2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Konu: İnsanın Ontolojik Olarak Varoluşu

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart İnsanın Ontolojik Olarak Varoluşu

    Kuddûsî’ye göre, eğer insan, yaratılışının hikmetini Hakk’ın kendisine verdiği ilim
    ihsânıyla idrak ederse, içinde bulunduğu sorumsuzluk ve gaflet karanlığından kurtulur. Çünkü
    Yaratıcı, onu, âlem-i nebattan âlem-i hayvâna nakletti ve onu hisseden ve irâde ile hareket
    eden bir varlık kıldı ki, bu da Allah’ın kullarına en büyük bağışıdır. Sonra, onu, konuşan bir
    varlık yaptı ve onu, cemâd, nebât ve hayvânâta üstün kıldı. Konuşma özelliği sebebiyle insana
    mülkün hakîkatını verdi. Aklı sebebiyle de melekler zümresine girdi ki, bu, en yücesi ve en
    büyüğüdür.1343

    İnsanın varlık yapısına ilişkin sorunun Platon ve Aristotales’ten daha önce, yâni
    Sokrates, dönemi öncesinde filozofların üzerinde durduğu konu olmuştur. İnsana ilişkin
    düşüncelerin başlangıcı sofistlere hatta doğa filozoflarına ve Thales of Miletus (m.ö.585)’e
    kadar uzanır.1344

    Bütün insanlık boyunca düşünürlerin ve düşünce ekollerini insan ile ilgili konular en
    fazla dikkati insanın mutluluğu sorunu oluşturmuştur. Örneğin, Sokrates’de( 469-399), kendi
    kendisiyle Yaratıcısıyla uyum içinde yaşayan insanın, evren ile de uyum içinde olup,
    mutluluğu yakalıyabileceğini ifade eder. Çünkü evrensel düzen de kişisel düzen de ortak bir
    temel ilkenin ayrı anlatım ve dışlaşmalarından başka bir şey değildir.1345

    İnsan bilimi/antropoloji, Alman materyalist düşünür Ludwig Andreas Feuerbach (ö.
    1872) ile yeni bir çizgiye oturur. Onunla antropoloji, felsefenin merkezî disiplini olur.
    Feuerbach insanı ele alırken ne dünyadan, ne Hegel (ö. 1831) gibi dünya tininden, ne de
    Descartes (ö. 1650) ve Kant (ö. 1804) gibi insan aklından yola çıkar. O, insanı bir bütün
    olarak hareket noktasına yerleştirir. Ona göre insan, felsefenin temel konularından biri olmalı,
    felsefenin merkezinde ye almalıdır.
    Feuerbach bu düşüncelerini XVIII. Yüzyılda söylerken ve onun gibi August Comte (ö.
    1857) gibi düşünürler daha yeni yeni insanı yüceltmeye çalışırken,1346 tasavvuf insanı
    merkeze alma düşüncesini bunlardan on asır önce başarmıştır.
    Batı da, XIX.yüzyılda, Nietzche (ö. 1900) ile doruğa çıkan insanla ilgili bilimlerin
    çoğalmasına rağmen Max Scheler(ö. 1928)’in de belirttiği gibi, düşünce tarihinin hiçbir
    döneminde insan, kendisi için bugünkünden daha sorun olmamıştır. Birbiri ile hiç
    ilgilenmeyen bilimsel, felsefi, teoloji ve antropoloji ile ilgili olmasına rağmen, bilim bugün
    insan hakkında üzerinde birleşen bilgiden, hala yoksundur.1347 Ne yazık ki, insanı araştıran
    bilimlerin durmadan çoğalması, insana ilişkin düşüncelere aydınlamaktan çok karmaşık,
    belirsiz ve paradoksol bir şekle dönüştürmektedir.
    Batılı düşünce insanı farklı zamanlarda, farklı coğrafyalarda aynı amaçla insan
    üzerinde değişik görüşler ileri sürerek “insan”ını aramaya çalışırken, Kuddûsî, “tam insan”
    olmanın yolunu göstermektedir. Ona göre, tam insan olmanın en belirgin özelliği, kişinin
    öncelikle ayne’l-yakîn bilgiyle Yaratıcısını bilmesidir. Zira ârif olmayan kişinin tam insan
    olması mümkün değildir.

    ‘Ayne’l-yakîn Hâlîki ‘irfân gerek bimeğe
    Her kim ki ‘arif değil olmaz insân bütün
    .1348


    “İnsan” konusuna bu farklı ve yetersiz yaklaşımlardan sonra, tasavvufun merhamet ve
    şefkat yüklü yaklaşımı bu yüce varlığa gereken değeri verdiğini göstermektedir. Sûfîlerdeki
    insana karşılıksız hizmet Hz. peygamberler ve onları izleyen asil insanî ruhu kazanan
    insanlardaki îsar1349 makâmıyla kazanılır. Bu makâm, yalnızca başkalarını düşünme bilincini
    sûfîye vermektedir. Sûfî bu anlayışını da Yaratıcı’sının: “…Bir sığınak arayışı içinde
    kendilerine gelenlerin hepsini seven ve başkasına verilmiş olanlara karşı kalblerinde hiçbir
    haset olmayan, aksine kendileri yoksulluk içinde bulunsalar bile diğerlerini kendilerine tercih
    ederler; işte böyleleri, açgözlülükten korunanlardır, mutluluğa ulaşacak olanlar
    onlardır
    .”1350 gibi âyetlerinden almıştır. Bu, sûfînin Hakk’dan aldığı ikrâm ve nimetlendirmek
    vasfından kaynaklanmaktadır. Çünkü onlar, “Biz sizi yalnız Allah rızası için doyuruyoruz;
    sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz
    .”1351 İlâhî emrini kendilerine ilke edinen
    kişilerdir. Sûfî îsâr ederken cömertliğin zirvesine çıkmıştır, o, aynı zamanda gelecekte muhtaç
    olacağı şeyi ihtiyaç sahibine vermektedir.1352 Onun için sûfî, maddeye karşı eğilmeyen,
    onunla padişahlık sürdüren kişi değil, param parça olmuş gönül hırkalarını diken kişidir.1353

    Zira sûfî, hiçbir şey olmayandır bir şey olan; o, varlıktan/benlikten ölendir, o, ölmeyen diriye
    ulaşan kişidir.1354

    Kuddûsî’nin düşüncesinde insan, mükemmel/seçilmiş ve mahdum bir varlık olarak
    yaratılmıştır. Bütün varlıklar; melekler, hayvanlar, rüzgârlar, su, ateş, toprak, ağaçlar, taşlar,
    bitkiler, güneş, ay, yıldızlar, cennet ve orada bulunan nesnelerin hepsi insana hizmet
    etmektedir. Allah’ın yarattığı her varlık, O’na ibâdet ederken, O’nu tesbih ederken, O’nu her
    ân tâzim ederken insana sadece yemek, içmek eğlenmek, uyumak düşer mi? Bütün hakîkatleri
    kendinden cem’ eden varlık olarak insanın Yaratıcı’sından gafil kalması düşündürücüdür.1355






    1329 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 259a.

    1330 Aynı eser, vr. 258b.

    1331 İsrâ, 17/44.

    1332 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 258b.
    1333 Kuddûsî, Dîvân, s.105.
    1334 Nesefî; İnsanü’l-Kâmil, s.23.
    1335 Fernend Schwarz, Kadîm Bilgeliğin Yeniden Keşfi, çev. Ayşe Meral Aslan, İnsan Yayınları, İstanbul 1997,
    s. 208.
    1336 Kuddûsî, Dîvân, s. 111.
    1337 T. Burakhardt; An Introduction to Sûfî Doctrine, trans. D. M. Mathesan, (Lahore: M. Ashraf), 1963, s.94.
    1338 Kuddûsî, Dîvân, s. 25.
    1339 Aynı yer.

    1340 Takiyeddin Mengüşoğlu, Ontolojik Esaslara Dayanan Felsefi Antropoloji Hakkında Düşünceler,
    Yüzyılımızda insan, Haz. Loarno Kuçuradi, TFKY, Ankara, 1997, s. 1.

    1341 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 258b
    1342 Kuddûsî, Dîvân, s. 34.
    1343 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 258b.
    1344 Max Scheler, İnsanın Kozmostaki Yeri, (çev. Harun Dere), Ayraç Yayınları, Ankara 1998, s. 10.

    1345 Cassirer, age., s. 21.
    1346 Scheler, age., s. 20.
    1347 Scheler, age., s. 32.
    1348 Kuddûsî, Dîvân, s. 152.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: İnsanın Ontolojik Olarak Varoluşu

    İnsanın Ontolojik Olarak Varoluşu




    Kuddûsî’nin düşüncesinde insan, üzerinde beş gerçeği barındıran ayrıcalıklı bir
    varlıktır. Bu beş hakikat: hakikatü’l-mülk, hakikatü’l-hayvan, hakikatü’n-nebat, hakikatü’lcemad
    ve kendisi de hakikatü’l-cami’adır/hakikatleri birleştiren. İnsanın üzerinde bütün bu
    hakikatlerin ibâdeti vardır. Çünkü insanı oluşturan her hakikat bir topluluktur ve bunların her
    biri, kendilerine has bir ibâdet üzerindedirler1330. Bu konuda Allah, “…Onu övgü ile tesbih
    etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki, siz onların tesbihini anlayamazsınız
    …”1331 buyurmuştur.
    Kuddûsî’nin insan anlayışında, insan üzerinde var olan bu toplulukların en aşağı
    mertebesinde bulunan cemâdât/cansız varlık denilen nesnelerdir. Cemâdat, kendi bulunduğu
    evren içinde Allah’ı bilir ve O’nu konuşur. O evrende, onun kendi cinsinden bir
    uyarıcısı/resulü vardır. Bu cemâdât topluluğu, emredildikleri şey üzere her ân ve her zamanda
    Allah’a ibâdet ederler. Yaratıcıya karşı kötü fiillerden dolayı, insanı ayıplarlar, kınarlar ve ona
    öfkelenerek eziyette bulunurlar.1332


    Nakş-ı dünyâya bakıp kalmışlar ol bî-çâreler
    Ki iderler tutmayıp söz râh-ı Yezdândan ‘udul

    Kimi hınzîr kimi kaplan sûretinde kopıser
    Kimi yılan kimi maymûn kimi kelb kimisi gûl

    Ehl-i dünyâ dürlü sûretde gelürler mahşere
    Ehl-i Hakkın sûreti tebdîl olunmaz bilmiş ol
    .1333


    Kuddûs’nin düşüncesinde, insan organizmasının temelini teşkil eden, toprak, su,
    hava ve ateşin her birinin bir formu ve bir de anlamı, hakikati vardır. Form, karanlığın, mana
    ve hakikat ise aydınlığın sembolüdür. Bu dört farklı forma “unsur”, hakikat ve manaya
    “tabiat” denir. Unsur ve tabiat, belli şartlarda birbirine girdiklerinde insanda karakter
    oluşur1334. Aslında varoluşun hiyeraşik yapısının en alt derecesinde bulunan ve dört unsurdan
    oluşan madde, tam anlamıyla “maddî” değildir. Bunlar, İlâhî hakîkatın tezâhür ettiği
    şekillerdir.1335 Eğer insanı yönlendiren gönül ise, her insanın düşünce dünyası onun gönül
    atmosferini temsil eder. Eğer gönül âlemi maddenin kesif, boğucu havası ile kaplanmış ise,
    kişi paradan kazandığı servetten söz eder. Eğer şehevi arzulardan bahsediyorsa, gönül
    küpünde maymun ruhu hâkimdir. Eğer özden, perdesiz bir gönülden konuşuyorsa, o karşıdaki
    kişiyi, kesafet âleminden almış, asıl vatanına, gerçek sahibine götürüyor demektir.
    Kuddûsî’nin ifadesiyle, insan, içindeki bu duygularla hesap günü karşılaşacak ve insan, boyun
    eğdiği bu hayvanî duyguların formuyla şekillenip hesap verecektir.

    Aç gözini ‘aklını der başına sa’y et
    Mir’ât-ı gönülde olan evsâhı hemân sil

    Fikr eylek ki bu heft semâvât ü zemîni
    İcâd edenin cümle vücûduna delâ’il

    Kudret ‘azamet sâhibi oldığı bedîhî
    Al ‘ibret eşyâya bak ol ‘âbir ü ‘akıl
    .1336


    Kuddûsî’ye göre, insan, sûfî düşüncede, el-zâhir/makrokosmos tüm bireysel
    varlıkları kapsar. Diğer tarafta bu dünya ve öbür dünya diye ayrılan varlığın ikiliği de, ancak
    görünüştedir. Zat’ı idrak eden kişi için bütün varlıktadır. Yaratılmışların ve eşyânın birliği
    temel gerçektir. Yaşadığımız bütün varlıklar arasında yalnız insandır ki, var olan her şeyi
    gerçekten içeren bir vizyona sahiptir. Bütün varlığı kapsayan anlam, kavrayış, yalnız ve
    yalnız bu dünyadaki bedeni varlığında yansıyan ebedi gerçekleri hakkıyla idrak eden, İlâhî
    bilgiyle donanmış insanda, yâni tasavvufî tanımla insan-ı kâmil’de tecellî eder, ortaya çıkar.
    İnsanlar arasında onlar, peygamberler ve Hakk’ın dostu olan kimselerdir. Bu birliği, yâni
    insanüstü kimliği gerçekleştirdiklerinden onlar, insan-ı kâmil, yâni mükemmel, evrensel
    insandır. İnsan-ı kâmil tüm İlâhî sıfat ve ilişkileri nefsinde toplamıştır1337.
    İnsan nedir? İnsanın bilinmesi ve insanın doğası konuları insanlık tarihi süresince
    düşünürler için en önemli tartışma konuları başında gelmiştir. Bütün düşünürlerin amacı,
    insanı çözmek olmuştur. Zira onlara göre insanı bilmek için onun yaşam ve davranışını
    anlamaktan başka bir yol yoktur.1338 Onun için, insan doğasının sınırına yalnız bir yaklaşım
    imkanı vardır. Bu da dinî yaklaşımıdır.1339
    İnsan bilimi/antropoloji, kurulduğundan beri “insan” konusu üzerinde yoğun bir
    şekilde inceleme yapılmıştır. “İnsan nedir?” temel sorusu etrafında yapılan insan felsefesi, ilk
    kez XX. Yüzyılda müstakil bir felsefi disiplin haline gelmesine rağmen1340, İslâm bu konuyu
    insanın doğuşu ile beraber ele almıştır. Fakat diğer taraftan, antik çağdan bu yana siyaset ve
    etik ile ilgili sorunları ele alan, filozoflar kaçınılmazcasına insanla insanın neliği sorunu ile
    ilgilenmişlerdir. Sonuçta, insanın benlik sorununu çözemeyen, onu daha fazla çıkmazlara
    sokan bir bilgi kirlenmesiyle karşı karşıya kalınmıştır.
    Fakat Kuddûsî, insanın varoluşsal olarak ayakta kalabilme ilkesini, insanın
    kendifarkındalığının bilincinde olmasına bağlamaktadır. Ona göre, insana mutluluğu getirecek
    ölçü, insanın kendini bilmesi, sonradan kazandığı ma’arifet bilgisiyle Yaratıcısını bilmesi
    şeklinde ortaya çıkar. Yine Kuddûsî, insanın bütün eşyânın kaynağı olduğunu olduğunu
    söyleyerek ve aynı zamanda Muhammedî Nûr’un rûhâniyeti sebebiyle bütün varlığın üstünde
    tutmaktadır.1341


    Sûfî sana bu tarz ile insan mı desünler
    Bu gaflet ile bende-i Yezdân mı desünler

    Olsaydı eğer ma’rifetin Hakkı bilirdin
    İnsan mı desünler sana hayvan mı desünler
    1342
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 08.08.09, 20:54
  2. İnSaNıN BiR eŞİ oLmAlı.
    By SiLa in forum İslamiyette Evlilik
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 10.03.09, 22:32
  3. İnsanın Gafleti
    By SiLa in forum İslami Konular Ve Kaynaklar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 06.12.08, 20:18
  4. Evrenin varoluşu
    By Konyevi Nisa in forum Kur'an Mucizeleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 15.10.08, 13:27

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •