4 sonuçtan 1 ile 4 arası

Konu: Zikir-Tefekkür Birlikteliği

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Zikir-Tefekkür Birlikteliği

    Kuddûsî, sûfînin: “Rabbinin ismini zikret ve O’na gönülden yakar”1047 emri
    gereğince durmadan Yaratıcı’sını içten gelerek anması, onun zikri yerine getirdiğine
    inanmaktadır. Fakat bu zikir, devamlılık kazanmalıdır. Allah’ın da istediği zikir böyle bir
    zikirdir. Zikir, sûfînin yerine getirmesiyle, kendini, varlığı ve Hakk’ı bildiği ve sûfînin gerçek
    hayatına ışık tutan bir projektördür. Çünkü bu ibâdetin üstünlüğünü Yüce Tanrı övmüştür:
    Ey Muhammed! Sana indirilen Kur’an’ı oku ve namazını kıl zira namaz insanı her türlü
    kötülükten alıkor; Allah’ı anmak/zikrullah daha büyüktür
    ”1048

    Kuddûsî de, bu gerçekle hareketle zikrin bir ekmek bir su kadar sûfî için gerekli bir
    ritüel olduğunu söyler. Nasıl insan su ve ekmek gibi gıdaları almadan hayatını
    sürdüremiyorsa, zikr-i daim de olmadan kişinin gerçek sûfî olması mümkün değildir. Zira Hz.
    Peygamber (s.)’ide buyurduğu gibi, “Rabbını zikreden ile zikretmeyenin durumu, diri ile
    ölünün durumu gibidir.”1049

    Kuddûsî’nin zikir üzerinde hassasiyetle durması, zikrin, sûfînin seyr u sülûk ve
    Hakk’a vuslat sürecinde oynadığı önemli rolden kaynaklanmaktadır. Zikir üzerinde titizlikle
    durmayı diğer mutasavvıflarda kendilerine bir görev addetmişlerdir. Onlar zikri genelde kul
    ile Hakk arasında yapılan bir dost sohbeti olarak görülmüşlerdir. Aynı zamanda zikir, insanın
    Yaratıcısının katında gerçek değerinin bilinmesinin önemli bir yolu olarak düşünülmüştür.
    Zira Allah, kendisini zikredenle beraberdir. Bu, Hakk’ın zâkir tarafından müşahede
    edildiğinin ifadesidir. Bundan dolayı zâkir kendisiyle beraber olan Allah’ı müşahede
    edemiyorsa, zâkir değildir. Çünkü zikir, kulun bütün zerrelerine sirâyet eder. Eğer zikir
    sadece dille sınırlı kalırsa, Allah kulun sadece dilinin sohbet arkadaşı olur1050. Bu durumda
    Hakk’ı yakîn olarak müşahede etmekten tamamıyla uzaktır.
    Sûfîler bu anlayışlarını Hz. Aişe (r.)’den rivâyetle gelen şu hadîse dayandırarak
    yorumlamışlardır: “Rasûlullah (s.), her hal üzere ve her zaman Allah’ı zikrederdi”1051 bundan
    dolayı sûfîler, zikrin, tehlil, tesbih ve tekbirden ibaret olmadığını, bilakis, herhangi bir fiilde
    Allah’a itaat eden kişinin yaptığı her şey zikirdir. Örneğin, yürümek, oturmak, ayakta durmak,
    uyumak, alış-veriş yapmak, yemek içmek, cinsel ilişkide bulunmak ve vb. davranışlar Allah’a
    itâat amacıyla yapılırsa, o, zikirdir. Çünkü, o kişi, bu durumlarda Allah’ın hükmünü
    gözetmiştir.1052
    Kuddûsî’nin, zikirdeki amacı, daima Allah’ı düşünmek, her hareket ve eylemde
    O’nunla yaşamaktır. Yâni sadece ibâdette değil, dünyevî tüm işlerde mutlaka Yaratıcı’yla
    bulunma hâlidir. Yoksa maddî ve mânevî bütün davranışlarda Hakk’ı anmamak, sorumsuzca
    bir davranış içinde yaşam sürmek değildir. Bu persektiften zikri değerlendiren Kuddûsî, zikri,
    âriflarin taamı, açlığı da, zâhidlerin yiyeceği olarak değerlendirir.1053

    Kuddûsî’ye göre, zikir, maddî olarakda insanın sosyal oluşumu üzerinde de önemli bir
    tesiri olan bir taattır, bu, yeniden bir mânevî oluş ve yepyeni bir hayata başlamaktır. Çünkü
    zikirde ilk merhâle beşerî "benlik" i unutmak, yalnızca bütün kullara ihsanda eşit muamele
    eden “Mutlak Varlık”ı düşünmek, Onun sıfatlarının tecellîsine mazhar olmaktır. Zikir devam
    ettikçe sâlik bu seyirden kendini yalnız Allah ile beraber hisseder. Beşerî hataların, günahların
    terk edildiği, kişinin bütün duyularının İlâhî aşk ile dolduğu durumdur. Mürîd o dereceye
    gelmiştir ki, artık tüm davranışlarının müşahede edildiği hissinden de kurtulmuştur. Kendi
    zikrinde yok olarak öyle bir hâl kazanmıştır ki, nefse (benlik) bir daha geri dönmez.1054 Bu
    durum geleneksel benlikten evrensel benliğe geçiştir.1055 O, Allah’ın tecellîsiyle sosyal bir
    varlık olmaktan öteye evresel bir vasıf kazanmıştır. Artık bütün insanları sevgi ve aşk ile
    kucaklayan, üstün karakter sahibi bir kişi olmuştur.


    1047 Müzzemmil, 73/8.
    1048 Ankebût, 29/45.
    1049 Buhârî, Daavât, 66; Müslim, Müsâfirîn, 221.
    1050 İbnü’l-Arabî, Futühât, II, 168–169.
    1051 Buhârî, Âl-i İmran (tefsirinde), 35; Müslim, Müsâfirîn, 139.
    1052 Kuddûsî, Hazinetü’l- Esrâr, vr. 251b.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Zikir-Tefekkür Birlikteliği

    Mevlânâ’da süpürge, Kuddûsî’de ise akreptir.1037 Onun için Kuddûsî, tevhîd zikrini sûfî için
    temel gıdalardan daha elzem görmüştür.

    Ma’rifet içün yaratmış bizi Hâllâku’l-verâ
    Anı tahsil eyleyelim sa’y idüb subh u mesâ

    Zikr ile hâsıl olur kalbde bu nur-i ma’rifet
    Olalım tevhîde meşgul şevk ile biz dâima

    Çünki Hakk’ın yollarının akrebi tevhîd imiş
    İdelim ihlâs ü kalb ile devâm her dem ana

    ‘Işk u ‘irfân cezbe zikr ile tolar kalbe dahi
    Dû cihân hubbı çıkar heb kalbde kalmaz mâ-sivâ

    Cümle hâlka bakuben ‘ibret ile firk idelim
    Bilelim ‘ayne’l-yakîn Mevlâmızı Kuddûsîyâ1038.

