Sâlikin Benliğinin İnşâsında Zikir ve Tefekkürün Etkisi
Sürekli Allah’ı Zikretmenin Nefs Terbiyesindeki Etkin Rolü



Zikir, sözlükte, "bir şeyi ezberleyip korumak, hatırlamak, şan, şeref, öğüt, namaz, duâ,
İlâhî kitaplar ve övme" anlamına geldiği gibi, "unutulanı hatırlamak, unutmamak için sürekli
anmak" anlamına da gelmektedir.942
Tasavvuf terminolojisinde zikir, "Allah'ı anmak, hatırdan çıkarmamak ve unutmamak"
şeklinde ifâde edilir. Zikir, tasavvuf ve tarîkat ehli kimselerin belli kelime ve ibareleri çeşitli
miktar ve yerlerde usûlüne uygun bir şekilde ferdî ya da toplu olarak yerine getirdikleri bir
riyâzettir. Tasavvufta gerçek anlamda zikir, zikredenin kendisinden geçip, sadece Allah'ı
anması, her şeyi unutmasıdır.943 Zikirle ulaşılmak istenen hedef, unutulan şeyi hatırlamak ve
unutmamak için hatırda tutma çabasıdır. Bunun neticesi de kişinin iç benliğindeki ilahî bağın
ve tecrübenin olgunlaşmasıdır . 944 İnsan zikirle iç dünyasını zenginleştirirse, içindekileri ile
birlikte evrenin yaratıcısını sürekli hatırında tutar.
Kur'ân'ın da önemle üzerinde durduğu zikir, kalbin can alıcı fonksiyonlarından
birisidir. Çünkü kalbin sükûneti, huzuru zikirle sağlanır.945 Zikir, Kur'ân'ı Kerim'de;
Kur'ân,946 namaz,947 kitap ehli948 ve Allah’ı anmak.949 manalarında kullanılmıştır. Ayrıca
zikir, kötülüklerden sakınma, adâletli davranma, dünyaya kanmama, Allah'ın emirlerini daima
hatırlama anlamında kullanıldığı gibi,950 hac ve benzer ibâdetler içinde kullanılmıştır.951
Kur'ân'da geniş anlamlar içeren bu kelimeye müfessirler, mutasavvıflardan farklı ve
zâhirî bir anlam vermişlerdir. Müfessirler genel olarak ilgili âyetleri, "Allah'ı hatırda tutmak,
fiillerde O'nun emirlerine riâyet etmek" şeklinde yorumlamışlar; zikri, kalıplaşmış kurallar
dahilinde, bireysel ve toplu olarak bilinen kelime ve lafızların söylenmesi olarak
görmemişlerdir. Zikri, Allah'ı anmak, namaz, oruç, zekât gibi bütün amellerle eşdeğerde
tutmuşlardır.952 Bunun yanı sıra kişinin elinde fırsat olduğu hâlde kötü bir eylemden
kaçınması da zikir olarak değerlendirilmiştir. Müfessirlere göre, mutluluk, gerçek bir şekilde
namazı yerine getirmekle gerçekleşir. Namaz hakîki bir şekilde edâ edildiği zaman kişi bütün
hayâsızlıklardan korunur.953 Kişi namaz esnasında Allah'ın huzurunda olduğunu düşünürse
Allah'la olan içsel bağını gerçekleştirir. Bu şekilde hareket etmezse namaz kişinin rûhundan
soyutlanmış olur; bu da gaflettir. Gafletin zıddı olan zikir, gafleti yok edemiyorsa gerçek
anlamda zikir gerçekleşmiyor demektir. Allah gafletle namaz kılanları kınarken954 namazı
huşû ile yerine getirenleri de övmüştür.955 Allah'ı düşünerek namaz kılmak rûhu etkiler,
namaz kılanı iyiliklere yönelterek, kötülüklerden uzaklaştırır.956
Müfessirlere göre, zikirde kast edilen diğer önemli nokta da Kur'ân'ın kendisidir.
Kalpler ancak Kur'ân okumak, onun emrettiklerini yerine getirmekle huzur bulur. İnsan ancak
Allah'ın en büyük zikri olan Kur'ân'a teslim olmakla ruhen ve bedenen mutluluğu yakalar.
Allah'ı zikretmek, her an O'nu anmak ve kontrolü altında olmanın idraki içinde O'na teslim
olmaktır.957
Zikir, sadece İslâm dinînin ve özel olarak da tasavvuf ve tarîkatların içerdiği bir
riyâzet şekli değildir; diğer dinleri ve inançları da çok yakında ilgilendirmiştir. Tarih
boyunca insanlar kendilerini üstün bir güce inanma ihtiyacı içinde hissetmişlerdir.
İnsanlardaki inanma duygusu fıtrî bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaçlarına ya Tanrı’ya ya da başka
güce inanmakla cevap aramışlardır. İlahî olsun veya olmasın insanların kutsadığı, değer
verdiği hatta uğrunda can verdiği bir güç vardır. Bu kutsal için birçok törenler, ibâdetler
yapılmış, kurban ve adaklar adanmıştır. Yaşanmış, insanlar tarafından kabul görmüş,
ibâdetleri, ahlâkî değerleri ve inanç sistemleriyle kurumlaşmış bu inanışlarının inkârı
mümkün değildir. Semâvî dinlerde ilahî güce götüren bir çok düşünceler mevcuttur. Bu
düşüncelerden biri de mistik yoldur. Mistisizm, tüm dinlerin içe dönük boyutudur. Tek
kaynaktan doğan ilahî dinlerde ise ortak bir özelliktir. İnsanlık tarihi boyuca birbirine
benzeyen mistik düşünceler farklı zamanlarda, farklı coğrafyalarda yaşamıştır. Dinlerdeki bu
benzerliğin boyutları tartışılabilir bir konudur. Dinler arasında görünen bu ortak yönler,
diğer biri için bir eksiklik değil aksine bir zenginliktir. Onun için diyoruz ki, zikir sadece
İslâm tasavvufu değil, bir çok mistik düşüncede yerine getirilen önemli bir riyâzettir. Zikir,
Hint mistisizminde, Hermesçilikte, Fisagor'da, Sokrat’ta Platon’da Yeni Platonculuk'ta,
Gnostisizm'de, Hıristiyan mistisizminde ve Yahudi kabalizminde görünen ve yaşanan bir
vakıadır


942 Ebu'l-Kâsım Hüseyin b. Muhammed Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredatü li-Elfâzı'l-Kur'ân (tahkik. Savân Adnan
Davudî ), 2. baskı, Beyrut, 1998, s. 179; Ahmed Ziyaüddin Gümüşhânevî, Câmiu'l-Usûl, Mısır, 1319, s. 15, 16,
55; Asım Efendi, Kâmûs Tecümesi, İstanbul, 1305, II, s. 346-347.
943 Kuşeyrî, er-Risâle, ss. 221-226; Gazâlî, İhyâ I, ss. 390-402; Süleyman Uludağ, "Zikir", İA, MEB, İstanbul,
1993, XIII, s. 561-563.
944 Yaşar Nuri Öztürk, Din ve Fıtrat, 2. baskı, İstanbul,1992, s. 78-80.
945 Feth, 48/4.
946 Hicr, 15/9.
947 Cuma, 62/9; Ankebût, 29/45.
948 Enbiya, 21/7.
949 Bakara, 2/152; Enbiya, 21/20; Ahzâb, 33/35, 41.
950 ‘Âraf, 7/205; Kehf, 18/24; Münâfikûn, 63/9; Nûr, 24/37; Râd, 13/28; Tâhâ, 20/24.
951 Bakara, 2/198-203.
952 Ebu'l-A'la el-Mevdûdî, Tefhimu'l-Kur'ân, İstanbul, 1988, IV,s. 229.
953 Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dîn-i Kur'ân Dili, İstanbul, 1997, VIII,
954 Mâ’ûn, 107/4-5.
955 Mü’minûn, 23/1-2.
956 Süleyman Ateş, Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, İstanbul, 1995, IV, s. 1975.
957 Mevdûdî, age., V, s. 236; .