Sûfînin, evrenden ve onda varolan her şeyden arınarak, Hakk’la tek kalması ya da
Hakk’ın kulunu kendisiyle tek bırakması, kendisinden başka her şeyden ilgisini kesmesi
tasavvufda “tefrîd” olarak tanımlanır.392 Kuddûsî’ye göre de, kulun her şeyden soyutlanarak
yalnız Allah için yaşaması, davranışlarında kendini görmemesi, halkın kendisini
gözetlemesine izin vermemesi, yani bir yerde melâmi hüviyete bürünmeli ve yaptıklarına
karşılık beklememesi,393 aşk ehlinin vasfıdır. İşte bu Kuddûsî için en iyi alışveriştir, ve bu
alışverişte kişi hayatının en büyük kârını elde etmiştir. Kuddûsî, kendini yok sayarken, nefsini
bütün insanların nefslerinden daha alt derecede görerek, Hakk’ın kuldan istediği alçak
gönüllülüğünün yanında, “Tek” olan Mutlak Varlığın varlığı karşısında kendini”hiç”leştirerek
ortaya koymaktadır. Kuddûsî’nin felsefesinde, eğer insan kendini “yok” saymazsa melekûtun
sırrına ulaşması mümkün değildir. Bir sûfînin Hakk’a vuslat için kendini “hiç”lemesi, ancak
ilâhî aşkla mümkündür.
Cân u dilden tâlib isen dost visâlini eğer
Cismini yandır bu ‘ışkın odına bir pâre gel
.394
İşte bu hâl, sûfînin, yapmacık davranışlardan, maskelerden, rollerden, her türlü
beşerî benlik ve varlıktan sıyrılarak “tek” hale gelmesidir, yani sûfînin tefrîdle, Allah’la
beraber/maa’llah, Allah için/li’llah ve Allah da/fi’llah olmasıdır. Zira bu, kulun kimliğini
oluşturarak ve yalnızca Allah için varolduğunun bilincine ulaşmasıdır.395
Bu. tasavvufun çokluğun içinde, Tek’lik ve Tek’liğin içinde çokluğua yâni, ebedî
hayatın içinde yeniden doğmak için, kendi kendine yok oluş felsefesidir. Çünkü sûfî, Mutlak
Varlığın kıvılcımları içinde “hiç”liğe ulaşmıştır. O, kıvılcımlar içinde yanıp erimiştir.396
Çünki deryâ veş gönül iklimine doldu bu’ışk
Komadı aslâ karâr u sabrını aldu bu ‘ışk
Virdi hayret şol kadar kim subh u şâmı bilmezem
‘Aklımı yağmaladı pes bî-haber geldi bu ‘ışk
Zülf-i yâr ile beni muhkem tutuban bağladı
Şişe-i nâmûsımı âhir yire çaldı bu ‘ışk
397
Kuddûsî’ye göre, nefsi kontrol altına almanın, ruhsal kemâle ulaşmasının ve bu
seyr ile Hakk’a kavuşmanın en gerçek yolu aşktır. Kuddûsî gibi, her ifadesinde İlâhî aşkı dile
getiren sûfîler için aşk, insanın kendine has varlık konumunun fark edilişidir. Yâni, Allah’ın
kendi iradesinin insandaki yansımasıdır. Zira Allah, evrende bulunan her şeyi insanda kuvve
hâlinde mevcut kılmıştır. Allah’ın lütufu ile âlemde bulunan bütün nesnenin özü insana
verilmiştir398. Sûfîlerin mücadelesi eşyâya nefsi ile boyun eğen insanı, eşyâyı ona boyun
eğdiren bir “yaratıcı benlik” hâline getirmektir. Onun için insana Yaratıcıya bağlanan İlâhî
bilinci vermek ve onu İlâhî ben atmosferine sokmak gerekir. Yâni insanın kendini bulması
için kendi içinde saklı olan defineye ulaşması lazımdır399
Nefs-i emmare insanın ayağını kaydıran, kötülüğe götüren duygudur. Bu duygu
sürekli olarak insanı kötülüğe çağırır. Kuddûsî’ye göre, bunun yok olmasının tek yolu vardır.
O da aşk ateşidir. peygamberlerin, evliyaların, mürşid ve sâliklerin bu duyguyla mücadele
silahları hep aşk ile olmuştur.
370 Haşr, 59/9.
371 Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ Celâleddin, İnkılap Yay. İstanbul, 1985, s. 226.
372 Kuddûsî, Dîvân, s. 60.
373 Kâf, 50/16.
374 Bk. İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, VI, 233-236; İsfehânî, Müfredât, s. 501. Michel E. Marmura, “Soul”, EP
(The Encyclopedia of Religion) ed. Mircea Elieda, XIII, Macmillan Publishing Company, New York, Coller
Macmillan Publisher, London 1967, ss. 36-40.
375 Bakara, 2/284
376 Gazâlî, İhyâ, III, 4.
377 Aynı eser, III, 4; Gazâlî, Me’âric, s. 16.
378 Fecr, 89/27-28
379 Kenan Gürsoy, Bir Felsefe Geleneğimiz Var mı?: Tasavvuf Kültürel Yaratıcılığa Ufuk Açıyor, (Etkileşim
Yay.), İstanbul, 2006, s.115.
380 Kuddûsî, Dîvân, s. 126.
381 Kuddûsî, Dîvân, s. 159.
382 Mevlânâ; Rubailer, 1382.
383 Hicr, 15/56.
384 Kuddûsî, Dîvân, s. 139.
385 Mevlânâ, Rubailer, 1192.
386 Kuddûsî, Dîvân (İE), s. 216.
387 İkbâl, Esrâr ve Rumuz, s. 83.
388 Nasr, Sufi Essays, s. 48.
389 Atar, Mantiku’l-Tayr, s. 165.
390 Aynı eser, s.134.
391 Kuddûsî, Dîvân, s. 116.
392 Bk. Serrâc, Lüma’, s. 341; Kelâbâzî, Ta’arruf, s. 111; Hucvirî, age, s. 415; Sühreverdî, Avârif, ss. 654-655.
393 Kelâbâzî, Ta’arruf, s. 111.
394 Kuddûsî, Dîvân, s. 109.
395 Aynı eser, s. 119.