    Kuddûsî’ye göre, insanların dünyalık nesneye olan sevgisi, Allah’ın varlığı kendi
    sevgisinden yaratmasındandır. Sûfî gözünde dünya kendi kendine var olan şeylerin bir
    toplamı olarak görünse de, gerçek anlamıyla ruhu üzerinde herhangi bir etkisi “yoktur”.
    Sûfînin Allah’a olan sevgisi som altınla sahte altını birbirine karıştırmamaktır, yâni her şeyde
    O’nun vechini görmek istemektir. İnsan kendisini, gerçekte Mutlak Varlık’ın doluluğu olan
    fenâda kurtuluşunu bulmalıdır. İnsanın Hakk’a karşı haykırışı şu olmalı; “Biz ve var
    oluşumuz hep yokluktur, ama Sen Mutlak Vücud’sun fenâ olarak görünensin”1039. İnsanın bu
    bilince ulaşması, yâni Allah’ı hakiki olarak bilebilme ve tanıma bilgisine varabilmesi için
    insanoğlunun en ileri sıfatı1040 olarak bilinen tefekkürü içselleştirerek gerçekleştirmesi
    lazımdır. Çünkü tefekkürün gücünü, hakikatini yalnızca Yaratıcının bildiği bir sır olup,
    insanoğlunun varlık sırlarını açan anahtardır. İşte sûfî bu bilinçle hareket ettiği zaman
    tevhîdin gereklerini yerine getirmiş demektir. Sûfînin aşkın ve bilginin atmosferine girmesi
    ancak, me’ad aklın denetiminde zikr etmesiyle gerçekleşir. Allah’ı, O’nun verdiği cezbenin
    gücüyle sürekli anmak, kişide ilmin ve sevginin oluşması demektir. Bu sevgi hem dünya ve
    nimetleri, hem de âhiret ve nimetlerine karşı olan eğilimi silip atmakla gerçekleşir.

    Çün zâkirin zikr eyler imiş rahmetiyle ol Hudâ
    Sa’y idelim zikre gelin ey ‘âşıkûn subh u mesâ

    Olur, imiş hem zâkirine ol celil dahi mu’in
    Zikr eylemek ile hemîn olur mecâlis kul ana
    Cânı bülenddir zâkirin zikre uyumaz bir ‘amel
    Çünki zikirler efdali tevhîd dimiş Hayrü’l-verâ

    Zâkirde hem koymaz günah tevhîd buyurmuş ol Habib
    Ol Hak resûlü Mustafâ sultân-ı cümle enbiyâ

    Dilin yoruldu ise it kalbin ile zikri dahi
    Bir lahza gâfil olmayub zikre çalış Kuddûsîyâ1041.

    Kuddûsî, insanın melekût âlemine ait bir varlık olduğunu, Allah’ın sûretinde
    yaratıldığını ve evrenin bir mikrokozmu olduğunu daha iyi anlayabilmesi için tefekkür-zikir
    ikilisini tamamıyla içselleştirmesi gerektiğini vurgular. İnsan, Allah’ın ahlâkı ile
    ahlâklandıkça bu durumu daha iyi algılamaya başlayacaktır. İnsan, İlâhî benlik yükselişinde,
    yani seyr u sülûk sürecinin sonucunda, yine insan olarak kalacaktır, yâni onun durumunda
    ontolojik bir değişme olmayacaktır. Kuddûsî’nin ifadesiyle, sûfî Hakk’ın meclisine girip,
    onunla dost sohbetine oturması, onun beşerî varlığında bir farklılık meydana gelmeyecektir.
    Sûfînin kalbi amelinin yardımıyla ma’rifet kazanır. Ma’rifet ve muhabbetin zikir ve fikir
    ikilisi olmadan gönüle yerleşmesi mümkün değildir. Tefekkür ve zikir, amelle ilim arasında
    bir köprüdür. Eğer sûfî mutluluğa ermek istiyorsa, mâsîvaya yüz çevirmeli ve hayatını fikru’llâzım
    ve zikru’d-dâim içinde geçirmelidir1042. Ma’rifetin oluşması tefekkürün tam olarak
    gerçekleşmesiyle meydana gelir. Hakk’a olan muhabbet/sevgi ve yakınlık/üns ise O’nu çokça
    ve devamlı olarak zikretmekle gerçekleşir. Fikir/tefekkür zikri de kapsadığı için, zikre göre
    kapsamı daha geniş ve daha üstündür1043. Sürekli zikir, bütün İlâhî güzellikleri kalbe doldurur
    ve tevhîd zikri de “lâ”sı ile zikreden de akrep ve süpürge gibi hiçbir kiri, ağyârı bırakmaz,
    bütün günahları kökten temizler. Onun için sûfînin ameli kale, hâl ilme, ilim ise her iyiliğin
    anahtarı olan tefekküre/fikre dayanır. Tevhîd de öyle bir ibâdettir. İnsanda “O’nun benzeri
    gibi bir şey (bile) yoktur”1044
    düşüncesini yerleştirir ve Allah’ı hiçbir zata benzemez ve
    sıfatları nefyedilemez olarak bilmeyi öğretir1045


    Zikrini rûha gıda it rûz u şeb eğlenmesûn
    Âşıka ma’şûkının pes zikri olur nân u ab

    Giceler tâ subha dek zikr eyleyûb mezleîreir
    ‘Ayn-ı ‘uşşâka gelür mi giryeden bir lahza hâb1046.
    1037 Kuddûsî, Hazinetü’l- Esrâr, vr. 235a.
    1038 Kuddûsî, Dîvân, s.149.
    1039 Mevlânâ, Mesnevi, I, 602.
    1040 Bk. İbnü’l-Arabî, Futûhat, II, 230.
    1041 Kuddûsî, Dîvân, s.150.
    1042 Gazâlî, İhyâ, IV, s.394.
    1043 Aynı yer.

    1044 Şura, 42/11.

    1045 Tehanevî, Keşşâfü Istılâhâti’l Ulûm ve’l-Funûn, I, 1468.

    1046 Kuddûsî, Dîvân, s.21.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Zikir-Tefekkür Birlikteliği

    Gice gündüz çalış tevhîde ol ‘âşık unut gayrı
    Münâfıklar disünler kim delidür bu mürâ’iyâ

    Olur, ‘ışk zikr ile hâsıl gönülde ez-kadim ‘adet
    Akar Nil-i mübarek-veş tolar galbe olur derya

    Celîsi zâkirin çün Hak Teâlâ Hazreti imiş
    Hemân zikr eyle Kuddûsî sana olsun celîs Mevlâ1026.

    Kuddûsî’nin tasavvuf anlayışına göre, sûfînin hiçbir zaman dinmeyen tek arzusu
    Allah’a kavuşmadır. Hakk ile beraber olmak arzusuyla yanıp tutuşan âşık sûfîler bir an önce
    Allah’a kavuşmak isterler. Bu vuslat, ancak O’na duyulan aşk aracılığıyla gerçekleşir.
    Sevgiliye duyulan aşk, sevgilinin ismi anıldıkça, onun eserlerine bakıldıkça Nil nehri gibi
    taşar ve daha da artarak deryaya dönüşür. Eğer zikir olmazsa, Allah ile kul arasında sevgi bağı
    oluşmaz, o yüce dost meclisi kurulmaz, Mâ’şuk’la muhabbet derinliğine girmek
    gerçekleşmez. Fakat sevgiyle oluşan bu ilişkide, “Allah anıldığı zaman yürekleri oynar ve
    üzerlerine O’nun âyetleri okunduğunda, imanlarını artırır.”1027
    Kuddûsî’ye göre, artık vuslat
    gerçekleşmiş demektir. Çünkü kul, Allah’ı sürekli anmanın bereketiyle kısa zamanda O’na
    vasıl olur. Zikir o kula sülûku kolaylaştırır ve yakınlaştırır.1028 Zira Allah’ın bu konuda
    kullarına vaadı vardır: “ Ben, kulumun beni zannı yanındayım. Beni zikrettiği zaman Ben
    onunlayım. O, beni kendi içinde zikrederse, bende onu kendi içimde zikrederim. O, beni bir
    toplulukta zikrederse, ben de onu daha hayırlı bir toplulukta zikrederim. O, bana bir karış
    yaklaşırsa, ben ona bir zir’â yaklaşırım, o bana bir zi’â yaklaşırsa, ben ona bir kulaç
    yaklaşırım, o bana yürüyerk gelirse, ben ona koşarak giderim
    .”1029 Yine Allah başka bir
    hadîs-i kudsîde: “Ben, beni zikredenin yanında oturan dostuyum”1030 buyurmaktadır. Kişi
    ancak birini, ona olan sevgisi derinleştikçe daha iyi anlayabilir1031. Âşıkın Mâ’şuk’una
    kavuşması için onun sevgisiyle yok olması ne kadar gerekli ise, kulun da Allah’a vuslatı için,
    O’nun sevgisinde fani olması en az o kadar gereklidir1032.
    Kuddûsî’nin temel gayesi, Allah’ı sürekli olarak kalbde diri tutmak ve dil ile
    Allahı zikretmekdir, ve bu iki zikirde türünde de, Kuddûsî için zaman kaydı yoktur. Ona göre
    sâlik, dil ile zikri icra edemediği vakit kalb ile zikri ifa etmelidir. Bu zikr-i kalbdir. Allah’ın
    kendi dışındakilerden saklayıp yalnız kendi bilgisinde tuttuğu zikirdir.1033

    Bu zikir, dillerin ve organların katılmadığı, yalnızca gönüllerin farkında olduğu
    zikirdir. Bu, kalbin Allah’a olan aşkından dolayı, O’nu ulu bilmesi ve yüceltmesine benzer.
    Bütün bunlar Allah/Mâ’şuk ile kul/aşığın bizzat kendisi arasında olup biten şeylerdir1034.
    Kalbi zikir, tefekkür yapanların bu tecrübeyi, yâni tefekkürü ortaya koyması mümkün
    değildir. Örneğin bazı tarîkatların müntesiplerinin tümünün kalbî zikir verilmektedir. Hâlbuki
    bu tarîkatlara bağlı olan bütün sâliklerin sözünü ettiğimiz ileri basamaklara varmış olduklarını
    göstermemektedir. Tarîkatlardaki zikr-i kalbi özel bir anlam taşıyıp, bu tarîkatların bir
    gereğidir. Ama Kuddûsî’nin kastettiği zikr-i kalbi, İlâhî aşk tutkunu sûfîlerin, iç
    deneyimlerinin ileri boyutlara ulaşmasından ortaya çıkan bir durumdur.

    İdemez oldum lisân ile bu gün çok zikrini
    Zikr-i kalbi eylesem ‘ışkın dahi bî-intihâ1035.

    Kuddûsî’ye göre, tasavvufî pratiğin merkezinde bulunan zikir önemli bir rûhî eğitim
    temrinidir. Zikir, Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını belli bir ahenk içerisinde tekrarlayarak
    anmak ya da hatırlatmaktan ziyade, kalbî teslimiyetten gelen bağlılığın hem benlik olarak,
    hem de dil ile ifade edilmesidir. Onun içindir ki bütün sûfîler zikri yaşanan dinîn kilit taşı
    olarak görmüşlerdir.1036 Tasavvuf ve tarîkat etkinliğinin temel gayesi, insanda Allah‘ı temsil
    eden ve kalpte yerleşmiş olan ruhun şeytana galip gelmesidir. Yâni ruhun “nefs” üzerindeki
    üstünlüğünü sağlamak, mâsivâ ile özdeşleşmiş olan nefs üzerinde tam bir üstünlük elde
    etmektir. Çünkü nefs, tasavvufun ana temalarından birisidir. Tasavvuf mücadelesi, nefsi yok
    etme mücadelesidir. İnsan doğası “nefs” ile “rûh” arasında devamlı olarak süregelen bir
    mücadele temeline dayanır. Zikrin bu mücadeledeki hedefi insanın fiziksel varlığını
    ruhanî varlığından ayırarak, bu ruhanî varlığın Allah’a doğru özgürce hareketini
    sağlamaktır. Zikir, düşünceyi bir yerde toplamak, tarîkte ilerlemeye yardım edecek ruhsal
    güçleri salıvermektir. Genel olarak zikir tasavvufta bu perspektiften değerlendirilir.
    Kuddûsî, kişinin inşâsında en faziletli rolu oynayan tevhîd zikrini, yolu bütün
    engellerden temizleyen akrebe benzetir. Allah’tan başka tüm ağyârı, tevhîdin “” kılıcıyla,
    akrebiyle, süpürgesiyle temizleyip “illallah”a ortamı hazır hâle getirmektir. Tevhîd’in “”sı
    1026 Kuddûsî, Dîvân, s.132.
    1027 Enfal, 8/2.
    1028 Kuddûsî, Hazinetü’l- Esrâr, vr.,215b.
    1029 Müslim, Zikir, 2.
    1030 Aclunî, Keşfü’l- Hafâ, I.,232.
    1031 Furnandez Saznegelman-İnâyet Han, Jung Psikolojisi ve Tasavvuf, İnsan Yay., İstanbul, 1994, s.31.

    1032 Gazâlî, İhyâ, I, 428.
    1033 Kuddûsî, Hazinetü’l- Esrâr, vr.,215b
    1034 El-İsfehanî, Hılyetü’l-Evliyâ, X, 264.
    1035 Kuddûsî, Dîvân, s.140.
    1036 R. Nicholson,, The Mystics of İslâm, Arkana, 1989, p. 45.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Zikir-Tefekkür Birlikteliği

    Zikir-Tefekkür Birlikteliği

    Kuddûsî, zikir ile tefekkürü bir arada değerlendirir. Tefekkür, zikrin olgunlaşması
    için ileri bir aşamadır.1015 Sûfîlerin de işaret ettiği gibi, zikrin gerçeği harf ve sesten uzaktır,
    zikir gönül cevher ile birleşik Hakk’a duyulan muhabbettir. Kur’an’da zikir yanında tefekküre
    de çağırı yapmaktadır. Kur’an zikir ile tefekkürü ayrılmaz bir bütün olarak, mü’minin en
    önemli vasfı olarak nitelemektedir. “Göklerin ve yerin yaradılışında, gece ile gündüzün
    birbiri ardınca gelişinde gönülleri ve akılları iyi kavrayanlar için birçok belirti ve işaret
    vardır. Gönül ve akılları iyi kavrayanlar o kimselerdir ki ayakta iken otururken ve yatarken
    sürekli Allah’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekküre dalarlar ve şöyle
    derler
    Ey Rabbimiz sen bunları boşuna yaratmadın. Sen boş şeyler yaratmaktan
    münezzehsin. Artık bizi Cehennem azabından koru”
    1016
    Allah’ın bu âyetlerinden anlaşılan, zikirle tefekkür arasında çok sıkı bir bağ vardır.
    Yâni, tefekkürün, zikrin bir üst merhâlesi olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Nitekim Hz.
    Peygamber (s.) de, tefekkürün bir anının diğer bütün ibâdetlerin altmış senesinden üstün
    olduğuna işaret etmektedir1017


    Zikr ü fikrinde hemân divâne gönlüm eğlenür
    ‘Işkın ile rûz u şeb bulur dâhi cânım safâ1018

    Zikre meşgûl ol ‘azîzim ‘âşık-ı Hak olasın
    Zikr içün halk eylemüşdür ol Hudâ bu dilleri

    Çün beni çok zikr idin deyü bize emr eyledi
    Sevmez ol zikr itmeyen hayvânleyin tenbelleri.1019


    Kuddûsî’nin anlayışına göre, zikrin bir üst aşaması olan tefekkürün, kişinin
    yaradılışı ve yetenekleriyle ilgisi vardır. Zâkirin, zikr için temel alınan lafız üzerinde
    düşünmesi genel ilkedir. Zira Kuddûsî’de şiirlerinde bu lafzın “tevhîd” kelimesi olduğunu
    sıklıkla belirtir. İşte bu, zikirle tefekkürün birleştiği noktayı vurgulamaktadır. Burada, zâkirin
    zikir ve düşünenin tefekkür mertebesi onun yetenekleri kadar bilgisiyle de ilgilidir. Birçok
    merhâleleri olan zikir ve tefekkür, sûfî’nin bilgisi ve kavrama kapasitesi ile orantılı bir durum
    gösterecektir.1020

    Allah’ı zikretmek şüphesiz en büyük ibâdettir.”1021 âyetinden hareket eden Kuddûsî,
    zikri namazdan ve tefekkürden daha muteber kabul etmişdir. Çünkü bu amel, sadece ulvî
    ruhlar tarafından yerine getirilebilir. Bu konuda Hz. peygamber (s.)’de: “Amellerin en
    iyisinin…zikrullah olduğunu
    ” ifade etmektedir.1022 Zikri yerine getirebilecek kişinin kalp-dil
    ahengini tamamıyla sağlamış olması gerekir. Bir yalvarış olan zikir, dilin kalpteki duyguları
    ortaya koymasıyla gerçekleşir. Sûfîlerce dil, kalbin tercümanı olarak kabul edilmiştir.1023

    Onun için dil-kalp uyumu olmadan samimi zikir gerçekleşemez. İçten gelen zikir kişinin
    benliğini yanılmalardan, Allah’ a karşı hata yapmaktan korur. Bu koruma sürecide sûfînin en
    önemli ödevlerinden biridir. Sûfî Allah’ı devamlı anmalı ve hatırında tutmalıdır. O anılırsa
    kalp O’nun idaresine geçer ve kalbin hataya düşmesi engellenir. Kuddûsî’ye göre, Allah’ı
    lisanla zikretmenin güzelliği, kişinin derecelerinin yükselmesinin sebebidir, Allah’ı kalb ile
    zikretmenin güzelliği ise, kişinin Allah’a yakınlığını artırır.1024

    Allah’ın yazılı âyetleri ve müşahede edilen yol gösterici işaretleri üzerinde, kişi
    zikir ve tefekkür ettiği zaman, yâni Allah’ın çağrısına uyarak, eserlerini ve nimetlerini
    tefekkür ettiği zaman1025, bu düşünce eylemi Allah’ın isim ve sıfatları üzerinde yapılan
    tefekkürdür. Çünkü varlık bu isim ve sıfatların birer tecellîsinden ibarettir. Sûfîyi bu tecellîler
    üzerinde yaptığı tefekkürdür ki, onu Allah’ın zâtı hakkındaki gerekli bilgi ile donatır.

    1010 A.e, s.105.
    1011 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr.234b.
    1012 Mâ’un, 107/4-5.
    1013 Bakara, 2/152.
    1014 Tâhâ, 20/14.
    1015 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 219a.
    1016 Âl-i İmran, 3/190-192.

    1017 Şah Veliyullah Dehlevi, Hüccetullah el-Bâliğa, Kahire, ts, II, 591.
    1018 Kuddûsî, Dîvân, s.124.
    1019 Aynı eser, s. 204.

    1020 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 219a.
    1021 Ankebût, 29/45.
    1022 İbn Mâce, Edeb, 53; Tirmizî, Daavât, 6.
    1023 İbn Kayyım, age., s.332.
    1024 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 217b.
    1025 Bk. Maide, 11; A’râf, 69; Zuhrûf, 13.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. Zikir ve zikrullah nedir, kaç türlü zikir vardır?
    By haceesma in forum Esmâül Hüsnâ
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 18.02.11, 16:11
  2. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 24.03.10, 19:57
  3. iman ve salih amel birlikteliği
    By Konyevi Nisa in forum Doğru İman Bilgileri
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 11.08.09, 10:08
  4. İman ve Salih Amel Birlikteliği
    By Konyevi Nisa in forum İtikat
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 25.10.08, 09:39

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •