5 sonuçtan 1 ile 5 arası

Konu: Tefekkürün Sûfî Şahsiyetin Oluşumunda Yaptığı Tesir

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Tefekkürün Sûfî Şahsiyetin Oluşumunda Yaptığı Tesir

    Tefekkür, insan için yol göstericidir; hareket etmenin, hayat serüveninin haz
    ırlık
    plân
    ıdır. Geceler, sûfîler için zikir ve tefekkürle beraber aşkın yükselişi, Rabbin yer semâsına
    ini
    ş vaktidir. Yâni, bir vuslat vaktidir. Mâsîvanın görüntüsünden uzaklaşarak, yalnızca Hakk
    ile ba
    şbaşa kalmanın zamanıdır. Ağyârın hiçbir izi yoktur âşık sûfînin gözünde, yakınında,
    çevresinde, konu
    şmasında, sadece Ma’şûk’una kavuşma ânını gözler. Onun için gündüzlerde,
    mâsîvaya kar
    şı yapılacak mücadelenin hazırlık safhasıdır. Sûfîler, halk arasındaki yalnızlıktan
    ancak tefekkür ile kurtulabilirler.
    1263


    İ
    rmek istersenma’ârif sirrinin gâyâtıa
    Aç gözünü k
    ıl nazar ol Hâlik’ın âyâtına
    Zât-
    ı pâkında tefekkür etme asla ey azîz
    Kim bilinmez ‘akl eri
    şmez ol Hudânın Zâtına
    Yerlere hem yerde olan sun’i Hakk’a k
    ılnazar
    On sekiz bin âleminehem dürlü mahlûkât
    ına
    S
    ıdk ile bak göklere hem dahi göklerde olan
    Afitâb ve mâh-u yâr-u seb’u seyyârat
    ına
    Eyle Kuddûsî tefekkür Hâlikin halk
    ına kim
    Feyz-i Rabbânî dola bir gün gönül mir’âtine
    1264


    Kuddûsî’nin buradaki amac
    ı, var olan varlıkların, dış detayları ve tezahürleri
    bak
    ımından insanların nesnelere ve bu nesnelere olan mânevî etkilere karşı duyarsızlıklarını

    canland
    ırmaktır. İşte tefekkür gittikçe cılızlaşıp zayıflayan bu derûnî düşünceyi canlandırmak
    amac
    ı gütmektedir. Kuddûsî, bu derin düşünceyi sûfî için sık sık hatırlatmaktadır. O, sûfî
    tefekkürünün amac
    ının derûnî düşünceye bağlı hayat ile fiili hayatı birleştirmesine bağlı

    olarak, tefekkürün sûfînin karakterinin olu
    şumu üzerindeki önemli etkiye inanmaktadır.
    Kuddûsî, Kur’ân’
    ın âyetlerinden hareketle sûfîyi hem iç âlemin, hem de dış dünya
    üzerinde dü
    şünmeye çağırmaktadır. Her varlık insanı derin düşüncelere götürecek birer
    âyettir. Bu âyetleri analiz edip anlamaya çal
    ışmak akıllı her insan için güzel bir öğretidir.
    Fakat insanlar
    ın çoğu sadece kendi üzerlerindeki âyetlerin ışığında Tanrı’yı bulabilecekleri
    halde, kalbî bilgilerini ke
    şf edemediklerinden ne yazık ki bu aydınlanmadan çok uzaktırlar.

    Onlar için tefekkür edilecek e
    şyâ sadece kendi varlıkları değildir; var olan her nesne onları

    Yarat
    ıcıyı tanımaya ve bilmeye götüren birer kılavuzdur. Çünkü, Allah, âyetinde “Biz onlara
    âyetlerimizi ufuklarda/afak ve kendi nefislerinde gösterece
    ğiz
    1265 buyurmaktadır. Burada
    Kuddûsî’nin kast etti
    ği, ezoterik/hermetik/içsel bir yaklaşımdır. Âyetler/işaretler/semboller
    insan
    ın varlığın mahiyetini anlamaları için birer emaredir. Sûfî düşünce de “tek” bir hakikat
    vard
    ır; diğer gölgeler birer işaretten başka bir şey değildir. Yâni Allah’ın diktiği âyetler “tek”
    gerçe
    ği anlamayı idrak etmeye yardım eden unsurlardır. Ama derunî olmayan düşünceler de,
    yâni ezoterik/zâhiri perspektifte âyet sadece âyettir. Ama Hz. Peygamber (s.) “
    Kur’an’ın yedi
    bat
    ını (boyutu) vardır
    ” buyurmaktadır. Bu da bize ezoterik yaklaşımda, varlığın katlı ve
    derûnî anlamlar üzerine bina edildi
    ğini gösterir1266.
    Tasavvufî bilgi ma’rifet/derin ara
    ştırma ve tahkik sonucunda meydana gelir.
    ma’rifetle Yaratan
    ı hakkıyla bilerek yargıda bulunan, edindiği bilgi sayesinde daima dik
    olarak ayaktad
    ır. Bu bilgiyle Allah’ı hakkıyla tanıyan devamlı olarak tefekkür hâlindedir1267.
    Kuddûsî’ye göre, sûfînin ma’rifetin s
    ırrına ulaşıp, zulmet perdelerini ortadan
    kald
    ırması şarttır. Onun için özellikle Allah’ın yeryüzüne diktiği işâret/âyetleri iyi
    gözlemlenmesi gereklidir. Sûfi bu gözlemleri yaparken kesinlikle Hakk’
    ın zâtı üzerinde
    şünmemelidir. Çünkü, duüşünceyle, akılla bu İlâhî Zât’ın kavranması mümkün değildir.
    Fakat, sûfînin, Yarat
    ıcı’nın yarattığı nesnelerin sırrını kavramak ve Rabbanî feyzlerden
    faydalanmas
    ı için, tefekküre dalarak İlâhî aydınlama ile gönül dünyasını aydınlatmalıdır.
    Allah’
    ın yer yüzündeki her sa’natı, üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir dikili âyettir.


    Sen de Kuddûsî tefekkür bahrine dal
    ışk ile
    Çün ona her kim dalarsa o bülise dürlerin
    1268.


    Yukar
    ıda da ifede ettiğimiz gibi Kuddûsî’nin tasavvuf düşüncesinde İlâhî aşkı

    tadman
    ın ve ma’rifet aydınlığa kavuşmanın temelinde derin düşünme/tefekkürün önemli bir
    etkinli
    ği vardır. Kuddûsî aynı zamanda, Allah’ı hatırla tutmak/zikir ile tefekkürü birbirinden
    ay
    ırmayarak, ikisini de sûfînin olgunlaşmasının temel taşı olarak görür. O, tefekkürün engin
    sular
    ında dolaşan insanın her türlü isteklerine kavuşacağına inanır. Tefekkür insanı, evreni ve
    evren içindeki bütün varl
    ığı anlama ve keşf etmeye götüren mihenk taşıdır.

    1262 Kuddûsî, Pendnâme-i Kuddûsî, vr., 208b.

    1263
    Kuddûsî, Dîvân, s. 98.

    1264
    Kuddûsî, Dîvân, s. 167.

    1265
    Fussilet, 41/53.

    1266
    M. Erol Kılıç, Ezoterik, Bahar, 2006, s.46. “Padişah-ı Âlem Olmak Bir Kuru Gavga İmiş”, Mahmud Erol ile
    Söyle
    şi
    , A. Sait Aykut – E. Efe Çakmak, İstanbul, 2006, s.107.

    1267
    İbnü’l-Arabî, “Hilyetü’l-Ebdâl”, Resâil, Neşr: Muhammed Şihabeddin el-Arabî, Dâr-ı Sadr, Beyrut, 1997,
    s.507.

    1268
    Kuddûsî, Dîvân, s.144.

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tefekkürün Sûfî Şahsiyetin Oluşumunda Yaptığı Tesir

    Allah ancak kendisiyle bilinir. Ak
    ıl bile O’nu bilmekten acidir. Çünkü o da ancak
    kendisi gibi bir âcize delâlet edebilir
    1254. Tefekkür/düşünceden ma’rifet doğar; ma’rifetten
    Allah’a kar
    şı saygı meydana gelir. Tazimden de sevgi oluşur. Ma’rifetten doğan muhabbet
    zikirden olu
    şan sevgiden daha kuvvetli ve daha büyüktür1255.
    Kavramsal bilgi, yâni, ilm, maddî âlemin bilinmesini ifade etti
    ği için
    ezoterik/zâhiri bilgidir. Ma’rifet ise, esoterik/bâtini bilgi olup
    İlâhî âlemi bilmeyi
    hedeflemektedir. Sûfî, d
    ışsal dünyayı bilir. Bununla beraber, O’nun asıl amacı tefekkürle,
    evrenin gerçek içsel anlam
    ı bilebilmek bilgisine kavuşmaktır.
    Ma’rifet bilgisi/iç tecrübe bilgisi, insan
    ın ilk önce duygularının dış dünyadan
    kazand
    ığı izlenim ve duyumlardan kalkarak ortaya çıkmaktadır. İç düşünme/tefekkür
    çevremizdeki nesneler üzerinde temellenerek geli
    şir. Mutlak varlığa bakan insan, bundan
    tefekküri bilgi/ilmü’l-nazarî’yi ç
    ıkarır1256. Kuddûsî’nin de vurguladığı gibi, varlığı bilmenin
    yolu tefekkürde geçmektedir.


    Tefekkür ede mahlûkat-
    ı Hallâk-ı ‘azîme
    Bile ‘ayne’l-yakîn an
    ı gele ikrâra doğru
    Tezekkür ile ol
    ırtefekkür kalbde hâsıl
    Bu remzi fehm edüb gel s
    ıdk ile Guftâra doğru
    .1257


    Kuddûsî için, sûfînin gayesi, yeryüzünde Allah’
    ın irâdesini hakîm kılmak ve kendi
    hayat
    ını Allah’ın bir tecellîgâhı haline getirmekle yükümlüdür. O, birbirinden ayrılmaz bir

    ş
    ekilde hem deri düşüncelerin/tefekkürün adamı, hem de, eylem adamıdır. Sûfînin aldığı

    tasavvufî e
    ğitim ilim ile ameli eşit şekilde kabul etmek ve kişisel engelleri kaldırmayı

    hedefler.
    1258 O, doğmatik şekicilikten ziyâde, yaşayan, özümsenen yaratıcı bir bir İslâm
    anlay
    ışının yaşanması için insanlara hizmet eder.


    Bilmez bir kimse Hakk
    ı kendi nefsin bilmeden
    Cevher-i irfân bulunmaz bahr-i fikre dalmadan

    Cezbe zikr ile gelür kalbe heman sa’yet ana
    Kalbde irfân
    şemsi doğmaz ışkı cezbe dolmadan

    Zât
    ı Hâllâka tefekkür eylemez caiz değil

    Çün Rasûl nehy eylemi
    ş zatta tefekkür kılmadan1259.


    Sûfî, Kuddûsî’nin deyimiyle, derin dü
    şünceye dalmayan, ilkin kendini bilmeden,
    sonra da Hakk’
    ı derin düşünmeyle anmadan, ma’rifetin ve aşkın oluşmasının mümkün
    olamayaca
    ğını bilmektedir. Gönül dünyasına aşkın ve ma’rifetin doğması da cezbeye bağlıdır.
    Kuddûsî, di
    ğer sûfîlerde olduğu gibi, Allah’ın sıfatları konusunda tefekkür için sınır tanımaz
    iken, Allah’
    ın zatı konusunda tefekkür etmeyi de Hz. peygamber (sav)’in sözüne dayanarak
    ho
    ş karşılamamaktadır. Hz. peygamber (s) bu konuda : “Allah’ın zatı hakkında
    şünmeyiniz”
    1260 buyurmaktadır. Diğer konulara herhangi bir sınırlama getirmemektedir.
    Yâni mü’minler derin dü
    şünceye/tefekküre teşvik edilmektedir. Derin düşünce olmadan,
    ki
    şinin evreni ve yaratıcını gereği gibi bilmesi mümkün değildir. Günümüzde insanların
    şünceden tamamıyla uzaklaştırılıp, sadece elektronik ve teknik araçlarla baş başa
    b
    ırakılması olumsuz neticeler doğurmaktadır.


    Verdi tedric ile kuvvet dürlü nimet hem sana
    Kudretiyle eyledi bu cismini h
    ısnı metin


    İ
    ç ü dışında olan esrârı ayatı kamû
    Akl
    ını başına dür eyle tefekkür cümlesin

    Cümle azan
    ı şün sıdk ile baştan ayağa
    Bil Hudâ’n
    ın sendeki olan kemâl-i kudretin

    Sen de Kuddûsî tefekkür bahrine dal
    ışk ile
    Çün ana her kim dalarsa ol büliser dürlerin

    Zemini dö
    şeyüp dağları nesb eden
    Bu hayvânâta cism u can veren sensin

    Bu insan nev’ini hâdken edersin
    Bu e
    şcârü nebâtı bitiren Sensin

    Bu milkin mûcidi hem Mâlikisin hep
    Sana e
    şyâyı tesbih ettiren Sensin1261.


    Kuddûsî, insanlar
    ı, hem kendi yaratışları, hem de evrendeki varlığın oluşumu
    üzerinde çokça dü
    şünmeye çağırmaktadır. Ona göre, tefekkür denizine dalmadan kişinin
    kendinden ba
    şlayarak diğer varlıkları tanıması mümkün değildir. İnsana tefekkürden daha
    önemli bir amelin, zikrin, a
    şkın ve ma’rifetin aydınlığını sağlayacak temel bir ibâdet yoktur.
    E
    ğer insan, tefekküre tam adapte olursa, deryadaki incileri toplar. Bu inciler de, aşk ve

    ma’rifetin d
    ışında, sadece zühd gibi amellerle kazanılmaz. Zira Kuddûsî, göklere, yere ve
    mahlukata bak
    ıp tefekkür etmenin ve bunun yanında Allah’ın azâmet, kudret ve izettini
    ayne’l-yakîn bilmekteki erdemlili
    ğin değerini takdir etmek mümkün değildir.1262
    1253 Serrac, el-Luma’, s. 36.

    1254
    A.g.e., s. 63.

    1255
    Gazâlî, İhyâ, IV, 981.

    1256
    Gazâlî, er-Risâletü’l-Ledunniye, ss. 21–22.

    1257
    Kuddûsî, Dîvân, s. 209.

    1258
    Gazâlî, Munkiz, s. 95.
    1259 Kuddûsî, Dîvân, s.140.

    1260
    Ebu Nuaym, Hilye, VI, 67.

    1261
    Kuddûsî, Dîvân, s.143.

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tefekkürün Sûfî Şahsiyetin Oluşumunda Yaptığı Tesir

    Tefekkür it hemân mahlûk
    ına bakuben ol ‘ârif
    Hazer k
    ıl zât-ı pâkınde te’emmülden tefekkürden.1243


    Kuddûsî’ye göre, yakîn alan
    ından tefekkür-zikir alanına kadar olan kısım, kalb
    temizli
    ğinin yapıldığı bölümdür. Yâni kalb, burada, amel yardımı ile ma’rifete hazırlanır.
    Ma’rifet-muhabbet, fikir-zikir olmadan kalbe yerle
    şmesi mümkün değildir. Fikir-zikir amelle
    ilim aras
    ında bir köprüdür.1244 Eğer insan mutlu olmak istiyorsa, dünyayı terk etmeli ve
    hayat
    ını fikrü’l-âzim ve zikru’d-daim içinde geçirmelidir. Ma’rifet, fikirden gelir. Muhabbet
    ve üns ise, zikrin ürünleridir. Onun için fikir, zikirden üstündür. Çünkü birincisi, ikinciyi
    zaten içine al
    ır.1245 Bununla beraber sürekli zikir, kula gerekli olan her şeyi kalbe yerleştirir.
    K
    ısacası amel, kalbin hâline, hâl ilme, ilim ise her iyiliğin anahtarı olan fikre dayanır.
    Kuddûsî’nin dü
    şüncesinde iman, bilinç ve tefekkür olmadan gerçekleşmesi
    mümkün de
    ğildir.1246 İnanan, sorgulayan ve belki de herkesten daha çok sorgulayan ve soran
    ve her konuda hassas ve titiz davranan ki
    şidir. İşte bu sorgulamanın temeli tefekkür yâni
    şünmek ile başlar. Çünkü tefekkür, bilinçtir, arayıştır, uyanıştır, teslimiyettir ve tekâmüldür.
    Tefekkür, bir bilge tav
    ırdır. Mütefekkir var olan her şey üzerinde düşünür ve bunu kendi
    ruhunda hisseder. Çünkü o tefekkürle/derin dü
    şünmeyle bilgiyi/ma’rifeti yakalamıştır.


    Bilemez bir kimse Hakk’
    ı kendi nefsin bilmeden
    Cevher-i irfân bulunmaz bahr-i fikre dalmadan
    1247.


    Kuddûsî, Hakk’
    ın bilinebilmesi için öncelikle insanın kendini bilip tanımasıyla
    gerçekle
    şeceğine inanır. Kendini bilmenin temeli de insanın derin düşünceye/tefekkür
    dalmas
    ıyla gerçekleşir. Kendi varlığının nedenini analiz etmeden, bir kimsein ma’rifetin
    cevherine ula
    şması da mümkün değildir.
    Kuddûsî’ye göre, insanlar, ak
    ılla hareket ekmek için çaba sarf ederken, Allah’ın
    dostlar
    ı şünür, Allah’ın âlem üzerindeki tedbirini tefekkür ederek, alıcı bir perspektiften
    hareketle, bilinenden kalkarak bilinmeyeni bulur. Bunu yapabilmek için kavramlar
    ı tefekkür
    etmek/derin anlamlar
    ına inmek gerekir1248. Sûfî tefekkürle zâhir bilgiden batının bilgisine

    geçtikten sonra, ma’rifet durumuna geçen bu bilgisiyle Allah’
    ın emrettiklerini yerine
    getirmelidir.
    Sûfîler neftsen kurtulup, kendilerini bilmek/ke
    şfetmek için bazı ilkeler ortaya
    koymu
    şlardır. Örneğin, neftsen/benlik dönüşün birinci yolu, bütün ilimleri elde etmek;
    ikincisi, do
    ğru bir riyâzet ve sağlam bir murâkabe; üçüncüsü ise, tefekkür/derûnî düşünmedir.
    Sûfî, ö
    ğrendiği bilgiden memnun kaldığı zaman, tefekkürün şartlarına bağlı kalarak bildiği

    ş
    eyler hakkında derin düşüncelere dalsa, ona gayb/bilinmeyenin kapısı ılır. Tefekkür eden
    kimse, sonunda ak
    ıllı ve ilham sahibi bir bilgin olarak bilinmeyen âlemden bazı şeyler
    kalbinde belirir
    1249.
    Sûfî, Allah’
    ı kendi içinde duyup hissederse, bu duyuş ve hissediş onun Hakk’ı

    bilmeye çal
    ışması anlamına gelir. Kendisine vuslatı hedeflenen varlık, aynı zamanda
    bilinmeye çal
    ışılan bir varlıktır.
    Tefekkür, iç dü
    şünmedir. Sûfî, var olan, duyup gördüğü nesneler üzerinde tefekkür
    eder. Çevresindeki e
    şyâ, “bilinen”dir. Onlar her hâlükarda duyumlanan ve duyumlanmakta
    olan objelerdir. Ki
    şinin kendini tanımak, kendin olmak, kendi kararlarını verebilmek ve
    kaderinin yükünü kendi üzerine almak, belirsiz ve karanl
    ık bir yolda kendi hedefini
    bulabilmek, aç
    ık uçlu bir gelecekle kendini belirleme özgürlüğüne sahip olmak için öncelikle
    şünce evrenine tam girmesi lazımdır.
    Tasavvufî bilgiyi/ma’rifeti hedefleyen ak
    ıl, kalple bütünleşerek derin düşünmeyi
    gerçekle
    ştirir. Tefekkürle, Allah’ın nuruyla etkinleşir. Akıl artık normal duyu ve saklı yollarla
    ilgilenip, parçal
    ı ve kavramsal bilgi peşinde değildir. Eşyânın dışsal formları, tüm çeşitliliği
    ile kavranarak, Mutlak bilgiye do
    ğru yönelir. Mutlak Varlık’ı, idrak etmek ve O’nun bilgisine
    do
    ğrudan varabilmek için artık tekrar kavramlara geri dönmemektedir. Çünkü, “her bir şeyde
    ba
    şka bir şey gören bir sûfî ‘her şeyle/eşyâda Tanrı’yı görmeye
    1250’ başlamıştır ki bu
    do
    ğrudan ve aracısız bilme şeklini almıştır. Nitekim bazı sûfîler, bu bilme ve bilgiyi zâhirin
    bilgisinden bât
    ının bilgisine geçtikten sonra ma’rifete dönüşmektedir”1251 şeklinde
    yorumlam
    ışlardır.
    Kuddûsî’nin anlay
    ışında, derin düşünceyle ortaya çıkan ma’rifet, Allah’ın varlığını

    kalben bilmektir.
    1252 Yâni bir yerde, Hakk’ın yine Hakk ile bilinmesidir. Ma’rifette, gönül,
    Hakk ile gerçe
    ğe erer, ya da gerçeklik kazanır. Hakk’ın ma’rifeti de diyebileceğimiz bu

    gerçekle
    şme, Allah’ın yarattığı şeyler için isim ve sıfatlarını ığa vurmasından doğan
    birli
    ği/vahdaniyetinin bilinmesidir1253.


    1242 Aynı eser, s.141.

    1243
    Kuddûsî, Dîvân (Külliyat), s. 251.

    1244
    Gazâlî, İhyâ, IV., 394.

    1245
    Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 264a.

    1246
    Kuddûsî, Pendnâme-i Kuddûsî, vr. 33a.

    1247
    Kuddûsî, Dîvân, s.139.

    1248
    Muhâsîbî, er-Riâye, s.444.
    1249 Gazâlî, er-Risâletü’l-Ledünniye, s.36–37.

    1250
    Gazâlî, Kitâbu Mişkâtü’l-Envâr, s.44.

    1251
    Muhasibî, er-Riâye, s.444.

    1252
    Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 33a.


  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tefekkürün Sûfî Şahsiyetin Oluşumunda Yaptığı Tesir

    Bütün bu görü
    şlerin neticesinde şu çıkarıma gidebiliriz. Tefekkür, insan hayatının
    yol göstericisidir.
    İnsana planlı hareket etmenin, hayat seyrinin projesini verir. Tefekkür
    ya
    ğmur yağmadan önce şimşeğin çakması gibidir, yâni öncü kuvvettir. Tefekkür,
    Dostoyevski’nin dedi
    ği gibi, insanı kendine getiren, kalbini sızlatan, acıdan kederden gelen,
    bunlarla pi
    şen hayat denilen yolun anahtarıdır.1232 Sûfî için tefekkür, Rabbi ile rabıta ve
    konu
    şma durumudur.
    Tefekkür olmadan sûfînin hayat
    ı kuru ve cansızdır; o hayat veren bir goncadır.
    Sûfî ne zaman tefekkür denizine dalarsa o zaman hayat bulacakt
    ır. Her insan derin
    şüncelere dalar. Fakat önemli olan düşüncenin insanın ham varlığını yoğurup

    ş
    ekillendirmesidir. Bu şuurda olmayanlar, altında oturduğu barınağın kenarını aşamayıp, o
    me
    şakkatli görevden kaçanlardır. Onlar, evrenin eteğine yapışıp evrende bulunan eşyânın
    s
    ırrına vakıf olmak istemeyenlerdir.
    E
    ğer tefekkür, kişi üzerinde Hakkın uyanışını, gönülde yanışını

    gerçekle
    ştirmiyorsa, kişinin içinde bulunduğu düşüncenin gerçek tefekkür ölçüsünde
    oldu
    ğunu söylemek mümkün değildir. Tefekkür eğer aşk ile tutuşturulursa o vakit kişi
    üzerinde Hakk
    ın rızası doğrultusunda bir etkisi olabilir. Çünkü Hz. peygamber (s)’in:
    “tefekkür gibi bir ibâdet yoktur” sözünü gerçekle
    ştirmenin temel espirisi bu aşka
    dayanmaktad
    ır.1233

    Sûfîler, tefekküre o kadar önem verirler ki, ço
    ğunlukla tefekkür dönemlerinde
    hâlvete çekilmi
    şlerdir.1234 Kuddûsî için de, derûnî bir düşünme ve hayata planlı hazırlanma
    sûfî için önemli bir a
    şamadır.1235 Ona göre, sûfî, İlâhî güzelliği eşyâda saklı gördüğü için, bu
    durum onlar
    ın tefekkürünün ana teması olmuştur. Onun için, gerçek tevhîde ulaşmak için var
    olan dünyan
    ın sınırlarını aşmak gerekir. Bu da insanın İlâhî aşkı kazanıp tevhîde ulaşmasıyla
    gerçekle
    şir. Bunun neticesinde sûfînin tamamıyla aşka dönüşmesi gerçekleşir. Yâni, âşık ile
    Mâ’
    şuk’un bir olduğu ve Ma’şûk’un âşık vasıtasıyla konuşulduğu bir mertebeye ulaşmaktır.


    Kamû e
    şyâdan al Kuddûsîyâ dersini tefekkür kıl
    Gözün aç bak cihâna cümle-i ekvândan al dersi
    .1236

    Tefekkür ve zikir a
    şamasıda, ma’rifet ve aşkın/mahabbanın kalbe yerleşmesi
    mümkün de
    ğildir. Tefekkür ve zikir, kişinin âmeli ile ilmî arasındaki köprüdür. Gazâlî’nin
    dedi
    ği gibi, eğer insan mutlu-mesut olmak istiyorsa, dünyayı/mâsîvayı terk etmeli ve
    ya
    şamını fikru’l-lâzım ve zikru’d-dâim içinde geçirmelidir. Ma’rifet, tefekkürden sonra gelir.
    Muhabbet/a
    şk ve üns ise zikrin tezahürleridir. Tefekkür, zikirden üstündür; çünkü tefekkür,
    zikri zaten içine al
    ır1237. Sûfîler göre insandaki amellerin kuşatıcılığını sağlayan ilimdir. İlim
    ise her hayr
    ın anahtarı olan tefekküre dayanmaktadır.

    İ
    bnü’l-Arabîye göre tefekkür etmek, kişiyi Allah’ı bilmeye götüren önemli bir
    ameldir. Evren ve içindeki varl
    ık/eşyâ konusunda, insan derin düşünceye girmeden, Allah’ı

    hakk
    ıyla bilmesi mümkün değildir1238.
    Tefekkürün/derin dü
    şünmenin insan üzerindeki etkisini Hz. peygamber (s.)’in
    hadisi
    ışığında değerlendiren sûfîler, düşüncenin insan üzerinde etkisini, diğer önemli bir
    ibâdetle k
    ıyas yaparak, düşüncenin zikre etki oranını yüz defa daha kuvvetli olduğunu
    söylemi
    şlerdir. “Bir saat tefekkür etmek, altmış sene ibâdetten daha hayırlıdır.1239


    Tefekkür ide mahlûkât
    ı Hallâkı ‘azime
    Bile ‘ayne’l-yakîn an
    ı gele ikrâra doğru
    Tezekkür ile olur tefekkür kalbde has
    ıl
    Bu remzi fehm edüb gel s
    ıdk ile Gaffâra doğru
    .1240


    Kuddûsî’nin genel perspektifinde, tefekkür, sâlik’in sülukunu tamamlayabilmesi
    için gerekli olan iç temizli
    ğin şartıdır. İç temizlik olan tefekkürle, dış temizlik olan zikr bir
    sâlikte tam olmay
    ınca sülûkun kemâle ermesi mümkün değildir.1241 Kuddûsî için tefekkür,
    Hakk’
    ı bilmenin alt zeminini oluşturan temel taş gibidir. Tefekkür olmadan insanın kozmoz
    da varolanlar üzerinde dü
    şünmesi ve olagelenlerden dersler çıkarması mümkün değildir. Zira
    tefekkür, gözle mahlûkât
    ı seyrederek kesreten birliğe gitmektir. Yani tümden varımla tikele
    ula
    şmaktır. Aynı zamanda Kuddûsî, tefekkürün tam anlamıyla oluşması için öncelikle zikr-i
    dâimin icra edilmesinin
    şart olduğunu söylemektedir. Eğer zikir önceden gönüldeki
    temizli
    ğini yaparsa, tefekkürün içtenlikle ve hakîki bir şekilde yerine getirilmesi mümkün
    olur.
    Baz
    ı sûfîler, zikr ve mücahede ile sûfînin mâsîvanın etkisinden kurtulup, kendini
    bulamayaca
    ğı görüşündedirler. Her ne zaman sûfî zikrin etkisinden kendini kurtarıp tefekkür
    ve fikrin etkisine girerse i
    şte o zaman maddî veya cisimler âleminden kurtulup ruhlar âlemine
    geçmi
    ş olur.1242


    1232 Dostoyevski, Ev Sahibesi, (çev. H. Kaplan), Antik Dünya Klasikleri, İstanbul 2006, s. 82.

    1233
    Kuddûsî, Pendnâme-i Kuddûsî, vr., 208a.

    1234
    Abdurrahman Câmi, Nefahâtü’l-Üns, Evliya Menkıbeleri, terc ve şerh: Lâmi Çelebi, Haz. Süleyman Uludağ-
    Mustafa Kara, 2. Bask
    ı, Ma’rifet Yayınları, İstanbul, 2001, s.472.

    1235
    Kuddûsî, Hazinetu’l-Esrâr, vr., 264b.

    1236
    Kuddûsî, Dîvân, s. 204.

    1237
    Gazâlî, İhya, IV, 394.

    1238
    İbnü’l-Arabî, Fusûs, s.81.

    1239
    Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, II, 310.

    1240
    Kuddûsî, Dîvân, s. 209.

    1241
    Nesefî, Keşf, s.131.


  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tefekkürün Sûfî Şahsiyetin Oluşumunda Yaptığı Tesir

    Tefekkürün Sûfî
    Şahsiyetin Oluşumunda Yaptığı Tesir


    Tefekkür olmadan hayat kuru ve cans
    ızdır; o, açılacak bir gonca gibi henüz
    ılmamıştır. Ne zaman tefekkür denizine dalarsa o zaman hayat bulacaktır. Her insan
    şüncelere dalar; fakat önemli olan düşüncenin insanın ham olan varlığını yoğurmasıdır.
    E
    ğer tefekkür, kişi üzerinde hakk’ın uyanışını, gönülde yanışını gerçekleştiremezse bunun
    gerçek tefekkür ölçüsünde oldu
    ğunu söylemek mümkün değildir. Tefekkür eğer aşk ile
    tutu
    şturulursa o vakit kişi üzerinde Hakk’ın rızası doğrultusunda bir tesiri olabilir.1220

    Kuddûsî, tefekkürün bir fikir ve dü
    şünce ameliyesi olduğu düşüncesindedir. Kişi
    tefekkürle Allah’
    ın yerde ve göklerde yarattığı varlıkları ve yaptığı işlerin hikmetlerini
    şünmek, incelemek ve araştırmak gibi konuları kapsamaktadır.1221 Bu konuda Allah
    Göklerin ve yerin yaradılışı üzerinde düşünürler1222 buyurmaktadır.

    Kuddûsî, tefekkür ve zikrin Allah’
    ın Yücelliğini düşünme ve tetkik etme açısından
    namazdan da öne geçirerek ibâdetlerin en üstünü olarak görmü
    ştür.1223 Bazı sûfîlerde,
    tefekkür ve devaml
    ı zikrin yüce ruha sahip kişilerin yaptığı bir ibâdet olarak kabul
    etmi
    şlerdir1224. Onların bu düşüncelerini âyet ile karşılaştırdığımızda hiç de haksız olmayan
    bir üstünlük oldu
    ğu görülmektedir. Zira, âyette Allah: “Akl-ı selim sahipleri ayakta, oturarak
    ve yanlar
    ı üzerine yatarken Allah’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaradılışı üzerinde tefekkür
    ederler
    1225 Hz. Peygamber (s.) de: “Tefekküre denk bir ibâdet yoktur. Öyle ise gelin Allah’ın
    nimet ve kudret eserlerini tefekkür edin. Ama sak
    ın Allah’ın zatını şünmeye kalkışmayın;
    çünkü O, insan dü
    şüncesini aşan bir konudur
    1226” buyurmaktadır.
    Kuddûsî’ye göre tefekkür, kalbin en önemli amelidir. Tefekkür, Peygamber (s)’in
    de i
    şaret ettiği gibi, insanların ve cinlerin ibâdetlerinden daha hayırlı bir ibâdettir. Ona göre
    tefekkür, tezekkürü gerektirir. Çünkü hem tefekkür, hem de tezekkür ki
    şide imanın ve ihsânın
    hakîkatlerini meydana getirirler. Ârif de, tefekkürüyle tezekkürüne, tezekkürüyle tefekkürüne
    dönmeye devam eder.
    1227

    Hikmet, müriflerin kalbinde tefekkür diliyle, âriflerin kalbinde s
    ıdk diliyle
    konu
    şur1228. Sûfîlerin büyükleri tefekkürü ibâdetin anahtarı olarak görmüşlerdir1229. Mesela
    büyük sûfî Hasan el-Basrî (ö. 110/728), “bir saat tefekkür, bir gece ibâdetten daha hay
    ırlıdır”
    demektedir
    1230.
    Kuddûsî de, tefekkürün Allah’
    ı gereği gibi bilmenin ve onu tanımanın anahtarı

    olarak kabul etmektedir. Allah’
    ı bilmenin yanında O’nun evrende yarattığı varlıklar eş
    üzerinde dü
    şünerek ibret alma aksiyonu olarak görmektedir.


    K
    ıl tefekkür Hakkı bil hâlkı cihandan ibret al
    Yedi kat yerden yedi kat semâdan ibret al

    Kibriyâs
    ını eğer bilmekse maksûd Hâlıkin
    Okuyup nazm
    ı teemmül eyle andan ibret al1231.


    Kuddûsî, evrenin ve içindeki e
    şyânın birer âyet olduğunu ve bir kitap gibi okunup,
    ibret al
    ınması gerektiğini söylemektedir. Allah’ın büyüklüğünün ve eşsiz sanatının
    anlaşılması ancak evrende var olan eşyânın yaratılış neden ve amacı üzerinde kafa yorup
    şünmekle mümkün olur.


    1216 Ali Nihad Tarlan, Edebiyat Meseleleri, Ötüken yay., İstanbul 1981, s.115

    1217
    Descartes, Metot Üzerine Konuşmalar, (çev. K. Sahir Sel), Sosyal yayınları, İstanbul 1984, s. 36.

    1218
    Aclunî, Keşfu’l-Hafâ, I, 310.

    1219
    Gazâlî, İhyâ, IV, 767.

    1220
    İkbâl, Esrar ve Rumuz, s. 99.

    1221
    Kuddûsî, Pednâme-i Kuddûsî, vr. 33a.

    1222
    Al-i İmran, 3/191.

    1223
    Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 264b.

    1224
    Dehlevî, Hüccetullah el-Baliğa, I, 152.

    1225
    Âl-i İmran, 3/191.

    1226
    Acluni, Keşfu’l-Hafâ, I, 311.

    1227
    Kuddûsî, Hazinetu’l-Esrâr, vr., 264b.

    1228
    Ebu Nuaym, Hilye, II, 198.

    1229
    Kuşeyrî, Risâle, 290.

    1230
    Gazâlî, İhya, IV, 764.

    1231
    Kuddûsî, Dîvân, s.109.

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 16.08.09, 22:04
  2. şiirde tesir gücü var mıdır?
    By ACİZKUL in forum Hadis Bahçesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.07.09, 17:39
  3. Tesir
    By BaRLa in forum Bediüzzaman Talebeleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 24.06.09, 09:52
  4. Anne-babanın her hali çocuğa tesir eder
    By Reyhani in forum Islam'da çocuk
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 06.03.09, 12:36
  5. SÔFÎ (Sûfî)
    By Konyevi Nisa in forum S -Harfi
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 17.12.08, 12:52

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •