şefkatlidir» dedi. Sonra, ruhunu teslim etti» Onu gömdük. Ben kabrine baktım göz görünceye kadar genişlemiş. Arkadaşıma «gördüğümü görüyor musun?» dedim. O;
    «Evet, Allah mübarek etsin. Ben sanki, «Allah, bana anamdan daha şefkatlidir» diye söylediğini işitir gibiyim, dedi.

    îbn-i Ebi Dünya, ölüm konusunda Ebu Bekir da bir üstadından rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    O
    «Basra'da Hadremi oğullarından bir üstad vardı. Salih bir şahıs idi. Bir kardeşinin oğlu vardı. Cariyelere arkadaşlık ederdi. Genç olarak öldü. Amcası onu kabre koyup, üstünü düzeltince onun bâzı hallerinden şüphelendi. Kabrinden bâzı taşları aldı. Baktı ki kabri Basra çölünden daha geniştir. Ve O, ortasında duruyor. Sonra taşları geri yerine koyduktan sonra hanımından onun ne ameller işlediğini sordu. Hanımı dedi ki:
    Müezzin, kelime-i şehâdeti okurken, o, «Ben de aynen şahitlik ediyor ve yüz çevirenlere tebliğ ediyorum» diyordu.

    Ebü'l-Hasan bin Berra, bitişik bir senedle, Şerik bin Abdullah'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    «Kûfe'de bir ölünün namazını kıldım ve kabrine gittim. Ben taşları düzeltirken, kabirden bir taş düştü. Kabri içinde Kabe ve tavaf bana göründü.»

    «Dibac» kitabında, Ebu îshak İbrahim bin Ebu Süfyan el-Cebe-li'nin, Abdullah bin Muhammed el-Abesi'den işittiğine göre, Amr bin Müslim, bir kabir kazıcısından şöyle dediğini rivayet etmiştir:
    «İki kabri kazmıştım. Üçüncüsünde idim. Sıcaklık başıma vurdu. Cübbemi, kazdığımın üzerine attım, gölgelendim. Ben o durumda iken, Duru iki at üstünde iki adamın geldiğini gördüm. Birinci kabrin başında durdular. Biri, diğer arkadaşına «yaz dedi. Öbürü «ne yazayım?» deyince:
    «Fersah çarpı fersah yaz» dedi.
    Sonra ikinci kabre gittiler. Yine «yaz» dedi. Arkadaşı «ne yazayım» deyince, «göz görecek kadar, yaz» dedi. Sonra içinde bulunduğum kabre geldiler «yaz» dedi, «ne yazayım» sorusuna:
    «Karış çarpı karış yaz» karşılığını verdi.

    Ben oturup cenazeleri bekliyordum. Bir adam cenazesi geldi, beraberinde az kişi vardı. Birinci kabrin başında durdular. Ben, «bu adam kimdir» dedim. Onlar;
    «Bu sucu bir adamdı, çoluk çocuk sahibidir, hiç bir şeyi yoktu. Bu paraları «ona biz topladık. Ben «paraları ailesine bırakın» dedim. Onlarla beraber o kazıdığım yerde onu defnettim.

    Sonra başka bir cenaze geldi, yanında yalnız bir iki taşıyıcı vardı. Kabir sordular ve ikinci kabre geldiler. Ben bu adam kimdir, dedim. Onlar;
    «Garip bir insandı, çöplükte öldü, beraberinde hiç bir şey yoktu» dediler. Ben de hiç bir şey almadım, oturdum, üçüncü kabri bekliyordum.

    Yatsı vaktine kadar bekledim. Bir komutanın hanımının cenazesi getirildi. Ben ücret isteyince, ücreti başıma vurup, onu o üçüncü kabirde defnettiler.

    îbn-i Ebi Dünya, Cafer bin Süleyman'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    «Bir adam, bir ölünün kabrine bırakılırken şöyle dediğini işitmiş: Cenine ana karnında, kolaylık sağlayan Allah, sana kolaylık sağlamaya kadirdir'»

    İbn-i Ebi Dünya, Ebu Gatafan. el-Meriden rivayet ettiğine göre; Hz. Ömer (Radıyallahû anh) :
    «Yâ Resûlullah, bazen bizi korkutsan, iyi olur. Acaba kabrin karanlığı ve darlığı nasıldır?» deyince, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    «Kişi içinde bulunduğu hâl üzere ölür» buyurdu.

    Acûri, «Gureba» kitabında, Saîd bin Hâkim'den rivayet ettiğine göre, Ebû Yezid'e Bahreynli bir adam şöyle nakletmiştir:
    «Bahreyn'de bir adamı yıkadım, etinin üstünde «Ne mutlu sana ya garip» yazılıydı. Eğilip baktım? o yazı, derisi ile eti arasında yazılmıştır.

    İbn-i Asakir «Tarihlinde Abdurrahman bin Umâre bin Uk-be bin Ebû Muayt'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    «Ahnef bin Kays'ın cenazesinde bulundum. Onu kabrine indirenlerden birisi idim. Kabrini düzelttiğim vakit, göz alacak kadar kabrinin genişlediğini gördüm. Bunu arkadaşlarıma haber verdim. Benim gördüğümü göremediler.

    Ebu'l-Hasan bin Sırri, -Kerâmatü'l-Evliya» kitabında İbrahim el-Hanefi'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Haccac-i Zalim, Mahan-el-Hanefi'yi kapısında astı.
    —O kurraları, kapılarına asıyordu
    — Biz O'nun asıldığı yerde geceleyin bir nur görüyorduk...

    îbn-i Ebi Şeybe «Musannef'de, Ebû Dâvud «Sünen»inde Âişe (Radıyallahû anhâ) 'dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    «Necaşî vefat ettiği zaman, «devamlı olarak kabrinden bir nur'un göründüğünü» bize naklediyordular.

    Ebû Nuaym Muğire bin Habib'den rivayetine göre;
    Abdullah bin Galib el-Mudani, bir çarpışmada, şehid düştü. Defnedildiği zaman, kabrinden misk kokusu duyuldu.
    Kardeşlerinden birisi onu rüyasında gördü, ona ne yaptın, dedi. O;
    «îyiyim» dedi. O;
    «Nereye götürüldün» deyince}
    «Cennete» dedi. Kardeşi;
    «Ne ile?» dedi. O;
    «Güzel imanla, uzun teheccütle, haramlara karşı durmakla» dedi. Kardeşi, «kabrinde bulunan bu güzel koku nedir?» dedi. O: «Okumak ve orucun kokusudur» dedi.
    Ahmed «Zühd»de, Mâlik bin Dinar'dan, rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: i
    «Abdullah bin Galib'in kabrine girdim. Toprağından aldım, baktım ki, misk kokuyor. Halk o topraktan almaya kapıldı. Sonra adam gönderilip kabri kapatıldı. [14]

    Bîr Bâb


    îbn-i Abbâs'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    Allah'ın, kuluna en fazla rahmetli olduğu an, kabrine konulup, halk ve akrabalarının ondan ayrıldığı zamandır.
    Deylemd, Enes (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Allah'ın kuluna en fazla rahmetli olduğu an, kabrine konulduğu zamandır.» [16]

    Bîr Bâb

    îbn-i Ebi Dünya, Ebu Âsim el-Hanbeli'den, o da merfûan ettiği rivayette, şöyle demiştir:
    Mümine kabrinde ilk olarak verilen armağan:
    «Saria müjde cenazene tabi olanların tümü, mağfiret müjdesidir.

    İbn-i Ebi Dünya, ölüm konusunda, Ebû Bekir bin Meryem'den o da bir üstadtan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Câbir bin Abdullah (Radıyallahû anh)'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'dan şöyle buyurmuştur:
    «Müminin ilk armağanı cenazesiyle beraber gelenlerin mağfiret edilmesidir.» [17]

    Bîr Bâb


    Abd ve Bezzâr, «Müsned» terinde, ibn-i Abbâs (Radıyallahû an-hüma)'dan ettikleri rivayete göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Müminin ilk gördüğü karşılık, kendisini teşyi' edenlerin mağfiret edilmesidir.

    Bu konuda, Ebû Şeyh «Sevab» kitabında Selmân-ı Farisi (Radıyallahû anh)'dan, bir hadis nakletmiştir.

    Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)'den de, Hakim, Beyhaki, Hatip ve İbn-i Abdulberr ve Deylemi hadis rivayet etmişlerdir.
    Aynı konuda, Enes (Radıyallahû anh)'dan da, Hakim-i Tirnıizi rivayet etmiştir. [18]

    Bîr Bâb


    Seleme (Radıyallahû anha)'dan rivayet ettiğine göre; Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    Ebû Seleme Öldüğü zaman, «Ya Rabbi kabrini genişlet ve nurlandır» diye dua etti.

    Müslim, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    «Bu kabirler, sahipleri için karanlıklarla doludurlar. Allah, benim onlara yaptığım rahmet duasiyle onları nurlandırır.»

    Deylemi, Enes (Radıyallahû anh) 'den, rivayetine" göre; Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    «Camide gülmek kabrin karanlığıdır» diye buyurdu.

    îbn-i Ebi Dünya «Teheccüd» kitabında Sırri bin Muhalled'den rivayetine göre, Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Ebû Zer (Radıyallahû,anh) için şöyle demiştir:
    «Bir sefere çıktığın zaman ona bir hazırlık yaparsın. Kıyamet yolunun seferine artık ne kadar hazırlık yapılacağını sen bilirsin. Sana yarayanı haber vereyim mi? Yâ Ebâ Zer» buyuranca, Ebâ Zer:
    «Anam babam sana feda olsun, buyurun» dedi. «Öyle ise haşir için, sıcak günde oruç tut. Ve kabrin vahşeti için, gece karanlığında iki rekat namaz kıl.»

    Deylemi, Hatip Rüyet'te Malik'den, Ebû Nuaym, İbn-i Abdulberr —«Temhid»de— Ali bin Ebû Talip (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    Kim her gün yüz sefer
    (Lailahe illallah'ül-Malikü'l-Hakkü'l-Mübin) dese, fakirlikten, kabrin vahşetinden kurtulur ve kendisine cennet kapıları açılır.
    Hatip bunu ibn-i Ömer'in hadisinde de rivayet etmiştir

    Deylemi, İbn-i Abbâs (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    Âlim öldüğü zaman, Allah onun ilmini tasvir eder, kıyamet gününe kadar kabrinde ona ünsiyet verir ve yerin hayvanlarına karşı onu korur.

    îmam Ahmed «Zühd»de, îbn-i Abdülberr «Kitabül - İlim»de, senediyle Ka'b'den rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    Allah (Azze ve Celle) Musa (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) 'ya şöyle vahyetti: Hayır ve iyiliği öğren ve insanlara öğret, çünkü ben ilmi öğrenen ile öğretenin kabirlerini aydınlatacağım ki, yerlerinden sıkılmasınlar.

    Lâlkâi «Sünnet»de, İbrahim bin Edhem'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    «Bir cenaze taşıyordum. Allah bana ölümü mübarek kılsın, dedim. Tabuttan bir ses:
    «Allah sana ölümden sonrasını da mübarek kılsın» dedi. O sesden içime bir korku sindi. Cenaze defnedildikten sonra, kabrin yanında oturup düşünürken güzel gözlü, hoş kokulu, temiz elbiseli bir şahıs kabirden çıktı. «Ya İbrahim, dedi. Ben buyurun! Allah seni bağışlasın, kimsin sen? dedim. O, ben tabuttan sana seslenenim, dedi. Ben, «sen kimsin?» dedim. O «ben sünnetim, beni ihya edeni dünyada korurum, kabirde ona arkadaş ve nur olurum. Kıyamette, cennete doğru onunla beraber olurum» dedi.

    Mufiammed bin Lal ve Ebû Şeyh «Serap» kitabında, ibn-i Ebi Dünya Cafer bin Muhammed'den o da babasından oda dedesinden rivayet ettiklerine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle demiştir:
    Kişi, müminin kalbine sevinç bıraktığı zaman Allah o sevinçten bir melek yaratır. O melek Allah'a ibadet ve onun birliğini ilân eder. Kul kabre girdiği zaman, o melek gelip ona beni tanır mısın? diyor. O, sen kimsin? deyince, melek «ben o sevincim ki beni filanın kalbine koymuştun. Bugün ben senin vahşetini ünsiyete çevireceğim.
    Sana sorgu meleğine karşı delilini telkin edeceğim ve seni kelime-i şahadetle koruyacağım. Kıyamet manzaralarını sana göstereceğim. Sana şefaat edip senin Cennetteki yerini sana göstereceğim.

    İbn-i Mende, Ebü Kâhil (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    Bil ey Eba Kahil! Kim insanlardan bir eziyeti giderirse, Allah da ondan kabir eziyetini giderir.

    Ebü'l Fadl et-Tusi, «Uyun'ul-Ahbar»da senediyle Hz. Ömer (Radıyallahû anh) 'dan merfûan rivayet ettiğine göre;
    «Kim Allah'ın camilerini aydınlatırsa, Allah da onun kabrini nurlandırır. Kim camilerde, güzel bir koku yayarsa, Allah da kabrine cennet kokusundan yayar.»

    Deylemi, Ebû Bekr es-Sıddık (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur :
    Musa (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) Yâ Rabbi bir hastayı ziyaret edenin sevabı nedir,» diye sormuş. Allah ona «iki melek müekkel kılarım dirileceği güne kadar kabrinde onu ziyaret ederler,» diye ona vahy etmiş. [19]

    Bîr Bâb


    Hakim-i Tirmizi, Huzeyfe'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir :
    «Kabirde de hesap var. Âhirette de hesap var. Kim kabirde hesaba çekilse, kurtulur. Kıyamette hesaba çekilse azap görür.

    Hakim-i Tirmizi demiştir ki Mü'min kabirde hesaba çekilir ki mahşerdeki hesap ona kolay olsun. Berzâh'da sıkıştırılır ki, cezası bitmiş olarak kabirden çıksın. [20]

    Bîr Bâb


    İmam Ahmed, Âişe (Radıyallahû anhâ)'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Kıyamet gününde hesaba çekilip de mağfiret edilen hiç kimse yoktur. Müslüman ise amelinin cezasını kabrinde görür. îbn-i As şöyle demişti.[21]

    Bîr Bâb


    «Tarih-inde Huzeyfe'den rivayet ettiğine göre
    «Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, kalbinde Osmanın öldürülmesine zerre miktar razı olan öldüğü gün mutlaka Deccala uyar, eğer Deccal'ı görse... Şayet ona yetişmezse, kabrinde ona iman eder.» [22]
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  10. #40
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Kabir)
    Kabirde Sorguya Çekilmeyenler

    Ebu'l-Kasım es-Sağdi «er-Ruh» kitabında, şöyle demiştir
    Sahih rivayetlerde, bâzı ölülerin başına kabir fitnesi ve sorgu melekleri gelmediği varit olmuştur. Bunun üç yönü var. Ya ölünün iyi bir ameli içindir veya başına başka, bir bela gelmiştir. Veya bu belli bir vakte mahsustur.

    Nesaî, Râşid bin Sa'd'dan, o da Resûlullah'a (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'ın sahabelerinden bir adamdan, rivayet ettiğine göre:
    «Bir adam, «Yâ Resûlullah, neden şehitten başka herkes kabrinde sorguya çekilir.» diye sordu, cevaben buyurdu ki:
    «Onun başında kılıcın parıldaması zorluk olarak ona yeterdir.»

    Nesai, ve Taberani «Evsat»ta Ebû Eyyüp (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Kim, düşmana rastlayıp, öldürülüp veya mağlup oluncaya kadar sabrederse, kabirde sorguya çekilmez (bir daha zorluk görmez.)

    Müslim, Selmân (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle diyordu:
    «Bir gece bir gündüz nöbet tutmak, bir ay oruç tutmaktan daha hayırlıdır. Eğer ölürse, eski amelleri onları yapıyormuş gibi devam eder. Ona gelen rızkı da devam eder. (ailesine gelir.) Kabirde sorgu meleklerinden emin olur.»

    Tirmizi, Fudalete bin Ubeyd (Radıyallahû anh)'dan sahih gördüğü bir rivayetle Resûlullah'ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
    «Her ölünün ameli son bulur. Allah yolunda nöbet tutanın ameli müstesna... Onun ameli kıyamet gününe kadar artar, gelişir. Kabir fitnesinden (sorgusundan) emin olur.

    Ebû Davud'un rivayetinde: «Kabir sorgu meleklerinden emniyette bırakılır» şeklinde gelmektedir.

    İbn-i Mâce, sahih bir rivayetle, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)'dan, rivayetine göre; Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    Kim, Allah yolunda nöbetçi olarak, ölse, Allah onun salih amellerinin ecrini devam ettirir. Ve rızkını da devamlı olarak akıttırır. Kabir meleklerinden emin olur ve korkudan emin olarak diriltilir.

    İmam Ahmed ve Taberani, Ukbete bin Amir (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:'
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'den işittim ki şöyle diyordu:
    Allah yolunda, nöbet tutandan başka herkesin ameline son verilir. Onun ameli haşirde dirilinceye kadar O'nun için akar olur. Ve O kabrin sorgu meleklerinden muhafaza altına alınır.

    Bezzar, Osman bin Affan (Radıyallahû anh) 'dan o da Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir :
    Kim, Allah yolunda nöbet tutarken ölürse ameli onun için devam eder. Rızkı da, devam eder. Kabrin sorgusundan emin olur. Allah haşirde Onu büyük korkudan emin olarak diriltir.»
    Taberani, Ebu Ümâme (Radıyallahû anh) 'den Peygamberin (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
    Kim Allah yolunda nöbet tutarsa, Allah onu kabir fitnesinden (sorgusundan) emin kılar.

    Yine Taberani «Evsat»ta, Ebû Said el-Hudri (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre Resûlullah (Sallaîlâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Kim nöbette olduğu halde ölürse kabir fitnesinden korunur ve rızkı devam eder.»

    Yine Taberani «el-Kebir»de Selmân (Radıyallahû anh)'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'den işittim ki diyordu:
    «Allah yolunda bir günün nöbeti, bir ayın orucu ve kıyamı gibidir. Kim nöbette ölürse daha evvel yaptığı amelleri aynen devam eder. Ve sorgu meleğinden korunur. Kıyamet gününde de şehid olarak diriltilir.

    İbn-i Asakir, «Tarih»inde, îbn-i Mesûd (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellenü şöyle buyurmuştur:
    «Kim bir gün, Allah yolunda, nöbet tutarsa, bir ay oruç ve gece kıyamı gibi ecir alır. Kabir fitnesinden korunur. Ameli kıyamete kadar kendisi için câri olur.
    İbn-i Mâce, ve Beyhaki, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)'dan rivâyet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Kim hasta olarak ölse, şehid olarak ölmüş olur. Kabir fitnesinden korunur. Sabah akşam Cennetten ona rızık getirilir.»

    Kurtubi, demiştir ki:
    Bu bütün hastalıklar hakkında geçerlidir. Fakat şu hadis ile mukayyettir (bağlıdır) :
    «Kim ki karın hastalığından ölse, O kabrinde azap görmez.»
    Nesai ve diğerleri de bu hadisi rivayet etmişler.
    Burdaki karın hastalığından murâd vücudun içinde su birikmesidir.
    Bâzıları da o hastalık ishaldir, demişler. Bundaki hikmet şudur:
    Böyle hastalar, ölümde akimi kaybetmezler. Allah'ı bilirler. Onları bir daha sorguya çekmeye lüzum yok. Diğer hastalıklar böyle değildir. Onlarda aklı kaybetmek, bayılmak vardır.

    Ben (Suyuti) diyorum ki, bu kayda ihtiyaç yoktur. Çünkü Hafızlerin ittifakiyle râvi hadisi yanlış söylemiştir: Hadisin metni «Men mâte meridan» değil de «Men mâte murabıten»dir. Yani «kim hasta olarak ölürse» değil de «kim nöbette ölürse» demektir. Bunun için ibn-i Cevzi bunu mevzûatdan saymıştır.

    Her gece Tebâreke sûresini okuyana kabir sorgusu zarar vermez diye rivayet vardır.

    Cüveybir, «Tefsir»inde... îbn-i Mes'ûd (Radıyallahû anh) dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:
    «Kim her gece Tebâreke sûresini okusa, kabir azabından korunmuş olur, Kim (Âmentü birabbiküm fesmeûn) âyetine devam etse, Allah, ona Münker ve Nekir'in suâlini kolaylaştırır.»

    Kabul Abbar'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir : Biz, Tevrât»da Tebâreke sûresinin ismini görüyoruz. Kim her gece onu okusa kabir fitne ve sorularından emin kalır.

    Cidden zayıf bir ravi olan Sivar bin Mus'ab'dan, Ebü Ishak el-Berra (Radıyallahû anh)'dan merfûan rivayet edildiğine göre;
    «Kim, uykudan önce secde ve Tebâreke sûrelerini okusa, kabir azabından, Münker ve Nekir'den kurtulur,» denilmiştir

    Ahmed, Tirmizi Hasan gördüğü bir rivayetle ibn-i Ebi Dünya, Beyhaki ibn-i _Ömer (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiklerine göre, Resûlullah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Cuma günü veya gecesi ölen hiçbir mümin yok ki Allah onu kabir azabından korumasın.»

    İbn-i Vehb «Cami» adlı kitabında, Beyhaki başka bir tarikle değişik bir lafızla bu hadisi rivayet etmişler.
    Beyhaki, üçüncü bir yolla da bunu rivayet etmiştir.
    Kurtübî dedi ki, bu hadisler, geçen suâl hadisleri ile çelişmez. Yalnız onların bazı kişilere mahsus olduğunu gösterir. Sorguya çekilmeyecek ve fitne görmeyecekleri, o korkulara maruz kalan ve sorguya çekilenlerden ayırır.
    Bütün bunlarda kıyasa yer yoktur. Onlardaki görüş ve fikir için mecal yoktur. Ancak doğru konuşan ve kendisine doğru haber verilen Resûlullah'ın sözüne teslim ve inkiyad gerekir.
    Kurtubi «Şehidin, başında kılıcın parıldamasi, ona kabir azabı olarak yeter» mealindeki hadisin mânası şudur, demiş:
    Şayet cephede ölenlerin içinde münafıklar olursa iki ordu karşılaştığı ve kılıçlar parıldadığı zaman, firar edilir, münafığın hali de firar ve kaytarmaktır. Mümin ise, kendini Allah'a teslim edip feda ve-âzâ-eder. Harb ve ölüm için ortaya atılması onun doğruluğunu en güzel şekilde gösterir. Bir daha kabirde imtihan edilmeye lüzum kalmaz.

    Hakim-i Tirmizi'nin nakline göre, Kurtubi, şöyle demiştir:
    Şehit'den sorulmuyorsa, sıddık (Allah'a inancında doğru olan) dan sorulmaması, daha makuldür. Çünkü sıddikin kadri daha büyüktür. Hatırı daha yücedir. O sorulmamaya daha lâyıktır. Kur'an'da da sıddık şehidden önce zikredilmiştir. Nöbette ölen kişi ki derecesi şehidin derecesinde değildir; sorguya çekilmediği halde şehidden derecesi yüksek olan haydi haydi sorguya çekilmez.
    Buraya kadar Kurtubi'nin sözü idi.

    Ben diyorum: Hakim-i Tirmizi'nin açık ifadesi şudur ki, sıddıklar, sorguya çekilmezler.
    O demiş ki: «Allah istediğini yapar» mealinde bir ayet vardır. Allah daha iyi bilir. Bunun tevili şudur: Allah'ın irâdesinde uzak değil ki bir kısım insanlardan suali kaldıra... Sıddıklar ve şehidler gibi...

    Hakim-i Tirmizi'nin, şehid hadisinin yorumunda yaptığı nakil, bu durumun, savaş şehitlerine mahsus olduğunu gerektiriyor. Fakat, nöbet hadislerinin hükmü bunun her şehid için umumi olduğunu gösteriyor.

    Şeyh'ül-îslam ibn-i Hacer, veba hakkında yazdığı «Bezi'ül-Maun- kitabında kesin olarak ifade etmiş ki, taundan ölen sorguya çekilmez. Çünkü o, savaşta ölenin benzeridir. Allah için vebada sabreden ve Allah'ın ona takdir ettiğinden başka başına bir şey gelmeyeceğini bilen taun içinde, onun etkisi olmadan da ölse, azap görmez. O da nöbetçinin benzeridir.

    Şeyh'ül-İslam böyle söylemiştir. Ve cidden makul bir yorumdur.
    Hakim-i Tirmizi'nin nöbetçi hadisine yaptığı yorumda, demiş ki: Nöbetçi kendini Allah için bağlıyor, hapsediyor. Allah'ın düşmanlarına karşı O'nun yolunda savaş için kendini veriyor. O bu durumda, öldüğü zaman, doğruluğu açığa çıkmış olur. Kabir azabından korunur.

    Demiş ki, kim Cuma günü ölse, Allah katında olan derece ve sevabı ortaya çıkmış olur. Çünkü, Cuma gününde Cehennem yanmaz, o gün onun kapıları kapatılır. Diğer günlerde, ateşin yaptığı icrââtı yapamaz. Allah kullarından birisinin ruhunu, Cuma gününde aldığı zaman bu, onun said ve iyi olduğuna delildir, Bu büyük günde ancak Allah'ın onlar için saadet takdir ettiği kişilerin ruhları alınır. Bunun için kabir azabından ve sorgusundan onları korur. Çünkü, kabir sorgusu münafık ile mümini birbirinden ayırmak içindir...

    Hakim'in sözü bitti. Ben diyorum ki, bunun sonucu şöyledir: «Kim, Cuma günü ölse, ona bir şehidin ecri vardır» hadisi kâidesin-ce, o da şehid gibi. sorguya çekilmez.»

    Ebû Nuaym «Hilye»de Câbir (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    «Kim Cuma günü veya gecesi ölse, kabir azabından kurtulur Ve kıyamet gününde, üstünde şehidler üniforması olarak gelir,» diye buyurdu. ,

    Hamid, îyas bin Bükeyr (Radıyallahû anh)'den rivayetine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Kim, Cuma günü, ölse, ona bir şehid ecri yazılır. Kabir fitnesinden korunur.-
    Yine Hamid'in, ibn-i Cüreyc tarikiyle, Atâ bin Yesâr (Radıyallahû anh) 'dan rivayetine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Hiç bir Müslim ve Müslime, Cuma gününde ölmez. Ula kabir fitne ve azabından korunur. Ve üzerinde hiç bir hesap olmadan Allah'ın huzuruna gelir. Kıyamet gününde, beraberinde şehid olduğunu bildiren şahidlerle gelir. (Bir rivayette, şehid üniformasıyla gelir)

    Bu hadis, hoştur, hasendir. Kabir sorgu (fitne) ve azabı olmayacağını bildirir.
    Bahsettiğimiz sorguya çekilmeyenlerin, çeşitlerinin sayısı bir hayli çoğaldı. Eğer "bunları her yönüyle yazsak mesele çok geniş olur. Çünkü, otuz çeşit şehid var. Bir fasikülde onları teker teker saymıştım.

    Çok medar-ı bahs edilen bir şey de çocukların sorguya çekilip çekilmediği meselesidir.
    İbn-i Kayyım bunu «Ruh» kitabında işlemiştir. Hanbeli'lere ait iki görüşü zikretmiştir.
    Birisi: Evet onlar da sorguya çekilirler. Çünkü, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) bir çocuğun namazını kılıp, «Allah'ım onu kabir azabından koru» demiş.

    Kurtubi'nin de kesin olarak söylediği görüş budur. Demiş ki, «Kabir sorgusuyla onlar'ın akilleri kâmilleşir ki, onunla makamlarına ve mutluluklarını anlasınlar. Allah o sorulara karşı onlara cevap ilham eder.»

    Evet, Dahhâk da aynı şeyi söylemiştir. İbn-i Cerir'in Cüveybir'den rivayetine göre şöyle demiştir : «Dahhak bin Muzahimin altı yaşında bir oğlu öldü. O bana
    «Oğlumu lahdine bıraktığım zaman, yüzünü açtı, kefen bağlarını çözdü.» dedi. Ve «çocuk mutlaka oturtulur ve sorguya çekilir»
    diye söyledi.

    Ben, «Neden sorguya çekilecek dedim. O, «Ademin sırtında iken verdiği misaktan sorguya çekilecek» dedi.
    İkinci görüş: Hayır onlar sorguya çekilmezler. Çünkü sual, peygamberi ve vahyi anlayanlar içindir ki, iman edip etmediği ortaya çıksın. Yukarıdaki hadise cevap olarak da şöyle derler: Ordaki azaptan kasıt, sorgu ve kabir azabı değildir. Belki, gam, hasret, yalnızlık, sıkışıklık gibi çocukların da diğerlerin de başına gelen şeylerdir.

    Ben diyorum: Bu görüş daha sahihtir ve daha isabetlidir.

    Nesefî «Bahr'ül-Kelâm»da demiş ki, peygamberler ve müminlerin çocuklarına ne kabir azabı var ne hesap var, ne de Münker ve Nekir'in sorgusu var.
    Şafii arkadaşlarımızın kesin görüşü şudur ki: Çocuk defnedildiğinde, telkin olunmaz. Telkin baliğlere hastır. Nevevi «Ravza» ve diğer kitablarında böyle demiştir. Bu da gösteriyor ki çocuklar sorguya çekilmezler. Yukarda geçtiği gibi Hafız ibn-i Hacer'in fetvası da budur. [12]

    Fâidelî Bir Mesele


    îbn-i Cevzi, Enes (Radıyallahû anh)'den merfuan rivayet edilen şu hadisi, mevzu hadislerden saymıştır... ,
    «Kim, kına sürmüş olarak ölse, kabre konulunca Münker ve Nekir onu sorguya çekmezler. Münker, Nekire:
    'Ondan sor' der. Nekir:
    «Nasıl sorayım, üzerinde, İslâm nuru var» der
    İbn-i Kayyim, bunu mevzuattan sayıp senedinde, Davud bin Sagir var, bu da Münker'ül-hadis'tır, (Hadisleri kabul edilmez) demiş.

    Ben diyorum ki, «üzerinde İslam nuru olan» sözü şu gelen hadisle tevil edilir!
    «Yahudiler ve Hıristiyanlar boyanmazlar. Siz onlara muhalefet edin.»
    Eğer hadisin aslı varsa, şöyle yorumlanır:
    «Sünnet niyetiyle olan kına sürmek ise, o zaman ehl-i iman olduğu anlaşılır. Ve melek onu sorguya çekmez.» [13]
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Sayfa 4/8 İlkİlk ... 23456 ... SonSon

Benzer Konular

  1. celaleddin ada müptelanım
    By SiLa in forum İlahi Dinle
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 03.01.11, 13:01
  2. Kabir âlemi
    By ArzuNur in forum Ölüm
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 15.07.09, 22:08
  3. İmam Hafiz Celaleddin es-Suyutî'nin Hayatı
    By ACİZKUL in forum Hadis Bahçesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.07.09, 21:42
  4. Suyutî'nin hayatı ve İlimdeki yeri Takdim
    By ACİZKUL in forum Hadis Bahçesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.07.09, 20:05
  5. MevlÂn CelÂleddÎn
    By Konyevi Nisa in forum İlahiyat - Din Kültürü Ödev
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 03.11.08, 09:41

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •