Zikirin Sınırsızlığı
Kuddûsî’nin temel felsefesin de, Allah’ı en çok kimin sevdiğini anlamak için, o kişinin
Allah’ı anmak şekline bakmak gerekir. Ona göre Allah’ı çok seven kişiler, O’nu bütün
vakitlerinde, oturuş ve kalkışlarında, ayakta iken, otururken, yaslanırken, bolluk ve darlık
ânlarında, gizli ve açık olarak, vahdet ve kesret hâlinde, rahatlık ve zorluk ânında, zenginlik
ve fakirlik durumunda, ister Hakk’ı zikredenlerin ister gâfillerin yanında olsun, ister
yöneticilerin ister sıradan insanların ve garibanların yanında olsun, onlar daima Allah’ı
anarlar.958 Bu kişi, münafık/ikiyüzlülerin kınamasından korkmaz ve dünyanın bütününe sahip
olsa dahî, dünya işleri onu Allah’ı zikretmekten alıkoymaz, çünkü, bir şeyi sevmek insanı her
tür bağdan kurtararak özgürleştirir.959 Onun kalbinin berraklığını her iki dünya kaygılarının
hiçbiri kirletemez. O kişinin başında kıyâmet kopsa bile, dilinde Allah’ın zikri, kalbinde de
Allah fikri bulunur.960
Kuddûsî’ye göre, tasavvufta önemli etkinliğe sahip olan zikir, daha öncede
belirttiğimiz gibi, Kur’ân-ı Kerim'de geniş bir şekilde yer almaktadır. Kur’ân-ı Kerim'de
altmışın üzerinde âyet doğrudan, iki yüz elli altı âyette dolaylı olarak zikrin insanlar için
faydası beyan edilmektedir.961 Kur’an’ın üzerinde çokça durduğu zikir, insanın derûnî bir
faaliyetidir. “Rabbini gönülden (samimi) ve korkarak, içinde hafif bir sesle sabah-akşam
zikret; gafillerden olma.”962 âyeti ile Allah zikrin kalbî ve samimi olarak yerine getirilmesini
emretmektedir. Allah’ı devamlı hatırlamak samimi Müslümanların vasfıdır. Sûfîler
samimiyetlerinin izharı için daha da ileri giderek cennetin ve cehennemin kendileri için asıl
hedef olmadığını iddia etmişlerdir. Onlar ne cennete yaklaşma ne de cehennemden uzaklaşma
telaşı içindedirler. Onlar sadece Allah’a kavuşma aşkıyla yanıp-tutuşan kimselerdir.963 Bazı
sûfîler de cenneti yalnız Allah’a vuslat ve O’nu görmek için arzulamışlardır.964
Kuddûsî için zikir, kalblerin Allah’ı anmaktan gâfil kalmamasıdır. Ona göre sûfîlerin
iç dünyaları murâkabede istiğrak olmuştur. Allah’ın dışındaki her şeyin Allah’tan fışkırıp
Allah’a döndüğünü yakîn üzere görünce, onlar, ne kendi benliklerinde, ne de âfakta hiçbir hâl
müşahede etmezler. Yâni, her şeyi Hakk’tan görürler. Onlar, enfüste ve âfaktaki Allah’ın
şuûnâtını bizzat gözleriyle görürler, yâni, ayne’l-yakîn bilirler. Buradaki gaye, Allah’ı mutlak
sûrette anmaktır. Bu zikir, ister zât yönünde olsun, isterse olmasın eşittir. Yâni, ıtlak üzere her
durumda zikretmek kasdedilmiştir.965
Kuddûsî’nin tasavvuf düşüncesinde zikir, Hakk’ın isim ve sıfatlarını belli bir
âhenk içerisinde tekrarlayarak anmak ya da hatırlatmaktan ziyade, gönülden gelen bağlılığın
hem dil olarak, hem de eylem olarak yerine getirilmesidir.966 Onun için zikir bütün âşık
sûfîlerde yaşanan dinîn kilit taşı olarak görülmüştür967. Zira âşık sûfîler zikrin önemini968 Hz.
peygamberin (s.) şu hadisine bağlamaktadırlar: “Rabbını zikreden ile zikretmeyenin durumu,
diri ile ölünün durumu gibidir.”969 Zikrin sürekliliği üzeride, bir canlının yaşamını sürdürmesi
için temel besin maddelerine ihtiyaç duyduğu kadar gerkli gören Kuddûsî’ye göre, sûfîyi
bütün varlığı ile her türlü ağyârdan temizleyip, Yaratıcı’sına bağlayan zikirlerin en güzeli
zikr-i tevhîd/tevhîd zikridir.970 Zikrin derûni olarak yerine getirilmesi kalbin durumuna
bağlıdır.
Kuddûsî, zikirde önemli olan dilin hareketi değil, kalbin Allah ile beraber harekete
geçmesi görüşündedir. Dil sadece Allah’ı zikrederek, zikrin kalbe yerleşmesini ve kalbin de zikre katılmasını sağlar971.
958 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 235b.
959 Aynı eser, vr. 239b.
960 Aynı eser, vr. 240a.
961 Muhammed Fuad Abdülbakî, Mu’cemu’l-Mufehres , Kahire, 1983, s. 273-274.
962 A’raf, 7/205.
963 Yunus Emre, Divân, haz. Abdülbakî Gölpınarlı, İstanbul, 1964, s. 257.
964 A. Schimmel," Müslümanlıkta Mutasavvıfane Duâ ve Niyaz", AÜİFD, Ankara, 1953, sy. ΙΙ-ΙΙΙ, s. 211.
965 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 251a.
966 Aynı yer.
967 Reynold A. Nicholsan, The Mystics of İslâm, London,1989, s. 45; Ali Tenik, “Sosyo-Psikolojik Açıdan Zikir
ve Şanlıurfa Dergâh Camii Örneği”, İlmî Akademik Tasavvuf Dergisi, Ankara 2002, Sy. 8, ss. 97-116.
968 Kuudûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 215b.
969 Buharî, Daavât, 66; Müslim, Müsâfirîn, 221.
970 Kuudûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 237a.