Sayfa 1/3 123 SonSon
21 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Tarihçe-i Hayat: Yedinci Kısım - Afyon Hayatı

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Tarihçe-i Hayat: Yedinci Kısım - Afyon Hayatı

    Üçüncü Medrese-i Yûsufiye olan Afyon Hapishanesinde Üstad Said Nursî, "Elhüccetüz-zehrâ" adlı bir risale te'lif etti. Tevhid, Risalet-i Ahmediye (A.S.M.) ve Fatiha'nın tefsiri hakkında olan bu çok kıymetdar risale, hapiste bulunan Nur Talebeleri ve mahpuslar için ilmi ve îmani dersleri hâvi olmasından hapiste hayırlı ve nurlu bir meşgale oldu. Mahkeme kararından sonra Üstadla beraber hapiste bulunan talebelerin yazdıkları bir takrizi, aynen aşağıya dercediyoruz.

    Risale-i Nur Nedir? Bediüzzaman Kimdir?

    Her asır başında Hadîsce geleceği tebşir edilen dinin yüksek hâdimleri, emr-i dinde mübtedi değil, müttebidirler. Yani: Kendilerinden ve yeniden bir şey ihdas etmezler, yeni ahkâm getirmezler. Esasat ve ahkâm-ı diniyeye ve Sünen-i Muhammediyeye (A.S.M.) harfiyyen ittiba yoluyla dini takvim ve tahkim ve dinin hakikat ve asliyetini izhar ve ona karıştırılmak istenilen ebâtılı ref ve ibtal; ve dine vâki tecavüzleri red ve imhâ; ve evâmir-i Rabbâniyeyi ikame; ve ahkâm-ı İlâhiyenin şerafet ve ulviyetini izhar ve ilân ederler. Ancak, tavr-ı esasiyi bozmadan ve ruh-u aslîyi rencide etmeden yeni izah tarzlariyle, zamanın fehmine uygun yeni ikna usulleriyle ve yeni tevcihat ve tafsilât ile îfa-yı vazife ederler.
    Bu memurîn-i Rabbâniye, fiilîyatlariyle ve amelleriyle de memuriyetlerinin musaddıkı olurlar. Salâbet-i imâniyelerinin ve ihlâslarının âyinedarlığını bizzat îfa ederler. Mertebe-i îmanlarını fiilen izhar ederler; ve ahlâk-ı Muhammediyenin (A.S.M.) tam âmili ve mişvar-ı Ahmediyenin (A.S.M.) ve hilye-i Nebeviyenin hakikî lâbisi olduklarını gösterirler.
    Hülâsa: Amel ve ahlâk bakımından ve Sünnet-i Nebeviyeye ittiba ve temessük cihetinden, ümmet-i Muhammed'e tam bir hüsn-ü misal olurlar ve nümune-i iktida teşkil ederler. Bunların Kitabullah'ın tefsiri ve ahkâm-ı diniyenin izahı ve zamanın fehmine ve mertebe-i ilmine göre tarz-ı tevcihi sadedinde yazdıkları eserler, kendi tilka-i nefislerinin ve karîha-i ulviyelerinin mahsulü değildir. Kendi zekâ ve irfanlarının neticesi değildir.

    sh:» (T: 584)
    Bunlar, doğrudan doğruya menba-ı vahy olan Zât-ı Pâk-i Risâletin mânevî ilham ve telkinatıdır. «Celcelutiye» ve «Mesnevi-i Şerif» ve «Fütûhul Gayb» ve emsali âsâr hep bu nevidendir. Bu âsâr-ı kudsiyeye o zevat-ı âlişan, ancak tercüman hükmündedirler. Bu zevat-ı mukaddesenin o âsâr-ı bergüzîdenin tanziminde ve tarz-ı beyanında bir hisseleri vardır. Yani, bu zevat-ı kudsiye, o mânâların mazharı, mir'atı ve ma'kesi hükmündedirler.

    Risale-i Nur ve tercümanına gelince:

    Bu eser-i âlişanda şimdiye kadar emsaline rastlanmamış bir feyz-i ulvî ve bir kemal-i nümütenahî mevcud olduğundan ve hiçbir eserin nail olmadığı bir şekilde meş'ale-i İlâhiyye ve şems-i hidayet ve neyyir-i saadet olan Hazret-i Kur'ân'ın füyûzatına vâris olduğu meşhud olduğundan; onun esası, Nur-u Mahz-ı Kur'ân olduğu ve evliyaullahın âsârından ziyade feyz-i envar-ı Muhammedîyi hamil bulunduğu ve Zât-ı Pâk-i Risâletin ondaki hisse ve alâkası ve tasarruf-u kudsîsi, evliyaullahın âsârından ziyade olduğu ve onun mazharı ve tercümanı olan mânevî zâtın mazhariyeti ve kemâlâtı ise, o nisbette âli ve emsalsiz olduğu Güneş gibi âşikâr bir hakikattır.

    Evet, o zat, daha hâl-i sabâvette iken ve hiç tahsil yapmadan, zevâhiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde, ulûm-u evvelîn ve âhirine ve ledünniyat ve hakaik-i eşyada ve esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlâhiyeye vâris kılınmıştır ki, şimdiye kadar böyle mazhariyet-i ulyâya kimse nail olmamıştır; bu harika-i ilmiyyenin eşi aslâ mebsuk değildir. Hiç şüphe edilemez ki, tercüman-ı Nur, bu haliyle baştan başa iffet-i mücesseme ve şecaat-ı harika ve istiğna-yı mutlak teşkil eden harikulâde metanet-i ahlâkiyesi ile bizzat bir mu'cize-i fıtrattır; tecessüm etmiş bir inayettir ve mevhibe-i mutlakadır.

    O zât-ı zîhavârik, daha hadd-i bülûğa ermeden, bir allâme-i bîadîl halinde bütün cihan-ı ilme meydan okumuş; münazara ettiği erbab-ı ulûmu ilzam ve iskat etmiş; her nerede olursa olsun vâki olan bütün suallere, mutlak bir isabetle ve aslâ tereddüt etmeden cevap vermiş; ondört yaşından itibaren «Üstadlık» payesini taşımış ve mütemadiyen etrafına feyz-i ilim ve nur-u hikmet saçmış. İzahlarındaki incelik ve derinlik ve beyanlarındaki ulviyet ve metanet ve tevcihlerindeki derin feraset ve basîret ve nur-u hikmet,

    sh:» (T: 585)
    erbab-ı irfanı şaşırtmış ve hakkiyle «Bediüzzaman» ünvan-ı celîlini bahşettirmiştir. Mezâyâ-yı âliye ve fezâil-i ilmiyesiyle de, Din-i Muhammedînin neşrinde ve isbatında bir kemal-i tam halinde rûnüma olmuş olan böyle bir zat, elbette Seyyidül Enbiya Hazretlerinin en yüksek iltifatına mazhar ve en âli himaye ve himmetine naildir. Ve şüphesiz, o Nebiyy-i Akdes'in emir ve fermaniyle yürüyen ve tasarrufuyla hareket eden ve Onun envar ve hakaikına vâris ve ma'kes olan bir zât-ı kerîmüssıfattır.

    Envâr-ı Muhammediyeyi ve Maârif-i Ahmediyeyi ve füyuzat-ı şem-i İlâhîyi en müşa'şa bir şekilde parlatması ve Kur'ânî ve hadîsî olan işarât-ı riyaziyenin kendisinde müntehî olması ve hitabat-ı Nebeviyeyi ifade eden Âyat-ı Celîlenin riyazî beyanlarının kendi üzerinde toplanması delâletleriyle o zat, hizmet-i îmâniye noktasında Risâletin bir mir'at-ı mücellâsı ve şecere-i Risâletin bir son meyve-i münevveri; ve lisan-ı Risaletin irsiyet noktasında son dehan-ı hakikati ve şem-i İlâhînin hizmet-i îmaniye cihetinde bir son hâmil-i zîsaadeti olduğuna şüphe yoktur.

    Üçüncü Medrese-i Yûsufiyenin «Elhüccetüz-zehra»
    ve «Zühretün-Nur» olan Tek Dersini Dinleyen
    Nur Şâkirdleri Nâmına
    Ahmed Feyzi, Ahmed Nazif, Zübeyir, Salâhaddin, Ceylan, Sungur
    Benim hissemi haddimden yüz derece ziyade vermekle beraber, bu imza sahiblerini hatırlarını kırmağa cesaret edemedim. Sükût ederek, o medhi, Risale-i Nur Şakirdlerinin şahs-ı mânevîsi namına kabul ettim.
    SAİD NURSÎ

    * * *
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Yedinci Kısım - Afyon Hayatı


    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, sıddık kardeşlerim!
    Evvelâ: Medar-ı ibret ve hayret iki esaretimde şahsıma karşı bir muameleyi beyan etmek ihtar edildi. Şöyle ki:
    Rusya'da Kosturma'da doksan esir zabitlerimizle beraber bir koğuşta idik. Ben o zabitlerimize arasıra ders veriyordum. Bir gün Rus kumandanı geldi, gördü, dedi: "Bu Kürd gönüllü alay kumandanı olup çok askerimizi kesmiş. Şimdi de burada siyasî ders veriyor. Ben yasak ediyorum, ders vermesin." İki gün sonra geldi, dedi: "Madem dersiniz siyasî değil, belki dinîdir, ahlâkîdir; dersine devam eyle." izin verdi.
    İkinci esaretimde: Bu hapiste iken yirmi sene derslerimi dinlemiş ve benden daha güzel ders veren bir has kardeşimin ve zarurî hizmetimi gören hizmetçilerimin benim yanıma gelmeleri adliye memuru tarafından yasak edildi, tâ benden ders almasınlar. Halbuki Nur Risaleleri başka derslere hiç ihtiyaç bırakmıyor ve hiçbir dersimiz kalmamış ve hiç bir sırrımız gizli kalmamış. Her ne ise bu uzun kıssayı kısa kesmeye bir hal sebeb oldu.
    * * *
    Sıkıntılı musibetlerimi hiçe indiren bir hakikatlı tesellidir
    Birinci: Hakkımızda zahmet rahmete dönmesi.
    İkinci: Kader adaleti içinde rıza ve teslim ferahı.

    sh:» (T: 581)
    Üçüncü: İnayet-i hâssanın Nurcular hakkında hususiyetindeki sevinç.
    Dördüncü: Geçici olmasından zevalinde lezzet.
    Beşinci: Ehemmiyetli sevablar.
    Altıncı: Vazife-i İlahiyeye karışmamak.
    Yedinci: En şiddetli hücumda en az meşakkat ve küçük yaralar.
    Sekizinci: Sair musibetzedelere nisbeten çok derece hafif.
    Dokuzuncu: Nur ve iman hizmetinde şiddetli imtihandan çıkan yüksek ilânatın tesiratındaki sürur.
    Dokuz aded manevî sevinçler, öyle teskin edici bir merhem ve tatlı bir ilâçtır ki; tarif edilmez, ağır elemlerimizi teskin ediyor.
    Said Nursî
    * * *
    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, sıddık kardeşlerim!
    Evvelâ: Haccı men'eden, zemzemi döktüren, hakkımızda eşedd-i zulme müsaadekâr davranan ve Zülfikar ve Siracünnur'un müsaderesine ehemmiyet vermeyen ve bizi garazkârane, kanunsuz tazib eden memurları terfi ettirip hanemizden çıkan mazlumane lisan-ı hal ile yüksek ağlamamızı ve sesimizi işitmeyen bir müstebid kabinenin zamanında en rahat yer hapistir. Yalnız mümkün olsa başka hapse naklolsak, tam selâmet olur.
    Sâniyen: Onlar nasıl zorla en mahrem risaleleri en nâmahreme okuttular.. öyle de, zorla ısrar edip bizi cem'iyet yapmağa mecbur ediyorlar. Halbuki cem'iyet ve komiteciliğe hiç ihtiyacımızı hissetmiyorduk. Çünki ittihad-ı ehl-i iman cemaatındeki uhuvvet-i İslâmiye; Nurcularda pek hâlisane, fedakârane inkişaf ettiği gibi ve eski ecdadlarımızın kemal-i aşkla ruhlarını feda ettikleri bir hakikata Nur şakirdleri o milyonlar kahraman ecdadlarından irsiyet aldıkları kuvvetli bir fedailik ile o hakikata bağlanmaları,

    sh:» (T: 582)
    şimdiye kadar resmî veya siyasî, gizli ve aşikâr cem'iyetler ve komiteciliğe ihtiyaç bırakmıyordu. Demek şimdi bir ihtiyaç var ki, kader-i İlahî onları bize musallat ediyor. Onlar mevhum bir cem'iyet isnadıyla zulmederler. Kader ise, "neden tam ihlasla, tam bir tesanüdle, tam bir hizbullah olmadınız?" diye bizi onların elleriyle tokatladı, adalet etti.
    Said Nursî
    * * *
    Bu defa taarruz pek geniş dairede.. Reis-i Hükûmet ve hazır kabine, plânlı, dehşetli bir evham ile bir hücum etti. Benim aldığım bir habere göre ve çok emarelerle gizli münafıkların yalan jurnalleri ve desiseleriyle bizi hilafet komitesiyle ve Nakşî tarîkatının gizli cem'iyetiyle tam alâkadar, belki pişdar gösterip hükûmeti büyük bir telaşa sevkederek, Nur'un büyük mecmualarının İstanbul'da cildlenip âlem-i İslâm'a intişarını ve gayet makbuliyetlerini bir delil gösterip, hükûmeti korkutup, kıskanç resmî hocaları ve vehham memurları aleyhimize insafsızca çevirdiler. Tahminlerince herhalde çok vesikalar, emareler görülecek, hem Eski Said damarıyla tahammül etmeyerek ortalığı karıştıracak diye kanaatları varmış. Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükür olsun, o musibeti binden bire indirdi. Bütün taharrilerde hiç bir cem'iyet ve komitelerle bir alâkamızı bulamadılar. Yoktur ki, bulsunlar. Onun için savcı iftiralara, yanlış manalara, medar-ı mes'uliyet olmayan cüz'î isnadlara mecbur olmuş. Madem hakikat budur, Nurlar ve biz yüzde doksandokuz derece musibetten halas olduk. Öyle ise değil şekva, belki binler şükür etmekle inayet-i İlahiyenin bu cilvesinin tamamını sabır, şükür, istirhamla beklemeliyiz ve Nur dersleriyle bu medresenin mütemadiyen çıkan ve giren muhtaç ve müştaklarına teselli vererek yardım etmeliyiz.
    Said Nursî
    * * *
    sh:» (T: 583)
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Yedinci Kısım - Afyon Hayatı

    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, sıddık kardeşlerim!
    Dünkü suale benzer, kırk sene evvel olmuş bir sual ve cevabı size hikâye edeceğim. O eski zamanda, Eski Said'in talebeleri üstadlarıyla şiddet-i alâkaları, fedailik derecesine geldiğinden, Van, Bitlis tarafında Ermeni komitesi, Taşnak fedaileri çok faaliyette bulunmasıyla Eski Said onlara karşı duruyordu, bir derece susturuyordu. Kendi talebelerine mavzer tüfekleri bulup medresesi bir vakit asker kışlası gibi silâhlar, kitablarla beraber bulunduğu vakit, bir asker feriki geldi, gördü dedi: "Bu medrese değil, kışladır." Bitlis hâdisesi münasebetiyle evhama düştü, emretti: "Onun silâhlarını alınız." Bizden ellerine geçen onbeş mavzerimizi aldılar. Bir-iki ay sonra harb-i umumî patladı. Ben tüfeklerimi geri aldım. Her ne ise...
    Bu haller münasebetiyle benden sordular ki:
    -"Dehşetli fedaileri bulunan Ermeni komitesi sizden korkuyorlar ki; siz Van'da Erek Dağı'na çıktığınız zaman, fedailer sizden çekinip dağılıyorlar, başka yere gidiyorlar. Acaba sizde ne kuvvet var ki öyle oluyor?"

    sh:» (T: 579)
    Ben de cevaben diyordum: "Madem fâni dünya hayatı, küçücük ve menfî milliyetin muvakkat menfaati ve selâmeti için bu hârika fedakârlığı yapan Ermeni fedaileri karşımızda görünürler. Elbette hayat-ı bâkiyeye ve pek büyük İslâm milliyet-i kudsiyesinin müsbet menfaatlerine çalışan ve "Ecel birdir" itikad eden talebeler, o fedailerden (Haşiye) geri kalmazlar. Lüzum olsa o kat'î ecelini ve zâhirî birkaç sene mevhum ömrünü, milyonlar sene bir ömre ve milyarlar dindaşların selâmetine ve menfaatine tereddüdsüz, müftehirane feda ederler.
    Said Nursî
    * * *
    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, sıddık, vefadar ve şefkatli kardeşlerim!
    İki gündür hem başımda, hem asabımda tesirli bir nezle ağrısı var. Böyle hallerde bir derece dostlarla görüşmekten teselli ve ünsiyet almağa ihtiyacım içinde acib tecrid ve yanlızlık vahşeti beni sıktı. Böyle bir nevi şekva kalbe geldi: "Neden bu tazib oluyor, hizmetimize faidesi nedir?"
    Birden bu sabah kalbe ihtar edildi ki: Siz bu şiddetli imtihana girmek ve inceden inceye sizi kaç defa "altun mu, bakır mı" diye mehenge vurmak ve her cihette sizi insafsızca tecrübe etmek ve nefislerinizin hisseleri ve desiseleri var mı yok mu üç-dört eleklerle elenmek; hâlisane, sırf hak ve hakikat namına olan hizmetinize pekçok lüzumu vardı ki; kader-i İlahî ve inayet-i Rabbaniye müsaade ediyor. Çünki böyle meydan-ı imtihanda inadcı ve bahaneci insafsız muarızların karşısında teşhir edilmesinden herkes anladı ki: Hiç bir hile, hiç bir enaniyet, hiçbir garaz, hiçbir dünyevî, uhrevî ve şahsî menfaat karışmayarak, tam hâlis, hak ve hakikattan geliyor. Eğer perde altında kalsaydı, çok manalar verilebilirdi. Daha avam-ı ehl-i iman itimad etmezdi. "Belki bizi kandırırlar" der ve havas kısmı dahi vesvese ederdi. Belki bazı ehl-i makamat gibi
    _____________________________
    (Haşiye): Kardeşlerim namına âcizane diyorum ki: Lüzum olursa, inşâallah çok ileri geçeceğiz. Bizler dinde olduğu gibi, kahramanlıkta da ecdadımızın vârisleri olduğumuzu göstereceğiz.

    sh:» (T: 580)
    kendilerini satmak, itimad kazanmak için böyle yapıyorlar diye daha tam kanaat etmezlerdi. Şimdi imtihandan sonra, en muannid vesveseli dahi teslime mecbur oluyor. Zahmetiniz bir, kârınız bindir inşâallah.
    Said Nursî
    * * *

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Yedinci Kısım - Afyon Hayatı

    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, sıddık, sarsılmaz, sıkıntıdan usanıp bizlerden çekilmez kardeşlerim!
    Şimdi maddî, manevî bir sıkıntıdan nefsim sizin hesabınıza beni mahzun eylerken, birden kalbe geldi ki; hem senin, hem buradaki kardeşlerin tek birisiyle yakında görüşmek için bu zahmet ve meşakkatin başka surette on mislini çekseydiniz yine ucuz olurdu. Hem Nur'un takvadarane ve riyazetkârane meşrebi, hem umuma ve en muhtaçlara hattâ muarızlara ders vermek mesleği, hem dairesindeki şahs-ı manevîyi konuşturmak için eski zamanda ehl-i hakikatın senede hiç olmazsa bir-iki defa içtimaları ve sohbetleri gibi; Nur şakirdlerinin de, birkaç senede en müsaid olan Medrese-i Yusufiye'de bir defa toplanmalarının lüzumu cihetinde bin sıkıntı ve meşakkat dahi olsa ehemmiyeti yoktur. Eski hapislerimizde birkaç zaîf kardeşlerimizin usanıp daire-i Nuriyeden çekinmeleri onlara pek büyük bir hasaret oldu ve Nurlara hiç zarar gelmedi. Onların yerine daha metin, daha muhlis şakirdler meydana çıktılar. Madem dünyanın bu imtihanları geçicidir, çabuk giderler. Sevablarını, meyvelerini bizlere verirler. Biz de inayet-i İlahiyeye itimad edip sabır içinde şükretmeliyiz.
    Said Nursî
    * * *
    Aziz, sıddık kardeşlerim, bu Medrese-i Yusufiye'de ders arkadaşlarım!
    Bu gelen gece olan Leyle-i Berat, bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderat-ı beşeriyenin proğramı nev'inden olması cihetiyle Leyle-i Kadr'in kudsiyetindedir. Herbir hasenenin Leyle-i Kadir'de otuzbin olduğu gibi, bu Leyle-i Berat'ta herbir amel-i sâlihin ve herbir harf-i Kur'anın sevabı yirmibine çıkar. Sair vakitte on ise, şuhur-u selâsede yüze ve

    sh: » (T: 576)
    bine çıkar. Ve bu kudsî leyali-i meşhurede onbinler, yirmibin veya otuzbinlere çıkar. Bu geceler, elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için elden geldiği kadar Kur'anla ve istiğfar ve salavatla meşgul olmak büyük bir kârdır.
    Said Nursî
    * * *
    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, sıddık kardeşlerim!
    Mübarek ramazan-ı şerifinizi bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Cenab-ı Hak bu ramazan-ı şerifin Leyle-i Kadrini umumunuza bin aydan hayırlı eylesin, âmîn. Ve seksen sene bir ömr-ü makbul hükmünde hakkınızda kabul eylesin, Âmîn...

    ***
    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, sıddık, sarsılmaz, telaş etmez, âhireti bırakıp fâni dünyaya dönmez kardeşlerim!
    Bir parça daha burada kalmaktan, mes'elemizi bir derece genişlendirmek istemelerinden mahzun olmayınız. Bilakis benim gibi memnun olunuz. Madem ömür durmuyor, zevale koşuyor. Böyle çilehanede, uhrevî meyveleriyle bâkileşiyor. Hem Nur'un ders dairesi genişliyor. Meselâ; ehl-i vukufun hocaları, tam dikkatle Siracünnur'u okumağa mecbur oluyorlar. Hem bu sırada çıkmamızla, bir-iki cihetle hizmet-i imaniyemize bir noksan gelmek ihtimali var. Ben sizlerden şahsen çok ziyade sıkıntı çektiğim halde çıkmak istemiyorum. Siz de mümkün olduğu kadar sabır ve tahammüle ve bu tarz-ı hayata alışmağa ve Nurları yazmak ve okumaktan teselli ve ferah bulmağa çalışınız.
    Said Nursî
    * * *
    sh: » (T: 577)
    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

    .............................. .............................. ....................

    Saniyen: «Risale-i Nur, Kur'anın çok kuvvetli, hakikî bir tefsiridir.» tekrar ile dediğimizden, bazı dikkatsizler tam mânasını bilemediğinden bir hakikatı beyan etmeye bir ihtar aldım. O hakikat şudur; tefsir iki kısımdır.

    Birisi: Malûm tefsirlerdir ki, Kur'anın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin mânalarını beyan ve izah ve isbat ederler.

    İkinci kısım tefsir ise: Kur'anın imanî olan hakikatlarını, kuvvetli hüccetlerde beyan ve isbat ve izah etmektir. Bu kısmın pek çok ehemmiyeti var. Zahir, mâlum tefsirler bu kısmı bazan mücmel bir tarzda dercediyorlar. Fakat, Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda, muannid feylesofları susturan bir manevî tefsirdir.

    SAİD NURSÎ

    * * *
    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz Sıddık Kardeşlerim,

    Ehemmiyetli bir taraftan, ehemmiyetli ve mânidar bir sual edilmiş. Bana sordular ki:

    - Siz, cemiyet olmadığınıza üç mahkeme ve o cihette beraet vermesiyle ve yirmi senedenberi tarassut ve nezaret eden altı vilâyetin o noktadan ilişmemeleriyle tahakkuk ettiği halde; Nurcularda öyle hârika bir alâka var ki, hiçbir cemiyette, hiçbir komitede yoktur. Bu müşkülü halletmenizi isteriz dediler. Ben de cevaben dedim ki:

    - Evet, Nurcular; cemiyet-memiyet, hususan siyasî ve dünyevî ve menfî ve şahsi ve cemaatî menfaat için teşekkül eden cemiyet ve komite değiller ve olamazlar. Fakat; bu vatanın eski


    sh:» (T: 578)
    kahramanları, kemal-i sevinçle şehadet mertebesini kazanmak için ruhlarını feda eden milyonlar İslâm fedailerinin ahfadları, oğulları ve kızları, o fedailik damarından irsiyet almışlar ki; bu harika alâkayı gösterip, Denizli mahkemesinde bu acîz, biçare kardeşlerine bu gelen cümleyi onlar hesabına söylettirdiler. «Milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir hakikata başımız dahi feda olsun!» diye, onlar namına söylemiş; mahkemeyi hayret ve takdirle susturmuş. Demek Nurcularda; hakikî, hâlis, sırf rıza-yı İlâhi için ve müsbet ve uhrevî fedailer var ki, mason ve komünist ve ifsad ve zındıka ve ilhad ve taşnak gibi dehşetli komiteler o Nurculara çare bulamayıp; hükûmeti ve adliyeyi aldatarak lâstikli kanunlar ile onları kırmak ve dağıtmak istiyorlar. İnşâallah bir halt edemezler. Belki Nurun ve îmanın fedailerini çoğaltmaya sebebiyet verecekler.
    SAİD NURSÎ

    * * *
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Yedinci Kısım - Afyon Hayatı


    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz Sıddık Kardeşlerim,
    Bu dünyada, hususan bu zamanda, hususan musibete düşenlere ve bilhassa Nur Şâkirdlerinde dehşetli sıkıntılara ve me'yusiyetlere karşı en tesirli çâre; birbirine teselli ve ferah vermek ve kuvve-i mâneviyesini takviye etmek ve fedakâr, hakikî kardeş gibi birbirinin gam ve hüzün ve sıkıntıların merhem sürmek ve tam şefkatle kederli kalbini okşamaktır. Mabeynimizdeki hakikî ve uhrevî uhuvvet, gücenmek ve tarafgirlik kaldırmaz. Mâdem ben size bütün kuvvetimle itimad edip bel bağlamışım ve sizin için, değil yalnız istirahatımı ve haysiyetimi ve şerefimi; belki sevinçle ruhumu da feda etmeye karar verdiğimi bilirsiniz.. belki de göryorsunuz. Hattâ kasemle temin ederim ki; sekiz gündür, Nurun iki rüknü -zahirî- birbirine nazlanmak ve teselli yerine, hüzün vermek olan ehemmiyetsiz hâdise, bu sırada benim kalbime verdiği azab cihetiyle, «Eyvah! Eyvah! El'aman! El'aman! Ya Erhamürrahimin meded! Bizi muhafaza eyle! Bizi cin ve insî şeytanların şerrinden kurtar! Kardeşlerimin kalblerini birbirine tam sadakat ve muhabbet ve uhuvvet ve şefkatle doldur.» diye; hem ruhum, hem kalbim, hem aklım feryad edip ağladılar.
    Ey demir gibi sarsılmaz kardeşlerim! Bana yardım ediniz.. mes'elemiz çok naziktir. Ben, sizlere çok güveniyordum ki, bütün vazifelerimi şahs-ı mânevinize bırakmıştım. Siz de, bütün kuvvetinizle benim imdadıma koşmanız lâzım geliyor. Gerçi hâdiseniz pek cüz'î ve geçici ve küçük idi; fakat, saatimizin zenbereğine ve gözümüzün hadekasına gelen bir saç, bir zerrecik dahi incitir. Ve bu noktada ehemmiyetlidir ki, maddî üç patlak ve mânevî üç müşahedeler, tam tamına haber verdiler.

    SAİD NURSÎ


    * * *

    sh: » (T: 573)
    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, sıddık kardeşlerim!
    Leyle-i Mi'rac, ikinci bir Leyle-i Kadir hükmündedir. Bu gece mümkün oldukça çalışmakla kazanç birden bine çıkar. Şirket-i maneviye sırrıyla, inşâallah herbiriniz kırkbin dil ile tesbih eden bazı melekler gibi, kırkbin lisan ile bu kıymetdar gecede ve sevabı çok bu çilehanede ibadet ve dualar edeceksiniz ve hakkımızda gelen fırtınada binden bir zarar olmamasına mukabil, bu gecedeki ibadet ile şükredersiniz. Hem sizin tam ihtiyatınızı tebrik ile beraber, hakkımızda inayet-i Rabbaniye pek zâhir bir surette tecelli ettiğini tebşir ederiz.
    Said Nursî
    * * *
    Aziz, sıddık, muhlis kardeşlerim!
    Bizler imkân dairesinde bütün kuvvetimizle Lem'a-i İhlas'ın düsturlarını ve hakikî ihlasın sırrını mabeynimizde ve birbirimize karşı istimal etmek, vücub derecesine gelmiş. Kat'î haber aldım ki, üç aydan beri buradaki has kardeşleri birbirine karşı meşreb veya fikir ihtilafıyla bir soğukluk vermek için üç adam tayin edilmiş.
    Hem metin Nurcuları usandırmakla sarsmak ve nazik ve tahammülsüzleri evhamlandırmak ve hizmet-i Nuriyeden vazgeçirmek için sebebsiz mahkememizi uzatıyorlar. Sakın sakın!. Şimdiye kadar mabeyninizdeki fedakârane uhuvvet ve samimane muhabbet sarsılmasın. Bir zerre kadar olsa bile, bize büyük zarar olur. Çünki pek az bir sarsıntı, Denizli'de gibi hocaları yabanileştirdi. Bizler birbirimize -lüzum olsa- ruhumuzu feda etmeğe, hizmet-i Kur'aniye ve imaniyemiz iktiza ettiği halde, sıkıntıdan veya başka şeylerden gelen titizlikle hakikî fedakârlar birbirine karşı küsmeğe değil, belki kemal-i mahviyet ve tevazu ve teslimiyetle kusuru kendine alır; muhabbetini, samimiyetini ziyadeleştirmeğe çalışır. Yoksa habbe kubbe olup tamir edilmeyecek bir zarar verebilir. Sizin ferasetinize havale edip kısa kesiyorum.
    Said Nursî
    * * *

    sh: » (T: 574)
    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, sıddık kardeşlerim!
    Evvelâ: اَلْخَيْرُ فِى مَا اخْتَرَهُ اللّهُ sırrıyla, inşâallah mahkememizin te'hirinde ve tahliye olan kardeşlerimizin yine mahkeme gününde burada bulunmalarında büyük hayırlar var.
    Evet Risale-i Nur'un mes'elesi; âlem-i İslâmda, hususan bu memlekette küllî bir ehemmiyeti bulunduğundan böyle heyecanlı toplamalar ile umumun nazar-ı dikkatini Nur hakikatlarına celbetmek lâzımdır ki, ümidimizin ve ihtiyatımızın ve gizlememizin ve muarızların küçültmelerinin fevkinde ve ihtiyarımızın haricinde böyle şaşaa ile Risale-i Nur kendi derslerini dost ve düşmana aşikâren veriyor. En mahrem sırlarını en nâmahremlere çekinmeyerek gösteriyor. Madem hakikat budur, biz küçücük sıkıntılarımızı kinin gibi bir acı ilâç bilip sabır ve şükretmeliyiz, "Yâhu bu da geçer" demeliyiz.
    Sâniyen: Bu Medrese-i Yusufiye'nin nâzırına yazdım: Ben Rusya'da esir iken, en evvel Bolşevizm'in fırtınası hapishanelerden başladığı gibi, Fransız İhtilâl-i Kebiri dahi en evvel hapishanelerden ve tarihlerde serseri namıyla yâdedilen mahpuslardan çıkmasına binaen; biz Nur şakirdleri, hem Eskişehir, hem Denizli, hem burada mümkün oldukça mahpusların ıslahına çalıştık. Eskişehir ve Denizli'de tam faidesi görüldü. Burada daha ziyade faide olacak ki, bu nazik zaman ve zeminde Nur'un dersleriyle geçen fırtınacık (Haşiye) yüzden bire indi. Yoksa ihtilaftan ve böyle hâdiselerden istifade eden ve fırsat bekleyen haricî muzır cereyanlar, o baruta ateş atıp bir yangın çıkacaktı.
    Said Nursî
    * * *
    ---------------------------------
    Haşiye :Bu fırtına ise, Afyon hapsinde bir isyan çıktı:hiç bir nur talebesi karışmadı.
    sh: » (T: 575)

  6. #6
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Yedinci Kısım - Afyon Hayatı


    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, Sıddık Kardeşlerim Ve Hizmet-i Kur'aniye Ve İmaniyede Fedakâr Ve Metin Arkadaşlarım,
    Birkaç gündür sizin ile kalemle konuşmadığımdan sıkılmayınız. Şimdi iki noktayı beyan etmek kalbe geldi.
    Birincisi: اَلْخَيْرُ فِى مَا اخْتَارَهُ اللّهُ sırrıyla, teslim ve tevekkülden sonra teselli hissettim. Şöyle ki:
    Bizi, hususen Çalışkanları tahliye etmeyip ve tefrik etmiyerek tehir etmelerinde, İnşâallah maddî bir zarara mukabil mânevî yüz menfaat ve kazanç olacak. Meselâ: Ankara'nın altı makamatına gönderilen ilmî ve îmanî ve pek kuvvetli müdafaat, şimdi yirmi gündür onların nazarlarındadır. Hem onun kıymetdar hakikatları, hem alâkadarların merakla nazar-ı dikkatlerini celbeden mes'elemizin safahatı, o makamatı elbette lâkayd bırakmazlar. Her halde, eğer o hakikatlara mağlub olmasa idiler, şimdiye kadar bize tecavüz ve şiddetli iş'ar ve emirler olacaktı. Eğer olsaydı, hakkımızda habbeyi kubbe yapanlardan tereşşuhatı hissedilecekti. Demek hakikat galebe etmiş olsa olsa tedafüî bir vaziyetle bize hafif bir ilişmek olur. Ben kendi hesabıma, o netice için, şimdiye kadar maddî zarar ve sıkıntılarımın yüz derece fevkinde mânevî kazancım var. Sizden her bir kardeşimizi, benden ziyade hissedar biliyorum. Demek, tahliyemizin tehiri hayırlıdır. Hem, Çalışkanlardan üç kardeş, pek çok Nur Şâkirdlerini buraya gelmekten kurtardıkları gibi, haklarında edilen iftiralar vasıtasıyla dahi, Risale-i Nurun bir cihette, şimdiki mahkemenin nazarından kurtulmasına bir vesile oldular. Bu iki kıymetdar kazanç onların hususî tahliyeleriyle bozulacaktı. Hem, onların Nurlara pek ciddî alâkaları halkın nazarında sönecekti.

    sh: » (T: 569)
    İkinci Nokta: Mes'elemiz, Âlem-i İslâmı alâkadar eden pek büyük bir vazife-i Kur'aniye ve îmaniyedir. Ondan dehşet alan gizli münafıklar, ellerinden geldiği kadar küçültmek isterler. Ve çok ehemmiyet verdiklerinden, zâhiren ehemmiyetsiz göstermeye çalışıyorlar; hükûmeti ve adliyeyi aldatıyorlar. Meselâ: Nurlara mensub feriklerden ve miralaylardan sarf-ı nazar edip, Ankara'da Nur Talebesi bir nefer askerin elinde, zararsız birkaç risale bulunmasıyla, buradaki mahkeme, mes'eleyi uzattırmaya vesile ediyorlar. Ve benim şahsımın ehemmiyetsizliğini, ihanetler ve tazyiklerle, tecrübelerle gösterip, binler derece şahsımdan ehemmiyetli olan Nurların kuvvetli derslerini ve şâkirdlerinin sarsılmaz ve susmaz şahs-ı manevîlerini nazara almayıp güya ehemmiyet vermiyorlar. Halbuki, onun ehemmiyetinden titriyorlar ki, o kubbeleri habbe göstermek istiyorlar.
    Hem tam aldanmışlar. İçimizde yalnız dört-beş kardeşimiz, ailevî ticaret cihetinde bu tehirden bir zararları olsa da inşâallah pek çok manevî kazançları o maddî zararı hiçe indirecek bir inayet altındayız. Hiç merak ve telâş etmeyiniz. Vazifemiz, sabr içinde şükretmek ve mümkün oldukça Nurlarla meşgul olmaktır ve bizden çok ziyade sıkıntıda bulunan mahpuslara teselli vermektir.
    SAİD NURSÎ
    * * *
    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz Sıddık Kardeşlerim,
    Mücmel bir manevî ihtar ile bir mes'eleyi kalbe geldiği gibi beyan edeceğim. Altı makamata giden ve galebe eden müdafaatın cevabı gelmiş ve bize tecavüze çâre bulamamışlar. Yalnız bir makamın, gizli bir iş'ar ile, benim fedakâr kardeşlerimi benden soğutmak ve şiddetli alâkalarını gevşetmek plânı var. Zaten çoktan beri-beni ihanetlerle ve iftiralarla ve tecridlerle- bu kudsî ve uhrevî ve imanî alâkayı bozmağa çalıştılar, muvaffak olamadılar. Şimdi Nurcuları ürkütmek, zaif bir damar bulup nazarlarını başka tarafa çevirmeğe bazı bahaneleri buluyorlar. İnşâallah, demir gibi metin Nurcuların kahramanane sebatları ve tahammülleri ve mücahid-i ekber olan Nurun hakikatları; onun elinde birer

    sh: » (T: 570)
    elmas kılınç bulunan şâkirdlerin şahs-ı manevisinin pek harika fedakârlığı, onların bu plânını da akîm bırakacak. Evet, Cennet ucuz olmadığı gibi, Cehennem dahi lüzumsuz değil. Sizlere tekrar ile beyan edilmiş; eski zamanın kahraman mücahidlerine nisbeten en az zahmet, ağır şerait ve bu zamanın şiddet-i ihtiyaç cihetiyle çok sevab kazanan İnşâallah halis Nurculardır. Ve boşu boşuna, bad-i heva, belki günahlı, zararlı giden birkaç sene ömrünü, böyle kudsî bir hizmet-i îmaniye ve Kur'aniyeye sarfeden ve onun ile ebedî bir ömrü kazanan Nur talebeleridir. Ben, kendi hisseme düşen bütün bu hücumlarına karşı, pek çok zafiyetimle beraber tahammüle karar verdim. İnşâallah; kuvvetli, fedâkâr, genç, kahraman kardeşlerim benden geri kalmaz ve kaçmazlar.. ve kaçanları da geri çevirmeye, şimdiye kadar çalıştıkları gibi çalışacaklar.
    SAİD NURSÎ
    * * *
    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, sıddık kardeşlerim!
    Evvelâ: Receb-i Şerifinizi ve yarınki "Leyle-i Regaib"inizi ruh-u canımızla tebrik ederiz.
    Sâniyen: Me'yus olmayınız, hem merak ve telaş etmeyiniz, inayet-i Rabbaniye inşâallah imdadımıza yetişir. Bu üç aydan beri aleyhimizde ihzar edilen bomba patladı. Benim sobam ve Feyzilerin su bardağı ve Hüsrev'in iki su bardaklarının verdikleri haber doğru çıktı. Fakat dehşetli değil, hafif oldu. İnşâallah o ateş tamamen sönecek. Bütün hücumları, şahsımı çürütmek ve Nur'un fütuhatına bulantı vermektir. Emirdağı'ndaki malûm münafıktan daha muzır ve gizli zındıkların elinde âlet bir adam ve bid'atkâr bir yarım hoca ile beraber bütün kuvvetleriyle bize vurmaya çalıştıkları darbe, yirmiden bire inmiş. İnşâallah o bir dahi, bizi mecruh ve yaralı etmeyecek ve düşündükleri ve kasdettikleri bizi birbirinden ve Nurlardan kaçırmak plânları dahi akîm kalacak. Bu mübarek ayların hürmetine ve pekçok sevab kazandırmalarına itimaden sabır ve tahammül içinde şükür ve

    sh: » (T: 571)
    tevekkül etmek veمَنْ آمَنَ بِالْقَدَرِ اَمِنَ مِنَ الْكَدَرِ düsturuna teslim olmak elzemdir, vazifemizdir.
    SAİD NURSÎ
    * * *
    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz Sıddık Kardeşlerim Ve Bu Dünyada Medar-ı Tesellilerim Ve Hakikatın Hizmetinde Yorulmaz Arkadaşlarım,
    Bu mübarek aylarda ve sevabı ziyade bu çilehanede mümkün olduğu kadar bir meşgale-i Kur'aniye ve Nuriye ile sıkıntılı vaktiniz sarfedilse, çok faideleri var. Sıkıntı hafifleştiği gibi, kıymetdar kalb ve ruhun ferahlarına medar, sevabı yüksek bir ibadet, o Nurlarla îman cihetinde iştigal, hem tefekkürî bir ibadet, hem "İhlâs Risalesi" nin âhirinde yazıldığı gibi beş vecihle bir nevi ibadet sayılabilir. Ben, bugünlerde, kısmen müdafaatla zihnen meşguliyetimden teessüf ederken kalbe geldi ki: "O iştigal dahi ilmidir; hakaik-i îmaniyenin neşrine ve serbestiyetine bir hizmettir ve bu cihette bir nevi ibadettir." Ben de sıkıldıkça, yüz defa temaşa ettiğim Nur mes'elelerini, yine zevkle tekrar mütalâaya başlıyorum. Hattâ, müdafaatları dahi Nurun ilmî risaleleri gibi görüyorum. Eskiden bir kardeşimiz bana demişti: "Ben, otuz defa Onuncu Sözü okuduğum halde, yine tekrar ile okumasına iştiyak ve ihtiyaç hissediyorum." ve bundan bildim ki, Kur'anın mümtaz bir hassası olan usandırmamak; Kur'an hakikatlarının bir ma'kesi, bir ayinesi, bir hakikatlı tefsiri olan Nur Risalelerine de in'ikas etmiş bulunuyor.
    SAİD NURSÎ
    sh: » (T: 572)

  7. #7
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Yedinci Kısım - Afyon Hayatı

    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, sıddık kardeşlerim!
    Bugün manevî bir ihtar ile sizin hesabınıza bir telaş, bir hüzün bana geldi. Çabuk çıkmak isteyen ve derd-i maişet için endişe eden kardeşlerimizin hakikaten beni müteellim ve mahzun ettiği aynı dakikada bir mübarek hatıra ile bir hakikat ve bir müjde kalbe geldi ki: Beş günden sonra çok mübarek ve çok sevablı ibadet ayları olan şuhur-u selâse gelecekler. Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerifte yüzden geçer, Şaban-ı Muazzamda üçyüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarekte bine çıkar ve cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadir'de otuzbine çıkar. Bu pekçok uhrevî faideleri kazandıran ticaret-i uhreviyenin bir kudsî pazarı ve ehl-i hakikat ve ibadet için mümtaz bir meşheri ve üç ayda seksen sene bir ömrü ehl-i imana temin eden şuhur-u selâseyi böyle bire on kâr veren Medrese-i Yusufiye'de geçirmek, elbette büyük bir kârdır. Ne kadar zahmet çekilse ayn-ı rahmettir. İbadet cihetinde böyle olduğu gibi, Nur hizmeti dahi nisbeten -kemmiyet değilse de keyfiyet itibariyle- bire beştir. Çünki bu misafirhanede mütemadiyen giren ve çıkanlar, Nur'un derslerinin

    sh:» (T: 565)
    intişarına bir vasıtadır. Bazan bir adamın ihlası, yirmi adam kadar faide verir. Hem Nur'un sırr-ı ihlası; siyasetkârane kahramanlık damarını taşıyan, Nur'un tesellilerine pekçok muhtaç bulunan mahpus bîçareler içinde intişarı için bir parça zahmet ve sıkıntı olsa da, ehemmiyeti yok. Derd-i maişet ciheti ise: Zâten bu üç ay âhiret pazarı olmasından herbiriniz çok şakirdlerin bedeline, hattâ bazınız bin adamın yerinde buraya girdiğinden, elbette sizin haricî işlerinize yardımları olur diye tamamıyla ferahlandım ve bayrama kadar burada bulunmak büyük bir nimettir bildim.
    Said Nursî
    * * *

    Bazı emarelerle bildim ki, gizli düşmanlarımız Nur'un kıymetini düşürmek fikriyle siyaset manasını hatırlatan mehdilik davasını tevehhüm ile güya Nurlar buna bir âlettir diye çok asılsız bahaneleri araştırıyorlar. Belki benim şahsıma karşı bu işkenceler, bu evhamlarından ileri geliyor. Ben o gizli zalim düşmanlara ve onları aleyhimizde dinleyenlere deriz: Hâşâ! Sümme hâşâ!.. Hiç bir vakit böyle haddimden tecavüz edip iman hakikatlarını şahsiyetime bir makam-ı şan ü şeref kazandırmağa âlet etmediğime bu yetmişbeş, hususan otuz senelik hayatım ve yüzotuz Nur Risaleleri ve benim ile tam arkadaşlık eden binler zâtlar şehadet ederler. Evet Nur şakirdleri biliyorlar ve mahkemelerde hüccetlerini göstermişim ki; şahsıma değil bir makam-ı şan ü şeref ve şöhret vermek ve uhrevî ve manevî bir mertebe kazandırmak, belki bütün kanaat ve kuvvetimle ehl-i imana bir hizmet-i imaniye yapmak için, değil yalnız dünya hayatımı ve fâni makamatımı, belki -lüzum olsa- âhiret hayatımı ve herkesin aradığı uhrevî bâki mertebeleri feda etmeyi; hattâ Cehennem'den bazı bîçareleri kurtarmağa vesile olmak için -lüzum olsa- Cennet'i bırakıp Cehennem'e girmeyi kabul ettiğimi hakikî kardeşlerim bildikleri gibi, mahkemelerde dahi bir cihette isbat ettiğim halde, beni bu ittihamla Nur ve iman hizmetime bir ihlassızlık isnad etmekle ve Nurların

    sh:» (T: 566)
    kıymetini tenzil etmektir.
    Acaba, bu bedbahtlar dünyayı ebedî ve herkesi kendileri gibi dini ve imanı dünyaya âlet ediyor tevehhümüyle dünyadaki ehl-i dalalete meydan okuyan ve hizmet-i imaniye yolunda hem dünyevî hem -lüzum olsa- uhrevî hayatlarını feda eden ve mahkemelerde dava ettiği gibi, bir tek hakikat-ı imaniyeyi dünya saltanatıyla değiştirmeyen ve siyasetten ve siyasî manasını işmam eden maddî ve manevî mertebelerden ihlas sırrı ile bütün kuvvetiyle kaçan ve yirmi sene emsalsiz işkencelere tahammül edip siyasete -meslek itibariyle- tenezzül etmeyen ve kendini nefsi itibariyle talebelerinden çok aşağı bilen ve onlardan daima himmet ve dua bekleyen ve kendi nefsini çok bîçare ve ehemmiyetsiz itikad eden bir adam hakkında bazı hâlis kardeşleri, Risale-i Nur'dan aldıkları fevkalâde kuvve-i imaniyeye mukabil onun tercümanı olan o bîçareye -tercümanlık münasebetiyle- Nurların bazı faziletlerini hususî mektublarında ona isnad etmeleri ve hiç bir siyaset hatırlarına gelmeyerek âdete binaen, insanlar sevdiği âdi bir adama da: "Sultanımsın, velinimetimsin" demeleri nev'inden yüksek makam vermeleri ve haddinden bin derece ziyade hüsn-ü zan etmeleri ve eskiden beri üstad ve talebeler mabeyninde carî ve itiraz edilmeyen makbul bir âdet ile teşekkür manasında pek fazla medh ü sena etmeleri ve eskiden beri makbul kitabların âhirlerinde mübalağa ile medhiyeler ve takrizler yazılmasına binaen, hiç bir cihetle suç sayılabilir mi? Gerçi mübalağa itibariyle hakikata bir cihette muhaliftir; fakat kimsesiz, garib ve düşmanları pekçok ve onun yardımcılarını kaçıracak çok esbab varken, insafsız çok mu'terizlere karşı sırf yardımcılarının kuvve-i maneviyelerini takviye etmek ve kaçmaktan kurtarmak ve mübalağalı medhedenlerin şevklerini kırmamak için onların bir kısım medihlerini Nurlara çevirip bütün bütün reddetmediği halde onun bu yaşta ve kabir kapısındaki hizmet-i imaniyesini dünya cihetine çevirmeğe çalışan bazı resmî memurların ne derece haktan, kanundan, insaftan uzak düştükleri anlaşılır.

    sh:» (T: 567)
    ِباسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, Sıddık Kardeşlerim,
    Evvelâ: Hiç telâş ve merak etmeyiniz, hakkımızdaki her hâdisede, hem perde altında, hem neticeler itibariyle, hem rahmet ve inayetin iltifatları ve tebessümleri, hem kader ve kısmetin ve adalet ve şefkatin terbiyeleri var olduğu kat'î ve mükerrer tecrübelerle tahakkuk ettiğinden; biz, en acı vaziyet ve sıkıntılara karşı, kemal-i sabır içinde şükür etmekle mükellefiz. Ve cildleri ve derileri soyulan "Cercis Aleyhisselâm" gibi, binler, milyonlar hakikat mücahidlerinin hakaik-i imaniyenin kudsî hizmetinin bir nümunesine mazhar olan Nur şâkirdlerinin çektikleri zahmetler, o eski zâtların zahmetlerine nisbeten binde bir olmaz. Ve ücret ve kazanç cihetinde, İnşâallah birdirler ve beraberdirler.
    Saniyen: Onbir def'a bana su-i kasd eden ve dört def'a mahkemeleri aleyhimize sevkedip üç defa hapse sokan gizli düşmanlarımızın Nurlar hakkında plânları akîm kaldığından, bütün desiseleriyle, ehemmiyetsiz şahsıma karşı sıkıntı, tecrid-i mutlak ve kimse ile temas etmemek ve damarıma dokundurmakla işkenceler verdirmeye çalışıyorlar. Ben de, o işkencelerin altında inayetin iltifatını görüp tahammül ederek şükrederim. Zannederim, herbirinizden vücudca on derece zaif ve on derece ziyade sıkıntılarıma karşı tahammülüm, sizin gibi kuvvetli ve âlicenab zâtların, küçücük ve geçici ve cüz'î sıkıntılarınızı nazarınızda hiçe indirir diye, daha size teselli vermeye lüzum görmüyorum.
    Salisen: Şimdi, şahsımı çürütmeğe çalıştıklarından ve sıktıklarından ve ihanet ettiklerinden dolayı sıkılmayınız. Çünki, Nurlara ve talebelerine ilişilmediğine bir alâmettir ve tam aldandıklarına bir emaredir. Yani: Kıymeti, hüneri şahsımda zannedip beni sıkıyorlar, çürütmek istiyorlar. Bu aldanmalarında pek büyük bir maslahat ve Nurlara çok faidesi var. Benim tam yapamadığım vazife-i şahsiyemi ve hizmet-i Nuriyemi, bu suretle menfî bir tarzda bana yaptırıyorlar. İnşâallah, o nisbette sevab kazandıran kusuratlarıma keffaret olur.
    Rabian: Gizli münafıklar, her nasılsa bazı resmî memurları aldatıp, "Said ile görüşen, dost ve Nurcu olur. Kimse temas etmesin." diye onları evhamlandırmışlar. Hattâ hey'et-i idare ve gardiyanlar dahi benden kaçıyorlar. Ben de memnun oluyorum

    sh: » (T: 568)
    ve bu hale şükrediyorum. Sizlerle, sureten görüşmediğimden zararı yok. Çünki bir hanede maddeten ve mânen ve ruhen ve kalben ve vazifeten ve fikren ve muaveneten daima beraberiz. Mânevî görüşüyoruz, yeter.
    SAİD NURSÎ

  8. #8
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Yedinci Kısım - Afyon Hayatı


    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, sıddık kardeşlerim ve hapis arkadaşlarım!
    Evvelâ: Sureten görüşmediğimizden merak etmeyiniz. Bizler manen her zaman görüşüyoruz. Benim ehemmiyetsiz şahsıma bedel, Nurdan elinize geçen hangi risaleyi okusanız veya dinleseniz, benim âdi şahsım yerine Kur'anın bir hâdimi haysiyetiyle beni o risale içerisinde görüp sohbet edersiniz. Zâten ben de sizinle bütün dualarımda ve yazılarınızda ve alâkanızda hayalimde görüşüyorum ve bir dairede beraber bulunmamızdan her vakit görüşüyoruz gibidir.Sâniyen: Bu yeni Medrese-i Yusufiye'deki Risale-i Nur'un yeni

    sh:» (T: 562)
    talebelerine deriz: Kuvvetli hüccetlerle hattâ ehl-i vukufu da teslime mecbur eden işarat-ı Kur'aniye ile Nur'un sadık şakirdleri iman ile kabre girecekler. Hem şirket-i maneviye-i Nuriyenin feyziyle herbir şakird derecesine göre umum kardeşlerinin manevî kazançlarına ve dualarına hissedar olur. Güya âdeta binler dil ile istiğfar eder, ibadet eder. Bu iki faide ve netice, bu acib zamanda bütün zahmetleri, sıkıntıları hiçe indirir; pek çok ucuz olarak o iki kıymetdar kârları sadık müşterilerine verir.
    Said Nursî
    * * *
    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, sıddık kardeşlerim!
    Afyon müdafaanamesinin hem bize, hem bu Nurlara, hem bu memlekete, hem âlem-i İslâm'a alâkadar ehemmiyetli hakikatları var.
    Herhalde bunu yeni hurufla beş-on nüsha çıkarmak lâzımdır, tâ Ankara makamatına gönderilsin. Bizi tahliye ve tecziye etseler de hiç ehemmiyeti yok. Şimdi vazifemiz; o müdafaattaki hakikatları hem hükûmete, hem adliyelere, hem millete bildirmektir. Belki de kader-i İlahî bizi bu dershaneye sevketmesinin bir hikmeti de budur. Mümkün olduğu kadar çabuk makine ile çıksın. Bizi bugün tahliye etseler, biz yine onu bu makamata vermeğe mecburuz. Sizi aldatıp te'hir edilmesin. Artık yeter! Aynı mes'ele için onbeş senede üç defa bu eşedd-i zulüm ve bahaneler ve emsalsiz işkencelere karşı son müdafaamız olsun. Madem kanunen kendimizi müdafaa etmek için sâbık mahkemelerde makineyi bize vermişler, burada o hakkımızı bizden hiç bir kanunla men'edemezler. Eğer resmen çare bulmadınız ise, hariçten bizim avukat herşeyden evvel bunun -makine ile- beş nüshasını çıkarsın, hem sıhhatına çok dikkat edilsin.
    Said Nursî
    * * *
    sh:» (T: 563)
    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, sıddık kardeşlerim!
    Bugün benim pencerelerimi mıhlamalarının sebebi, mahpuslarla mürafaa ve selâmlaşmamaktır. Zâhirde başka bahane gösterdiler. Hiç merak etmeyiniz. Bilakis benim ehemmiyetsiz şahsım ile meşgul olup Nurlara ve talebelerine çok sıkıntı vermediklerinden, beni cidden ve kalben onların şahsî ihanetler ve işkencelerle tazib etmeleri, Nurların ve sizlerin bedeline olduğu ve bir derece Nurlara ilişmemeleri cihetinde memnunum ve sabır içinde şükrederim, merak etmiyorum. Siz dahi hiç müteessir olmayınız. Gizli düşmanlarımız memurların nazar-ı dikkatini şahsıma çevirmesinden, Nurların ve talebelerinin selâmet ve maslahatları noktasında bir inayet ve bir hayır var diye kanaatım var. Bazı kardeşlerimiz hiddet edip dokunaklı konuşmasınlar, hem ihtiyatla hareket etsinler ve telaş etmesinler, hem herkese bu mes'eleden bahis açmasınlar. Çünki safdil kardeşlerimiz ve ihtiyata daha alışmayan yeni kardeşlerimizin sözlerinden mana çıkaran casuslar bulunur. Habbeyi kubbe yapar, ihbar edebilir. Şimdi vaziyetimiz şaka kaldırmıyor. Bununla beraber hiç endişe etmeyiniz. Biz inayet-i İlahiye altındayız ve bütün meşakkatlara karşı kemal-i sabırla belki şükür ile mukabele etmeğe azmetmişiz. Bir dirhem zahmet, bir batman rahmet ve sevabı netice verdiğinden, şükretmeğe mükellefiz.
    Said Nursî
    * * *
    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, sıddık kardeşlerim!
    İki ehemmiyetli sebeb ve bir kuvvetli ihtara binaen ben bütün vazife-i müdafaatı buraya gelen ve gelecek Nur erkânlarına bırakmağa kalben mecbur oldum. Hususan (H,R,T,F,S) (*)
    (*) Hüsrev, Re'fet, Tahir, Feyzi, Sabri.
    Birinci Sebeb: Ben hem sorgu dairesinde, hem çok emarelerden kat'î bildim ki, bana karşı ellerinden geldiği kadar müşkilât yapmağa ve fikren onlara galebe etmemden kaçmağa çalışıyorlar

    sh:» (T: 564)
    ve resmen de onlara iş'ar var. Güya ben konuşsam, mahkemeleri ilzam edecek derecede ve diplomatları susturacak bir iktidar-ı ilmî ve siyasî göstereceğim diye benim konuşmama bahanelerle mani oluyorlar. Hattâ sorguda bir suale karşı dedim: "Tahattur edemiyorum." O hâkim taaccüb ve hayretle dedi: "Senin gibi fevkalâde acib zekâvet ve ilim sahibi nasıl unutur?" Onlar Risale-i Nur'un hârika yüksekliklerini ve ilmî tahkikatını benim fikrimden zannedip dehşet almışlar. Beni konuşturmak istemiyorlar.
    Hem güya benim ile kim görüşse birden Nur'un fedakâr bir talebesi olur. Onun için beni görüştürmüyorlar. Hattâ Diyanet Reisi dahi demiş: "Kim onunla görüşse, ona kapılır.. cazibesi kuvvetlidir." Demek şimdi işimi de sizlere bırakmağa maslahatımız iktiza ediyor. Ve yanınızdaki yeni ve eski müdafaatlarım benim bedelime sizin meşveretinize iştirak eder, o kâfidir.
    .............................. .............................. .............................. ..........................

  9. #9
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Yedinci Kısım - Afyon Hayatı

    BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ'NİN AFYON
    HAPİSHANESİNDE TECRİD-İ MUTLAKTA İKEN
    TALEBELERİNE YAZDIĞI MEKTUPLARDAN BAZI
    KISIMLAR
    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

    Aziz Sıddık Kardeşlerim,

    Sizi, taziye değil, belki tebrik ediyorum. Mâdem kader-i İlâhî bizi bu üçüncü Medrese-i Yûsufiyeye bir hikmet için sevketti. Ve bir kısım rızkımızı bize burada yedirecek ve rızkımız bizi buraya çağırdı; ve mâdem şimdiye kadar kat'î tecrübelerle
    عَسَى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ
    sırrına, inayet-i İlâhiyye bizi mazhar etmiş; ve mâdem Medrese-i Yûsufiyedeki yeni kardeşlerimiz herkesten ziyade Nurlardaki teselliye muhtaçtırlar ve adliyeciler memurlardan ziyade Nur kaidelerine ve sair kudsi kanunlarına ihtiyaçları var. Ve mâdem Nur nüshaları pek kesretle hariçteki vazifenizi görüyorlar ve fütuhatları tevakkuf etmiyor; ve mâdem burada herbir fâni saat, bâkî ibadet saatleri hükmüne geçer.. elbette biz bu hâdiseden, mezkûr noktalar için kemâl-i sabır ve metanet içinde merurane şükür etmemiz lâzımdır. Denizli hapsinde teselli için yazdığımız bütün o küçük mektupları, size de aynen tekrar ederim. İnşâallah o hakikatlı fıkralar sizi de müteselli ederler.
    SAİD NURSÎ

    * * *
    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, sıddık kardeşlerim!
    Evvelâ: Benim şahsıma edilen eziyet ve ihanetlerden müteessir olmayınız. Çünki Risale-i Nur'da bir kusur bulamıyorlar, onun bedeline benim ehemmiyetsiz ve çok kusurlu şahsımla uğraşıyorlar. Ben bundan memnunum. Risale-i Nur'un selâmetine ve şerefine binler şahsî elemler, belalar, tahkirler görsem; yine müftehirane şükretmek, Nur'dan aldığım dersin muktezasıdır ve onun için bana bu cihette acımayınız.


    sh:» (T: 559)
    Sâniyen: Pek geniş ve şiddetli ve merhametsiz bu taarruz ve hücum, şimdilik yirmiden bire indi. Binler haslar yerinde birkaç zât ve yüzbinler alâkadarlar bedeline mahdud birkaç yeni kardeşleri topladılar. Demek inayet-i İlahiye ile pek hafif bir surete çevrilmiş.
    Sâlisen: İnayet-i Rabbaniye ile iki sene aleyhimizde plân çeviren sâbık vali def'oldu ve aleyhimizde pek ziyade evhamlandırılan Dâhiliye Vekili'nin hemşehriliği ve nesilce cedleri ziyade dindarlık cihetiyle bu dehşetli hücumu pek çok hafifleştirdiğine kuvvetli bir ihtimal var. Onun için me'yus olmayınız ve telaş etmeyiniz.
    Râbian: Pek çok tecrübelerle ve hâdiselerle kat'î kanaat verecek bir tarzda, Risale-i Nur'un ağlamasıyla ya zemin titrer veya hava ağlar. Gözümüzle çok gördüğümüz ve kısmen mahkemede dahi isbat ettiğimiz gibi; tahminimce, bu kış emsalsiz bir tarzda yaz gibi -bidayette- gülmesi, Risale-i Nur'un perde altında teksir makinesiyle gülmesine ve intişarına tevafuku ve her tarafta taharri ve müsadere endişesiyle tevakkufla ağlamasına, birdenbire kış dehşetli hiddeti ve ağlamasıyla tetabuku, kuvvetli bir emaredir ki, hakikat-ı Kur'aniyenin bu asırda parlak bir mu'cize-i kübrasıdır, zemin ve kâinat onun ile alâkadar...
    Said Nursî
    * * *

    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, sıddık kardeşlerim!
    Garib ve latif iki halimi beyan etmek lâzım geldi.
    Bir zaman meşhur bir allâmeyi, harbin müteaddid cephesinde cihada gidenler görmüşler, ona demişler. O da demiş: "Bana sevab kazandırmak ve derslerimden ehl-i imana istifade ettirmek için benim şeklimde bazı evliyalar benim yerimde işler görmüşler." Aynen bunun gibi, Denizli'de câmilerde beni gördükleri hattâ resmen ihbar edilmiş ve müdür ve gardiyana aksetmiş. Bazıları telaş ederek, "Kim ona hapishane kapısını açıyor?" demişler. Hem burada dahi aynen öyle oluyor. Halbuki benim çok kusurlu, ehemmiyetsiz şahsiyetime pek cüz'î bir hârika isnadına bedel,
    sh:» (T: 560)

    Risale-i Nur'un hârikalarını isbat edip gösteren Sikke-i Gaybî Mecmuası yüz derece, belki bin derece ziyade Nurlara itimad kazandırır ve makbuliyetine imza basar. Hususan Nur'un kahraman talebeleri, hakikaten hârika halleri ve kalemleriyle imza basıyorlar.
    Said Nursî
    * * *
    Aziz, sıddık kardeşlerim!
    Risale-i Nur benim bedelime sizlerle görüşür, derse müştak yeni kardeşlerimize güzelce ders verir. Nurlarla ya okumak veya okutmak veya yazmak suretindeki meşguliyet; tecrübelerle kalbe ferah, ruha rahat, rızka bereket, vücuda sıhhat veriyor. Şimdi Hüsrev gibi Nur kahramanı size ihsan edildi. İnşâallah bu medrese-i Yusufiye dahi, Medreset-üz Zehra'nın bir mübarek dershanesi olacak. Ben şimdiye kadar Hüsrev'i ehl-i dünyaya göstermiyordum, gizlerdim. Fakat neşredilen mecmualar, onu ehl-i siyasete tamamıyla gösterdi, gizli birşey kalmadı. Onun için ben onun iki-üç hizmetini has kardeşlerime izhar ettim. Hem ben, hem o, daha gizlemek değil, lüzum ise aynı hakikat beyan edilecek. Fakat şimdilik karşımızda hakikatı dinleyecekler içinde dehşetli ve tezahür etmiş iki muannid; hem zendeka, hem komünist hesabına -biri Emirdağı'nda malûm olmuş, biri de burada- gayet dessasane, aleyhimizde iftiralarla memurları ürkütmeğe çalışıyorlar. Onun için biz şimdilik çok ihtiyat edip telaş etmemek ve inayet-i İlahiyenin imdadımıza gelmesini tevekkül ile beklemek lâzımdır.
    * * *
    sh:» (T: 561)

    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz, sıddık kardeşlerim!
    Ben hem Risale-i Nur'u, hem sizleri, hem kendimi, Hüsrev ve Hıfzı ve Bartın'lı Seyyid'in kıymetdar müjdeleriyle hem tebrik, hem tebşir ediyorum. Evet bu sene hacca gidenler, Mekke-i Mükerreme'de Nur'un kuvvetli mecmualarını büyük âlimlerin hem Arabça, hem Hindçe tercüme ve neşre çalışmaları gibi; Medine-i Münevvere'de dahi o derece makbul olmuş ki, Ravza-i Mutahhara'nın makber-i saadeti üstünde konulmuş. Hacı Seyyid, kendi gözüyle Asâ-yı Musa mecmuasını kabr-i Peygamberî (A.S.M.) üzerinde görmüş. Demek makbul-ü Nebevî olmuş ve rıza-yı Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâm dairesine girmiş. Hem niyet ettiğimiz ve buradan giden hacılara dediğimiz gibi, Nurlar bizim bedelimize o mübarek makamları ziyaret etmişler. Hadsiz şükür olsun, Nur'un kahramanları bu mecmuaları tashihli olarak neşretmeleriyle pekçok faidelerinden birisi de; beni tashih vazifesinden ve merakından kurtardığı gibi, kalemle yazılan sair nüshalara tam bir me'haz olmak cihetinde yüzer tashihçi hükmüne geçtiler. Cenab-ı Erhamürrâhimîn o mecmuaların herbir harfine mukabil onların defter-i hasenatlarına bin hasene yazdırsın. Âmîn.
    * * *

  10. #10
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Yedinci Kısım - Afyon Hayatı

    Dördüncüsü: Şapka giymediğimi mahkûmiyetime ehemmiyetli bir sebeb göstermeleridir.
    Beni konuşturmadılar, yoksa beni cezalandırmağa çalışanlara diyecektim ki; üç ay Kastamonu'da polisler ve komiser karakolunda misafir kaldım. Hiçbir vakit bana demediler şapkayı başına koy. Ve üç mahkemede şapkayı başıma koymadığım ve başımı makhemede açmadığım alde, Afyon müstesna bana ilişmedikleri ve yirmi üç sene bazı dinsiz zâlimlerin, o bahane ile bana gayr-ı resmî çok sıkıntılı ve ağır bir nevi ceza çektirdikleri ve çocuklar ve kadınlar ve ekseri köylüler ve dairelerde giymeğe mevbur olmadıkları ve hiç bir maddî maslahat giymesinde bulunmadığı halde, benim gibi münzevi; bütün müçtehidlerin ve umum Şeyhül-İslamların yasak ettikleri bir serpuşu giymediğim bahanesiyle ve uydurmalar iulâvesiyle, yirmi sene bir âdetle tekrar beini cezalanldırmağa göndüzde rakı içip, namaz kılmayanları hürriyet-i şartiye var diye, kendi fesi iken, ilişmediği halde, bu derece şiddet ve tekrarla ve ısrarla beni bir Kıyafetim için suçlandırmağa çalışan; elbette ölümün îdam-ı ebedîsini ve kabrinde dâimî hmaps-i nünferidini gördükten msonra mahkeme-i kübrada ondan bu batâsı sorulacak.
    Beşincisi: Otuzüç âyâtı Kur'aniyenin tahsikârâne işaretine mazariyetini; ve İman-ı Ali (Kerremallahü Vechehü) ve Gavs-ı A'zam (Kuddise sırruhu) gibi evliyanın takdirlerini; ve yüzbin ehl-i îmanın tasdiklerini; ve yirmi senede millete ve vatana zararsız pekçok menfatli yüksek bin mertebeyi kazı-andıran Risale-i Nur'u sinek kanadı gibi bahanelerle, bazı risealelerinin müsaderesine hattâ dörtyüz sahife olan ve yüzbin adamın îmanlarını kurtaran ve kuvvetlendiren"zülfikar - Mu'cizat-ı Ahmediye" mecmuasını, içindeki eskiden yazılmış ve mürur-u zaman ve af haklı tevsirlerine dair, iki ahife bahanesiyle o pekçok menfaatlli ve kıymatdar mecmuanın müsaderesine çalıştığı gibi şimdi de Nur'un kıymetter risalelerinden, her birisinin bir kelime içinde bir-iki kelimesine yanlış mânâ vermekle, o bin menfaatli risalenin müsaderesine çalıştığını, bu üçüncü iddianameyi işiten

    sh:» (T: 555)
    ve neşrettiğimiz kararnameyi işi-ne ve neşrettiğimiz kararnameyi gören tasdik eden. Biz dahi:
    ِلكُلِّ مُصِيبَةٍ اِنَّا لِلَّهِ وَاِنَّآ اِلَيْهِ رَاجٍعُونَ
    deriz. وَنِعْمَ الْوَكِيلُ بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Altıncısı: Nur'un şâkidlerinden bazılarını fevkalâde îman hüccetlerini ve sarsılmaz ayn-el yakîn ulûm-u îmaniyeyi nurlarda görüp istifade ettiklerinden bu bîçare tercüm-anına bin nevi teşvik ve tebrik ve takdir ve teşekkür nev'inde, ziyade hüsn-ü zan ile ve müfritane medhetmeleri ile beni suçlu gösterene derim: Ben âciz, zaif, gurbette, menfi, yarım ümmî ve aleyhimde propaganda ile haklı benden ürkütmak halleri içinde, Kur'anın ilâçlarından ve îmanın kudsî hakîkatlarından dertlerime tam derman olanların kenldime bulunduğum zaman, bu millete ve bu vatan evlâdlarına dahi tam bir ilâç olduğuna tam kanaat getirdiğim için kıymetdar hakikatleri kaleme aldım. Hattım pek noksan olmasından yardımcılara pek çok muhtaç iken, inayet-i İlâhiyye bana sâdık, has, metin yardımcıları verdi. Elbette ben onların hüsn-ü sanlarına ve samimane medihlerini bütün bütün reddetmek ve hatırlarını tekdir ile kırmak, o hazine-i Kur'aniyeden alınan Nurlara bir ihanet ve adâvet hükmüne geçer diye o elması kalemli ve kahraman kalbli muavinleri kaçırmamak için onların âdi ve müflis şahsımakarşı medh-ü senalarını, asıl mal sahibi ve bir mânevî mu'cize-i Kur'âniye olan Risale-i Nur'a ve has şâkirdlerinin şahsiyet-i mâneviyesine çeviriyordum. Ve bana benim haddimden yüz derece ziyade hisse veriyorsunuz diye bir cihette hatırlarını kırıyordum. Acaba hiç bir kanun, müstenkif olan ve râzı olmayan bir adamı başkalırının onu medhetmesiyle suçlu yapar mı ki, kanun namına hareket eden resmî me'mur beni suçlu yapıyor?
    Her neşrettiğimiz aleyhimde yazılan kararnamenin ellidördüncü sahifesinde: Hem Nur'un mesleğinde hiç bir cihette benlik, şahsi makamlara arzu etmek. şan ve şeref kazanmak olmaz. Nur'daki ihlâsi bozmamak için, uhrevî makamat dahi bana verilse, bırakmağa kendimi mecbur biliyorum diye kararnamede yazdıkları...Ve yine kararnamede yirmiikinci ve

    sh:» (T: 556)
    üçüncü sahifesinde "kusurunu bilmek fark ve aczini anlamak, tezellül ile dergâh-ı İlâhîyeye iltica etmek ki; o şahsiyetle kendimi herkesten ziyade bîçâre, âciz, kusurlu görüyorum. O halde, bütün halk beni medh ü sena etse, beni inandıramazlar ki iyiyim, sabib-i kemalim. Sizi bütün bütün kaçırmamak için, üçüncü hakikî şahsiyetimin gizli çok fenalıklarını ve sû-i hallerini söylemiyeceğim. Cenab-ı Hak inayetiyle en etna bir nefes gibi, bu şahsımı esrar-ı Kur'aniyede istihdam ediyor. Yüzbin şükür olsun. "Nefis cümleden etna, vazife cümleden âlâ." fıkrasını, kararnamede yazdıkları halde, beni başka zâtların medhile ve Risale-i Nur mânasiyle bana bir hidayet edici vasfını vermekle, beni suçlu yapanlar, elbette bu hatâlarının cezasını dehşetli çekmeğe müstehak olurlar.
    Başıma gelen musîbetlerden yedincisi: Biz ve umum Nur risaleleri Denizli ve Ankara ağır ceza ve temyiz mahkemelerinin ittifakıyla beraet ettiğimiz ve umum risale ve mektublarımızı bize iade ettikleri ve "Temyizin bozma kararında, Denizli beraetinde faraza bir hatâ dahi olsun, o bedret ve hüküm kat'iyyen kesbetmeştir, daha tekrar muhakeme edilmez." dedikleri halde, ben Emirdağında üç sene münzevi ve iki - üç terzi çırağı nöbetle bana hizmet vepek nadir olarak, beş-on dakika bazı dindar zâtlardan başka, zaruret olmaktan konuşmayan ve tek bir yere Nurlara teşvik için haftada bir tek mektiptan teşvik ieçein haftada bir tek mektubtan başka muhabere etmiyen ve kendi müftü kardeşine üç senedeş üç mektubdan baka yazmayan ve yirmi otuz seneden beri devam eden te'lefini bırakan, yalnız baütün ehl-i Kur'an îmana menfaatlğı yirmi sahifelik iki nükte, (Biri : Kur'an'daki tekrarların hikmeti, diğeri: Melekler hakkındakie bazı mes'elelerden) hiçbir risale daha te'lif etmeyen; ve yalnızmahkemelerini iade ettikleri risalelerin büşük mecmualar yapılmasına ve eski harf ile tab'edilen "Âyet-ül kübrâ" nın beşyüz nüshası mahkeme tarafından bize teslim edildiğinden ve teksir makinesi rahmen yasak olmadığından, Alem-i İslâm'ın istifadesi fikriyle kardeşlerime neşr için teksirine izin verecek, onların tasdikleri ile meşgul olan ve kat'iyyen hiç bir siyasetle alâkadar olmıyan ve memleketine gitmek için, resmen izin verildiği halde, bütün menfilere muhalif olarak dünyaya ve siyasete kaçırmamak için, sıkıntılı bir gurbeti kabul edip, memlekitine gitmeyen bir adam hakkında, bu üçüncü ittihamnâmedeki asılsız isnadlarla ve yalan bahisler ve yanlış mânalarla o adamı suçlu yapmağa çalışanlar -şimdilik söyleyemiyeceğim- dehşitli iki mâna hükmettiğini, bu yirmi ayda bana karşı

    sh:» (T: 557)
    muamelesi isbat ediyor.
    Ben de derim: Kabir ve sakar yeter, mahkeme-i kübra ya havale ediyorum.
    Sekizincisî: Beşinci Şuâ iki sene Denizli ve Ankara Mahmekelerinin ellerinde kalıp, sonra bize iade ettiklerinden, Denizli mahkemesinde beraetimizi metice veren müdafaatımla beraber "Sirac-ün-Nur" ismindeki biyüt mecmuanın âhirinlde yazılmış.Gerçi evvelce mahrem tutuyorduk, fakat mâdem mahkemeler onu teşhir edip, beraetle, bize iade ettiler Demek bir zararı yoktur diye teksirini izin verdim. Ve o Beşinci Şuânl'ın aslı, kırk elli sene evvel yazılmış müteşabih blir kısım hadîslerdin, fakat ümmette eskiden beri intişar eden bir kısımına, gerçi bazı ehl-i hadîs bir za'fiyet isnad etmişler,. fakat zâhirî manaleri mendar-ı itiraz olmasından, sırf ehl-i îmânı şüphe yelrden kurturmak için yazıldığı halde bir zaman sonra onun hârika te'vellerini bir kısımı göstere göründüğü için, biz onu mahrem tutuk; tâ yanlış mâna verilmesin. Sonra, mütaaddit mahkemeler onu tedkik edip, teşhirine sebep olmakla berabar, bize iade ettikleri halde, şimdi bin tekrar onunla suçlu yapmak ne kadar adâletten, haktan. insaftan uzak olduğunu bizi kanaat-ı vicdaniye ile mahkûm etmek ve onları dahi mahkeme-i kübraya havale ederek, وَنِعْمَ الْوَكِيلُ بِاسْمِهِ سُبْحَانَهَderiz.
    Dokuzuncusu: Çok mühimdir. Fakat bizi mahkûm edenler Risale-i Nur'u mütalâa ettiklerinin hatırı için, onları kızdırmamak fikriyle yazmadım.
    Onuncusu: Kuvvetli ve ehimmiyetlidir. Fakat yine onalrı küstürmemek niyetiyle şimdilik yazmadım. (Hâşiye)
    _______________________
    (Hâşiye): Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm; mu'cize-i Kübra-yı Mi'raciyle, cin ve inse ve melâikeye nübüvvetini gösterdiği ve müşrikîne ve münafıklara karşı, erkân-ı îmaniyenin kutbu olan Zât-ı Zülcelâli, Cenneti ve Cehennemi bizzat gözüyle müşahede edip, Muhammedül-Emin ismiyle müsemma olan Zât-ı mübarekiyle, Cenab-ı Hakkın varlığını ve haşri ve Mahkeme-i Kübrayı bütün cin ve inse haber verdiği gibi; Risale-i Nur da, "Haşirdeki Mahkeme-i Kübraya Bir Arzuhal" olan bu risale ile bu asrın imanî, i'tikadî olan istinad noktaları sarsıldığından, şek ve şüpheye düşen ehl-i îmana ve ehl-i vukufa ve ehl-i hâkimlere, Cenab-ı Hakkın varlığını ve adâletini, Mahkeme-i Kübrayı ve haşri, âlem-i gaybı, âlem-i şehadete getirip; kat'iyyen, aslâ şekk ve şüphe olmayacak derecede; dalâlete, küfr-ü mutlaka düşenlere Cehennemi ve ehl-i îmana da Cenneti, bu dünyada gözlere göstermiştir. Bütün nev-i beşere îman-ı tahkikiþyi hakkalyakîn isbat etmiştir. Cenab-ı Hak, Risale-i Nur Müellifi Üstadımızdan ebediyen razı olsun. Âmîn!
    Küçük Ali


    sh:» (T: 558)

Sayfa 1/3 123 SonSon

Benzer Konular

  1. Tarihçe-i Hayat: Sekizinci Kısm - Isparta Hayatı
    By MaHiR 01 in forum Tarihçe-i Hayat
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 25.06.11, 06:08
  2. Yedinci Kisim : Afyon Hayati.
    By Konyevi Nisa in forum Tarihçe-i Hayat
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 17.02.11, 20:01
  3. Isparta hayatı tarihçe-i hayat
    By Konyevi Nisa in forum Tarihçe-i Hayat
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 17.02.11, 19:54
  4. Emirdağ hayatı tarihçe-i hayat
    By Konyevi Nisa in forum Tarihçe-i Hayat
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 17.02.11, 19:46
  5. Isparta hayatı tarihçe-i hayat
    By BuRaK in forum Bediüzzaman'ın Hayatı
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 08.06.08, 12:47

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •