Kuddûsî, sûfînin uzlet etmek istediği kişileri saydıktan sonra ehl-i zikir ile
muhabbet etmesini tavsiye ederek, onların sohbetlerinin tamamıyla Hakk’la ilgili olduğunu
ifâde eder. Öte yandan inkâr edenlerin saldırılarına karşı da, sûfînin onlara zarar vermemesini
ister. Belki bir gün sûfînin yaktığı ışık onların kalplerine sızabilir.
Uzlet et nâsdan birâder tut nefsi olma cehûl
Açılur ehl-i sülûka uzlet etmek ile yol
Nâs ile ülfet eden olur kıyamet müflisi
Sözümü tut gel kerem kıl neshumu eyle kabul
Uzlet ehli sohbet eyler, rûz u şeb Mevla ile
Buldu uzlette erenler bahri irfâna vusûl
Çün Hirâ Dağında uzlet eyledi Şâhı Resûl
İndi Kur’ân nâzil oldu hakka anı kıldı Resûl
Kaç heman tenhâ yere nâsa karışma ol aziz
İştigâl et zikre mezkûru gönül kasrında bul760
Kuddûsî’ye göre uzlet, sülûka giren sûfînin en çok yol alacağı makâmdır. Uzlet ile
sûfîye bu yol daha kolay açılır. Ona göre, uzletin aslı insanlardan fizikî bir ayrılık kopuş
değildir. Tanrıyı unutturan, yâni, O’nu anmayı unutturan başta insan olmak üzere bütün
eşyâdan uzak durmayı gerektiren bir gerçektir. Allah’ı bir ân bile unutturan varlıklardan uzak
durmamak, kişiyi, âhirette, O’ndan uzak durmaya götürür. Bu, onun için bütün varlığın iflası
anlamına gelir. Uzaklaşmanın nedeni, uzleti hedefleyen sûfînin devamlı Allah ile olan
diyalogundan kaynaklanmaktadır. O bedensel bir kopukluğu değil, düşünsel ve ruhsal bir
ayrılığın içinde olmalıdır. Bu ayrılık, sûfîye kendini keşfetme, gerçek bilgi olan ma’rifeti
hakkıyla bilme bilgisine götürerek, sûfîye kendini aşıp, varlığı çözme kuvvetini bularak,
yaratıcıya kavuşma bilgisini kazandıracaktır.761
Uzletin sûfî için vergisi, kârı ve önemi, Hz. peygamber(s)’in Hz. peygamberlik
görevini almadan önce Hira dağındaki hazırlık dönemine benzemektedir. Hz. peygamber(s)
Hira’da baş başa kalarak kalbi donanımını tamamladıktan sonra Hz. peygamberlik görevi gibi
zor ve çetin bir görevi üstlenmeyi başarabilmiştir. Sûfî, Hakk’tan uzak yaşamamak için bir
mücadele içindedir. O uzleti gönül dünyasında yaşarken rabbini burada bulmuştur. Onun için
uzlet yalnızlık değil; Hakk’ı bilmek ve tanımak için önemli bir makâmdır. Uzlet bir tefekkür,
bir düşünme ameliyesidir. Sûfînin kendini bilme, kendini tanıma ve rabbine giden yolun
önemli bir kilometre taşıdır.
Kuddûsî, uzleti, aynı zamanda tefekkürün bir hazırlık alanı olarak görür. Hakk’ı,
varlıkları ve varlıkların yaratılış amaçlarını düşünmek ve bu konuda beyni yorarak tefekkür
etmek uzletle gerçekleşen bir durumdur. Tefekkürün sonucunda gönlün imarı tamamlanmış
olur.762
Uzletin bir amacı da kalpleri ölmüş olan insanlarla bir arada olmamaktır. Onların
bu özelliği diri kalpleri de olumsuz yönde etkiler.
Kuddûsî’nin anlayışında uzlet, hâlka karışmaktan kaçınmak, onların Hakk’tan
gayrı kelamlarını, kalbe zarar vereceğinden dolayı dinlememek, bu tür insanlarla
oturmamaktır. Bu insanın imanını ve tevhîdinî pekiştirir.763 Kuddûsî bu konudaki düşüncesini
şu şekilde özetlemektedir: “insanın yalnız başına oturması, kötü bir tolulukta bulunmasından
hayırlıdır. Hayırlı bir mecliste oturmak ise, insanın yalnız başına oturmasından daha
faydalıdır.”764
Kuddûsî’ye göre, insanlar, üç nedenden dolayı uzleti tercih ederler; birincisi;
insanlardan gelebilecek her türlü söz ve eylemlerden dolayı uzlete girmektir, ikincisi;
insanları kendi şerrinden/kötülüklerinden insanları güvenilir kılmak için uzlet yapmak gerekir.
Kendi kötülüklerinden dolayı insanlardan çekilmek en önemli uzlettir. Diğerleri de, Allah’la
sohbet yapmak için uzleti, yâni, kendi ruhları ve gönülleriyle yalnızlığı tercih etmişlerdir. Bu
aşamaların sonunda sûfî toplum içinde yaşayarak uzleti gerçekleştirir.765 En yüce uzlet, uzlet
içinde uzleti yaşamaktır. Bu da sûfîlerin hâlvetidir.
Kişiyi uzlete sevk eden etkenlerin başında insanların saldırgan hayvanlar gibi
farklı özellikler ve istekler ortaya koymak gelmektedir.
Kimi hınzır kimi kaplan suretinde kapıser
Kimi yılan kimi maymun kimi kelb kimi gü
Ehli dünya türlü surette gelirler mahşere
Ehli Hakk’tan sureti tebdil okunmaz bilmiş ol766
Kuddûsî’ye göre, hesap gününde Allah dostlarının dışında kalan diğer inanlar,
dünya hayatında iken en çok ihtiraslı oldukları konum üzere haşr olunacaklardır. Yâni,
insanlar içlerindeki hayvani arzulara göre şekil alıp hesap vereceklerdir. Açıkçası nefisleri
onlar için hangi hayvanî arzuyu ortaya koymuş ise, onlarda o arzuyu taşıyan hayvanın şekline
girecektir. Kuddûsî nefsanî arzuları değişik hayvan metaforlarıyla açıklar. O
dünyaya/mâsîvaya gönlünü açanları yılan, domuz, kaplan, maymun, köpek ve hortlak
şeklinde sembolize eder. Gazâlî de bu konu da, insana, hırs ve şehvet domuzunu ve azap
köpeğini eğitip hakimiyet altına almasını tavsiye eder. Yırtıcı hayvanlar, nefsin insanı
darmadağın eden öldürücü, yok edici özellikleri gibidir. Seyr u sülûkta yolu tamamlamak için
de insanın, yolları bilen ehil bir kılavuzla hareket etmesi kaçınılmazdır. Yoksa vuslat yolunda
bu tür nefsanî arzulara yenik düşer. 767
759 Kuddûsî, Dîvân, s. 81.
760 Kuddûsî, Dîvân, s.105.
761 Kuddûsî, Hazinetü’l- Esrâr, vr. 225a.
762 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrar, vr. 224a
763 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr., 224b.
764 Aynı eser, vr., 262a
765 Aynı yer
766 Kuddûsî, Dîvân, s.105.
767 Gazâlî, Kimyâyı Saâdet, s.20.