Sayfa 3/8 İlkİlk 12345 ... SonSon
72 sonuçtan 21 ile 30 arası

Konu: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

  1. #21
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    Ölünün Kendisini Yıkayanı, Teçhiz Edeni Tanıması Ve Kendi Hakkında Leh Ve Aleyhteki Sözleri İşitmesi

    îmam Ahmed ve Taberani Evsaf da-ibn-i Ebi Dünya, Mervizi ve ibn-i Mende, Ebi Said el-Hudri (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiklerine göre;
    Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) : «Ölen adam kendisini yıkayanı, taşıyanı, tekfin edeni ve kabirde uzatanı tanır» buyurdu.

    Ebu'l-Hasan bin Berra «Ravda» kitabında zayıf bir senedle ibn-i Abbas'tan rivayet ettiğine göre;
    Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    «Her ölen gasilıni (yıkıyanını) tanır. Eğer cennetle müjdelense, taşıyanlara yalvarır, beni acele götürün, der. Eğer cehennemle müjdelense acele etmemelerini rica eder.»

    İbn-i Ebi Dünya, Mücahid'den şunu rivayet etmiştir: «Kişi ölünce bir melek, ruhunu alır, onu kabre koyuncaya kadar O her şeyini; yıkayanını, taşıyanını görür.»

    îbn-i Ebi Şeybe, Abdurrahman bin Ebi Leylâ'dan şöyle rivayet etmiştir:
    -İnsan ölünce onun ruhu meleğin elinde kalır, kabre varınca melek ruhu oraya iade eder.»

    Ebü Nuaym, Amr bin Dinar'dan rivayet ettiğin göre şöyle demiştir :
    «Her ölünün ruhu meleğin elinde kalır. Yıkanan cesedine nasıl yıkanıyor, nasıl kefenleniyor, Kabre doğru nasıl götürülüyor, diye hepsini müşahede ediyor.
    Tahta da yıkanınca ona;
    «İnsanların sana yaptıkları senayı dinle!» denilir.

    İbn-i Ebi Dünya, Amr bin Dinar (Radıyallahû anh'um) rivayet ettiğine göre:
    «Her ölen kendisinden sonra ailesinde olacağı her şeyi bilir. Onlar onu yıkarken, kefenlerken o hep onlara bakıyor»

    Ibn-.Ebi Dünya, Bekir bin Abdullah el-Müzniden rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    «Her Ölenin ruhu meleğin elinde kalır. Onu yıkarlarken, tekfin ederlerken ve onların her yaptıklarını görür. Eğer konuşmaya muktedir olsaydı, onların yüksek sesle ağlamalarını men ederdi.

    Süfyan'dan rivayet edildiğine göre;
    Ölü her şeyi tanır. Hatta gasiline (yıkayıcısına) yıkama sırasında hafifçe ufalamasını arzu ederek yalvarır. Melek tarafından, ona.- «İnsanların sana yaptıkları senayı işit» denilir.

    Huzeyfe (Radıyallahû anh) 'dan şu rivayet edilmiştir:
    «Ruh meleğin elinde kalır, cesed yıkanır. Melek onunla beraber kabre kadar gider. Üstü toprakla kapatılınca, ruhu cesede bırakır, işte insan o zaman kabir sualine muhatap olur.»

    .Beyhaki, Huzeyfe'den şöyle rivayet etmiştir:
    «Ruh meleğin elinde kalır. Gasil cesedi sağa sola çevirir. Kabre götürülünce, melek onun ruhu ile beraber cesedi taşıyanları takip eder. Kabre konulunca, cesede ruhunu iade eder.»

    îbn-i Ebi Dünya, Abdurrahman bin Ebi Leyla'dan şöyle rivayet etmiştir:
    «Ruh meleğin elinde olur. Melek cenazeyi takip eder. Ve ona «dinle insanlar senin için ne derler?» diye söyler. Kabre varılınca cesedle beraber ruhu kabre defneder.»

    îbn-i Ebi Necih'den şöyle rivayet edilmiştir:
    «Her ölünün ruhu meleğin elinde kalır, boyuna cesedine bakar. Nasıl yıkanır, nasıl tekfin edilir, nasıl kabre götürülür diye hepsini seyreder. Kabre konulunca ruhu ona iade edilerek kabrinde oturur.

    Müslim ve Buhari, Enes (Radıyallahû anh)'dan şöyle rivayet etmişler:
    Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Bedir ölülerinin yanı başlarında durdu. Onlara seslenerek:
    «Ey filanın oğlu filan. Rabbinizin size vaad ettiğini hak olarak buldunuz mu? Çünkü ben Rabbimin bana vaad ettiğini hak olarak buldum.» .

    Ömer (Radıyallahû anh) : .
    — Yâ Resûlullah, nasıl ruhsuz cesedlerle konuşuyorsunuz, deyince Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    — Siz onlardan daha fazla işitici değilsiniz. Yalnız onlar bana cevap veremezler» dedi.

    Ebû Şeyh mürsel olarak Abid bin Merzûk (Radıyallahû anh) 'dân rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Medine'de, Camiye bakan bir kadın vardı; öldü. Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'ın haberi olmadı. Kabri yanından geçerken «bu kabir nedir (kimindir)? diye sordu.
    Ona «Ümmü Mihcen'in kabridir» dediler.
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ;
    — Camiye bakan kadın mı? dedi.
    — Evet, dediler.
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) hemen milleti saflaştırdı, cenaze namazını kıldı. Sonra ölen kadına seslenerek: «Hangi ameli daha hayırlı buldun?» deyince, sahabeler: «O işitir mi yâ Resûlullah?» dediler.
    Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    Siz ondan daha fazla işitir değilsiniz. Denildiğine göre o kadın, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)e: «Camiye bakmak diye cevap vermiştir.

    Buharı ve Müslim, Ebu Said el-Hudri (Radıyallahû anh'dan rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    «Cenaze tabuta bırakılıp, kabre doğru taşınınca, salih ise «beni götürün» salih değilse, «yazık bana! Beni, nereye götürüyorsunuz» der. insandan maada her şey onun sesini işitir. Şayet insanlar onun sesini işitseydiler, ölürlerdi.

    Buhâri ve Müslim; Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'den rivayet ettiklerine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    —- «Cenazeyi acele götürün. Salih ise onu hayra götürüyorsunuz. Salih değilse o boynunuzdan atılacak bir şerdir.»

    Ibn-i Ebi Dünya Ebû Said el-Hudri (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre O: s.a.v
    (Bir ölü için) acele kabrine götürün. Kabir zaruri bir yerdir Acele edin, kendisine hazırlanan hayrı ve şerri görecek,» diye emretmiş.

    Bekr'ül-Müzeni'den şöyle rivayet edilmiştir:
    «Ölü kabristana acele götürülmesiyle sevinir» diye bana bildirildi.»

    Eba Eyyüb'dan (Radiyallahu anh)'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
    «Ehli tarafından meyyitin kabre acele götürülmesi onun için keramet ve ikramdır.»

    îbn-i Ebi Dünya Kabirler bahsinde Ömer bin Hattab (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    «Her ölünün cesedi tabuta bırakılıp, kabre doğru üç adım yürürlerken ins ve cinden başka her şeyin işiteceği bir şekilde konuşur ve şöyle der:
    «Ey kardeşlerim! Ey cesedimi taşıyanlar! Dünya beni aldattığı gibi sizi aldatmasın. Zaman benimle oynadığı gibi sizinle oynamasın. Geride bıraktığımı vârislere bıraktım. Kahhar olan Cenab-ı Hakk, kıyamette beni hesaba çekecektir. Sız ise beni kabre götürüyorsunuz. Oraya bırakıp vedalaşıyorsunuz.»

    îmam Ahmed, «Zühd»de Ümmü Derda (Radıyallahû anh),'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    «Ölü tabuta bırakıldığı an, şöyle bağırır;
    Ey ehlim! Ey komşularım! Ey beni taşıyanlar! Dünya beni aldattığı gibi sizi aldatmasın. Benimle oynadığı gibi sizinle oynamasın. Çünkü ehil ve akrabalarım hiç bir günahımı üstlenmediler.»

    îbn-i Neccâr'ın tarihinde Muhammed bin Neccâr'dan şöyle rivayet edilmiş :
    «Muhammed bin Neccâr Mervizi'nin arkadaşlarından idi. Hallal faziletinden dolayı onu Öne sürüyordu.»
    O dedi ki:
    «Ben bir ölüyü yıkarken aniden gözlerini açıp elimi tuttu. Yâ Ebâ Muhammed, bu savaş için iyi hazırlık yap,» dedi.
    Allah daha iyi bilir. [1]



    [1] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 171-176.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #22
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    Meleklerin Cenazelerle Yürümesi Ve Söyledikleri Şeyler -


    Said bin Mansûr, İbni Gaflet'ten rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Melekler cenazenin önünde yürürler. Onlar «bu cenaze hangi hasenatı işleyip kendisine hazırladı» derken, İnsanlarda: «Bu, hangi malı geride miras bıraktı» diye sorarlar.

    İbn-i Ebi Dünya «Kabirler Kitabı»nda Ebu Halid'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    «Ben Davud peygamberin Allah'dan şöyle sorduğunu okudum. Davud:
    Yâ İlahi! Senin rızan için ölüleri kabre kadar götürenlerin mükafaatı nedir?» diye sormuş.
    Cenâb-ı Hak: O kişi ölünce melekler onu kabre kadar yolcu ederler ve ben ruhlar içerisinde onun ruhuna rahmet indiririm,» demiştir.

    İbn-i Asakir başka bir yolla, İbni Mesûd'dan o da Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'den şöyle nakletmiştir:
    «Davud, ilâhi rızânı taleb etmek için ölüyü kabre kadar yolcu edenin mükâfaatı nedir? diye sormuş. Cenab-ı Hakk;
    Ölünce melekler onu yolcu ederler. Ben de ruhlar içerisinde ona rahmet indiririm, diye cevap vermiştir.

    Beyhaki, Şuab-i İman'da ve Deylemi, Ebû Hüreyre (Radıyallahu anhû) 'den şöyle rivayet etmişler:
    «Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduk
    «İnsan ölünce melekler bu ne yaptı; insanlar bu neyi geride bıraktı,» diye söyleşirler. [1]



    [1] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 177.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #23
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    Yer Ve Göğün Ölen Mümine Ağlaması



    Tirmizi, Enes'den rivayet ettiğine göre Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    «Her kişi için semada iki kapı vardır. Birinden ameli yükselir. Öbüründen rızkı iner. Mümin kişi ölünce her ikisi de onun için ağlarlar.»

    İbn-i Cerir, İbn-i Abbas (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet edildiğine göre;
    Ondan, geçen âyeti kerime hakkında:
    Sema ve arz insanlar için ağlayacaklar mı? diye sorulmuş.
    İbn-i Abbas «Evet» demiş.
    Her kişinin semada iki kapısı var, birisinden ameli yükselir, öbüründen rızkı iner. Mümin kul ölünce semadaki O kapılar kapanır ve onun için ağlarlar.
    Zemindeki namazgahı ve zikirgâhı da onu kaybedince zemin de onun için ağlar.

    Firavun'un kavmi ise onlar için zeminde hayırlı bir şey olmayınca ve semadaki kapılarında hayırlar yükselmeyince sema ve zemin onlar için ağlamadı, demiştir.

    İbn-i Cerir ve îbn-i Ebi Dünya ve Beyhaki, Şuâb'da Şureyh bin Abid el-Hadremi'den rivayet ettiklerine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle dedi:
    «Üzerinde ağlayacak bir kişisi olmayan gurbette ölenlere sema ve arz ağlar.» dedi ve geçen ayet-i kerimeyi okudu. Sonra «Onlar kafirler için ağlamazlar,» dedi.

    Saîd bin Mansûr ve Ebû Nuaym Mücahid'den rivayet ettiklerine göre şöyle demiş:
    <Ölen her mümin için, semâ ve zemin kırk sabah ağlarlar,'
    Ebû Nuaym, Ata el-Horasani'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir :
    «Allah için zeminin her hangi yerinde secde eden abidin secde ettiği yer onun için kıyamette şehâdet edecek ve ölünce üzerine ağlayacaktır.»

    İbn-i Ebi Dünya ve İbn-i Hatem ve Beyhaki «Şuab»da Ali bin Ebi Talib (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiklerine göre:
    «Mümin ölünce zeminden namazgahı ve semadan amellerinin yükseldiği yer, onun için ağlar,» dedi. Sonra geçen âyeti okudu.

    îbn-i Ebi Dünya ve el-Hakim ibn-i Abbas'dan rivayet ettiklerine göre; . '
    «Arz mümin için kırk sabah ağlar,» diye söylemiş.

    İbn-i Ebi Dünya, Süleyman bin Abdülmelik'in arkadaşı olan said'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    «Mümin ölünce zeminin kıt'alan, Allah'ın falan mümin kulu öldü, diye çağrışırlar. Arz ve semâ onun için ağlarlar.»
    Allah (Celle Celâlühü) 'nedir sizi ağlatan' deyince arz ve sema: «Yâ Rabb! O bizde nereye varsaydı ille seni zikir ederdi» derler.

    Muhammed bin Ka'b'dan şöyle rivayet edilmiştir:
    Arz bazılarını sevdiği için ağlar ve bazılarına da kızdığı için ağlar.
    Arz, üzerinde taatta bulunan kişi için ağlar. Masiyette bulunan kişinin de varlığından dolayı ağlar.

    Saîd bin Mansûr ve îbn-i Ebi Dünya, Muhammed bin Kays'dan rivayet ettiklerine göre şöyle demiş:
    «Bana ulaştı ki mümin için semâ ve arz ağlarlar. Semâ «daima ondan bana hayırlar yükselirdi» der. Arz da üzerimde daima hayır işlerdi, der.»

    îbn-i Cerir, Dahhâk'dan şöyle rivayet etmiştir:
    «Müminin ölümü için, zemindeki uğradığı yerler ağlar ve semadaki amelinin yükseldiği yer de ağlar.»

    Atâ'dan şöyle rivayet edilmiştir:
    «Semânın ağlaması, etraflarının kirmızılaşmasıdır»

    îbn-i Ebi Dünya, Hasan'dan aynısını rivayet etmiştir:
    Semânın kırmızılaşması, mümin üzerine ağlamasidır.[1]
    Hasan (Radıyallahû anh'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir :
    Mümin gurbet memleketinde öldüğü zaman Allah garipliğine -merhameten ona azap vermez. Ve meleklere emreder ki Ona ağlayacak akrabasına bedel üzerine ağlayın. (Allah daha iyi bilir.) [2]



    [1] Tabii cisimlerin ağlaması onlara müekkel meleklerin ağlamasıdır ki madde*ten belirtileri olur. Zaten her manevi olayın bir-maddi belirtisi vardır. Ni*tekim, bazı büyük insanların ölümünde, kırmızı kar ve yağmur yağmış*tır

    [2]
    İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 178-181.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  4. #24
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    İnsanin, Yaratıldığı Toprağa Defnedilmesi



    Bezzar, Hakim ve Beyhaki, «Şuab-ı Iman»da, Ebû Said-i Hudri (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Medine içinden geçti Kabirkazan bir cemâati gördü. Kabre konulacak kişiyi sordu. «Bir Habeşidir, burada öldü» dediler.
    Bunun üzerine Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) : «Lailaheillallah. Memleketinden buraya, toprağından yaratıldığı yere sevkediliyor diye buyurdu.

    Taberâni-Kebir'de-ibn-i Ömer (Radıyallahû anhüma) 'dan rivayet ettiklerine göre;
    Bir Habeşi Medine'de defnedildi. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
    «Bu ondan yaratıldığı toprağa defnedildi.»

    Yine Taberani «Evsât»da Ebu Derda'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) yanımızdan geçti.
    — Ne yapıyorsunuz, buyurdu.
    Biz:
    — Bu siyah ölünün kabrini kazıyoruz, dedik. Bunun üzerine buyurdu ki:
    Ölümü onu yaratıldığı toprağa getirdi.

    Hakim-i Tirmizi, Nevâdirü'l-Usul'da Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Medine'nin bâzı semtlerinde gezmek için evden çıktı. Bir kabrin kazıldığını gördü. Oraya yöneldi ve kabrin yanında durdu. «Kimindir bu kabir?» dedi. «Habeşistanlı birinindir» denildi. Resûlullah; «Memleketinden toprağına sevk edildi» diye buyurdu.

    Ebû Nuaym, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)'dan rivayet edildiğine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: «Her yeni doğana kabrinden biraz toprak serpilir.»

    Hâkim «Nevadir'ül-Usûl»da ibn-i Mesûd (Radıyallahû anh)'dan öyle rivayet etmiş :
    Rahimle görevli melek rahimden nütfeyi alarak eline kor. «Yâ Rabbi! Bundan halk edilecek mi, edilmeyecek mi?» «Edilecek» deyince, «Rızkı nedir, eseri ve eceli, ameli nedir? der.
    Cenâb-ı Hak «Levhi mahfuza bak» der. O, levh-i mahfuza bakar. Rızkını, eserini, ecelini ve amelini görür. Defin edilecek yerden toprağını alır. O nutfe ile yoğurur. (Yani rızkını o memleketin mahsulâtından gönderir.)
    İşte;
    Ondan sizi yarattım. Sizi ona iade edeceğim» [1] âyetinin mânâsı »budur.

    Deynurî, «Mücâlesat»da Hilâl bin Yesâf dan rivayet ettiğin göre şöyle demiştir:
    «Her doğan çocuğun göbeğinde, onda öleceği yerin toprağı mutlaka vardır.»

    Tirmizi, Matar bin Ukamis'den rivayet ettiğine göre Resûlullah (Sailallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
    Cenâb-ı Hakk kulunun filan yerde öleceğini hüküm etmişse oraya onun için bir hacet yaratır. (Haceti için oraya gider ve orada ölür.)

    Hakim ve Beyhaki, «Şuâb-i îman»da ibn-i Mesûd (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiklerine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
    «Birinizin ölümü filan yerde takdir edilmişse, orada onun için bir ihtiyaç halk edilir. İhtiyacına yönelerek oraya gider. Varınca orda ölür. Kıyamet gününde o yer
    «Allah'ım bunu bana emânet etmiştin!» der.

    Hakim, ibn-i Mesûd (Radıyalîahû anh)'dan şöyle rivayet etmiştir:
    «Meni nutfesi rahimde yerleşince, melek onu eline alır. Yâ Rabbi! Bu yaratılacak mı? Yaratılmayacak mı? der. Eğer Allah (Celle Celâlühü) yaratılmaz dese rahim onu kana dönüştürüp dışarıya atar. Eğer yaratılacak dese;
    Melek Allah'ım erkek mi, dişi mi? Şaki mi, said mi? Eceli, eseri ve rızkı nedir, nerede ölecek? der. Allah (Celle Celâlühü) :
    Levh-i mahfuza bak o nutfeyi (meni parçasını) orada bulacaksın. Oradaki nutfeye Rabbin kimdir, der. O, nutfe Rabbim Allah'dır, diye cevap verir.
    Râzıkın kim? Nutfe Razıkım Allah'dır, der. O zaman o nutfe yaratılır. Ehli içinde yaşar, rızkını yer. Eserini yapar ve eceli gelince, O mekânda defin edilir.

    Ebu Nuaym ve ibn-i Mende, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiklerine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: «Ölülerinizi salih kavmin yanına defnedin. Zira meyyit kötü komşusuyla eziyet görür. Tıpkı hayattakiler, kötü komşularından eziyet gördükleri gibi.»

    İbn-i Asakir «Dimeşk Tarih»inde zayıf bir senedle ibn-i Mesûd (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: «Meyyitinizi salihlerin içinde defnedin. Sağ insanlar kötü komşularından rahatsız oldukları gibi, ölüler de kötü komşularından rahatsız olurlar.»

    İbn-i Asakir ve el-Malini, el-Muhtelet vel-Mütelef adlı kitapta Ali. (Kerremellâhu Veçhe)'den rivayet ettiklerine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) bize emretti ki ölülerimizi, salihlerin içinde defnedelim. Zira diriler gibi ölüler de kötü komşularından rahatsız olurlar. :

    El-Malini, ibn-i Abbâs'dan, o da Resûlullah'dan rivayet ettiğine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    «Ölünüzü, güzelce tekfin edin, acele vasiyetini yerine getirin. Kabrini derince kazın. Kötü komşulardan koruyun» deyince Resûlullah'a (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'e: ,;
    Yâ Resûlullah! Faydalı komşunun ahirette faydası var mı? diye sordular.
    Resûlullah cevaben:
    «Dünyada salihlerin faydası var mı?» dedi.
    Onlar:
    — Evet, dediler.
    Resûlullah da:
    — Âhirette de öyledir, dedi...

    Ed-Deylemi ve ibn Mende, Ebî Seleme (Radıyallahû anh'den merfuen rivayet ettiklerine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu «Ölünün tekfinini güzel yapın. Bağırmakla vasiyetinin tehiriyle ölülerinize eziyet vermeyiniz. Acele borcunu ödeyiniz. Kötülere komşu etmeyiniz.»

    îbn-i Ebi Dünya «Kabirler» kitabında Abdullah bin Nafi-el Müzni'den rivayet ettiğine göre şöyle demiş :
    Medine'de biri öldü. Ve orada defnedildi. Rüyada bir adam, cehennem ehliymiş gibi onu gördü. Onun için kederlendi. Sonra yedinci ve sekizinci gecede rüyada cennet ehliymiş gibi onu gördü ve ondan sordu. O cevaben
    «Salih biri öldü, içimize onu defnettiler. Kırk komşusu için şefaatta bulundu. Bende onların içinde biriyim,» dedi.

    îbn-i Sahl,'Muâviye bin Salih'den rivayet ettiğine göre şöyle demiş ;
    Ömer bin Abdulaziz (Rahimehullah) sekerata girince akrabasına şöyle vasiyet etmiş:
    «Kabrimi fazla derin kazmayın. Yerin en hayırlısı üstüdür ve en şerlisi de dibidir.»

    îbn-i Asakir çok yollarla Amr bin Muhacir'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Ömer bin Abdülaziz'in kardeşi Sehl öldü. Ömer bana, kabrini fazla derin inmeyin, diye emretti. Kametin veya omuzlarına kadar
    derinleştir, fazla derin kazmayın, yerin alası, esfelinden daha tahirdir.

    Hakim-i Tirmizi, İbni Ömer {Radıyallahû anhüma)'dan rivayet ettiğine göre;
    Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
    «Mümin Ölünce kabri onun için süslenir. Her yer «keşke bende defin edilseydi» der. Kafir ölünce kabri onun için karanlığa bürünür, her yer onda defn edilmesin diye Allaha sığınır.»

    îbn-i Neccâr «Bağdat» tarihinde, Muhammed bin Abd Isediden rivayet ettiğine göre şöyle demiş :
    ullîel-Abdussamed bin Ali'nin akrabasından bir cenazeye hazır bu*lundum. O milleti aceleye teşvik ederdi. Akşam olmadan bizi götü*rün, dedi. Ona bunda bir şey var mı? denilince, O:
    — Evet, dedem Abdullah bin Abbâs'dan o da Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'den rivayet edilip bana ulaştı ki:
    Gündüzün melekleri, gecenin meleklerinden daha şefkatlidirler.» [2]

    Faydalı Bîr Mesele


    îbn-i Asakir, Vehb bin Hulani'den rivayet ettiğine göre O şöyle demiştir:
    Biz Amr bin As ile Mikdâm dağın eteğinde beraber yürürken, yanımızda Mukavkis de vardı. Amr, Mukavkısa dedi:
    —Niye sizin bu dağınız Şam dağları gibi sarptır. Nebat ve [ağaç onda bulunmaz?
    Mukavkis;
    — Bilmem, dedi. Amma Cenâb-ı Hak bu Nil nehri ile halkı ondan müstağni kılmış. Fakat biz bu dağın altında ağaç ve nebattan daha hayırlı bir şey görüyoruz. Amr, nedir o deyince, O:
    — Kıyamet gününde hesapsız haşır olacak bir cemaat dağın altında defnedilecekler. Bunun üzerine Âmr «Yâ Rabbi onlardan eyle» dedi. [3]



    [1] Tâha, 53

    [2]
    İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 182-187.

    [3]
    İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 187.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  5. #25
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    Defin Ve Telkinde Söylenecek Sözler



    El-Bezzâr, Hz. Ali (Radıyallahû anh)'dan rivayetine göre ;şöyle demiştir:
    «Cenaze kabre varıp millet oturunca sen oturma, kabrin ucunda ayakta bekle, Kabre bırakılınca şöyle de:
    Allah'ın adıyla ve Resûlullah'ın milleti üzre (defn ediyoruz). Allah'ım, kulun sana vardı! Kendisine varılanların en hayırlısı sensin! Dünyayı arkada bıraktı. Gideceği yeri daha hayırlı kıl. Zira sen şöyle demişsin.
    Allah'ın katındaki, iyilik yapanlara dünyadan daha hayırlıdır.»

    Taberani ve Beyhaki «Şûab»da İbn-i Ömer (Radıyallahû anhü-ma) 'dan rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'den işittim ki şöyle diyordu: «Sizden biri ölürse onu geciktirmekle hapis etmeyin. Kabrine acele yürüyün. Baş ucunda Fatihayı okuyun. Ayak ucunda da Bakara sûresinin son âyetlerini okuyun.»

    Taberanî, Abdurrahman bin el-Ala bin el-Hallâc'dan istihraç ettiğine göre şöyle demiştir:
    Babam bana dedi ki «ey oğul! Beni kabre koyduğunuzda;
    «Allah'ın adıyla ve Resûlullah'ın milleti üzre defn ediyoruz» de, sonra toprakla üzerimi ört ve baş ucumda fâtiha'yı, ayak ucumda da Bakara'nın son âyetlerini oku. Çünkü Allah'ın Resulünün böyle dediğini işittim.

    İbn-i Ebi Şeybe, Katâde'den rivayet ettiğine göre; Enes (Radıyallahû anh), oğlunu defin edince şöyle dedi:
    «Yâ Rabbi! Kabrini geniş kıl! Ruhuna göğün kapılarım aç. Onu dünyadaki evinden daha güzel bir eve sahip kıl.»

    Saîd ibni Mansur, Enes (Radıyallahû anh)'den rivayetine göre; O ölüyü kabre bırakınca şöyle dermiş :
    «Yâ Rab kabrini geniş eyle. Ruhunu semaya yükselt. Onu rahatla karşıla.»

    İbni Mâce ve Beyhaki, «Sünen»inde İbn-i Müseyyib'den rivayet ettiklerine göre şöyle demiş
    İbni Ömer'i kızının cenazesini kaldırırken gördüm. Onu kabre bırakınca şöyle dedi:
    Allah'ın adıyla ve Allah'ın yolunda defin ediyoruz, kabri toprakla düzeltince de şöyle dedi:
    «Yarab! Onu şeytandan ve kabir azabından koru. Kabir tam düzeltilince de kabrin kenarından ayağa kalkarak şöyle dedi: «Yâ Rab! Kabrini geniş eyle ruhunu semaya yükselt ve rızana nail eyle. Sonra da «ben Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'den böyle işittim» dedi.

    îbn-i Ebi Şeybe, Mücâhid'den rivayet ettiğine göre O, cenazeleri kabre koyarken şöyle diyormuş :
    Yâ Rab! Bu kulundur. Sen bizden daha iyi onu bilirsin. Biz ise onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz.
    Onu oturtup suâle çekmişsin. Yâ Rab! Dünyada sahip olduğu müsbet sözlere aynen âhirette de sahip eyle, ona rahmet et ve Nebiy-yi Zişana kavuştur. Arkasından bizi dalalete götürme, onun ecrinden bizi mahrum eyleme...

    Hâkim –i Ürmizi demiş ki:
    Kabrin başinda durmak ve sualde güçlü olması için duâ etmek, ölüye namazdan sonra ikinci bir imdattır. Zira müminler için namaz, asker gibidir. Toplanıp Melikin kapısında ölüye şefaat dilerler, kabir üzerinde beklemek, ölüye sualde sebatı telkin etmek, o askerlere yardımdır.

    İbn-i Sa'd, Dehhâk'dan istihracına göre-,
    İbn-i Siret Nezzâl, Dehhak'a «Beni kabre bıraktığında Yarab bu kabri ve içindekini mübarek eyle,» diye söylemesini Ona tenbih etmiştir, [1]



    [1] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 188-192.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  6. #26
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...


    Taberani, «Evsat»da Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)den rivâyet ettiğine göre şöyle dedi:
    «Bir cenaze ihtifalinde Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve .Sellem)'le beraber gittik. Kabrin yanına oturdu ve şöyle dedi:
    «Her gün bu kabir anlaşılır bir lisanla şöyle çağırır: 'Ey Âdem oğlu! Nasıl beni unuttun, benim yalnızlık ve gurbet diyarı olduğumu bilmiyor muydun?. Ben, vahşet ve kurt diyarıyım, dar bir menzilim. Ancak Cenâb-ı Hak (Celle Celâlühü) benim geniş olmamı emrettiği zaman genişlenirim.'
    Sonra Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) dedi ki: «Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur.»

    Ebu Hacâc-es-Semâli'den rivayet edildiğine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle ferman etti:
    Ölü kabre konulunca, kabir ona der ki:
    «Yazıklar olsun, benim fitne, zulmet, yalnızlık Ve kurtlar diyarı olduğumu bilmiyor muydun? Ey Âdem oğlu üzerimde neşeyle gezdiğin zaman beni nasıl unuttun.»
    Eğer ölü salih birisi ise kabre karşı şöyle sorulup: «Bu adam emri marufu işlemişse, münkerden kaçmışsa yine ona öfkeleneceksin»
    Kabir cevaben, «Öyle ise yeşilliğe dönüşürüm.! Cesedi nura dönüşerek ruhu öylece Allah'a doğru yükselir» der.

    İbn-i Mendeh «Ruhlar» babında Mucâhid tarikiyle Berâ bin Azip (Radıyallahû anh)'den o da Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'den naklettiklerine göre:
    «Mümin sekerâta girince, güzel surette, güzel kokuyla ona bir melek gelir. Ruhunu kabz etmek için yanına oturur. Cennetten bir tabut ve kefenle iki melek daha gelir. Bunlar biraz uzakta otururlar. Ölüm meleği ruhunu çıkarınca uzakta duran o iki melek acele ile onu alırlar, onu ilaçlarlar. Ve iyice kefenlerler. Sonra semaya yükseltirler. Semanın kapısı ona açılır. Melekler onun semaya çikmasiyle birbirlerine müjde verirler:
    «Bu güzel ruh kimindir ki semanın kapısı ona açıldı» derler. Ve dünyada iken en güzel ismiyle onu isimlendirirler.
    Öylece semadan semaya yükselterek Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna eriştirirler. Ve ameli Âla'yı İlliyine bırakılır. Cenâb-ı Hak (Celle Celâlühü) o meleklere:
    «Siz şâhid olun ki ben bu amelin sahibini affettim.» der. Kitabı mühürlenir ve illiyine (en yüksek makama) konulur.
    Sonra Cenâb-ı Hak «kulumun ruhunu yere götürün» der. «Zira onlara öyle söz vermiştim.» Kabre konulunca kabir der
    «Üstümde iken en sevimli idin. Şimdi içime düştün. Sana yapacağımı göreceksin.» Gözünün kestiği kadar ona genişlenir. Ayakları tarafından Cennete bir kapı açılır. «Allah'ın sana hazırladığı mükafatı gör» denilir. Sonra baş ucunda bir pencere açılır. Cehennemi de gör. Allah seni nasıl kurtarmış, uykuya dal» denilir. Bundan sonra meyyit için en sevimli şey kıyametin kopmasıdır.

    İbn-i Ebi Dünya, Abdullah bin Ebi Ubeyd (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle ferman etti:
    «Ölü kabirde oturur, kabri başındakilerin ayak sesini işitir, onunla ilk önce kabri konuşur ve şöyle der:
    'Yazıklar olsun sana ey Âdem oğlu! Acaba darlığımdan, şiddetimden, korkulu ve kurtlu oluşumdan dünyada iken hiç uyarılmadın mı? Sen buraya hazırlandın. Bana ne hazırladın?

    İbn-i Ebi Şeybe Musannaf adlı kitapta Abdullah bin Ömer radıyallahû anh) 'den rivayet edip dedi ki:
    Kul kabre konulunca kabir onunla konuşur:
    «Ey Âdem oğlu yalnızlık, karanlık ve hak diyarı olduğumu bilmiyor muydun? Seni kandıran neydi ki, sevinçli olarak etrafımda gezerdin.»
    Eğer ölü mümin ise kabir ona genişlenir, yeşilliğe dönüşür ve ruhu Cennete yükselir.

    Yine İbn-i Ebi Şeybe, Yezid bin Şecere'den rivayet ettiğine göre kabir kâfirlere der ki:
    «Karanlıklı olduğumu, vahşetli, yalnızlık ve dar bir yer olduğumu düşünmüyor muydun? Gam ve kederli olacağımı hatırlamıyor muydun?»

    Yine ibn-i Ebi Şeybe, Ubeyd bin Ömer'den rivayet ettiğine göre kabir insana şöyle der:
    «Ey Âdem oğlu! Bana neyi hazırladın. Yalnızlık, gurbet ve kurtların menzili olduğumu bilmiyor muydun?»

    îbn-i Ebi Dünya, Ubeyd bin Ümeyr'den rivayet ettiğine göre; içinde defin edilen çukur (kabir) kendisine varan herkesle mutlaka şöyle konuşur:
    «Ben karanlık, yalnızlık menziliyim. Eğer dünyada Allah'a itaat edenlerdensen, sana rahmet mekânı olurum. Allah a isyan edenlerdensen ben sana bir bela bir musibet olacağım. Ben mutîlerin sevineceği, âsilerin helak olacakları bir mekânım.»

    Câbir'den merfûan rivayet edildiğine göre:
    Kabir konuşacak bir lisana sahiptir. Ve şöyle der:
    «Ey insan oğlu! Beni nasıl unuttun? Vahşetli, gurbetti, kurtlu bir mekân olduğumu bilmiyor muydun?

    Ebû Bekir bin Abdülaziz bin Cafer el-Hambeli, «El-Mesâni» kitabında müttesil bir sened ile Berrâ (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre;
    Bir cenaze merasiminde Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ile beraber çıktık. Kabir henüz tamamlanmamış idi. Resûlullah
    (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) oturdu. Biz de onun etrafında oturduk. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) dedi ki:
    «Meyyit kabre bırakılınca yer onunla konuşur: «Vahşet, gurbet, ve kurtlar diyarı olduğumu bilmiyor muydun? Bana ne hazırladın» diye sorar.

    Beyhaki Şuab'de Bilal bin Sa'd'dan rivayet edip dedi ki: Hergün kabir şöyle sesleniyor:
    «Ben gurbet, kurt ve vahşet diyarıyım. Ben Cehennem çukurlarından bir çukur veya Cennet bahçelerinden bir bahçeyim.» Mümin kabre konulunca kabir onunla konuşur: «Vallahi üstümde gezerken bana en sevimli idin. Şimdi içime düştün. Sana ne yapacağımı bundan böyle göreceksin, der ve gözünün kestiği kadar ona genişlenir.
    Kâfir kabre konulunca, kabir ona da şöyle seslenir: «Vallahi üstümde gezerken bana en fazla nefret veren kişi sendin. Şimdi ise, içime düştün. Sana ne yapacağımı göreceksin» der ve onu öyle sıkıştırır ki, kaburgaları birbirine geçer.

    Deylemî, ibn-i Abbâs (Radıyallahû anhüma) 'dan rivayet ettiğine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
    «Kabirleriniz için hazırlanınız. Çünkü kabir hergün yedi sefer şöyle der ki
    'Ey zayıf olan insanoğlu! Bana gelmeden önce, kendine acı ki, ben de sana acıyayım.»

    İbn-i Ebi Dünya «Kabirler» kitabında ve ibn-i MendeZer'den rivayet ettiklerine göre demiş ki:
    Mümin kabre konulunca kabir ona şöyle seslenir:,
    «Allah'a itaat edenlerden misin, yoksa isyan edenlerden misin?» Eğer salih biri ise, kabir köşesinden biri kabre, «yeşilliğe dönüş,
    ona rahmet ol» emrini verir, «Sana gelen en iyi bir kuldur. Çok sevimli biridir» der. Toprak da «işte şimdi ikrama müstahak oldu» der.

    İbn-i Ebi Dünya «Kabirler» kitabında Muhammed bin Subayh'den rivayet edip şöyle demiştir:
    Ölü kabre konulup azaba (işkenceye) verilince, ondan daha önce ölen komşuları ona:
    «Ey bizden sonra dünyada yaşayan komşu! Bizim ölümümüzden sana ibret olabilecek bir şey olmadı mı? Senden önce ölümümüz sana bir fikir vermedi mi? İşimizin sona erdiğini görmedin mi? Tüm bunlara rağmen işini ciddiye almayıp erteliyordun ve yapman gerekenleri ifâ etmeye özen göstermiyordun» derler.
    Kabir dahi, ona şöyle der-.
    «Ey üstümde mağrurcasına dolaşan insan! Daha Önce içime düşen akrabalarından ibret almadın mı? Onlarında gafil dolaşıp ergeç bana vardıklarını görmedin mi? Ecelleri onları kabre götürürken, dostları onları teşyi ederken görmedin mi?»

    Süfyân es-Sevri demiştir ki
    «Kim dünyada, kabirden çok bahsederse, kabir ona Cennet bahçelerinden bir bahçe olur. Kim kabirden habersiz ve gafil olursa kabir ona Cehennem çukurlarından bir çukur olur.»

    Hatip el-Bağdad «Tarihi»nde Yezid er-Rekkaş'dan rivayet edip dedi ki:
    Ölü kabre konulunca amelleri onu sararlar. Allah onları şöyle konuşturur:
    «Ey bu çukurda yalnız kalan! Dostların ve ehlin seni yalnız bıraktılar; bizden başka bugün herhangi bir dostun yoktur.»

    Ravi dedi ki: Yezid bunu derken, ağlamaya başladı. Ve şöyle devam etti:
    «Müjdeler olsun o kimseye ki, amelleri salih olup ona eşlik eder. Meyi olsun o kimseye ki, amelleri kötü olup ona eşlik eder.

    Beyhaki «Şuab-ı İman»da Enes bin Mâlik (Radıyallahû) 'dan rivâyet ettiğine göre şöyle demiştir: .
    «Size duymadığınız, bilmediğiniz çok önemli iki gün ve iki geceden haber vereyim mi? Bu iki günden biri, Allah taraf indan elçinin ya beraat veya cezayı getirdiği gündür. İkinci gün ise Allah'ın huzurunda kişinin hesaba çekileceği gündür. O gün kitabı ya sağına veya soluna verilir. İki geceden ilki ise, kabre ilk misafirlik gecesidir. ikincisi de Haşır arefesi olan gecedir.» [3]



    [1] Bu, Müslim ve Buhari'nin Sahih bir senedle rivayet ettikleri hadise İşaret*tir. Berra' (Radıyallahû anhl'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (Salla*llâhû Aleyhi ve Seli em)'e İpek bir kaftan hediye edildi. Sahabeler, giyip güzellik ve yumuşaklığından hayrette kaldılar. Bunun üzerine Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) «Neden hayrette kalıyorsunuz. Allanın Cennet*teki mendiller) bundan daha güzel ve daha yumuşaktır» buyurdu.
    den ağladığım sorunca, kabrin daralmaması için, çocuğa şefkatden ağladım» dedi

    [2]
    İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 193-199.

    [3]
    İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 199-207.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  7. #27
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    Kabir Herkese Daralır



    îmam Ahmed, Hakim-i Tirmizi, Beyhaki, Huzeyfe aköı) 'den rivayetlerine göre şöyle demiştir:
    Bir cenazede Resûlullah ile beraberdik, kabre vardığımızda Resûlullah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) kabrin kenarında oturdu, sık sık kabrin içine bakmaya başladı ve sonra şöyle buyurdu:
    Burada mümin Öyle sıkıştırılır İd damarları ve kasları şiddetten
    kopar. Kâfir ise üstü ateşle dolar.

    imam Ahmed, Ibn-i Cerir, Beyhaki (Radıyallahû anhâ)'dan vâyet ettiklerine göre Resûlullah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) ;Şöyle buyurdu:
    Kabrin öyle bir sıkıştırılması vardır ki, eğer kimse ondan kurtulabilseydi Sa'd ibn-i Muâz da kurtulurdu.

    îmam Ahmet, Hakim-i Tirmizi, Taberani, Beyhaki, Câbir bin Apdullah'dan rivayet ettiklerine göre:
    Sa'd bin Muâz defnedildiği zaman peygamber teşbih getirdi. Millet de uzun uzun teşbih getirdiler. Sonra tekbir getirdi Millet de tekbir getirdi, «ya Resûlallah neden teşbih getirdin» dediler. Buyurdu ki:
    Bu salih adama kabir çokça sıkıştı. Sonra Allah sıkıntısını giderdi.

    Said bin Mansur, Hakim-i Tirmizi, Taberani, Beyhaki, ibn-i Abbas (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet ettiklerine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Seilem) Sa'd bin Muâzı defnettiği zaman kabrinin başında durdu. «Eğer kabrin sıkıştırmasından bir kimse kurtulsaydı Sa'd kurtulurdu. O bir sefer sıkıştırıldı sonra gevşetildi» diye buyurdu.

    Nesai ve Beyhaki Abdullah bin Ömer (Radıyallahû anhüma) tarikiyle Resûlullah (Sâllallâhû Aleyhi ve Sellem) 'den rivayet ettiklerine göre:
    Sai'd bin Muâz (Radıyallahû anh) 'in Ölümü için Arş sevincinden titredi, semânın kapıları ona açıldı. Ve yetmiş bin melek cenazesine hazır bulundu. Bunun beraber o da kabir sıkıntısını çekti. Sonra genişlenerek ona ferah verildi.

    Hâkim-i Tirmizi, İbni Ömer (Radıyallahû anhüma)'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Sad bin Muâz'ın kabrine girdi ve içinde biraz durdu. Çikınca:
    «Yâ Resûlullah niye kabirden geç çıktın?» dediler.
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) cevaben:
    «Kabir ona'da daraldı. Genişlemesi için Allah'a dua ettim» diye buyurdu.

    Hakim-i Tirmizi ve Beyhaki, ibn-i îshak yoluyla Ümeyye bin Abdullah'dan rivayet ettiklerine göre;
    Sa'd'ın bâzı akrabalarından, Resûlullah'ın «Sa'd için kabir daraldı» sözünden ne anladınız diye sorulmuş.
    Onlar cevaben:
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'e ne kastettiği sorul-
    du, küçük taharetten kusurlu davrandığından dolayı kabir ona sıkıştı diye buyurdu, demişler.

    Taberani, Enes (Radıyallahû anh) 'den şöyle rivayet etmişti»:
    Resûlullah'ın kızı Zeynep vefat edince Resûlullah'a vardık. Mahzun olduğunu gördük. Kabrin yanında oturdu ve göğe bakmaya başladı. Sonra kabrin içine indi. Mahzunluğu devam ediyordu. Kabirden çıkınca sevinçli olduğunu gördük. Hemen sebebini sorduk. Cevaben, kabrin darlığını ve Zeyneb'in zayıf olduğunu düşünüyordum. Hafiflenmesi için dua ettim. Kabul oldu. Amma yine de ins ve cinnin haricinde her şeyin duyacağı bir bağırmaya sebeb olan kabir daralmasından kurtulamadı» buyurdu.

    Yine sahih bir senedle Ebû Eyyub'dan rivayet edildiğine şöyle demiştir:
    Küçük bir çocuk defin edildi. Resûlullah (Sallallâhû Aleyi ve Sellem) :
    «Eğer kabir daralmasından kimse kurtulsaydı bu çocuk kurtulacaktı dedi.

    Saîd bin Mansûr ve İbn-i Ebi Dünya Za'zan'dan rivayetine göre, İbni Ömer (Radıyallahû anhüma) dedi ki:
    Resûl-i Ekrem kızı Rûkiye'yi defin edince kabrin yanında oturdu. Yüzünden sevinçli olmadığı belirleniyordu. Sonra sevinmeye başladı. Bunun üzerine Ashabı Kiram'dan bâzıları sebebini sordular. Cevaben «Kabrin sıkıntısı ve Rukiye'nin zayıflığını hatırladım. Kolaylaşması için dua ettim, kabri genişledi. Allah'a yemin ederim kabir onu öyle sıkıştırdı ki yer ve göklerin arasındaki her şey ısıttı, diye buyurdu.

    Hennad bin Sırrı Zühd'de İbn-i Ebi Melike'den rivayet e göre şöyle demiştir: ,
    Kabrin sıkıştırmasından hiç kimse kurtulmaz. Sa'd bin Muâz Cennette, bütün dünyadan daha hayırlı mendillere sahip olduğu halde yine kabrin ilk sıkışmasından kurtulamadı.[1]

    Yine Hennâd'ın, Hasan (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre:
    Resûlullah (Sallailâhû Aleyhi ve Sellem) Sa'd bin Muâz defin edilince şöyle buyurdu:
    Sa'd kabirde öyle sıkıştırıldı ki, bir kıl kadar înceldi. Allah'dan bu sıkıştırılmanın kolay geçmesi için dua ettim.
    Ve bu sıkışmanın sebebi de bevl'den kendini korumadığındandır.

    îbn-i Said, Saîd'el Makberi'den rivayet edip dedi ki:
    «Eğer kabrin sıkıştırmasından bir kimse kurtulsa idi Sa'd, de kurtulacaktı. O kabirde öyle sıkıştırıldı ki kaburgaları birbirinden geçti. Bunun sebebi ise küçük abdeste dikkat etmediğidir.

    Abdürrezzak ...Mücahid'den rivayet edip dedi ki, peygamberden duyduğumuz en şiddetli hadis, Sa'd ile ilgili hadis ve kabir durumunu bildiren hadistir.
    Ali bin Mabed «Taat ve İsyan» kitabında îbrâhim el-Ganeyi tarikiyle bir adamdan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Ben Âişe (Radıyallahû anhâ) 'nın yanında idim. O anda oradan bir çocuğun cenazesi geçiyordu. Âişe (Radıyallahû anhâ) ağladı, Ömer bin Şeybe, Enes (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiğine göre; Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    Kabrin şiddetinden Esed'in kızı Fâtıma'dan başka hiç kimse kurtulamadı, diye buyurdu. Oğlun Kasım da mı kurtulmadı? diye sordular :
    Hayır oğlum İbrahim de kurtulmadı, diye buyurdu. İbrahim oğullarının en küçüğü idi.

    Başka bir rivayette Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Sa'd'ın kabri başında ayakta iken şöyle buyurdu:
    «Sa'd öyle bir sıkıştırıldı ki, eğer ameliyle biri kurtulsa idi Sa'd kurtulacaktı.

    îbn-i Asakir ve ibn-i Ebi Dünya, Abdulmecid bin Abdülaziz'den, o da babasından rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    İbn-i Ömer'in kölesi Nâfi sekerâta girince ağlamaya başladı, niye ağlıyorsun? diye sorulunca:
    «Sa'd bin Muâz'ı ve kabir şiddetini hatırladım» dedi.

    Zübeyr bin Bekkâr «Münkıyat» adlı kitapda îbrâhim bin Muhammed bin İshak'dan rivayet ettiğine göre Abdullah bin şöyle dedi:
    Sa'd bin Muâz vefat etti. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) de cenazeye hazır bulundu. Cenazeyi kabre taşırlarken Resûlullah geride gecikti. Bunun üzerine (sahabeler) durdular ve Resûlullah onlara kavuştu.
    (Ashap) neden geride geciktiğini sordular
    Resûlullah cevaben: «Sa'd'ın kabirde sıkıştırıldığını işittim de onun için geciktim.»
    Onlar:
    «Yâ Resûlullah, Arş Sa'd için sallandı. Bu durumda olan bir kimse kabir sıkıntısını çeker mi?» diye sordular.
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
    «Evet. Sa'd mi efdal, yoksa Zekeriya Peygamber mi efdaldır? Allah'a yemin ederim ki, Zekeriya arpa ekmeğinden bir defa doyuncaya kadar yediği için o da kabir daralmasını çekmişti,» dedi.

    Ben diyorum ki bu hadis Münkerdir. Senedinde iki halka kopukluk var ve meşhur olan odur ki, peygamberler kabir cezasını çekmezler.

    Ebu'l-Kasim es-Sadi «Ruh» kitabında demiş ki:
    Ne salih, ne de salih olmayan hiç kimse kabrin daralıp sıkıştırmasından kurtulmaz. Mümin ile kâfir arasındaki fark ise, kâfirin sıkıştırılması devam eder, müminin ise başta daralır, sonra ferahlanır.

    Hakim et-Tirmizi demiştir ki:
    Kabir sıkıştırılmasının sebebi kulların mutlaka bir hatayı işlemeleridir. Kabrinde sıkıştırılması bu hatâya keffârettir. Sonra rahmet imdada gelir.

    Sa'd küçük abdestten taksirat yaptığı için sıkıştırıldı.
    Peygamberler hakkında ise kabrin sıkışmasını bilmiyoruz ve masum oldukları için onlara sual de yoktur.

    îmam Sübki, «Bahr'ül-Kelâm»da dedi ki:
    «Muti» kullara kabir azabı yoktur, ancak kabrin sıkışması vardır. Kul, bunun şiddet ve korkusunu hisseder. Çünkü gerektiği gibi nimete şükür etmemiştir,

    tbn-i Ebi Dünya, Muhammed et-Teymi'den rivayet ettiğine göre şöyle denilmiştir:
    Kabir azabının sebebi kabrin insanların anası olmasındandır. Ve insanlar ondan yaratılmışlar. Uzun zaman analarından uzakta
    kaldıklarından kabir, ananın kucaklaması gibi, onları kucaklar. Tıp ki çocuğunu bulmuş ana gibi... İşte kim ki, Allah'a itaat etmişse, bir onu şefkat ve yumuşaklıkla kucaklar. Kim ki, isyan etmişse kabir onu kızgınlık içinde kucaklar. Kabir bu işi Allah için yapar. [2]


    Faidelî Bir Mesele



    Bâzı âlimler demişler ki;
    «Kim bir günahı işlese o günahın cezasından on şeyle muaf bilir.
    Tevbe edip istiğfar ederse... o günaha bedel iyiliklerde bulunup günahin yok olmasına çalışırsa...
    Ve dünyada musibete düçâr olup, günahına kefaret olursa... Veya kabirde sıkıştırılıp günahına kefaret olursa... ,
    Mümin kardeşleri onun için duada bulunsa... veya onun için istiğfarda bulunsalar... veya amellerinin sevabını ona hediye etseler... veya kıyamette şiddetlere düçâr kalıp günahına kefaret olursa;... veya peygamberin şefaati imdadına yetişirse... Bu on şekilde kurtulabilir.

    Beyhakî, ibn-i Mende, Deylemi, ibn-i Necar, Saîd bin Müseyyib (Radıyallah'û anh)'dan rivayet ettiklerine göre, Hz. Âişe (Radıyallahû anhâ) Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'a şöyle demiştir:
    .— Yâ Resûlullah; Bana Münker-Nekirin sesinden ve kabrin sıkıştırmasından söz ettiğinden bu yana hiç bir şeyden yararlanamıyorum.
    — Ey Âişe! Münker-Nekir'in sesi, müminler kulağında gözdeki sürme gibidir. Kabrin sıkıştırması ise şefkatle ananın kucaklaması gibidir. Çocuğu başının ağrıdığını ona anlatır. O da yumuşaklıkla başını okşar. Fakat Ey Âişe, ne yazık o kimselere ki, Allah'dan şikâyet ederler. Taş, yumurtanın üstüne düşüp onu ezdiği gibi kabirlerinde ezilirler.

    Ebû Nuaym'in «Hüye»de Abdullah bin eş-Şağir'den rivayet ettiğine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) dedi ki:
    «Son hastalığında kim İhlâs sûresini okursa kabir fitnesinden emin kain- ve kabrin daralıp sıkıştırılmasından da emin kalır. Kıyamet gününde melekler onu avucuna alarak Sırattan geçirip Cennete korlar.

    îbn-i Ebi Dünya, «Kabirler» kitabında demiş ki:
    Ölünün kabirde ilk olarak hissettiği şey, ayaklarının yanında bir kımıldanmanın varlığıdır. O zaman meyyit bağırıp o şeye «necisin diye sorar, cevaben:
    «Ben senin amelinim» diye söyler.
    îbn-i Ebi Dünya, Yezid, er-Rakkaş'dan rivayet ettiğine göre O demiş ki:
    Ölü kabre konulunca amelleri onu sarar. Cenab-ı Hak (Celle Celâlühü) onun amellerini konuşturur. Onlar;
    «Ey bu çukurda dostlarından ayrılıp yalnız kalan kul! Bugün bizden başka dost ve arkadaşın yoktur» derler.

    Ata bin Yesar'dan rivayet edildiğine göre Meyyit kabre bırakılınca ilk olarak ona varan şey amelidir. Sol baldırına dokunup, «senin amelinim» der. Meyyit kendi amelinden sorar:
    — Benim ehlim, çocuklarım, aşiretim ve nimetlerim nerde kaldılar?
    Ameli cevaben:
    — Onlar seni unutup terkettiler. Benden başka seninle kabre giren olmadı, der.
    Meyyit o zaman
    — Keşke dünyada seni ehlime, evladlarıma ve aşiretime tercih
    etseydim, der.

    Başka bir rivayette de ölü kabre girince dünyada Allah'dan başka neden korkmuşsa o şeyle korkutulur. O şey ona temessül eder.

    Tirmizi, Hasen gördüğü bir rivayetle Ebû Said (Radıyallahû anh)' dan nakline göre, Resûlullah {Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu :
    «Lezzetleri yıkan ölümü hatırlayınız. Zira kabir, her gün konuşarak şöyle der; Ben gurbet ve yalnızlık eviyim. Ben topraktan bir evim. Ben böcekler eviyim.'
    Mümin kul defin edilince' kabir ona «ehlen merhaba» diyerek «üzerimde yürüyenlerin en sevimlisi sensin. Benimle başbaşa kaldığında sana ne yapacağımı göreceksin,» der. Sonra, gözü kestiği kadar kabir ona genişleyip Cennete bir kapı açılır.
    Zâlim veya kâfir ise, defin edilirken kabir «merhaba olmasın. Üzerimde yürüyenlerden en nefret ettiğim can sensin. Benimle başbaşa kaldığında sana ne yapacağımı göreceksin.» Kabir, onu öyle sıkıştırır ki kaburgaları birbirine geçer.

    (Ravi dedi ki, Peygamber (Sallallâhû'Aleyhi ve Sellem) parmaklarını birbirine geçirerek böyle olur, buyurdu.)
    Kabirde ona pis koku salan yetmiş ejderha eşlik edecekler, eğer birisinin üfürüğü yere isabet etseydi, yer yüzünde bitki bitmezdi.
    Hesaba çekilinceye kadar onu rahatsız edip, kendisini parçalayacaklardır.

    Râvi dedi ki: Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)
    «Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukurdur,» diye buyurdu.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  8. #28
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Kabir)


    Mühim Bir Mesele


    Ebû Daffiili, Tirmizi-sahih gördüğü bir rivayetle Ebû Çeri el-He-cimi (Radıflî^hû annî hadisinden rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    Peygamber (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'ın yanına geldim. (Aleykeesselam) Sana selam yâ Resûlullah, dedim. Buyurdu ki «sana selâm» deme. Çünkü, bu mevtanın selamıdır.
    Bu gösteriyor ki, mevtaya selâm vermekle sünnet olan vecih, «Aleyküm es-Selâm» demektir. Halbuki, Resûlullah'ın «Esselâmü Aleyküm dare kavmin müminin» dediği hadis dahi sahihtir. îşte bunun için bu iki hadisi birleştirmek lazım. Hatta bâzıları demiş ki; bu, birinci hadisten daha sahihtir. Bâzıları da demiş ki sünnet olan birinci hadistir ki onda o şeklin diriler için kullanılmaması için uyarılmıştır.

    Îbnü'l-Kayyim, Bedaf kitabında bunu şöyle cevaplandırmıştır; Bu ihtilaf hadisin maksadını anlamamaktan ileri gelmiştir.
    Çünkü Resul-i Ekremin (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) «Bu ölülerin selâmıdır» demesi Ondan bir emir ve nehy değildir. Sadece, o zaman mutad olan ve cahiliyette insanların kullandığı şekli bildirmektir. Çünkü, Onlar ölünün ismini dua ve selâmdan önce zikrederdi. Nasıl ki şâir demiş:
    Sana Allah'ın selâmı olsun ey Kabs bin Asım.
    Hz. Ömer (Radıyallahû anh) mersiyesinde de olduğu gibi.
    Sana selam olsun Ey Emirim.
    Ve mübarektir o ezik vücudun
    Bu tip kullanış, Arap şiirlerinde çoktur. Demek mevcut bir durumu bildirmek, caiz olduğunu göstermediği gibi, sünnet olduğunu hiç göstermez.
    Sonuç: Resûlullah'ın kullandığı yeni selâm lafzının önce söylendiği hadisin sünnet olduğudur.

    Eğer deseniz, dirilere selam vermenin cevabı beklenilir. Onun için önce selâm söylenilir. Halbuki bu durum ölüler için geçerli değildir.
    Biz de deriz ki, ölülere selâm vermek onların cevap verdikleri umulduğu içindir. Nitekim hadiste, cevap verdikleri varit olmuştur.
    Yine İbn-ül Kayyim, demiş ki
    Güzel nüktelerden birisi de, hayırlı duanın en güzel şekli duanın kendisi için dua edilenden önce olmasıdır. Şu ayeti kerimeler gibi...
    Beddualarda en iyi şekil, beddua edilenin duadan önce gelmesidir. Şu âyet-i kerimeler gibi:
    İbn-i kayyim bu nüktenin sırrını da anlatmış. Esrar Et-tenzil kitabımda anlattığımdan dolayı kısa kesiyorum. [56]



    [1] İbrahim, 27

    [2] Taha. 55

    [3] İbrahim, 62

    [4] Taha, 124

    [5] Mutaffİfin, 5, 6

    [6] Mutaffİfin, 7-9


    [7] İbrahim, 27

    [8] Tafha, 124

    [9] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 208-239.

    [10] İbrahim, 27


    [11] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 240-246.

    [12] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 247-255.

    [13] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 255.

    [14] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 256-263.

    [15] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 263.

    [16] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 263.

    [17] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 263-264.

    [18] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 264.

    [19] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 264-267.

    [20] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 267-268.

    [21] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 268.

    [22] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 268.

    [23] Taha: 127ı

    [24] Mümtehine: 13

    [25] Kefen İan demektir. Türkçe kefensayan denilir

    [26] Büyük bir müttehittir

    [27] Yasın: 76

    [28] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 269-301.

    [29] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 302-309.

    [30] Haffar Kabir kazıyan (mezarcı) demektir. Bu zat devamlı olarak bu işi yaptığı için bu lakabı almıştır.
    ğında misk kokusunu hissettim. Baktım yaşlı bir adam, kabrinde oturmuş Kur'an okuyor

    [31] Rum: 44.

    [32] Ali İmran: 170.

    [33] Fecir: 27-30

    [34] Fecir: 27-30.

    [35] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 310-330.

    [36] Cariye, burada kız manasmdadır

    [37] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 331-332.

    [38] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 333-335.

    [39] Allah'ın yüce huzurunda demektir.

    [40] Nisa, 69

    [41] Bakara, 189

    [42] Nemi, 77

    [43] Râd, 24 -

    [44] (79)


    [45] Kehf, 9

    [46] Ankebut, 1

    [47] Araf, 201

    [48] Rahman, 46

    [49] Rum, 25

    [50] Ebu Bekir Es-Stddik'ı kasdediyor

    [51] Ebu Bekir Es-Stddik'ı kasdediyor

    [52] ebu Bekir Es-Sıddık...

    [53] Fecîr, 27-30

    [54] Kasas, 83

    [55] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 336-371.

    [56] İmam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayınları: 372-373.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  9. #29
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Kabir)


    O şöyle konuşuyordu:
    Ortadaki hiçbir şeyden korkmayan kavmin en metin adamıdır. İnsanlara, güçlülerin zayıfları yemesine fırsat vermezdi. Abdullah [50] Enti'ül-Müminindir, doğrudur, doğrudur. Bu ilk kitapda vardır, sonra dedi:

    Osman Emirülmü'mindir, o insanların çok kusurlarını affeder, iki gece gitti, dört kaldı, insanlar ihtilafa düştüler, birbirini yediler. Dözen yok... Kayınlar helal görüldü. Sonra müminler hatâlarından döndüler. Allah'ın kitabına ve kaderine uyun dediler. Emirinize yönelin, dinleyin, itaat edin. Kim yüz çevirirse, o hiç bir kanı uhdesine almasın. Herşey kaderdir... Allahû Ekber, işte Cennet! işte Cehennem! İşte peygamberler, işte sıddıklar.

    Selâm sana yâ Abdullah bin Revaha: Benim için Hâriceyi babasına haber verdin mi? Ve Sa'dı da... o İkisi Uhut'da öldürüldüler.
    Evet o cehennem ateşidir, derileri soyar, yüz döndürüp kaçanları çeker alır; mal toplamış kaplara doldurmuş olanları» dedi. Sonra sesi kesildi.
    Milletten daha Önce ne dediğini sordum. Dediler [51]Ondan «ensitü ensitü: susunuz, susunuz» diye işittik. Birbirimize baktık, gördük ki: Ses örtü altından geliyor. Yüzünü açtığımızda dedi ki:
    «Bu Ahmed Resûlullah'dir. Selamun aleyke yâ Resûlullah ve Rahmetüllahi ve berekâtuhü» sonra dedi:
    «Ebû Bekir es-Sıddik, Resûlullah'ın halifesidir. Nefsinde zayıf Allah'ın emrinde güçlüdür. O doğrudur, doğrudur. İlk kitapda vardır.
    (Numan'ın risalesi bitti.)

    Sonra Beyhaki, başka bir yönden, bunu îsmail bin Ebû Halit'den rivayet etmiştir ve bunu da ilave etmiştir. Râvi îsmail hadisin başını rivayet ettikden sonra demiş ki:
    «Hz. Osman'ın halifeliğinden iki sene geçmişti. İki gece iki sene demektir. Ben diğer baki kalan dört senede ne olacağını bekliyordum. Bu dört senede Iraklıların İftirası ve muhalefeti çıktı. Valileri olan Velid bin Akabe'ye dil uzattılar, iftira ettiler.
    Beyhaki dedi ki, bu isnad da sahihtir. Bunu Habip bin Salim yine Nûman bin Beşir'den nakletmiştir. îbn-i Müseyyip rivayetinde olduğu gibi onda «Bisraris»den de söz etmiştir. O rivayette anlatılan durum şudur:
    Resûlullah'ın mührü Hz. Osman'ın eline idi. Hilafetin altıncı senesinde o da mühre imzasını koydu. İşte o zaman memurları değişti. Fitneler zuhur etti.
    Beyhaki, demiş ki Öldükten sonra konuşanlar hakkında, çok kişilerden sahih senedlerle rivayetler vardır.

    Sonra, o ve ibn-i Ebu Dünya ve ibn-i Asakir, Abdullah bin Ubeyd el-Ensari'den rivayet ettiklerine göre;
    Müseylime-i Kezzab'ın ölülerinden bir adam, «Muhammed Resulu ilah, Ebû Bekir es-Sıddık, Osman el-Emir er-Rahim,» dedi. Ömer için ne dediğini bilmiyorum.

    Beyhaki, ibn-i Asâkir, başka bir tarikle ondan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    Onlar, Sıffîn veya Cemel günü ölüleri gömerken, Ensar'dan, ölen bir adam:
    «Muhammed Resûlullah, Ebû Bekir es-Sıddık, Ömer eş-Şehid, Osman er-Rahim» dedi, sonra sustu.

    Buhari «Tarihlinde ve ibn-i Mende, Abdullah bin Ubeyd el-En-sari'den rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
    Sabit bin -Kays bin Şemmas'ı defnedenler içinde idim. Yemâme harbinde şehid düşmüştü. Onu kabrine koyduğumuz zaman işittik ki diyor.
    Muhammed Resûlullah, Ebû Bekir es-Sıddık, Ömer, eş-Şehid, Osman Emin Rahim. Ona baktığımızda gördük ki, ölüdür.

    Taberâni «el-Kebir»de Nûman bin Beşir'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Bizden Harice bin Zeyd isminde bir adam öldü. Onu bir elbise ile örttük. Kalktım, namaz kıldığımda birden bir ses işittim. Baktım cenaze depreniyor ve şöyle diyor:
    Kavmin en güçlüsü ortancası olan Abdullahtır.[52] Emirül-Mü-minin olan Ömer, vücutça da güçlüdür.

    tbn-i Asâkir, Enes (Radıyallahû anh'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Zeyd bin Hârice öldüğü zaman yıkamak için cenazesine gittik. Üzerine su döktüğümüzde şöyle konuştu:
    «İki geçti, dört kaldı. Zengin fakiri yedi. Dağıldılar. Aralarında düzen yok. Ebû Bekir yumuşaktır, rahimdir. Ömer kafirlere karşı şiddetlidir, Allah yolunda kınayıcıların kınamasından korkmaz. Osman (Radıyallahû anhüm ecmain) yumuşaktır, müminlere merhametlidir. Siz Osman'ın yolundasınız. Dinleyin, itaat edin,» Sonra sesi düştü; dil hareket ediyordu. Fakat cesed ölüydü.

    tbn-i Ebi Dünya, Yezid bin Saîd el-Kureşi tarikiyle Ebû Abdullah es-Şami'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Bizans'a karşı savaştık. Bizden bir gurup düşmanın izini takip etmek için çıktılar. Onlardan iki adam ayrı gittiler. O ikisinden birisi dedi ki .
    Biz o durumda iken yaşlı bir Rumla karşılaştık. Çıkın meydana dedi. Biz ona saldırdık. Bir müddet savaştıktan sonra arkadaşım şehid düştü. Ben döndüm, diğer arkadaşlarımı arıyordum. Dönüşte kendi kendime dedim. Anam ağlasın, «arkadaşım Cennete koştu. Ben ise dönüp arkadaşlarıma koşuyorum. Bunun üzerine döndüm, O Rumla vuruşmaya başladım. Ben onu tuzağa düşürmek istedim. O beni omuzladı, yere vurdu, göğsüme oturdu, beni öldürmek için yanından bir şey çekti. Ölen arkadaşım geldi, elini saçlarına doladı, onu yere attı. Onu öldürmeme yardım etti. Benimle hayli yol aldı, durumunu anlatıyordu. Ta bir ağacın altına geldik, orda eski haline döndü, ölü olarak yere uzandı. Sonra döndüm, arkadaşlarıma durumu anlattım.

    Yine, İbn-i Ebî Duaya Abdurrahman bin Zeyd bin Eslem'den rivayet ettiğine göre; şöyle demiştir:
    Geçmişte, Bizans topraklarına saldıran bir gurup genç vardı. Bir seferinde esir düştüler. Hepsi yakalanıp krala götürüldüler. Kral onlara kendi dinine girmelerini söyledi. Onlar, reddettiler. Kral nehir kenarında bir tepede oturdu, onları çağırdı, birisinin boynunu vurdu. Adam nehre düştü. Baktılar ki, başı onlara karşı durmuş yüzüyle onları selamlıyor ve şu ayeti kerimeyi okuyor:
    «Ey nefs-i mutmainne, kendin razı olmuş ve kendinden razı olunmuş olarak Rabbine dön. Kullarımın içine gir, Cennetime dahil ol.» [53]

    Yine Ibn-i Ebî Dünya Said el-Ammi'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    «Bir cemaat, denizde savaşmak için çıktılar. Beraberlerinde binmek için, hasta bir genç yanlarına geldi. Önce reddettiler, sonra, onu da gemiye aldılar. Düşmanla karşılaştıklarında en iyi dayanan o genç oldu. Sonra şehid düştü. Başıyla gemidekileri selamladı ve şu âyeti okuyordu i
    «Şu âhiret diyarını, yeryüzünde üstünlük istemeyen bozgunculuk yapmayanlara veriyoruz. Âkibet, müttakinlerindir.»[54]
    Sonra suyun içine batıp kayboldu.

    El-Hâfız, Ebû Muhammed el-Hailal «Kerâmât'ül-Evliya» kitabında, senediyle Ebû Yusuf el-Gasili'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir :
    İbrahim bin Ethem Şam'da yanıma geldi. Bana, «Bugün çok acip bir şey gördüm» dedi. Ben «Nedir o?» dedim. O dedi ki:
    Ben şu kabirlerden birisinin başında durdum. İçinden saçı boyanmış (yani aklaşmış) yaşlı bir adam çıktı. Bana:
    «Yâ İbrahim: Allah beni senin için diriltti» dedi. Ben, Allah sana ne yaptı? dedim. O dedi ki:
    Çirkin bir amel ile Allah'ın huzuruna girdim. Bana üç şeyle huzuruma geldiğinden seni afvettim, dedi. Beni seveni seviyorsun. Göğsünde zerre miktar haram içki yoktur. Akla boyanmış saçlarınla huzuruma girdin. Ben yaşlıların akını ateşle yakmaktan utanırım.
    Sonra kabir yaşlının üzerine kapandı.

    İbrahim bin Edhem, dedi ki, «Yâ Yûsuf ne acaip şey! Allah'dan iste. sana daha acipleri göstersin.

    Beyhaki, Şuâb-ı İman'da senediyle, Nişabur kadısından rivayet ettiğine göre;
    Yanına bir adam girmiş, kadıya demişler ki, bu adamda acip bir haber var. Kadı «nedir» demiş. Adam demiş ki:
    Ben kefen soyan birisiydim. Kabirleri, devşirirdim. Bir hanım öldü, kabrini öğrenmek için gittim namazına katıldım. Gece karanlığı çökünce, kabrini deştim, kefeni açmak için elimi saldığımda hanım :
    Sübhanallah, Cennetlik bir adam, Cennetlik bir kadını soyuyor. Bilmez misin sen namazımı kılanlar içinde idin. Ve Allah namazımı kılan herkesi affetti» dedi.

    El-Muhamili «Emâli»smde, Abdulaziz bin Abdullah bin Ebû Se-leme'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Adamın biri Şam'da, hanımıyla beraber, harmanda bulunurken, (Daha önce de, bir oğlu Allahm emriyle şehid düşmüştü.) Bir süvarinin bu tarafa doğru geldiğini gördüler. Babası işte oğlumuz geliyor dedi. Hanımı, şeytandan sakın, oğlumuz bir müddet önce şehid edilmedi mi? Galiba sen ona düşkünsün! dedi. Adam işine döndü, istiğfar etmeye başladı. Süvari yaklaşırken baktı. «Hanım! vallahi
    işte oğlundur,» dedi. Hanım da baktı. «Evet vallahi odur» dedi. Süvari orda durdu; babası dedi ki:
    Oğlum; daha önce şehid düşmedin mi? O:
    Evet, fakat Ömer bin Abdülaziz şu anda vefat etmiş Şehidi er, onun cenazesinde bulunmak için Rablerinden izin istediler. Ben de onlardandım... Size selam vermek için de Allah'dan izin istedim, dedi. Onlara dua etti ve ayrıldı. Sonra, Ömer bin Abdülazâzin (Radıyalla-hû anh) o saatlerde vefat ettiği anlaşıldı.

    Bunlar senedli haberlerdir. Hadis imamları kitablarmda sened-leriyle rivayet etmişlerdir. Ben Yafii'nin anlattığını teyid ve tasdik için burda naklettim.
    Yaf ii dedi ki:
    İyi veya kötü, ölülerin görünmesi bir nevi keşiftir. Müjde için veya meviza için, veya Ölünün hayrı yahut borcunun ödenmesi gibi bir maslahatı için, Allah onu izhar eder. Bu görünme, galiben rüyada olur. Bazen de yakazada olur. Bu ikincisi ehl-i hâl ve evliyanın kerametlerinden sayılır.

    Yine Yâfii başka bir yerde demiş: Ehl-i Sünnet mezhebi odur ki:
    Ölülerin ruhları Allah'ın izniyle, özellikle Cuma geceleri ya gökten veya yerden kabirlerdeki cesedlerine gelirler, otururlar, konuşurlar. Allah, nimet ehline nimet verir, azap ehline de azap verir.

    Yine demiş ki, ala-yi üliyinde veya esfel-i safilinde nimet veya azap gören yalnız ruhlardır. Kabirde ise ruh ve cesed beraber nimet veya azap görür (Yafiinin sözü bitti.)

    Îbnü'l-Kayyim demiş: Hadisler ve asar denilen sahabelerin söyledikleri gösteriyor ki:
    Kabrin ziyaretine gelen ne zaman gelirse gelsin, ziyaret edilen onu tanır, sesini; işitir. Onunla ünsiyet eder. Selâmını geri çevirir.

    Bu şehidler ve diğer ölüler hakkidna da geçerlidir. Bu durum belli bir vakte mahsus değildir. Ve vakte mahsus olduğuna delâlet eden, Dahhak'm naklettiği haberden daha sahihtir. Çünkü, Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ümmeti için, ölülere düşünür ve işitirlermiş gibi selam vermeyi emretmiştir.
    Müslim, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anhî'dan rivayet ettiğine göre, Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) bir kabristana çıktı:
    «Ey müminler cemaati, selam size olsun. Ve inşaallah bizde peşinizden geleceğiz.» diye buyurdu.

    Nesai, ibn-i Mâce, Büreyde {Radıyallahû anh)'den rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem), sahabeler kabristana çıktıkları zaman, onlara şöyle demeyi öğretirdi:
    Es-selâmün aleyküm, ey müslüman kabristanlılar. Siz öncüleri-mizsiniz, biz de arkanızdan geleceğiz, Allah'dan bize de size de afiyet diliyorum.

    Müslim, Âişe (Radıyallahû anhâ)'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Yâ Resûlullah ölülere ne diyeyim dedim. Buyurdu ki Şöyle de:
    Ey Müslüman kabristanlılar size selâm olsun. Allah bizden Öncekileri de sonrakileri de affetsin. İnşaallah biz de size kavuşacağız.

    Tirmizi, îbn-i Abbâs (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre;
    Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Medine kabristanından geçti. Yüzüyle onlara yöneldi. «Esselamu Aleykum ya ehlel-kubûr, Allah sizi mağfiret etsin. Siz Öncülerimizsiniz. Biz de peşinizden geleceğiz.- dedi.

    Taberani, Ali bin Ebi Talip (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiğine göre, o bir kabristana yaklaşarak şöyle demiş :
    Ey ehl-i iman olan kabristanlılar, siz öncülerimizsiniz. Bizde size yakında yetişeceğiz. Allah bizi de sizleri de mağfiret etsin. Afvı ile muamele etsin,

    İbn-i Ebû Şeybe, Sa'd bin Ebû Vakkâs (Radıyallahû anh)'dan. rivayet ettiğine göre;
    O tarlasından dönerken, şehidlerin kabrinin yanından geçiyordu. «Esselamü Aleyküm, inşaallah bizde size kavuşacağız» derdi, sonra arkadaşlarına:
    «Şehidlere selâm vermez misiniz? Onlar selâmı iade ederler,» diye onları uyarırdı.

    tbn-i Ömer, (Radıyallahû anh)'den rivayet edildiğine göre;
    O gece olsun, gündüz olsun, selâm vermeden hiç bir kabrin yanından geçmezdi.

    Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'dan rivayet edildiğine göre, şöy: le demiştir:
    Tanıdığın kabirler yanından geçersen «selam size ey kabirde-kiler» de, tanımadığın kabirlerin yanından geçersen «selam müslümani ara olsun» de.

    Ebu'l-Hasan'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
    Kim kabristana girerse ve «Ey çürümüş cesedlerin dağılmış kemiklerin Rabbi, bunlar dünyadan sana iman ederek çıktılar. Katından onlara bir ruh benden de selam indir» dese, Adem (Aleyhi's-selâm) 'in yaradılışından bu yana ölen her mü'min ona istiğfar eder.

    îbn-i Ebî Dünya, yukardaki hadisi, şu ibare ile rivayet etmiştir: «Adem zamanından kıyamete kadar ölen ve öleceklerin sayısınca,
    Allah ona hasenat yazar.»

    îbn-i Ebu Dünya, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    «Kim kabristana girer, onlara istiğfar eder, ve onlara rahmetle dua etse, onların cenazesinde bulunmuş ve namazlarını kılmış sayılır

    Ezher bin Mervân'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
    «Bişr bin Manur'un bir odası vardı. İkindi namazını kıldıktan sonra, kapıyı kilitler, kabristan tarafından penceresini açar, kabirlere bakardı

    îbn-i Ebû Dünya, Beyhaki, «Şuab»da îbn-i Ömer (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre; «O bir cenaze gördüğü zaman, kabristana gider, onlara dua ve istiğfar ederdi

    Yine îbn-i Ebî Dünya ve Beyhaki, Asım el-Hacderi akrabası olan birisinden rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:

    Ölümünden senelerce sonra Âsim el-Hacderiyi rüyamda gördüm. Ben «ölmedin mi?» dedim. O;
    «Evet» dedi. Ben:
    «Nerdesin» deyince o şöyle dedi:
    «Vallahi ben Cennet bahçelerinden bir bahçedeyim. Ben ve bir gurup arkadaşlarım, her Cuma gecesi ve sabahı Bekir bin Abdullah el-Müzeni'nin yanında birleşiyoruz. Sizin durumlarınızı görüşüyoruz.
    Bent
    Cesedleriniz mi yoksa ruhlarınız mı görüşüyor? dedim.
    O:
    Nerde? Cesedler çürüdü, görüşen yalnız ruhlardır, dedi. Ben:
    Bizim sizi ziyaret ettiğimizi biliyor musunuz? dedim. O:
    «Biz Cuma gecesi ve Cuma günü, ta Cumartesi sabahına kadar ziyaretlerin farkına varırız, dedi.
    Ben:
    Neden diğer günlerde farkına varmıyorsunuz, dedim.
    O:
    Bu Cuma gününün fazilet ve şanının büyüklüğü içindir, dedi.

    Yine Ibn-i'Ebî Dünya ve Beyhaki, Bişr bin Mansûr'dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    Adamın biri kabristana gidip gelirdi. Cenazelerin namazını kılardı. Akşamladığı zaman kabirlerin başında durup:
    Allah vahşet ve yalnızlığınızı ünsıyete çevirsin. Garipliğinize acısın. Günahlarınızı affetsin. Hasenatınızı kabul etsin derdi ve bundan başka bir şey ilave etmezdi.

    O adam demiş ki: Bir gün akşamladım. Ehlime gittim. Kabristana varmadım. O gece ben uyurken bana gelmiş, büyük bir topluluk gördüm. Ben, «kimsiniz? Ne işiniz var?» dedim. Onlar, «biz kabirdekileriz, dediler:
    Ben:
    Neden geldiniz, dedim.
    Onlar:
    Sen ehline dönerken bizi hediyeye alıştırdın.
    Ben:
    Nedir o hediye dedim.
    Onlar:
    Bize ettiğin dualardır, dediler.
    Ben:
    Öyle ise devam edeceğim dedim ve daha onlara yaptığım şeyi hiç bırakmadım.

    Yine îbn-i Ebî Dünya, Ebû Teyyah'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir :
    Mutarrıf isminde birisi her gece görünüyordu. Cuma günü olduğunda ancak sabaha doğru gelirdi. Kırbacı, yolunu aydınlatıyordu. Bir gece kabristana doğru gelirken, atı üzerinde esnedi. Kabir-dekilerin bütününü herkes kendi kabrinin üzerinde oturmuş gibi gördü. Dediler ki: Bu mutarrıf tır. Demek Cuma günüdür.
    Ben:
    Siz de Cuma gününün varlığını biliyor musunuz? dedim. Onlar:
    Evet, biz o gecede kuşun ötmesini dahi biliriz. Ben Mutarrife, onlar ne diyorlar? diye sordum.
    O
    Selâm selâm, salih bir gün diyorlar, dedi.

    Yine İbn-i Ebi Dünya, ve Beyhaki ... Süfyân bin Uyeyne dayısınm oğlundan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    Babam öldü, büyük bir sabırsızlık içinde, kaldım. Her gün kabrine giderdim. Sonra gitmemeye başladım. Rüyada onu gördüm. Neden bize gelmekten alıkonuyorsun, dedi.
    Ben:
    Benim geldiğimin farkına varıyor musun? dedim.
    O
    Evet, bilmediğim hiç bir seferin olmamıştır. Sen bize geldiğinde seninle sevinirdim. Çevremizdekiler de senin duanla sevinirlerdi;, dedi.
    Sonra ben, artık daha sık ziyaretine giderdim.

    Beyhaki, Ebû Derda (Radıyallahû anh)dan rivayet ettiğine göre Haşim bin Muhammed şöyle demiştir:
    Ehl-i ilim bir adamdan işittim diyordu
    Ben uzun bir müddet babamı ziyaret ederdim. Bir gün ben topraktan başka bir şey ziyaret etmiyorum, dedim. Bana rüyamda gösterildi, dedi ki:
    Oğlum neden eskiden ziyaretimize geldiğin gibi geliniyorsun? Ben:
    Topraktan başka bir şey görmüyordum, dedim. O:
    Yapma oğlum, vallahi sen bize teşrif ettiğinde komşularım bana müjde veriyorlardı. Ayrıldığında da Küfeye gidinceye kadar da seni müşahede ediyordum, dedi.

    İbn-i Ebî Dünya, Beyhaki, Osman bin Sûret'den rivayet ettiklerine göre : O şöyle demiştir;
    Anam ehl-i ibadet idi. Ona «Rahibe» denilirdi. Öldüğü zaman her Cuma gecesi ziyaretine gelir ona ve kabristandakilere dua ye istiğfar ederdim. Bir gece onu rüyada gördüm.»
    Nasılsın anacığım, dedim. O dedi ki:
    — Oğlum, ölümün sıkıntısı çetindir. Allah'a hamd olsun, ben güzel bir berzahtayım. Çiçekler içinde âlâ kumaşlar üzerinde yatıyorum.
    Ben:
    — Bîr ihtiyacın var mı, dedim.
    O:
    .— Evet, dedi.
    — Nedir, dedim. O:
    — Bize yaptığın ziyaret ve duayı terketme. Ben Cuma günü senin gelmenle ünsiyet buluyorum. Evinden buraya doğru geldiğin zaman, «Yâ Rahibe bir akraban ziyaretine geldi» derler. Ben sevinirim. Etrafımdaki ölülerde sevinir.
    Selefî dedi ki:
    İskenderiyede Ebu'I-Bereket Abdulvahit bin Abdurrahmandan, ö da anasından şöyle dediğini rivayet etmiş:
    «Ölümünden sonra anamı rüyamda gördüm. Bana dedi ki kızım ziyaretimize geldiğin zaman bir müddet kabrimin başında otur ki, sana bakmaktan doyayım. Sonra, bana rahmetle dua et. Çünkü rahmetle dua ettiğin zaman rahmet aramızda perde olur, beni senden ayırır. (Dolayısıyle ayrılışın bana ağır gelmez.)

    Hafız bin Recep dedi ki: Ali biri Abdussamed, Ahmed el-Bağda diden, o da babasından, nakline göre, Kostantin bin Abdullah er-Ru mi, Esed biri Musa'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:
    «Bir dostum vardı, öldü. Onu rüyada gördüm. Bana diyordu ki Sübhanallah, filan dostunun yanına geldin, ona okudun, ona rah met istedin. Bana ise gelmedin, yaklaşmadın da... Ben:
    — Nerden biliyorsun, dedim.
    — Dostunun ziyaretine geldiğin zaman seni gördüm, dedi. Ben:
    — Nasıl görüyorsun? Halbuki toprak altında idin? dedim.
    O:
    Görmedin mi? Su cam içinde (nasıl) görünüyor, dedi. Ben:
    Evet, dedim.
    O:
    İşte aynen Öyle, biz bizi ziyaret edenleri görüyoruz. [55]
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  10. #30
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Kabir Alemi: İmam Celaleddin Es-Suyuti...

    (Kabir)


    Hars bin Esed el-Muhasibî'den rivayet edildiğine göre, demiştir:
    «Ben kabristanda idim. Bir kabirden iki sefer «Ah!. Allah azâ-bah!» diye işittim.»
    Ibn-i Asâkir, A'meş bin Minhal tarikiyle ibn-i Arar dan senediyle rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir -.
    Ben Şam'da, Hüseyin (Radıyallahû anh)'ın başı taşınırken gördüm. Önünde biri Kehf suresini okuyordu. Ta «Hayır sen ashab-ı kehf ve Rakîmi acip ayetlerimizden sandm» [45] mealindeki âyete gelince, Hüseyin (Radıyalîahû anh) ın başı keskin bir dille «Ashabı Kehf'den daha acip benim öldürülmem ve burda taşınmamdır» dedi.

    Hafız Zehebi, «Tarihlinde şöyle demiştir:
    Halife Vasık, hadis imamlarından birisi olan Ahmed bin Nasr el-Huzaî'ye Kur'an'ın mahluk olduğunu dedirtmek istedi. O kabul etmedi. Bunun üzerine Bağdat'ta başını kesip astı. Yanına bir nöbetçi bıraktı ki, okla yönünü kıbleden çevirsin. Nöbetçi dedi ki, geceleyin baş hep kıbleye döner, açık bir lisan ile Yasin sûresini okurdu.
    Zehebi demiş ki bu kıssa çok yönlerden rivayet edilmiştir. Bir || yönü Hatibin İbrahim bin İsmail bin Halef'den rivayet ettiğidir. De*miş ki:
    Dayım Ahmed bin Nasr, işkence ile öldürüldüğü ve asıldığı zaman, dediler ki, başı geceleyin Kuran okuyor. Ben gittim, yakın bir yerde geceledim. Millet yattığında Ankebût suresinin şu beş ayetlerini okuyordu:
    «Elif Lam Mim. İnsanlar inandık deyip kurtulacaklarını mı sanırlar.» [46]
    Bunun üzerine titremeye başladım.

    îbn-i Asâkir, İmam Leys'in katibi Ebû Salih tarikiyle, Yahya bin Ebû Eyyûb el-Huzai'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    Birisinden işittim anlatıyordu:
    Ömer bin Hattap (Radıyallahû anh) zamanında mescide kapanmış, âbid bir genç vardı. Ömer (Radıyallahû anh) ın çok hoşuna giderdi. Yaşlı bir babası da vardı. Genç yatsıyı kıldığı zaman, babasına dönerdi. Yolu da bir kadının kapısından geçerdi. Kadın ona meftun olmuştu. Yol üzerinde kendini ona takdim ederdi. Bir gece genç ordan geçerken, kadın onu aldatmaya başladı. Ta genci peşine taktı. Genç kapıya vardığında kadın içeri girdi. O da içeri girdi. Allah'ı zikretti. Sıkıntısını gidermek istedi. Ve şu âyet-i kerime dili üzerine aktı.
    «Şeytandan, muttaki olanlara bir musibet dokunsa Allah'ı anar hemen yolu görürler.»[47]
    Sonra bayıldı. Kadın hizmetçisini çağirdı, yardımlaşarak, onu evine bıraktılar. O akşam babasına gelmekte gecikmişti. Babası çıkıp onu arıyordu. Baktı kapıda baygın yatmış. Bâzı akrabalarını çağırdı, onu içeri aldılar. Geceden hayli zaman geçtikten sonra ancak ayıldı. Babası; '
    Oğlum ne oldu sana dedi: O hayırdır baba, dedi.
    Babası Allah hakkı için söyle ne oldu? Oğlum! dedi, o da babasına durumu anlattı. Babası, Evet oğlum hangi âyeti okudun. Genç yukardaki âyeti bir daha okudu. Ve hemen bir daha bayıldı, ellediler, baktılar ki ölüdür. Yıkadılar, geceleyin çıkıp defnettiler. Sabah olunca haber Hz. Ömer (Radıyallahû anh) 'e ulaştı. Geldi babasını taziye etti. Neden beni çağırmadın, dedi. Babası yâ Emir'el-müminin geceleyin oldu, dedi. Hz. Ömer (Radıyallahû anh) öyle ise beni kabrine götürün, dedi. O ve beraberindekiler kabre gittiler. Hz. Ömer ya filan, dedi.
    (Rabbinden korkan için iki cennet vardır.)[48] mealindeki âyeti okudu. Genç kabrin içinden yâ Ömer Allah onları Cennete bana iki sefer verdi, dedi.

    îbn-i Ebi Dünya, Beyhaki «Delâilü'n-Nübüvvet-de Mütemir bin Süleyman yoluyla... îbn-i Mina'dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    Kabristana girdim. İki rekat hafif namaz kıldım. Sonra bir kabre yaslandım. Vallahi ben uyanık iken işittim ki, birisi kabirde diyor; Kalk bana eziyet verdin. Siz çalışırsınız, fakat bilmezsiniz. Biz ise biliriz, fakat çalışamıyoruz. Vallahi senin gibi iki rekat namaz kılsaydım benim için dünya ve içindekilerden daha sevimli olurdu.

    Ebû Nuaym Hilye»de Amr bin Vakit yoluyla, Yûnus bin den rivayet ettiğine göre;
    Ben Cuma günü seher vakti Şam Kabristanından geçerken şöyle bir sesi işittim:
    Yâ Yûnus bin Hillis! Sizler her ay hacca gidiyor, umre yapıyor. Her gün beş vakit namaz kılıyorsunuz. Çalışıyorsunuz, fakat bilmiyorsunuz, biz ise biliyoruz fakat çalışamıyoruz.
    Ben döndüm, selâm verdim, selâmım iade edilmedi. Sübhanallah! sözünüzü işitiyorum. Selâm veriyorum, selâmımı iade etmiyorsunuz, dedim. Onlar dediler ki, biz senin selâmını işittik ve bunu iade etmek bir sevaptır. Halbuki günah-sevap ile aramızda perde çekilmiştir.

    İbn-i Asakîf, «Evzai»den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Meysere bin Hillis, Tevma kapısının kabristanından geçti. Kör olduğu için yanında bir rehberi vardı. Selâm verdi:
    «Ey kabristanlılar siz bizim öncülerimizsiniz, biz de peşinizden geleceğiz. Allah bize de size de rahmet etsin. Durumumuz sizden pek farklı değildir, dedi. Bunun üzerine Allah bir ölüye ruhu indirdi, ona cevap verdi:
    «Ey dünyadakiler! siz her ay dört sefer hac edersiniz, dedi. Meysere:
    — Nereye gidiyorsun? diye sordu.
    Cuma'ya, bilmiyor musun? O makbul, mebrur bir hacdır. Sonra Meysere sordu:
    Dünyadan oraya götürdüğünüz en hayırlı şey nedir? O, «istiğfardır. Fakat elimize kilit vuruldu. Ne iyiliğimiz artar ne de kötülüğümüz» diye ona cevap verdi. ,

    Ibn-i Asâkir, Muhammed bin Ishak, el-Haris tarikiyle... Umeyr bin el-Habbâb es-Sülemi'den rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
    «Ben ve sekiz arkadaşım, Emeviler zamanında esir düştük. Bizans İmparatorunun yanına götürüldük. Arkadaşlarımın başlarının vurulmasmı emretti. Ben de başım vurulmak için ileri sürüldüm. Fakat bâzı patrikler, kralın başını, ayağını Öpmeye başladılar. Bağışlanmamı istediler. Bunun üzerine beni evinin içine serbest bıraktı. Güzel bir kızı vardı. Çağırdı. «İşte bu kızımdır sana vereceğim, malımı da seninle paylaşırım. Benim mevkiimi görüyorsun, dinime gir, sana bütün bunları yapayım» dedi. Ben, «dünya malı ve kadın için dinimi terkedemem.» dedim. Kaç gün öyle durdu, hep aynı şeyi bana arzediyordu. Bir gün kızı beni bahçeye çağırdı, «neden babamın dediklerini kabul etmiyorsun» dedi. Ben «kadın için, dünya için dinimi terkedemem» dedim. Kız, «bizde kalmak mı istiyorsunuz, yoksa memleketine kavuşmak mı istiyorsun?» dedi. Ben, «memleketime gitmek istiyorum» dedim. Bana gökte bir yıldız gösterdi. Bu yıldız hizasında geceleyin yürü, gündüzleyin gizlen. Bu yıldız seni memleketine ulaştırır» dedi. Sonra bana zahire hazırladı. Ben çıktım, üç gece yürüdüm. Gündüzleri gizleniyordum. Ben dördüncü gün bir yerde gizlenirken, bir süvari kervanını gördüm. «Artık, yakalandım», dedim üzerime vardılar, gördüm ki süvariler arkadaşlarım-dır. Başkalarıyla beraber, doru atlara binmişler. Bana «Umeyr misin?» dediler. Ben «evet Umeyr'im; sîz öldürülmediniz mi?» dedim, «Evet, fakat Allah şehidleri kaldırdı, Ömer bin Abdülazizin cenazesine gitmeleri için izin verdi» dediler. Beraberinde olan birisi;Yâ Umeyr ver elini bana» dedi.
    Elimi verdim, beni arkasına aldı. Bir miktar gittik, sonra Beni fırlattı, Cezire'deki evimin yanma düştüm. Fakat vücudumda hiç bir yara olmadı.

    tbn el-Cevzi «Uyun'el-Hikayât» kitabında, senediyle, Ebû Ali ed-Darir'den —Ebu Müslim Tarsusu, kurarken, ilk orda oturanlardan birisidir, rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Şam'dan üç kardeş savaşa çıkmışlardı. Cesur ve süvari idiler. Bir seferinde Bizans onları esir aldı, kral, onlara «yönetimi size devredeyim, kızlarımı sizinle evlendireyim, fakat dinim olan hıristiyanlığa girin» dedi. Onlar, kabul etmediler ve «yâ Muhammed!» diye bağırdılar. Kral üç tane kazan getirdi, içine yağ döktürdü, sonra altlarına ateş yaktırdı. Hergün o üç kardeş kazanların başına getirilir, «yâ hıristiyanlığa girmeyi veya kazanların içine girmeyi» tercih etmek arasında bırakıyorlardı. Fakat bir türlü kabul ettiremediler. Önceden büyüğü atıldı, sonra ortancası en sonda kalan küçüğü ise hâlen herşeyle onu dininden vazgeçirmek istiyorlardı.
    Kâfirin birisi kalktı, «Ey kral ben onun dininden vazgeçilirim» dedi.. Kral «ne ile» dedi.
    «bilirsin, Araplar kadına meftundurlar ve Bizans içinde kızımdan daha güzel de yoktur. Onu bana ver, kızımla başbaşa bırakayım. O, onu dininden vazgeçilir,» dedi.
    Kral, oğlanı verdi ve kırk gün mühlet tanıdı. Adam onu getirdi, kızının yanına bıraktı. Kızına durumu bildirdi.
    Kız «Bırak onu ben üstesinen gelirim» dedi. Genç kızla beraber kaldı. Gündüzü sâim, gecesi kaim idi. Mühlet bitinceye kadar, öyle devam etti. Kafir adam, «kızına ne yaptın?» dedi.
    Kız, bir şey yapamadım. Bu adam iki kardeşini kaybetti. Korkarım ki, çekilmesi kardeşleri için olsun. Onların izini gördükçe onda can kalmaz. Fakat, git, kraldan mühletin arttırmasını iste, beni ve onu birkaç gün, başka bir memlekete götür. Adam onları başka bir köye götürdü. Bir kaç gün orda kaldılar, yine gündüzü sâim geceyi kaim olarak geçiriyordu.
    İkinci mühletin bitmesine bir kaç gün kala, kız ona:
    Ey arkadaş, ben seni büyük bir Rabb'a taptığını görüyorum, ben senin dinine giriyorum. Ve ecdadımın dinini bıraktım» dedi. Genç:
    «Öyle ise nasıl kurtulurum» dedi. Kız:
    «Ben sana yardım ederim» dedi. Ona bir binek getirdi. İkisi bindiler, geceleyin yürür, günüzleyin gizlenirlerdi.»
    Onlar bir gece yolu aşarken, at ayaklarının sesini işittiler. Baktılar ki, iki kardeşi ile beraber, ona gönderilen meleklerdir. Kardeşlerine selâm verdi, hallerini sordu. Kardeşleri dediler ki:
    «Başımıza gelen yalnız, kazana ilk sokulduğumuzdu. Sonra Firdevs cennetine çıktık. Allah bizi sana gönderdi ki senin bu genç kızla evlenmeni görelim. Nikahlarını kıydılar ve döndüler. Genç Şam'a geldi, kızla beraber oturdu. Ve bu olay ile meşhur olmuştular. Şam
    ehli de biliyorlardı. Hattâ bazı şairler, onlar hakkında şiir söylemişler:
    Bir beyti şudur:
    Doğrular, doğruluk hürmetine
    Hayatta da ölümde de kurtulurlar.

    Ibn-i Asâkir, Ebû Muti' Muaviye bin Yahyâ'dan rivayet e: göre:
    Hulus'lu bir yaşlı, sabah olmuş diye çıkıp camiye gitti. Geceyi camide geçirdi. Kubbe altında iken, düzlükte süvarilerin zil sesini işitti. Baktı süvariler, birbiriyle karşılaşıp birbirine «Nerden geldiniz» diye soruyorlar. «Bizimle beraber değil miydiniz? dediler. Diğerleri «hayır, biz Büdeyle Halid bin Madenin cenazesinden geliyoruz» dediler.
    Yaşlı adam sabahlayınca, arkadaşlarına durumu anlattı, ikinci gece yarısı posta geldi, Halid bin Ma'danın ölüm haberini getirdi.

    İbn-i Ebu Dünya «Kabirler» kitabında ve İbn-i Asâkir, Şa'bi'den rivayet ettiklerine göre;
    Sahabi olan Safvan bin Ümeyye (Radıyallahû anh) bir kabristanda idi. Baktı bir cenaze geliyor ve kabrin birisinden acıklı, hüzünlü bir ses, şiir okuyor
    Kefen, tabut içinde nimet vermiş sana Allah (Azze ve Celle) : Kabrin karanlığından, toprak kokusundan korkma asla.
    Ravi dedi ki: Safvan haberi millete anlattı. Erircesine ağladılar. Sonra Safvan'a «bilir misin, şiir kim için söylendi?» dediler. «Hayır» dedi. Onlar dediler ki:
    O bu tabut içindeki hanımdır. Kız kardeşi geçen sene ölmüştü.
    (Gelen ses galiba onun kabrinden gelmiştir. Şimdi ölen ablasına korkma diyor)
    Safvân dedi ki, «Ben ölülerin konuşmadığını bildiğimden bu ses nerden geliyor» diye söylemiştim.

    Yine İbn-i Ebû Dünya, Saîd bin Haşim es-Süllemi'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
    «Mahalleden bir adam, kızın birisiyle evlenip düğün yaptılar. Eğlence düzenlediler, evleri kabristanın yanında idi. Vallahi onlar, o gece eğlence içinde iken, birden korkunç bir ses işittiler, dizilip dinlediler, baktılar ki, kabirden bağıran bir ses:
    Ey fani lehviyaün lezzetine dalanlar. Bir gün ölüm eğlenceyi silip atar. Sabah nicelerini lezzet içinde gördük, Akşam, ailesinden yetim garip bulduk.

    Yine îbn-i Ebî Dünya Salih el-Meri'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
    Çok sıcak bir günde kabristana girdim. Kabirleri sönük gördüm. Sübhanallah, ruh ve cesediniz birbirinden ayrldıktan sonra, kim onları birleştirir, sizi diriltir ve kabirden sizi çıkartır, bu kadar çürüdükten sonra?., dedim.
    Ravi dedi ki: O çukurlar arasında bir ses «Yâ Salih» diye çağırdı, şu ayeti okudu:
    «Onun âyetlerinden biri de: «Yer ve göğün onun emri ile durmasıdır. Sonra sizi yerden istediği zaman hemen çıkarsınız» [49] O sesten dolayı öyle korktum ki, yüzüstü yere düştüm.

    Yine îbn-i Ebî Dünya, Sabit el-Bennani'den rivayet ettiğine göre; O bir kabristanda kendi kendine konuşuyormuş. Birden gaybdan «Yâ Sabit! Onları sessiz görüyorsun da onların çoğu hüzündedir» diye bir ses işitmiş. Yüzünü çevirmiş, fakat kimseyi görememiş.

    Yine îbn-i Ebî Dünya, Beşir bin Mansûr'dan rivayet ettiğine göre, Ata el-Ezrâk ona şöyle demiştir:
    Kabristana girdiğin zaman, kalbin aralarında bulunduğun kişilerle olsun. Çünkü ben, bir kabristanda idim. Kendimi düşünüyordum, birden gaipten bir ses:
    «Ey gafil, neyi düşünüyorsun, sen nimet içinde dönen {veya azap içinde kıvrananlar arasındasın.» dedi.

    Suvar bin Mus'ab, el-Hemedâni nakli ile babasından rivayet edildiğine göre;
    İki kardeş komşusu vardı. Her biri diğerini eşi görülmemiş bir şekilde severdi. Büyüğü îsfehana gitti, küçüğü Öldü. Büyüğü yedi ay, onun kabrine gidip geldi. Bir gün arkasından gaybtan bir ses; şu şiiri söyledi:
    Ey başkasına ağlayan kendine bak, ağlama.
    Kardeşin gibi, ölüm bir gün gelir kavuşur sana Bunun üzerine döndü, kimseyi göremedi, ürperdi. Sıtma tuttu, evine döndü, üç gün sonra öldü ve diğer kardeşinin yanında defnedildi.

    îmam Ahmed, «Zühd» kitabında ve ibn-i Ebu Dünya, Abdurrahman bin Cübeyr bin Nefir, yoluyla Yezid bin Şurayh el-Heysemi'den rivayet ettiğine göre O bir kabirden şöyle bir ses işitti -.
    Şimdi siz bizim gibileri ziyaret ediyorsunuz, biz de hayatta iken sizin gibi idik. Bu sahranın rüzgarı hep eser. Fakat biz mahsuruz,
    size kavuşamıyoruz. Kim bize gelirse daha dönemez. Burası bizim diyârımızdır ve sizin döneceğiniz yerdir.»

    İbn-i Ebû Dünya, Süleyman bin Yesâr el-Hadremi'den rivayet ettiğine göre;
    Bir cemâat, kabristandan geçerken, kabrin birisinden şöyle bir ses işittiler:
    Ey kervan siz burda dondurulmadan gidin, Burası gerçek dönüş yeridir. Çokları nimet içindedir, zaman onu silecektir. Diğerleri de azap içindedir, o ne kötü yerdir.
    Siz de yakında bizim gibi olursunuz, ölüm bizi değiştirdi sizi de yakında değiştirir.

    ibn-i Cevzi, «Uyun el-Hikayât» kitabında senediyle Muhammed bin Abbâs el-Verrak'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: _
    Bir adam oğluyla beraber yola çıktılar. Bir miktar gittikten sonra, baba öldü, oğlu onu bir ağaç altında defnetti, yoluna devam etti.
    Sonra bir seferinde geceleyin ordan geçti, fakat babasının kabrine inmedi. Birden gaipten bir sesin, şu şiiri söylediğini işitti.
    Gece, ağacı eğerken seni gördüm, Sen ağacın etrafında kimseyi görmedin. Ağaç altında yatan biri var, o buraya geldi. Yanında otursaydın, eğilir selâm verirdi.

    Ebû Nuay Bin-ibn Asakir, Seleme (Radıyallahû anh'den rivayet ettiklerine göre» şöyle demiştir:
    Hâlid bin Ma'dan, Kur'an okumasından başka her gün kırk bin teşbih çekerdi. Öldüğü zaman yıkamak için tahtaya konulduğunda, yine elini teşbih çeker gibi oynatmaya başladı.

    Ibn-i Asâkir, Ebû Abdullah bin El-Cella'dan rivayet ettiğine göre. şöyle demiştir:
    Babam Öldü, mağsel üzerine koyduk. Yüzünü açtığımızda baktık, gülüyor. Millet ölüp ölmediğinde şüpheye düştü. Doktoru çağırdılar, göğsünü kontrol etti;
    «Bu ölüdür» dedi. Yüzünü açtık, baktık yine gülüyor. Doktor;
    Bu sefer «ölü mü, diri mi? bende bilemedim» dedi.
    Yıkamak için gelenlerin hepsi de korkmaya başladı. Yıkayamadı. Fadl bin Hüseyin —ki Arif-i Bulanların büyüklerinden birisiydi geldi, yıkadı, namazını kıldı ve defnetti.

    Beyhaki, «Delail-i Nübüwet»de Saîd bin el-Müseyyip'den rivayet ettiğine göre;
    Zeyd bin Hârice el-Ensari el-Hazreci Hz. Osman (Radıyallahû anh) zamanında vefat etti. Göğsünden bir hırıltı işittiler. Sonra şöyle konuştu:
    «Ahmed Ahmed, adı ilk kitaptadır. O doğrudur doğrudur. Ebû Ebû Bekir es-Sıddık, kendi nefsinde zaif'dir. Allah'ın emrinde kavidir. Onun da adı ilk kitapta vardır. O doğrudur, doğrudur. Ömer bin el-Hattap o güçlüdür. Emindir, onun da adı ilk kitapta vardır, doğrudur, doğrudur. Osman bin Affan onların yolundadır.. Dördü geçti. İki kaldı. Fitneler geldi. Kuvvetli zayıfı yedi. Kıyamet koptu. Ordumuzdan Besrais hakkında bir haber gelecektir. Bilir misiniz Bes-raris nedir?»
    Râvı Şaîd bin Museyyib dedi ki:
    «Sonra, Hatma kabilesinden bir adam öldü. Üzerine elbiseleri atıldı. Göğsünden bir hırıltı işitildi. Sonra konuşmaya başladı, dedi
    «Hazredoğru konuştu, doğru konuştu.»

    Beyhaki dedi ki, bu isnad sahihdir. Çok delilleri vardır, sonra o ve ibn-i Ebû Dünya ve Ebû Nuaym —«Delail»de— ve ibn-i Neccâr Tarih»inde, îsmail bin Ebû Halit'den şöyle dediğini rivayet etmişlerdir :
    Yezîd bin Nûman bin Beşir, Kasım bin Abdurrahmanın ders halkasına geldi. Babası Nûman'dan bir risale getirmişti. Risalenin metni şudur:
    Bismillahirrahmanirrahim: Nûman bin Beşir'den ümmü Abdullah binti Ebû Haşim'e:
    Selâm sana, seninle beraber Allah'a hamd ediyorum. Ondan başka ilah yoktur. Sen bana Zeyd bin Harice hakkında bir şeyler yazman için mektup göndermişsin.
    Boğazına bir ağrı girdi, öğle ile ikindi namazları arasında öldü. Onu yatırdık, örttük. Ben ikindiden sonra, makamımda teşbih çekerken birisi geldi. «Zeyd vefatından sonra konuştu dedi. Ben hızla yanma gittim. Ensardan bir cemâat etrafında toplanmıştı.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Sayfa 3/8 İlkİlk 12345 ... SonSon

Benzer Konular

  1. celaleddin ada müptelanım
    By SiLa in forum İlahi Dinle
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 03.01.11, 13:01
  2. Kabir âlemi
    By ArzuNur in forum Ölüm
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 15.07.09, 22:08
  3. İmam Hafiz Celaleddin es-Suyutî'nin Hayatı
    By ACİZKUL in forum Hadis Bahçesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.07.09, 21:42
  4. Suyutî'nin hayatı ve İlimdeki yeri Takdim
    By ACİZKUL in forum Hadis Bahçesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.07.09, 20:05
  5. MevlÂn CelÂleddÎn
    By Konyevi Nisa in forum İlahiyat - Din Kültürü Ödev
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 03.11.08, 09:41

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •