İnsanların ihtiyaçları, imkanları ölçüsünde gelişirmiş. Nitekim karnımızı doyurmaktan âciz olduğumuz devrelerde yaz tatili diye bir ihtiyaç bilmiyor, sadece geçimimizi temin telaşına düşmüş bulunuyorduk.


Şimdilerde bakıyorum da bir yaz tatili ihtiyacı alıp götürüyor hepimizi. Ya yazlık ev, ya da yazlık bir yerde bir aylık dinlenme ihtiyacı...
Bakıyorsunuz yolların kenarındaki kırlara dizi dizi evler yapılmış, inşaatlar sıralanmış. Ne suyu var ne de yeşilliği. Ama ismi üzerinde tatil evleri. Bu yetip de artıyor anlaşılan. İnsanlar, 'bizim de yazlığımız var', diyebilmek için çırpınıyorlar âdeta.
Hele sahil de görünüyorsa uzaktan.. değme gitsin. Denizin ufukta gözükmesi dahi yetip de artıyor anlaşılan...
* * *
Tatilin bir adı da atâlettir. Yani işe yaramaz hale gelmek, âtıl kalmak. Sahillerimizdeki tatillere bir de ahlâkî mânâdaki atâleti de eklemek gerek. Zira buralara ahlâken mazbut ve masum girip de aynı masumluk ve mazbutlukta çıkmak her insanın kârı değildir. Kılık kıyafet anarşisi başını alıp gitmiş, insanların bir kısmı deniz kıyafetiyle şehir içine kadar giriyor, mahalle aralarında dolaşmaktan asla çekinmiyorlar. Tatildeler çünkü. Tatil demek utanma duygularını da tatile göndermek demektir...
Şimdi daha iyi anlıyorum bazı kimselerin tatil için dağbaşlarını tercih edişlerini, yaylaları, yamaçları seçişlerini.
Bana öyle geliyor ki, sahillerde tatile gidenler, buralarda gözlerinden gönüllerine akseden manzaralar sebebiyle bir hayli hissî ve ruhî zayiata uğrar, imanî ve ahlâkî çürümüşlüğe maruz kalırlar.
Şöyle de diyebilirsiniz: Böyle yerlere tatile gidenlerle dönenler aynı insan değillerdir. Giderken kudsi mufhumlardan bir hayli nasipdarken gelirken bunlardan birçok zayiata uğramış, çürümüşlüğe maruz kalmış olarak dönerler. Yani gidenlerle dönenler aynı insan değildirler... Bilmem bir aylık yaz tatilindeki kayıplarını bir kış boyu kazanabilirler mi?
* * * Şayet yazlık, yaz tatili bir ihtiyaçsa buna çare aranmalı, dindarlar birlikte belli yerlerde müsait mekanlar hazırlayıp ortak ölçüler içerisinde huzurla yaşayacakları dinlenme yerleri tesis ve tanzim etmeliler. Buralarda kılık kıyafet anarşisi olmayacak, buralarda insanlar iman ve ahlâk zayiatına uğramayacaklar. Yani tatile gidişleri ile dönüşleri arasında bir kayıp olmayacak, belki de kazançları sözkonusu hale gelecektir. Bu düşünülmeli, dindar kesimin barınabileceği meskun yerler ihdas edilmelidir ki, tatili bir ihtiyaç görenler her yaz gittikleri atalet yerinden sefalet seyircisi olarak dönmek mecburiyetinde kalmasınlar.
Ahmet şahin