***
DIŞARDA
Points: 47.246, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 75,0%
Achievements


Cevap: Tarihçe-i Hayat: Yedinci Kısım - Afyon Hayatı
Yedinci Kısım
Afyon Hayatı
BEDİÜZZAMANIN TEVKİFİ
1947 senesinin son aylarında, Afyon'dan üç sivil polis memuru, güya memleket çapında gizli bir dinî cemiyetin faaliyetine âşina olmak için Emirdağı'na gelmişlerdi. Başta Said Nursî olarak Nur Talebelerini tesbit etmeğe çalışıyorlardı. Sudan bahaneler icad etmeğe tevessül ettiler. Bir nümunesi şudur:
Bir sivil memur, bir kâğıda yazıyor: "Said'in hizmetçisi buradan Said'e rakı aldı." ve rakıcı dükkânında sarhoş ve aklı yerinde olmayan bir adama bu kâğıdın altına imza atmasını teklif ediyor. O adam diyor:
-Tövbeler olsun, bu yalanı kim imza eder? Sonra o kâğıdı imzalatmağa çalışan, fakat muvaffak olamayan memur; aynı gece acib bir hadisede, işlediği hatasının tokadını yiyor. Şöyle ki:
Beraber rakı içtiği adamlarla dere kenarında gezerken aralarında bir kavga cereyan eder. O bedbaht adama orada bir güzel dayak atıyorlar ve tabancasını da alıyorlar.
* * *
Üstad, faytonla kıra çıktığı zaman dört beş gün müddetince beş tayyare Üstadı takib ediyor. Üstad, evine girdiği zaman onlar da Emirdağı'ndan çekiliyorlar. Üstadın sırf îmanî, uhrevî hizmet-i Kur'aniyesine yanlış manalar verdirerek aleyhte propaganda yapılıyor ve yukarı makamlara yanlış aksettiriliyor.
Risale-i Nurun teksir makinesiyle intişarı ve Anadolu'da Nurların gittikçe inkişafı karşısında bu îmanî hizmeti durdurmak maksadıyle harekete geçen gizli dinsiz komiteler, hükûmete evham verdirerek, aleyhte tahrikât yapıyorlar. Emirdağ, Isparta, Kastamonu, Konya, İnebolu, Safranbolu, Aydın gibi daha birçok vilâyet, kasaba ve köylerdeki Nurcuların evlerinin aranmasına emir veriliyor. Nihayet 1947 senesinin son ayında Üstad Said Nursî ve onbeş kadar Nur talebesi Emirdağ'dan alınarak Afyona getirilir ve sorgularını müteakip tevkif ediliyorlar. Ve diğer vilâyet-
sh: » (T: 517)
lerdeki Nur Talebeleri de tevkif edilerek Afyona celbediliyor. Böylece Üçüncü Medrese-i Yûsufiyye hayatı başlıyor.
BEDİÜZZAMANIN AFYON MAHKEMESİ
Bediüzzaman, her girdiği hapisteki mahpusları irşad eder, hapisteki bazı câniler, koyun gibi bir hâl alır. Hapiste dahi tecrid-i mutlak içinde bırakıldığı halde, hapishane bir Nur mektebi vaziyetine girer. Bunun için, girdiği hapishanelere "Medrese-i Yûsufiyye" der. Hattâ Denizli Hapishanesinde bir kısım gençler Medrese-i Yûsufiyye'den ayrılmak istemeyerek, "Bediüzzaman daha burada kalırsa, biz kendimizi suçlu gösterip ceza alacağız, ondan ayrılmayacağız, Risale-i Nurdan ders alacağız" demişlerdir.
Denizli Hapsinde "Meyve Risalesi" isimli eser te'lif edildikten sonra, hapishanede tesirli bir ıslahat müşahede ediliyor. Bu vaziyet, düşmanları dahi takdire sevkediyor.
Risale-i Nurun mahiyetini dikkat ve tefekkürle okuyarak anlayıp tahkikî bir imana sahib olan halis Nur talebeleri; ölümden, hapisten, zindandan ve hiçbir beşerî eza ve cefadan korkmazlar. Mukaddes Kur'an ve îman hizmetiyle, vatan ve millet ve Âlem-i İslâm ve beşeriyetin ebedî kurtuluşuna çalışırken, dinsizlerin düçar ettiği bir zulüm ve musibetle karşılaşırlarsa, asla fütur ve ümidsizliğe düşmezler; hapislere iftihar ve memnuniyetle girerler. Onların tek bir istinad noktaları vardır. O da, sırf rıza-yı İlahî için, ihlâsla, Kur'an ve îmana hizmetleridir. -Mâsum ve mazlumların muhafızı Cenab-ı Haktır. Hiçbir mâniaya ehemmiyet vermiyerek, Risale-i Nuru okumağa ve neşretmeğe kahraman Üstadları misillü feragatla çalışırlar. Bunun içindir ki, yirmibeş senelik müdhiş bir istibdad-ı mutlak içinde Nurlara çalışan Nur Talebeleri, îman ve İslâmiyet hizmetinde sarsılmamışlardır. "Zâhirde zararlı gibi görünen şeyler, hakikatta nimettir. Zahmette rahmet vardır. İman hizmeti uğrunda başımıza ne gelse hayırdır. Biz başımıza geleceği düşünmekle mükellef değiliz; hizmet-i Kur'aniye ile mükellefiz. Biz, Rabb-i Rahîmimizin dâima inayeti altındayız; ölsek şehidiz, kalırsak Kur'anın hizmetkârıyız. İslâmiyet düşmanları bizi müebbed dünya hapsine de mahkûm etseler, bizler yine Risale-i Nurun hizmetindeyiz." diye îman et-
sh: » (T: 518)
mişler ve fakat sâdece îmanla kalmamışlar, bilfiil de amel etmişlerdir; meydandadır.
Bu dindar ve vefakâr millet, Bediüzzamanın doğruluk ve büyüklüğünü ve kahramanlığını bilerek ona o derece itimad etmiştir ki; onun aleyhinde ne propaganda yapılırsa yapılsın inanmıyorlar. Bediüzzamana yapılan zulüm ve işkenceleri işittikçe, ona karşı kalblerinde daha ziyade bir sevgi ve bağlılık husule gelmektedir. Ve diyorlar ki: "Bediüzzaman gibi bir din kahramanını ve öyle büyük ve mübarek bir zâtı hapislere koymak, onun eserlerinin serbest okunmasına mani olmak, dini, Anadolu'dan kaldırmağa çalışmanın ve İslâmiyeti yıkmağa çabalamanın bir ifadesidir." diye, komünist ve dinsizlerin yaptırdıkları işkence ve zulümlerin düşmanı kesiliyorlar. Bunun için, hükûmet, her işten evvel hükûmet aleyhinde çevrilen bu plânı akîm bırakmak için, Bediüzzamanı tamamen serbest bırakması lâzımdır. Yoksa, Bediüzzaman ezildikçe, halk, hükûmet aleyhtarı (Hâşiye) olacaktır. Din, vatan ve milletin selâmeti namına bu hakikatı ihbar etmeyi bir vecibe biliyoruz.
Evet, Bediüzzaman bin dokuz yüz kırk dörtte Denizli Mahkemesinde beraet ettiği halde, Afyon Vilâyetine bağlı Emirdağ Kazasında ikamete memur ediliyor. Orada, kendi âhireti ve Risale-i Nur'la meşgul olurken, bin dokuz yüz kırk sekiz senesinde; gizli din düşmanları, yapılan zulümler az geliyormuş gibi aynı nakarat ile, "Gizli cemiyet kuruyor, halkı hükûmet aleyhine çeviriyor; ihtiyarladıkça artan enerjisiyle, kuvvetiyle, rejimi yıkmağa çalışıyor. Mustafa Kemal'e, İslâm Deccalı, Süfyan! diyor" gibi bir sürü bahanelerle, elli Risale-i Nur Talebesiyle birlikte Afyon Ağır Ceza Mahkemesine sevkediliyor ve hapse konuluyor.
Yapılan derin ve uzun tahkikat neticesinde, bir tek suç delili bulunamıyor. Fakat, ne oldu ise oldu, ne yaptılarsa yaptılar... nihayet, mahkeme -güya kanaat-i vicdaniye ile- Bediüzzaman'a yirmi ay; ve müdakkik bir âlime onsekiz ay; yirmiiki kişiye de altışar ay hüküm veriyor. Diğerlerine de, "Bunlar Bediüzzamanı büyük