3 sonuçtan 1 ile 3 arası

Konu: VARLIK: Varoluş Nedeni.

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart VARLIK: Varoluş Nedeni.

    Aşk güzel âşık güzel yâr güzel
    Gül güzel bülbül güzel gül zar güzel

    Bulamadım bir nesne kim ola abes
    Çâr anâsır yel su hâk nâr güzel

    Yedi gökler dahî onlardan olan
    Levh kâlem ay gün cünûd yâr güzel

    Arş-ı kürsî beyt-i ma’mur melek
    Pes dahî anlarda ki envâr güzel

    Yedi kat yer ve anlardan olan
    Cümle eşyâya verilmiş kâr güzel

    Yoktur âlemde bir beyhûde şey
    Taş ağaç sâir cemâd candâr güzel

    On sekiz bin dürlü âlem hâlkı hep
    Kulluk edenler kamu her bâr gzel

    Kelb ü Hinzir ü Yılan akreb dahî
    Sairinin varınca esrar güzel

    Kâfiri şeytânî halk etmekte hem
    Var masâlih ideriz ikrâr güzel1511.


    Böyle bir varoluş felsefesine bağlı varlıklar, her yönüyle güzeldir ve her
    cihetleriyle sevilmeye değerdir. Allah’ın tecellîsiyle varlık sahnesine çıkan her varlık
    derûnînde Rabbanî güzellikler barındırır. Onun için Hakk’ın yaratmış olduğu ve “halk”
    sıfatının özelliklerini üzerinde taşıyan her varlık güzeldir. Çünkü Yaratıcısı güzeldir.
    Yaratılmış hiçbir nesne Hâlık’tan dolayı, yani yaratılış vasıflarından dolayı tenkid edilemez.
    O nesneyi tenkid Yaratıcısının işine, hikmetine müdahâle anlamına gelir. Dünya üzerinde
    hiçbir nesne boş yere, amaçsız bir şekide yaratılmamıştır. Her eşyânın kendine verilen güç
    nisbetinde, diğer eşyâya inanılmaz şekilde ihtiyacı veya faydası vardır. Bu nedenle her
    mahlûk, Hâlık’tan dolayı bir aşk nuru taşımaktadır. Kendini keşf eden varlık, bunun bilincine
    varır ve Rabbine bu aşk üzere yaklaşmaya çaba sarf eder. Bütün varlıklara bu sevgi nuruyla
    bakar ve ona göre her şey güzeldir.
    Varlığın temel yapısını oluşturan dört temel unsur (anasır-ı erba’a), en güzel
    nesnelere maya olmuştur. İnsana canlılığını sağlayan dört element: Toprak, su, hava ve ateş.
    Varlığı bu dört elementin birleşmesinden yaratan Allah’tır. Bu temelin harcı olan bu dört
    unsuru da en güzel bir biçimde yoğurup, şekillendirip aşk ile üfleyen de en büyük
    Yaratıcı’dır.1512 Varoluşun hiyerarşik yapısının en alt derecesinde bulunan ve dört unsurdan
    oluşan madde tam anlamıyla “maddî” değildir. Bunlar İlâhî hakîkatın tecellî ettiği birer
    şekildirler/arketipdir.1513 Zira sûfî anlayışında bu alemde varolan her şey canlıdır ve hepsi de
    bi rûha sahiptir. Ve her şey bir “nefs” ile hayat bulmuştur.
    Güzellik tek bir varlıkta değil, her varlıkta mevcûttur. En küçük yaratıktan en
    büyüğüne kadar. Yedi gök semavat ve içinde barınan her varlık, Rabbanîyet özelliğinden
    dolayı güzeldir. Çünkü Yaratıcı güzeldir ve güzelliği sever.1514 Levh-i mahfuz, her şeyin
    yazıldığı ve muhafaza edildiği yer, güzelliğin üssüdür. Zira bu üssün hakîmi, her şeyi en güzel
    şekilde yarattığını beyan etmektedir.1515 Burası, âşığın gönlü gibi, aşkın sırrı olarak okunan
    irfanî levhadır. Âşık/ârif nasıl yüce yaratılışa ait bilgileri bu güzel levhaya yazıyorsa; orada da
    her şey kaydedilir. Allah’ın tecellîleriyle süslenen âşıkın gönlü, aşk ile sırlı bir şekilde okunan
    irfân levhası gibidir. Ârif, bulduğu Yüce hakikatleri gönül levhasına yazar. İlâhî cemâl de
    gönül levhine işlenmiştir. İşlenen bu İlâhî cemâlin görülebilmesi için, gönül levhasında iki
    cihan/dünya ve âhiret nakşının silinmesi gerekir. Çünkü âşıkın her iki dünyaya olan ilgisi
    sıfırdır, yoktur. O sadece Tanrı’sına vuslatı özlemektedir.
    Yani Kuddûsî, bir taraftan dünya ve âhiret nimetlerine yüz çevirip iç dünyasında
    onların izini silip, benliğini “hiç”liyerek/sıfırlayarak ağyârı önemsemezken, diğer taraftan
    varlık dünyasında/ kevn ü mekân da varolan her varlığın bir gaye için yaratıldığına
    inanmaktadır. Her yaratılan nesnenin, meydana gelen her olayın, fenomenin bir sebebinin ve
    amacının olduğunu ifade etmektedir. İşte bu felsefesi de, sûfînin dünyaya bakışı konusundaki
    yanlış imajini ortadan kaldıran bir gerçektir. Nitekim Kuddûsî bu hususu şöyle anlatır:

    Zem eyleme dünyayı ‘ukbâya oldı âlet
    Tahsil-ı zâd iden mücâhid dir mi hiç dünyâ abes
    .1516


    İlâhî nûr ile var olan arş, Allah’ın evi Kâbe ve meleklerin hepsinde gizli olan
    nurların tümü, Yüce Yaratıcıyı zikredip O’nu anmaktadır. İnsanları ve varlığı kendine cezb
    etmektedir. İlâhî nurla inşa edilen arş, beyt-i ma’mur ve meleklerin her birinde Allah’ın farklı
    bir tecellîsi olduğundan dolayı hepsi de nur saçan eşsiz güzellerdir.




    1491 Chittick, Hayal Alemler, s. 42.

    1492 Kuddûsî, Dîvân (Külliyat), s. 220.
    1493 Kuddûsî, Nasâih-i Kuddûsî, vr. 205a.
    1494 Mevlânâ, Dîvân-ı Kebîr, III, 426.
    1495 Aynı eser, VI, 457.

    1496 Kuddûsî, Dîvân, s. 144.
    1497 Kuddûsî, Dîvân, s.28.

    1498 Kuddûsî, Dîvân, s.29.
    1499 Aynı eser, s.123.

    1500 A.e, s.16.
    1501 Evelyn Underhill, A Study in The Nature and Development of Man’s Spiritual Consciousness, 12. edition,
    Methuen, London 1960, s. 234.
    1502Kuddûsî, Dîvân, s. 16.
    1503 Aynı eser, s.22.

    1504 Aynı yer.

    1505 Kuddûsî, Dîvân, s.82.
    1506 Mevlânâ, Dîvân-ı Kebir, VII, 229.

    1507 Kuddûsî, Dîvân, s. 144.
    1508 Kuddûsî, Dîvân, s. 91.
    1509 Kuddûsî, Dîvân, s.104.
    1510 Aynı eser, s. 33.

    1511 Kuddûsî, Dîvân, s.106–107.
    1512 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 258a.
    1513 Schwarz, age., s. 209.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: VARLIK: Varoluş Nedeni.

    Kuddûsî’ye göre, sûfî, düşünce dünyasına yoğun bir şekilde daldığı zaman, insan
    kendi dışındaki dünyada algılayamayacağı şeylerle karşılaşır. Sûfîye göre her varlık ve bizim
    perspektifimizde iyi veya kötü bilinen her şey bir hikmete mebni olarak yaratılmıştır. Hata
    sûfîler, inanmayanların ve kendilerine buğz edenlerin de bir hikmet için yaratıldıklarını
    görülmektedir. Onun için hadiste geçen “ Yetmiş iki fırkanın delâlette” olmadığı sonucu
    ortaya çıkmaktadır1503.
    Kuddûsî’nin düşüncesinde, cehennemin yaratılması, insanların uçması, ateş vb.
    hiçbir nesne ve fenomen abes/unreasonable yaratılmamıştır. Kısacası evrendeki her şey bir
    gaye için yaratılmıştır. Akleden varlıkları ve Yaratıcı’nın doğuştan iç dünyalarında
    yerleştirdiği sevgiden dolayı diğer canlı varlıklar arasındaki mecazî aşkda abes değildir.
    Çünkü mecazî aşk, hakîkî aşkın kantarıdır. Yaratılan varlıkların dış görünüşlerinden insanlar
    bir paradoksla karşı karşıya kalabilirler, fakat, varolan her paradoksun altında bir İlâhî hikmet
    vardır. Bundan dolayı, hiçbir bir varlık abes olarak yaratılmamıştır. Hayır ve şer diye
    isimlendirdiğimiz her olgu, her eşyânı bir yaratılış amacı vardır. Zannedilmesin ki, Mecnun
    ve Leyla abestir. Âhirete ölçü olan dünyada abes yaratılmamıştır. Onun için sûfî dünyayı abes
    görmemelidir. Kâfirleri yaratmasında Hırısitiyan, Yahudi ve müşriklerin yaratılmasında abes
    değil, hikmet vardır. Ma’rifet sahibi sûfî, hiçbir şeyi abes olarak görmemelidir1504.

    Uyumaz on sekiz bin âlemin hâlkı sana n’oldu
    Ederler cümlesi tesbih u ezkar u duâ ikaz

    Uyumaz arş u ferş şems u kamer mâh u necm u kürsî
    Bulut, kar, yıldırım, yağmur çu bunlar daima kar1505.


    Kuddûsî’ye göre, bütün varlıklar Allah’a kullukta sahv/uyanık durumda olmalıdır.
    Varlık evreninde hiçbir varlık yoktur ki, Allah’ı her an zikretmek için sahv/uyanık hâlde
    olmasın. Güneşten en küçük yıldıza, vahşi hayvanlardan balıklara, cinlerden meleklere,
    denizlerden göklere, buluttan yağmura kadar bütün varlıklar uyanık bir şekilde Allah’ı sürekli
    anarken, âşık sûfînin gecesini uyuyarak geçirip Allah’ı anmaktan gafil durması mümkün
    değildir.
    Varlık âleminde mevcut olan bütün eşyâ, sürekli Allah’ı anmak ile meşgûlken,
    âşık sûfîlerin, Allah’ı gece gündüz anmaması, gecelerini uyku ile geçirmeleri mümkün
    değildir. Onların bu vasıfları, Allah’ı anmayan, bir ân bu ibâdetten gafil olan ve aşk ile gönül
    dünyalarını aydınlatmayan kişilerin vasıflarından tamamen uzaktır. Onun için, Allah’a
    vuslatın ve O’na hesap vermenin bedeli o kadar ucuz değildir. Zira bütün eşyâ, hesap
    gününün vermiş olduğu ağır yükün sorumluluğu altında ezilirken, O’na kendini adamış âşığın
    bu bilinçten gafil kalması imkânsızdır. Nimetin ve varlığın, insan için yaratıldığı düşüncesinin
    hâkim olduğu bir dinde, o dine bağlı sâliklerin sabahlara kadar ibâdet yapmadan uyumaları
    sûfî eylem ve düşüncesine aykırıdır.
    Allah, insanı yaratırken bezm-i elest’te kendisini Hakk sıfatıyla donatmıştır. Bu
    sıfatı da aşk gömleğiyle kendisine giydirmiştir. O “elest”teki bu sözleşme gereği eğer
    içindeki, Allah cevherini keşf edip, önceden kendisine bahşedilmiş olan aşkı yaşarsa, Hakk’ın
    kendisi üzerindeki sıfatlarının hakkını verebilir. Zira varlık ve oluşun temelini oluşturan,
    yaşamı yeni rüyâların heyecanıyla durmadan hareket halinde tutan kuvvet aşktır. Oluş

    halindeki her şeyden aşk mevcuttur, çünkü, dünyada ne varsa hepsi sonunda yok olup gider;
    geri kalan sadece aşktır1506


    Buyurdun kör olan dünyâda pes ‘ukbâda kördür
    Seni her zerrede kim görmez anın işi hüsrân
    .1507


    İşte bu aşk ile varlıktaki ilâhî tecellîyi ayne’l-yakîn bir şuur hâliyle Allah’ı idrâk
    edemeyen kişinin âhirette de Yaratıcı’yı görmesi mümkün değildir. Kuddûsî’nin anlayışında
    hakk varolan bütün varlıkta, yani zerreden küreye her nesnede mevcuttur. Bundan dolayı sûfî
    gönül dünyasının aydınlığıyla O’nu görebilme bilincini kazanabilir. Onun içn sûfînin tüm
    varlığa yaklaşımı da sevgi ve şefkâtla beraber büyük bir saygı gerektirir.

    Bana pend eyleyüp der ki bu ışkdan fârig ol gel
    Beni bezm-i elest’de ‘ışk ile Hak etti merzûk1508.


    Kuddûsî, diğer sûfîlerin de ontoloji/varlık konusunda temel ilke olarak
    benimsedikleri “men ‘ârefe” düsturu üzerinde durmaktadır. Ona göre, kişinin Yaratıcı’sını
    bilmesi için öncelikle kendine rucû ederek, Rabbin emrettiği şekilde “enfus”u müşahede
    ederek, kendini bildikten sonra, Tanrı’sını da gerçek varlığıyla tanıyabileceği görüşündedir.
    Bir kat’a meni idi senin çünki esâsen
    Pes kendini bil Hikmet-i Hâllâk’a nazar kıl1509.


    Kuddûsî, bütün varlıklara, eşyâya, Allah’ın vermiş olduğu İlâhî aşkla sevecen ve
    muhabbetle yaklaşır. Onun için, her şey güzeldir. Hem güzel olan eşyâ güzeldir, hem de
    insanlar nazarında çirkin, kötü görünen her şey güzeldir. Öncelikle güzellerin başında aşk,
    âşık ve yâr gelir. Allah ve O’nun birliğinin sembolü olan gül aşkın karşılığıdır ve güzeldir.
    Aşk bağının bülbülü olan âşık, bülbülü sembolize eder, o, Allah’ın gülünü/aşkını o bağda
    görmüştür. Bülbül, gülden başkasına konmayacağına göre; yâni âşıkın/ârifin Allah’tan
    başkasına gönül vermesi mümkün değildir.
    Kuddûsî’nin düşüncesinde, alemdeki her şey, madde ve cisim olarak Allah aşkının
    bir sonucu olarak varlık alemindeki yerlerini almışlardır. Aynı zamanda Allah, her şeye
    sevgisi ve aşkıyla ulaşmaktayken, insanın da, O’na ulaşabileceği/vuslat edeceği gerçek ve
    doğru bir yolu vardır; bu da aşktır.

    Geldi yine mevsim-i gül bülbül ağlar inler
    Bülbül inler güller inler dahi gülzâr inler
    .1510


    Başka bir ifadeyle sûfînin maksûdu, bağ bahçe değil, ondaki gül aşkıdır. Yâr da
    gülzâr ile sembolize edilir. Allah’dan, Vahdet, Vahidiyyet, Ferd ve Ahad mertebesindeki
    henüz taayyüne ve tecellîye geçmemiş varlık, âşıkların gül bahçesi olan makâmıdır.
    Âşık/bülbül, gülzârı seyr etmek isteyen bir bülbüldür. Yâni, gülün sevgisiyle oraya
    bağlanmıştır. Âşık/bülbül gül bahçesini dikenlikte/dünyada bulmuştur. Ay yüzlü sevgilinin
    yüzündeki aydınlık gönlüne doğmadıkça, saadet bağının gülünün/aşkının açılması mümkün
    değildir. Âşık/bülbülün gönlü Yâr’ın/gülüzârın, güzellik bağının reyhanını isteyen bir
    aşk/gül’dür.işte bu noktada, Kuddûsî’nin şu anlamlı dizeleri bize önemli ipucları verir:
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: VARLIK: Varoluş Nedeni.

    VARLIK
    Varoluş Nedeni



    Sûfîlere göre âlem, “Allah’tan başka her şey” /mâ sivâ olması bakımından O’ndan
    ayrıdır. Âlem, Rahman’ın nefesinden zuhur eden kelimeler olduğundan, her yönden bir ayrılık
    söz konusu değildir. Çünkü nefes, nefes sâhibinden ayrı olmadığı için Allah’ın sonsuz
    kelimeleri olan âlem, O’nun nefesiyle aynıdır. Nefes de Rahman’ın kendisi olduğundan,
    kelimeler/logos Rahman’ın aynıdır. Yâni, âlem, Hakk’ın zuhûr yeridir. Zât itibariyle Allah
    her şeyden mutlak münezzeh olması sebebiyle âlem bu yönden Allah’tan başkadır. Fakat
    âlemde Allah’ın isimlerinin tecellisinden başka bir şey bulunmadığından âlem Allah’tan ayrı
    değildir.1491


    Kamu eşyâya bakuban ‘ayânen anı gördüm
    Ki ‘uşşâkın dilin kapan şeh-i hûbânı gördüm

    Sözüm yalan değil anda içerem dostlar inanın
    Beher zerrât-ı mevcûdâtda ben ol Cânı gördüm
    .1492


    Kuddûsî’ye göre, varoluş heyecanının hamurunda aşk olduğu için, Allah her şeyi
    yerli yerince yaratmıştır.1493 Zira sûfîler, var olan her şeyi aşk annenin çocuğu olarak kabul
    ederler. Çünkü, dünya dört unsurdan doğmuştur, fakat dört unsurda aşktan doğmuştur.1494

    Dünyanın her parçası aşktır; her parça bir bakışın sarhoşudur.1495 İşte Hakk’ın yarattığı bütün
    varlıklar bu sarhoşlukla Yaratıcıya ibâdet ederler. Âlemde hiçbir varlık yoktur ki, amaçsız ve
    yararsız yaratılmamış olsun; büyük, küçük (canlı cansız denilen) bütün varlıklar, kendi ruh ve
    fizikî durumlarına bakılmaksızın hepsi Allah’ı tesbih etmektedir. Bütün varlıklardan birbirleri
    için birçok faydalar ve iyilikler vardır. Dünya âhengi, varlıkların birbirlerine olan
    ihtiyaçlarından dolayı dengede tutulmaktadır. Bütün hayvanların yaratılış amacı; tümünün de
    birbirine hizmet etmesidir.

    Buyurdun kör olan dünyâda pes ‘ukbâda kördür
    Seni her zerrede kim görmez anın işi hüsrân
    .1496


    Kuddûsî, mânevî Pîri Mevlânâ ve diğer âşık mutasavvıflarda olduğu gibi, varoluşu
    Allah’ın aşkıyla açıklamaya çalışır. Ona göre, Allah, kendi sevgisi nedeniyle, önce bütün
    varlığın prototipi olan ve kendi katında henüz bilgisel bir varlığa sahip olan Muhammedî
    Nûru yaratıp, dost olarak kabul etmiştir.

    Hûdâ her şeyi hâlk edip komış yerlü yerince

    İderler cümlesi ana ibâdat rütbesince

    Abes bir nesne yokdur kim ola bi-faide hâşâ
    Büyük küçük duruşu hidmetine cüssesince1497.

    Kıyas it bunlara var on sekiz bin dürlü hâlden
    Nefissiz nesne yok filden karıncaya varınca

    Bi-külli ferdin mahlûkat melek hem cin cemâdat
    Çalışub hidmet iderler kamu hâlıka hâlince

    N’ola şu şöyle olsaydı diyecek yir komamış

    Bilürsin anı Kuddûsî tefekkür eyleyince1498.


    Allah kendi nurundan Hz. Peygamber (s)’i yaratmış, O’nun nurundan ise bütün
    varlığı yaratmıştır. Evrende var olan her şeyin bir benzeri insanın bedeninde vardır. Onun için
    mürîd, bu âhenkli ontolojik düzene bakarak âriflik/bilgelik sıfatını kazanır. Mürîd devamlı
    insanın evrende en büyük âyet olduğunu tefekkür etmelidir1499.
    Bütün varlığın yaratıcısı olan Allah’ı, Kendisinden başka hiç kimse medh edemez.
    Çünkü diğer sıfatlar da olduğu gibi, nâkıs yaratılan bir varlığın, Yaratıcıyı da, gereği gibi
    takdir edip, medh etmesi mümkün değildir. Allah’ın dostlarının hepsi bu konuda ittifak
    hâlindedir1500.
    Bütün varlıklar/mevcûdât, Yaratıcılarını sürekli olarak anarlar. O’na şükranlarını
    bildirirler. O’nun Rabbliğini takdis ederler ve Allah’ı zikr ederler. Bu zikir esnasında, her
    varlık değişik sesler çıkarır. Örneğin, kuşlar ve kurbağaların çıkarmış olduğu farklı seslerde
    ve körükten çıkan “hû” sesinde nice sırlar gizlidir. Allah her varlığı çeşitli sırlarla yaratmıştır.
    Her varlık O’nu tesbih ve zikr etmek için yaratılmıştır. Bunu idrâk edebilmek için insana
    düşen, derin bir düşünce atmosferine girerek tefekkür etmektir. Evrende var olan her şey
    âhenkli bir şekilde ve bir hikmete binâen yaratılmıştır. Onun için eşyada Yaratıcı’yı görmek
    bir şuur açıklığıdır ve aynı zamanda aydınlanmanın en basit ve en yaygın biçimidir. Birçok
    insan, duyduğu ve gördüğü güzelliğin cazibesiyle bu aydınlamayı yaşamaktadır.1501 Böyle bir
    şuur hâli Kuddûsî gibi mutasavvıf şâirlerde kendini belirgin bir şekilde ortaya koymaktadır.

    Münkir ve mubgızları yaratmasında var hikem
    Dime imdi yetmiş iki fırka hem küffâr abes.1502

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. TeblİĞ varlik gayemİzdİr
    By BaRLa in forum Risale-i Nur'u Yeni Tanıyanlara
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 19.06.09, 20:54
  2. Varlik (zengİnlİk)
    By Konyevi Nisa in forum Kur'an Fihristi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 16.06.09, 13:02
  3. Varlik
    By Konyevi Nisa in forum Kur'an Fihristi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 16.06.09, 13:02
  4. IslÂm dininin varlik gayesi
    By ACİZKUL in forum Fıkıh ve Akaid
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 23.05.09, 09:32
  5. Bütün varlik âlemi bes duyu ile algilanabilir mi?
    By Konyevi Nisa in forum Nefis(Duygular)
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 13.07.08, 10:13

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •