(Kabir)
O şöyle konuşuyordu:
Ortadaki hiçbir şeyden korkmayan kavmin en metin adamıdır. İnsanlara, güçlülerin zayıfları yemesine fırsat vermezdi. Abdullah [50] Enti'ül-Müminindir, doğrudur, doğrudur. Bu ilk kitapda vardır, sonra dedi:
Osman Emirülmü'mindir, o insanların çok kusurlarını affeder, iki gece gitti, dört kaldı, insanlar ihtilafa düştüler, birbirini yediler. Dözen yok... Kayınlar helal görüldü. Sonra müminler hatâlarından döndüler. Allah'ın kitabına ve kaderine uyun dediler. Emirinize yönelin, dinleyin, itaat edin. Kim yüz çevirirse, o hiç bir kanı uhdesine almasın. Herşey kaderdir... Allahû Ekber, işte Cennet! işte Cehennem! İşte peygamberler, işte sıddıklar.
Selâm sana yâ Abdullah bin Revaha: Benim için Hâriceyi babasına haber verdin mi? Ve Sa'dı da... o İkisi Uhut'da öldürüldüler.
Evet o cehennem ateşidir, derileri soyar, yüz döndürüp kaçanları çeker alır; mal toplamış kaplara doldurmuş olanları» dedi. Sonra sesi kesildi.
Milletten daha Önce ne dediğini sordum. Dediler [51]Ondan «ensitü ensitü: susunuz, susunuz» diye işittik. Birbirimize baktık, gördük ki: Ses örtü altından geliyor. Yüzünü açtığımızda dedi ki: «Bu Ahmed Resûlullah'dir. Selamun aleyke yâ Resûlullah ve Rahmetüllahi ve berekâtuhü» sonra dedi:
«Ebû Bekir es-Sıddik, Resûlullah'ın halifesidir. Nefsinde zayıf Allah'ın emrinde güçlüdür. O doğrudur, doğrudur. İlk kitapda vardır.
(Numan'ın risalesi bitti.)
Sonra Beyhaki, başka bir yönden, bunu îsmail bin Ebû Halit'den rivayet etmiştir ve bunu da ilave etmiştir. Râvi îsmail hadisin başını rivayet ettikden sonra demiş ki:
«Hz. Osman'ın halifeliğinden iki sene geçmişti. İki gece iki sene demektir. Ben diğer baki kalan dört senede ne olacağını bekliyordum. Bu dört senede Iraklıların İftirası ve muhalefeti çıktı. Valileri olan Velid bin Akabe'ye dil uzattılar, iftira ettiler.
Beyhaki dedi ki, bu isnad da sahihtir. Bunu Habip bin Salim yine Nûman bin Beşir'den nakletmiştir. îbn-i Müseyyip rivayetinde olduğu gibi onda «Bisraris»den de söz etmiştir. O rivayette anlatılan durum şudur:
Resûlullah'ın mührü Hz. Osman'ın eline idi. Hilafetin altıncı senesinde o da mühre imzasını koydu. İşte o zaman memurları değişti. Fitneler zuhur etti.
Beyhaki, demiş ki Öldükten sonra konuşanlar hakkında, çok kişilerden sahih senedlerle rivayetler vardır.
Sonra, o ve ibn-i Ebu Dünya ve ibn-i Asakir, Abdullah bin Ubeyd el-Ensari'den rivayet ettiklerine göre;
Müseylime-i Kezzab'ın ölülerinden bir adam, «Muhammed Resulu ilah, Ebû Bekir es-Sıddık, Osman el-Emir er-Rahim,» dedi. Ömer için ne dediğini bilmiyorum.
Beyhaki, ibn-i Asâkir, başka bir tarikle ondan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
Onlar, Sıffîn veya Cemel günü ölüleri gömerken, Ensar'dan, ölen bir adam:
«Muhammed Resûlullah, Ebû Bekir es-Sıddık, Ömer eş-Şehid, Osman er-Rahim» dedi, sonra sustu.
Buhari «Tarihlinde ve ibn-i Mende, Abdullah bin Ubeyd el-En-sari'den rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
Sabit bin -Kays bin Şemmas'ı defnedenler içinde idim. Yemâme harbinde şehid düşmüştü. Onu kabrine koyduğumuz zaman işittik ki diyor.
Muhammed Resûlullah, Ebû Bekir es-Sıddık, Ömer, eş-Şehid, Osman Emin Rahim. Ona baktığımızda gördük ki, ölüdür.
Taberâni «el-Kebir»de Nûman bin Beşir'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
Bizden Harice bin Zeyd isminde bir adam öldü. Onu bir elbise ile örttük. Kalktım, namaz kıldığımda birden bir ses işittim. Baktım cenaze depreniyor ve şöyle diyor:
Kavmin en güçlüsü ortancası olan Abdullahtır.[52] Emirül-Mü-minin olan Ömer, vücutça da güçlüdür.
tbn-i Asâkir, Enes (Radıyallahû anh'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Zeyd bin Hârice öldüğü zaman yıkamak için cenazesine gittik. Üzerine su döktüğümüzde şöyle konuştu:
«İki geçti, dört kaldı. Zengin fakiri yedi. Dağıldılar. Aralarında düzen yok. Ebû Bekir yumuşaktır, rahimdir. Ömer kafirlere karşı şiddetlidir, Allah yolunda kınayıcıların kınamasından korkmaz. Osman (Radıyallahû anhüm ecmain) yumuşaktır, müminlere merhametlidir. Siz Osman'ın yolundasınız. Dinleyin, itaat edin,» Sonra sesi düştü; dil hareket ediyordu. Fakat cesed ölüydü.
tbn-i Ebi Dünya, Yezid bin Saîd el-Kureşi tarikiyle Ebû Abdullah es-Şami'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
Bizans'a karşı savaştık. Bizden bir gurup düşmanın izini takip etmek için çıktılar. Onlardan iki adam ayrı gittiler. O ikisinden birisi dedi ki .
Biz o durumda iken yaşlı bir Rumla karşılaştık. Çıkın meydana dedi. Biz ona saldırdık. Bir müddet savaştıktan sonra arkadaşım şehid düştü. Ben döndüm, diğer arkadaşlarımı arıyordum. Dönüşte kendi kendime dedim. Anam ağlasın, «arkadaşım Cennete koştu. Ben ise dönüp arkadaşlarıma koşuyorum. Bunun üzerine döndüm, O Rumla vuruşmaya başladım. Ben onu tuzağa düşürmek istedim. O beni omuzladı, yere vurdu, göğsüme oturdu, beni öldürmek için yanından bir şey çekti. Ölen arkadaşım geldi, elini saçlarına doladı, onu yere attı. Onu öldürmeme yardım etti. Benimle hayli yol aldı, durumunu anlatıyordu. Ta bir ağacın altına geldik, orda eski haline döndü, ölü olarak yere uzandı. Sonra döndüm, arkadaşlarıma durumu anlattım.
Yine, İbn-i Ebî Duaya Abdurrahman bin Zeyd bin Eslem'den rivayet ettiğine göre; şöyle demiştir:
Geçmişte, Bizans topraklarına saldıran bir gurup genç vardı. Bir seferinde esir düştüler. Hepsi yakalanıp krala götürüldüler. Kral onlara kendi dinine girmelerini söyledi. Onlar, reddettiler. Kral nehir kenarında bir tepede oturdu, onları çağırdı, birisinin boynunu vurdu. Adam nehre düştü. Baktılar ki, başı onlara karşı durmuş yüzüyle onları selamlıyor ve şu ayeti kerimeyi okuyor:
«Ey nefs-i mutmainne, kendin razı olmuş ve kendinden razı olunmuş olarak Rabbine dön. Kullarımın içine gir, Cennetime dahil ol.» [53]
Yine Ibn-i Ebî Dünya Said el-Ammi'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
«Bir cemaat, denizde savaşmak için çıktılar. Beraberlerinde binmek için, hasta bir genç yanlarına geldi. Önce reddettiler, sonra, onu da gemiye aldılar. Düşmanla karşılaştıklarında en iyi dayanan o genç oldu. Sonra şehid düştü. Başıyla gemidekileri selamladı ve şu âyeti okuyordu i
«Şu âhiret diyarını, yeryüzünde üstünlük istemeyen bozgunculuk yapmayanlara veriyoruz. Âkibet, müttakinlerindir.»[54] Sonra suyun içine batıp kayboldu.
El-Hâfız, Ebû Muhammed el-Hailal «Kerâmât'ül-Evliya» kitabında, senediyle Ebû Yusuf el-Gasili'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir :
İbrahim bin Ethem Şam'da yanıma geldi. Bana, «Bugün çok acip bir şey gördüm» dedi. Ben «Nedir o?» dedim. O dedi ki:
Ben şu kabirlerden birisinin başında durdum. İçinden saçı boyanmış (yani aklaşmış) yaşlı bir adam çıktı. Bana:
«Yâ İbrahim: Allah beni senin için diriltti» dedi. Ben, Allah sana ne yaptı? dedim. O dedi ki:
Çirkin bir amel ile Allah'ın huzuruna girdim. Bana üç şeyle huzuruma geldiğinden seni afvettim, dedi. Beni seveni seviyorsun. Göğsünde zerre miktar haram içki yoktur. Akla boyanmış saçlarınla huzuruma girdin. Ben yaşlıların akını ateşle yakmaktan utanırım.
Sonra kabir yaşlının üzerine kapandı.
İbrahim bin Edhem, dedi ki, «Yâ Yûsuf ne acaip şey! Allah'dan iste. sana daha acipleri göstersin.
Beyhaki, Şuâb-ı İman'da senediyle, Nişabur kadısından rivayet ettiğine göre;
Yanına bir adam girmiş, kadıya demişler ki, bu adamda acip bir haber var. Kadı «nedir» demiş. Adam demiş ki:
Ben kefen soyan birisiydim. Kabirleri, devşirirdim. Bir hanım öldü, kabrini öğrenmek için gittim namazına katıldım. Gece karanlığı çökünce, kabrini deştim, kefeni açmak için elimi saldığımda hanım :
Sübhanallah, Cennetlik bir adam, Cennetlik bir kadını soyuyor. Bilmez misin sen namazımı kılanlar içinde idin. Ve Allah namazımı kılan herkesi affetti» dedi.
El-Muhamili «Emâli»smde, Abdulaziz bin Abdullah bin Ebû Se-leme'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
Adamın biri Şam'da, hanımıyla beraber, harmanda bulunurken, (Daha önce de, bir oğlu Allahm emriyle şehid düşmüştü.) Bir süvarinin bu tarafa doğru geldiğini gördüler. Babası işte oğlumuz geliyor dedi. Hanımı, şeytandan sakın, oğlumuz bir müddet önce şehid edilmedi mi? Galiba sen ona düşkünsün! dedi. Adam işine döndü, istiğfar etmeye başladı. Süvari yaklaşırken baktı. «Hanım! vallahi
işte oğlundur,» dedi. Hanım da baktı. «Evet vallahi odur» dedi. Süvari orda durdu; babası dedi ki:
Oğlum; daha önce şehid düşmedin mi? O:
Evet, fakat Ömer bin Abdülaziz şu anda vefat etmiş Şehidi er, onun cenazesinde bulunmak için Rablerinden izin istediler. Ben de onlardandım... Size selam vermek için de Allah'dan izin istedim, dedi. Onlara dua etti ve ayrıldı. Sonra, Ömer bin Abdülazâzin (Radıyalla-hû anh) o saatlerde vefat ettiği anlaşıldı.
Bunlar senedli haberlerdir. Hadis imamları kitablarmda sened-leriyle rivayet etmişlerdir. Ben Yafii'nin anlattığını teyid ve tasdik için burda naklettim.
Yaf ii dedi ki:
İyi veya kötü, ölülerin görünmesi bir nevi keşiftir. Müjde için veya meviza için, veya Ölünün hayrı yahut borcunun ödenmesi gibi bir maslahatı için, Allah onu izhar eder. Bu görünme, galiben rüyada olur. Bazen de yakazada olur. Bu ikincisi ehl-i hâl ve evliyanın kerametlerinden sayılır.
Yine Yâfii başka bir yerde demiş: Ehl-i Sünnet mezhebi odur ki:
Ölülerin ruhları Allah'ın izniyle, özellikle Cuma geceleri ya gökten veya yerden kabirlerdeki cesedlerine gelirler, otururlar, konuşurlar. Allah, nimet ehline nimet verir, azap ehline de azap verir.
Yine demiş ki, ala-yi üliyinde veya esfel-i safilinde nimet veya azap gören yalnız ruhlardır. Kabirde ise ruh ve cesed beraber nimet veya azap görür (Yafiinin sözü bitti.)
Îbnü'l-Kayyim demiş: Hadisler ve asar denilen sahabelerin söyledikleri gösteriyor ki:
Kabrin ziyaretine gelen ne zaman gelirse gelsin, ziyaret edilen onu tanır, sesini; işitir. Onunla ünsiyet eder. Selâmını geri çevirir.
Bu şehidler ve diğer ölüler hakkidna da geçerlidir. Bu durum belli bir vakte mahsus değildir. Ve vakte mahsus olduğuna delâlet eden, Dahhak'm naklettiği haberden daha sahihtir. Çünkü, Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ümmeti için, ölülere düşünür ve işitirlermiş gibi selam vermeyi emretmiştir.
Müslim, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anhî'dan rivayet ettiğine göre, Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) bir kabristana çıktı:
«Ey müminler cemaati, selam size olsun. Ve inşaallah bizde peşinizden geleceğiz.» diye buyurdu.
Nesai, ibn-i Mâce, Büreyde {Radıyallahû anh)'den rivayet ettiklerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem), sahabeler kabristana çıktıkları zaman, onlara şöyle demeyi öğretirdi:
Es-selâmün aleyküm, ey müslüman kabristanlılar. Siz öncüleri-mizsiniz, biz de arkanızdan geleceğiz, Allah'dan bize de size de afiyet diliyorum.
Müslim, Âişe (Radıyallahû anhâ)'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
Yâ Resûlullah ölülere ne diyeyim dedim. Buyurdu ki Şöyle de:
Ey Müslüman kabristanlılar size selâm olsun. Allah bizden Öncekileri de sonrakileri de affetsin. İnşaallah biz de size kavuşacağız.
Tirmizi, îbn-i Abbâs (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre;
Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Medine kabristanından geçti. Yüzüyle onlara yöneldi. «Esselamu Aleykum ya ehlel-kubûr, Allah sizi mağfiret etsin. Siz Öncülerimizsiniz. Biz de peşinizden geleceğiz.- dedi.
Taberani, Ali bin Ebi Talip (Radıyallahû anh)'den rivayet ettiğine göre, o bir kabristana yaklaşarak şöyle demiş :
Ey ehl-i iman olan kabristanlılar, siz öncülerimizsiniz. Bizde size yakında yetişeceğiz. Allah bizi de sizleri de mağfiret etsin. Afvı ile muamele etsin,
İbn-i Ebû Şeybe, Sa'd bin Ebû Vakkâs (Radıyallahû anh)'dan. rivayet ettiğine göre;
O tarlasından dönerken, şehidlerin kabrinin yanından geçiyordu. «Esselamü Aleyküm, inşaallah bizde size kavuşacağız» derdi, sonra arkadaşlarına:
«Şehidlere selâm vermez misiniz? Onlar selâmı iade ederler,» diye onları uyarırdı.
tbn-i Ömer, (Radıyallahû anh)'den rivayet edildiğine göre;
O gece olsun, gündüz olsun, selâm vermeden hiç bir kabrin yanından geçmezdi.
Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'dan rivayet edildiğine göre, şöy: le demiştir:
Tanıdığın kabirler yanından geçersen «selam size ey kabirde-kiler» de, tanımadığın kabirlerin yanından geçersen «selam müslümani ara olsun» de.
Ebu'l-Hasan'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
Kim kabristana girerse ve «Ey çürümüş cesedlerin dağılmış kemiklerin Rabbi, bunlar dünyadan sana iman ederek çıktılar. Katından onlara bir ruh benden de selam indir» dese, Adem (Aleyhi's-selâm) 'in yaradılışından bu yana ölen her mü'min ona istiğfar eder.
îbn-i Ebî Dünya, yukardaki hadisi, şu ibare ile rivayet etmiştir: «Adem zamanından kıyamete kadar ölen ve öleceklerin sayısınca,
Allah ona hasenat yazar.»
îbn-i Ebu Dünya, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir:
«Kim kabristana girer, onlara istiğfar eder, ve onlara rahmetle dua etse, onların cenazesinde bulunmuş ve namazlarını kılmış sayılır
Ezher bin Mervân'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
«Bişr bin Manur'un bir odası vardı. İkindi namazını kıldıktan sonra, kapıyı kilitler, kabristan tarafından penceresini açar, kabirlere bakardı
îbn-i Ebû Dünya, Beyhaki, «Şuab»da îbn-i Ömer (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre; «O bir cenaze gördüğü zaman, kabristana gider, onlara dua ve istiğfar ederdi
Yine îbn-i Ebî Dünya ve Beyhaki, Asım el-Hacderi akrabası olan birisinden rivayet ettiklerine göre şöyle demiştir:
Ölümünden senelerce sonra Âsim el-Hacderiyi rüyamda gördüm. Ben «ölmedin mi?» dedim. O;
«Evet» dedi. Ben:
«Nerdesin» deyince o şöyle dedi:
«Vallahi ben Cennet bahçelerinden bir bahçedeyim. Ben ve bir gurup arkadaşlarım, her Cuma gecesi ve sabahı Bekir bin Abdullah el-Müzeni'nin yanında birleşiyoruz. Sizin durumlarınızı görüşüyoruz.
Bent
Cesedleriniz mi yoksa ruhlarınız mı görüşüyor? dedim.
O:
Nerde? Cesedler çürüdü, görüşen yalnız ruhlardır, dedi. Ben:
Bizim sizi ziyaret ettiğimizi biliyor musunuz? dedim. O:
«Biz Cuma gecesi ve Cuma günü, ta Cumartesi sabahına kadar ziyaretlerin farkına varırız, dedi.
Ben:
Neden diğer günlerde farkına varmıyorsunuz, dedim.
O:
Bu Cuma gününün fazilet ve şanının büyüklüğü içindir, dedi.
Yine Ibn-i'Ebî Dünya ve Beyhaki, Bişr bin Mansûr'dan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
Adamın biri kabristana gidip gelirdi. Cenazelerin namazını kılardı. Akşamladığı zaman kabirlerin başında durup:
Allah vahşet ve yalnızlığınızı ünsıyete çevirsin. Garipliğinize acısın. Günahlarınızı affetsin. Hasenatınızı kabul etsin derdi ve bundan başka bir şey ilave etmezdi.
O adam demiş ki: Bir gün akşamladım. Ehlime gittim. Kabristana varmadım. O gece ben uyurken bana gelmiş, büyük bir topluluk gördüm. Ben, «kimsiniz? Ne işiniz var?» dedim. Onlar, «biz kabirdekileriz, dediler:
Ben:
Neden geldiniz, dedim.
Onlar:
Sen ehline dönerken bizi hediyeye alıştırdın.
Ben:
Nedir o hediye dedim.
Onlar:
Bize ettiğin dualardır, dediler.
Ben:
Öyle ise devam edeceğim dedim ve daha onlara yaptığım şeyi hiç bırakmadım.
Yine îbn-i Ebî Dünya, Ebû Teyyah'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir :
Mutarrıf isminde birisi her gece görünüyordu. Cuma günü olduğunda ancak sabaha doğru gelirdi. Kırbacı, yolunu aydınlatıyordu. Bir gece kabristana doğru gelirken, atı üzerinde esnedi. Kabir-dekilerin bütününü herkes kendi kabrinin üzerinde oturmuş gibi gördü. Dediler ki: Bu mutarrıf tır. Demek Cuma günüdür.
Ben:
Siz de Cuma gününün varlığını biliyor musunuz? dedim. Onlar:
Evet, biz o gecede kuşun ötmesini dahi biliriz. Ben Mutarrife, onlar ne diyorlar? diye sordum.
O
Selâm selâm, salih bir gün diyorlar, dedi.
Yine İbn-i Ebi Dünya, ve Beyhaki ... Süfyân bin Uyeyne dayısınm oğlundan rivayet ettiklerine göre, şöyle demiştir:
Babam öldü, büyük bir sabırsızlık içinde, kaldım. Her gün kabrine giderdim. Sonra gitmemeye başladım. Rüyada onu gördüm. Neden bize gelmekten alıkonuyorsun, dedi.
Ben:
Benim geldiğimin farkına varıyor musun? dedim.
O
Evet, bilmediğim hiç bir seferin olmamıştır. Sen bize geldiğinde seninle sevinirdim. Çevremizdekiler de senin duanla sevinirlerdi;, dedi.
Sonra ben, artık daha sık ziyaretine giderdim.
Beyhaki, Ebû Derda (Radıyallahû anh)dan rivayet ettiğine göre Haşim bin Muhammed şöyle demiştir:
Ehl-i ilim bir adamdan işittim diyordu
Ben uzun bir müddet babamı ziyaret ederdim. Bir gün ben topraktan başka bir şey ziyaret etmiyorum, dedim. Bana rüyamda gösterildi, dedi ki:
Oğlum neden eskiden ziyaretimize geldiğin gibi geliniyorsun? Ben:
Topraktan başka bir şey görmüyordum, dedim. O:
Yapma oğlum, vallahi sen bize teşrif ettiğinde komşularım bana müjde veriyorlardı. Ayrıldığında da Küfeye gidinceye kadar da seni müşahede ediyordum, dedi.
İbn-i Ebî Dünya, Beyhaki, Osman bin Sûret'den rivayet ettiklerine göre : O şöyle demiştir;
Anam ehl-i ibadet idi. Ona «Rahibe» denilirdi. Öldüğü zaman her Cuma gecesi ziyaretine gelir ona ve kabristandakilere dua ye istiğfar ederdim. Bir gece onu rüyada gördüm.»
Nasılsın anacığım, dedim. O dedi ki:
— Oğlum, ölümün sıkıntısı çetindir. Allah'a hamd olsun, ben güzel bir berzahtayım. Çiçekler içinde âlâ kumaşlar üzerinde yatıyorum.
Ben:
— Bîr ihtiyacın var mı, dedim.
O:
.— Evet, dedi.
— Nedir, dedim. O:
— Bize yaptığın ziyaret ve duayı terketme. Ben Cuma günü senin gelmenle ünsiyet buluyorum. Evinden buraya doğru geldiğin zaman, «Yâ Rahibe bir akraban ziyaretine geldi» derler. Ben sevinirim. Etrafımdaki ölülerde sevinir.
Selefî dedi ki:
İskenderiyede Ebu'I-Bereket Abdulvahit bin Abdurrahmandan, ö da anasından şöyle dediğini rivayet etmiş:
«Ölümünden sonra anamı rüyamda gördüm. Bana dedi ki kızım ziyaretimize geldiğin zaman bir müddet kabrimin başında otur ki, sana bakmaktan doyayım. Sonra, bana rahmetle dua et. Çünkü rahmetle dua ettiğin zaman rahmet aramızda perde olur, beni senden ayırır. (Dolayısıyle ayrılışın bana ağır gelmez.)
Hafız bin Recep dedi ki: Ali biri Abdussamed, Ahmed el-Bağda diden, o da babasından, nakline göre, Kostantin bin Abdullah er-Ru mi, Esed biri Musa'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir:
«Bir dostum vardı, öldü. Onu rüyada gördüm. Bana diyordu ki Sübhanallah, filan dostunun yanına geldin, ona okudun, ona rah met istedin. Bana ise gelmedin, yaklaşmadın da... Ben:
— Nerden biliyorsun, dedim.
— Dostunun ziyaretine geldiğin zaman seni gördüm, dedi. Ben:
— Nasıl görüyorsun? Halbuki toprak altında idin? dedim.
O:
Görmedin mi? Su cam içinde (nasıl) görünüyor, dedi. Ben:
Evet, dedim.
O:
İşte aynen Öyle, biz bizi ziyaret edenleri görüyoruz. [55]