4 sonuçtan 1 ile 4 arası

Konu: Vücûda Gelmenin Hikmeti

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Vücûda Gelmenin Hikmeti

    Allah, kendisiyle birlikte, isim ve sıfatlarıyla zatını yaratıklarına izhar etmek
    istediğinde, kendisi için tecellî etti ve kendisinden, alem olarak isimlendirilen bir varlık
    vücuda getirdi. Bu durumu Allah şöyle beyan eder: “Göklerde ve yerdeki her şeyi kendisinden
    sizin için müsahhar kıldı”1535
    . Bu da alemin tamamı, Allah’tandır, düşüncesini tamamen
    kanıtlamaktadır. Kuddûsî de, Alemde varolan her varlığın Allah tarafından yaratıldığını,
    Alemde mevcut olan görünen ve görünmeyen varlıkların, bütün hayvanların, böceklerin,
    kuşların sürekli görüşündedir. Sadece hayvanların değil, bütün varlıkların, meleklerin,
    feleklerin ve sudaki semeklerin Allah’ı tarafından tecellî ile yaratıldığını söyler. Kuddûsî
    yalnızca canlı varlıkların değil bütün cansız varlıkların da Allah’ı sürekli andıklarını ve O’nu
    tek yaratıcı olduğunu sürekli tesbih ettikleri görüşündedir.

    İnsü cin dâim kullukta kâim
    Vahşu behâim der Allah Allah

    Nemlu tuyûr hem zikreder her dem
    Nâtıku ebsem der Allah Allah

    Yerler felekler cümle melekler
    Suda semekler der Allah Allah

    Zi ruh cemâdât eyler ibâdât
    Cümle mahlukat der Allah Allah
    1536

    Yukarıda da ifade edildiği gibi, Kuddûsî’nin ontolojisinde, bir “tek” hakikat vardır,
    oda, Hakk’ın Zatı’dır. İnsan varlığın çeşitliliğini, kendi epistemolojisiyle ortaya koyar. Yâni
    İlâhî Zatın birden fazla görünümü, insanın bilgisi açısından çokluk olarak görünür.
    Kuddûsî’ye göre, sûfî, aşkla Allah’a bağlandığı zaman her nereye ve her neye bakarsa orada
    Hakk’ın veçhini görür. Zira sûfî, “Allah Adem’i kendi suretinde yarattı”1537 hadisini ruh -
    beden ilişkisine, yani Yaratıcı ve evren ilişkisinin bir görünümü olarak görmüştür. Ve bu
    anlayışta varlık felsefesinin en temel argümanlarındadır. Sûfîler bu hadisi, Allah insanı
    şekillendirdi ve güzel bir surette yarattı şeklinde yorumlamışlardır. Bundan dolayı o, her
    varlıkta Yaratıcı’dan dolayı en mükemmel ve güzel şeyler görür.
    Kuddûsî’ye göre, sûfî, zâhiri alemden ibaret olan halk perdelerini tek tek aşarak beşerî
    bilincini üst bir bilincine ulaştığı zaman, ontolojik bir birliğe ulaşır. Sûfînin de yegâne gayesi
    budur. Sûfî, İlâhî bilince ulaşınca, vahdeti yakalar ve Hakkın gerçek birliğini idrâk eder.
    Kuddûsî’nin söylemi ile artık sûfî için Hakk ve halk ayırımı yok olmuştur, her yerde sadece
    Hakk’ın Zâtı vardır. Zira, epistemolojik olarak İlâhî Zâtın Hakk ve halk görünümleri, sûfî
    şuurun son hedefi değildir.1538 Nitekim Kuddûsî bu konuya işaretle şöyle söylemektedir:

    Her neye bakarsa görür onda Hudânın vechini
    Ol kişi kim çeşmini bir ehl-i ışk açmış ola
    1539


    Kuddûsî’ye göre, en büyük ibâdetlerden birisi de, insanın Allah’ın yaratıklarını ve o
    muhteşem sanat eserlerini düşünerek, Yüce Yaratıcı’nın büyüklüğünü ve kudretini bilmektir.
    Eğer insan, kendisinin meniden yaratıldığını, içinde ve dışında olan esrarengiz gerçekleri
    sağlıklı bir şekilde düşünürse, varlıkların Yaratıcısı ve her şeyin sahibi olan Allah’ın vücut ve
    vahdaniyetini ve şanının yüceliğini ayne’l-yakîn bilir. Aklını kullanıp, Allah’ın “akledin”
    buyruğuyla hareket edip tefekkür eden kimsenin gönül dünyasında Mârifetullah oluşur.1540

    Kuddûsî’ye göre, hakikati sınırlayan hiçbir güç yoktur. Hakikat, Allah’ın varlığıyla
    devam eden bir olgudur. Nasıl güneş tam tepedeyken gölgeler yok olur ve güneşin ışınları
    hareket edip, duran her şeyi içine alırsa, o vakit gölge, gölgelenen şeyin içine girer, delil
    medlülün içinde yok olur, varlık yoklukla birleşir ve kadimin ortaya çıkmasıyla sonradan
    yaratılan varlıklar1541 yok olur. İşte insan benliği de İlâhî benlik içinde yok olarak “tek” Hakk
    olan varlık bakî kalır.




    1514 Bk. Müslim, îmân, 147.
    1515 Secde, 32/7.
    1516 Kuddûsî, Dîvân, s. 22.
    1517 Kuddûsî, Dîvân (İE), s. 340.

    1518 Kuddûsî, Dîvân, s. 144.
    1519 Kuddûsî, Dîvân (Külliyat), s. 220.
    1520 Hucvîrî, age., s.320.
    1521 Wolfgang Smith, Kâinat ve Aşkınlık, Çev: Mehmet Ali Özkan, İnsan Yay., İstanbul, 1996, s.???

    1522 Kuddûsî, Dîvân, s. 64.
    1523 Nesefî, İnsanu’l-Kâmil, s.252.
    1524 Kuddûsî, Dîvân, s.131.
    1525 Kuddûsî, Dîvân, s. 123.
    1526 Kuddûsî, Dîvân, s. 123.
    1527 Toshihiko Izutsu, The Concept and Reality of Existence, Tokyo, 1971, p.16.
    1528 Toshihiko Izutsu, The Absolute an the Perfect Man in Taoism, Zurich, 1967, p, 398–405.
    1529 Kuddûsî, Dîvân, s. 109.
    1530 Kuddûsî, Dîvân, s. 111.
    1531 Izutsu, The Concept and Reality, s.35.

    1532 Kuddûsî, Dîvân, s.135.
    1533 İbnü’l- Arabi, Fütuhat, II, 56.

    1534 Bk., İhvanı-Sefa Risaleleri, III, 337.

    1535 Casiye, 45/13.
    1536 Kuddûsî, Dîvân, s. 164.
    1537 Buhârî, isti’zân,1; Müslim, Birr, 115, Cennet, 28.
    1538 Afifi, Sufi Thought, s. 30.
    1539 Kuddûsî, Dîvân, s.165.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Vücûda Gelmenin Hikmeti

    Mâsivâyı heb ardıma atdım‘âşıka perde dû cihân buldum
    Kadrini ‘ışkın bilemez sûfî ‘ışkı olmayanı ben çoban buldum.1526


    İnsanın maddî varlığı/cismi bir zulmet perdesidir. Dünyanın ve âhiretin
    görüntüsünün güzelliğine kapılanların özü karanlıktan kurtulup aydınlığa kavuşması mümkün
    değildir. Cismin, ruhunun ışığını engelleyenler, aşkın maddeyi yok edici aydınlığına
    kavuşamayan kişilerdir. Sûfî, cismini/isteklerini, arzularını, nefsini yok edip küle
    döndürmedikçe asla gerçek sûfîliğe, yâni dervişlik sıfatını elde edemez. Aşk, âşıkın bedenini
    kendi İlâhî ateşiyle yok ederek, varlık denilen maddeyi ortadan kaldırır. Cismin egemenliğini,
    yâni nefsin beden üzerindeki egemenliği yok edecek olan aşkın aydınlığıdır. İnsan aşk ile
    cisminden/varlığından geçerek, gerçek varlıkla var olmalıdır. Yâni kendini varlık olarak “hiç”
    bilmelidir.
    Aşk ile fenâ derecesine ulaşan kişi, için nesneleri birbirinden ayıran temel
    ayrıntıları görmek söz konusu değildir. Çünkü o, her şeyi “bir” olarak görür. Fakat fenâ
    derecesine ulaşmadan önce, Mutlak’ı nesneler dünyasından ayırmaya çalışırız. Bu da
    “fark”tır. Geride hiçbir ego/cisim bilinci kalmadığından yâni, nesneleri görecek hiçbir
    epistemolojik özne bulunmadığından1527, görülecek herhangi bir nesne yoktur. Tüm psikolojik
    heyecanlar fenâdan hiçlik noktasına ulaştığı için, kişi açısından nefsin koyduğu sınırlar
    ortadan kalktığı anda, varlık dünyasındaki eşyânın fenomenal/kesret sınırları da kaybolur;
    geride sadece Mutlak bir farkındalık/awareness olarak duran Hakikatın Mutlak birliği kalır.
    Buna sûfîler cem’/toplanma denir. Kişinin, başka hiçbir varlık olmadan sadece Allah’ı
    müşahede ettiği derece olarak bilir. Bu mertebe aynı zamanda “Allah vardı ve O’nunla
    beraber hiçbir şey yoktu”
    mertebesidir1528.

    ‘Ârif-i üstad-ı masnû’ât olayım dir isen
    Cümle eşyâdır nişânı bak nişândan ‘ibret al.1529


    Kudret ‘azamet sâhibi oldığı bedîhi
    Al ‘ibreti eşyâya bak ol ‘âbir ü ‘âkıl
    .1530


    Kuddûsî’ye göre, İlâhî aşkı yaşayanlar için, kesret dünyası hiçbir metafizik ya da
    ontolojik değere sahip değildir; çünkü özü itibariyle gerçek değildir. Dışsal/zâhiri eşyâ, tam
    ifadesiyle “yok”tur. Fakat bu zâhirî dünya Kuddûsî’nin ifadesiyle, insana Yaratıcısını
    tanıtmada önemli yol işaretleridir. Bu dikili işâretler kişinin Rabbine vuslatını
    gerçekleştirecek imtihan aşamalarıdır. Bu imtihan materyalı da, bütün evrene nakış nakış

    işlenmiştir. Eğer sûfî, Hakk’ın kendisini tanıtması gayesiyle ortaya koyduğu eşyadan dersler
    çıkarıp, özünü idrak edebilirse, bütün varolan varlığı da kavramış demektir. Gerçek olan
    sadece Mutlak’tır. Mutlak tek gerçekliktir ve dolayısıyla başka hiçbir şey gerçek değildir.
    Varlık âlemi özü itibariyle “yoktur/âdem”. Bu düşünce çağdaş var oluşçuların temel konusu
    olan “varlık” düşüncesinden farklıdır. Onlarda varlık, genel anlamda varlık değil, bireyin
    kendi öz, kişisel varlığıdır. Buradaki “varlık” düşüncesi her şeyden önce ve devamlı benim
    varlığımdır, daha sonra senin varlığın gelir düşüncesi hakimdir.1531

    Kısacası Kuddûsî’nin deyimiyle sûfî’yi yok eden, yani fenâya erdiren, bedenini
    ortadan kaldıran aşktır.

    Merhamet etmez bana hiç nideyin ol dil-rubâ
    Cismimi yandırdı ‘ışa eyledi bağrımı hûn1532


    Diğer sûfîlerin görüşüde bu konuda Kuddûsî’yle pareleldir, alemin bütünüyle, yâni
    zamansal ve mekansal olarak başından sonuna kadar, İlâhî bir sırla, kendi kendine sınırlandığı
    görüşündedirler.1533 Onlara göre alemdeki bütün fenomenler ve eşya belirli bir sebeplilik
    ilişkisiyle birbirine bağlanmıştır.
    Sûfîler, Allah ile alem arasında bir tür süreklilik ilişkisinin var olduğuna inanırlar. Bu
    düşünceye göre, alem yoktan yaratılmış ve Aristoteles de olduğu gibi Tanrı ile ilişkisi
    kesilmiş bir fenomen değildir. Aksine, Yaratıcının varlığından belirli bir şekilde ortaya çıkmış

    ve halen de Tanrı ile varlık ilişkisi devam eder. İslâm düşüncesinde bu düşüncenin temsilcisi
    olan İhvanı- Sefa ise, Tanrı-alem ilişkisini, Tanrının alemi yaratması, bir mimarın bir binayı
    inşa etmesi veya bir ustanın bir duvarı inşa yapması gibi değil, Allah’ın alemi yaratması,
    güneşin ışınlarıyla alemi aydınlatması gibi ele alır.1534

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Vücûda Gelmenin Hikmeti

    Tasavvufta bu tür hayvan metaforları, her ne kadar nefsi temsil eden olumsuz
    varlıklar olsa da, aslında Allah’ın nurunun tecellîsiyle var olmuşlardır. Bunlar, nefsi ve
    birtakım özelliklerini anlatmak için kullanılan köpek, yılan, domuz, köpek gibi metaforların,
    insanın iç dünyasındaki bazı kötü huy ve duyguları temsil eden birtakım sembolik ifadeler
    kullanılmıştır1520.
    O’nun yarattığı her şeyde bir amaç bir hikmet olduğundan dolayı her şey güzeldir.
    Kâfir, şeytan, cehennem gibi olumsuz şeylerde de bir maslahat vardır. Bütün âlem, mahlûkat
    Allah’ın “kün” emriyle var olduğundan dolayı ve evrenin /cosmos’un tamamı İlâhî vechi/face
    of God yansıttığından dolayı orada var olan her şey güzeldir. Kâinat ve içindeki her varlık
    Allah’ın bir tecellîgâhı/theophany olduğu için içinde barındırdığı her varlık güzeldir1521.
    İlm-i İlâhî eşyânın (şeylerin) sebebidir. Allah’ın ilminin tüm mahlûkatla olan
    ilişkisi, sanatkârın bilgisinin, onun sanatıyla yaptığı şeylerle olan ilişkinin aynısıdır. Onun için
    o her şeyi güzel ve mükemmel yaratmıştır. Bundan dolayı insanda gönül alıcısını sevgiye
    açtığı zaman, güzel olan her şeye karşı bir ilgi duyar. İnsanda bulunan sevgi duygusu ve güzel
    olan her şeye sevgi göstermesi, Allah’ın kendisinde varolan ve insanlara verdiği önemli bir
    niteliktir. Sûfînin perspektifinde evrendeki güzellikler Allah’ın güzelliğinin bir parçasıdır.
    Güzel olan her şey Yaratıcının güzelliğiyle güzel sıfatını kazanır.

    Dedi Peygamber ki taşa hüsn-i zan edin dahi
    Nef’ini bulur o taşın menzili olur nîşân
    .1522


    Varlık âleminin bütün yaratıkları, Allah’ın nurunu yayan birer ayna gibidirler.
    Allah’ın kemâl sıfatları varlıklarda aksetmektedir. Bundan dolayı, varlık âleminin her bireyi,
    Allah’ın kemâl sıfatlarını aksettiren bir aynadır. Fakat bütün evrenin aynası insandır, onun
    için bu sıfatlar en güzel ve mükemmel şekliyle insanda ortaya çıkmaktadır1523. Sûfî, her
    varlıkta Allah’ın sıfatının bir tecellîsini gördüğü için her fenomene bir hikmete bakmaktadır.
    Örneğin, Allah’ın Kahhar ismi bir bedene girip hükmettiği gibi, Rahim ismi de başka bir
    sıfatta icrasını yerine getirmektedir.

    Bildim ki varlık perdedir Hakk’a
    Ref edüp anı cânana geldim

    Eyledi tevhîd hoş beni irşad
    Bir karta iken ummâna geldim1524.


    “Allah nur ve karanlıktan gelmişken perdenin arkasına gizlenmiştir”. Sadece
    perdelerin varlığını anlayıp, onların ötesindeki Allah’ı görmeyen insanlar, hakikati
    yakalamayan insanlardır. Perdelerin gerisindeki Allah’ın varlığını müphem bir şekilde
    bilenler ise genel anlamda mü’min ve muvahhid olanlardır. Fakat bu müminlik kemâlden
    yoksun bir muvahhidliktir.
    Kuddûsî’ye, göre,varoluş, Allah’ın aşkının eseri olmasına karşılık dünya ve diğer
    yaratılan şeyler/âlem bizi doğrudan Hakk’a ve O’nun muhabbetine götürmemektedir. Çünkü,
    insan dahil her şey, her varlık Allah’la insanın gönül atmosferi arasında bir perdedir. Bu
    düşünceyle hareketle, yaratılmış her nesne kul ile Yaratıcı arasında bir engeldir. Bütün
    bunlara rağmen insanın Hakk’ı varlıkta arayışı beyhude değildir. Çünkü o, her nereye bakarsa
    orada yüce Yaratıcı’nın her sıfatı apaçık bir şekilde ortada durmaktadır.

    Hakkı aradım ben ‘ayânen buldum
    Yok iştibâhım bî-gümân buldum
    .1525


    İşte Kuddûsî, Mâ’şuk’a/Hakk’a ulaşmada en büyük engel olarak gördüğü varlığı,
    “yok” etmenin yolunu bulma arayışı içerisindedir. Kul ile Allah arasındaki bütün perdelerin
    ortadan kalması için sûfî, gereken gayreti ortaya koymalıdır. Perdeler, Hakk/Cânâna
    ulaşmadaki engellerdir. Mürîd de bu uğurda cânını feda etmelidir. Yâni kendini mahv ederek,
    varlığını yok ederek, canânâ kendini vermelidir ki, gerçek tevhîde ulaşabilsin. Sûfîyi Bir’e,
    tekliğe götüren yegâne mertebe tevhîd/birleme mertebesidir. Ama bu birleme, insanın bir
    parçanın bütüne katılması ve sonuçta tekte birleşmesidir. Cânan/Hakk, âşık için sevgili,
    bedene hayat, can veren can/ruhtur. Cânan bütün varlığa tecellî ettiğinden, onun vechi bütün
    eşyâda zâhir olur. Bundan dolayı her eşyâda/varlıkta bir güzellik vardır. Kuddûsî perdelerin
    aşılmasına şu mısrayla işarette bulunur:
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Vücûda Gelmenin Hikmeti

    Vücûda Gelmenin Hikmeti


    Yedi kat yer ve içinde barındırdığı her varlık; böcekler, otlar, toprak, taş, su hava
    ve bütün madde yaratılış amacının gereği birer nur taşıdığı için hepsi çok güzeldir. Bu da
    bütün varlığın eşyâya İlâhî, ma’rifet ve hikmetle verilen, Allah’a yapılan alışverişten
    kazanılan her şey güzeldir. Aşkla yaratılan bütün bu varlıkların özünde Hakk’la yapılan
    pazarlıkta alınan değeri ölçülmez kârlar vardır.

    Var idi bu mahlûk yoğiken Vâhid-i bî-çün
    Halk itdi hemân anları kim kendi biline

    Göklerde olan kudret-i âsârını fikr it
    Aç gözîni bak nemcine şems ü kamerine


    Hem eyle nazar yir yüzinin halkına cümle
    Söylerler anın varlığını biri birine

    Fikr eyle dahi nefsini bil Hâlıkını hem
    Koymuş nice esrârını insân bedenine

    Hem cümle melek cin hem zî-rûh u cemâdât
    Kamusı delîl varlığına Tenriliğine

    Hem zerrede gör çeşm-i basîret ile anı

    ‘Ârif olasın dürlü be-dürlü hikemine
    .1517


    Var olan âlemde gözle görülmeyen varlıktan en devasa varlık olan evrene kadar
    her şey bir amaç için var olmuştur. Âlemde her şey zıddıyla bilinmektedir. Ve hayat bu denge
    sayesinde devam etmektedir. İyilik-kötülük, çirkin-güzel, hayat-ölüm gibi zıtlıklar olmasa
    yaradılışın amacını anlamak mümkün olmayacaktır. Ve yaratıcı yarattığı her nesneye kendi
    yüceliğini nakş ederek insanın idrâkına sunmuştur. Burada insana düşen görev, yaratılan her
    eşya üzerinde düşünerek, onların yaratılış gayesini anlamaktır.
    Âşık olan kişide, on sekiz bin âlemi özleme yeteneği vardır. Âşık bunu, tevhîd
    zikri sayesinde yapar. Âşık kâmilliğe ulaşır, on sekiz bin âlemin bütün emarelerini üzerinde
    taşır.
    Âlemde var olan ve “on sekiz bin âlem” olarak bilinen bütün varlık Yaratıcısına
    kulluk etmektedir. İster canlı ister cansız olarak, bildiğimiz bütün varlıkların hepsi, aynı gaye
    ile yaratılmışlardır. Yaratıcılarına boyun eğip O’na kulluk etmek için… O’nun için varlık
    âleminde abes ile var olan hiçbir varlık yoktur. Her varlığın yaratılışında insanların
    hafızalarının algılayamayacağı birçok sırlar mevcuttur. İnsanların kötü gözle baktıkları,
    gördüklerinde tiksinti duydukları hayvanlar bile, güzel bir nur ve sırlarla yaratılmışlardır.
    Örneğin, domuz, yılan, akrep ve köpek gibi her hayvanın bir yaratılış amacı var, ve bunlar
    Allah’ın nuru ile yaratıldıklarından dolayı diğer varlıklar kadar değerlidir. Ve bu varlıkların
    hepsi kendince Yaratıcılarına kulluk etmektedirler.

    Her şey ider Allahı zikir kendi dilince

    İnkârına bâ’is nedir ol re’y-i hatânın
    1518


    Kuddûsî, Allah’ı zâhir perspektifde olduğu gibi, belli ibâdetlerde, mukaddes
    mekânlarda ve göklerde aramaz; o, Allah’ı her baktığı nesnede bulur. O, Yaratıcısını öyle
    içselleştirmiştir ki, ne camide, ne medresede, ne dergâhda, ne de başka yerde arar. O, Allah’ı
    tecellî ettiği her varlıkda, her zerrede, yani her yerde bulur.

    Kamu eşyâyı bakuban ‘ayanen anı gördüm
    Ki ‘uşşakın dilin kapan şeh-i hûbânı gördüm

    Sözüm yalan değil and içerem dostlar inanın
    Beher zerrât-ı mevcûdâtda ben ol cânı gördüm

    Girer mi hiç kulağıma anın ‘ışksız kelâmı

    Ki bir nutkında bin esrâr olan Sultanı gördüm

    Bu Kuddûsî teşekkür eyleyıptr kim ‘ayânen
    Nazar itdim kamu eşyâda ben Yezdânı gördüm
    .1519

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. Mü'minler Bir Vücuda Benzerler
    By mihrab in forum Hadis Bahçesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 04.12.09, 09:02
  2. Hac Amellerinin Hikmeti
    By ACİZKUL in forum Hadis Bahçesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 30.07.09, 04:36
  3. Sigaranın Vücuda Zararları Nelerdir?
    By SiLa in forum Herşeyin başı sağlık !
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 21.12.08, 11:26
  4. Havanın Hikmeti
    By ArzuNur in forum Açıklamalı Risale-i Nur Dersleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 19.10.08, 14:57
  5. Sigara içmenin vücuda etkileri
    By SiLa in forum Herşeyin başı sağlık !
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 05.09.08, 16:52

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •